Nobel Ödülü konusu kapandı, peki ya Filistin ve bölge?

"Öngörülebilir gelecekte bize vadedilen bilinmezler, özellikle de Filistin-İsrail çatışmasının ve dolayısıyla Arap-İsrail çatışmasının özü aynı kaldığı için güven verici değil"

Görsel: Newsweek

ABD Başkanı Donald Trump, Nobel Barış Ödülü savaşını kaybetti ama gerçekte kaybetmedi.

Gazze Şeridi'nde bir barış "anlaşması"na oynadığı bahsi kazandı ama gerçekte kazanmadı.

Mesele sözcüklerle oynama değil, gerçeklerle ilgili.

Nobel Ödülü açısından, Trump ödülü o kadar fazla talep etmiş ve istemiş olabilir ki, ilgili komiteye ödülü kendisine vermenin bir görev olduğunu ve baskılarına boyun eğmekten başka çaresi olmadığını hissettirmiş olabilir.

Ancak Trump'ın morali bozulmuşsa olsa da sağcı Venezuelalı siyasetçi Maria Corina Machado'ya ödülün verilmesinin, Venezuela'daki solcu Nicolas Maduro rejimini askeri güçle bile olsa devirmek konusunda çok hevesli olan ABD Başkanı için ne kadar değerli ve zamanında bir hediye olduğunu aklı başında her siyasi gözlemci anlar.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Amerikan sağının, dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahip ülkesi Venezuela ile uzun bir geçmişi var.

Bu ilişki, sol görüşlü subay Hugo Chávez'in 1999'dan 2013'teki ölümüne kadar başkanlık görevini üstlenmesi ve ardından yerine mevcut Devlet Başkanı Maduro'nun geçmesi ile fiilen sona erdi.

Aslında Trump, Venezuela'daki solcu iktidara son verme arzusunu gizlemiyor ve hiç gizlemedi.

Bu günlerde de "uyuşturucu kartelleriyle mücadele" bahanesiyle askeri yönden tansiyonu yükseltiyor.

Ne var ki mesele uyuşturucudan daha büyük, özellikle de Arjantin genel seçimleri öncesinde aşırı sağcı Devlet Başkanı Javier Milei'nin istikrarsız konumunu güçlendirmek için Arjantin'e verilen cömert ABD mali desteği göz önüne alındığında.

Ayrıca Trump'ın, El Salvador'daki Nayib Bukele hükümeti de dahil olmak üzere Latin Amerika genelindeki sağcı popülist liderlere verdiği destek de artıyor.

Bu noktada gözlemciler, Machado'nun Nobel Barış Ödülü aracılığıyla öne çıkarılması "senaryosunu", sağcı Dayanışma Sendikası’nın lideri Lech Wałęsa'nın Polonya'daki komünist yönetimi sona erdirme hareketine liderlik etmesinin ardından 1983'te kendisine aynı ödülün verilmesine bağlıyorlar.

Bu arada, Doğu Avrupa'nın en büyük Katolik ülkesi olan Polonya'nın Moskova'ya karşı isyanının ivmesi, 1978'de Kraków Başpiskoposu Polonyalı Kardinal Karol Józef Wojtyła'nın yeni Papa seçilmesiyle hız kazanmaya başlamıştı.

Wojtyla, 20. yüzyılda seçilen ilk İtalyan olmayan Papa olmuştu.

Bu dönem boyunca Batılı çevreler, Sovyet liderliğinin "zayıflayışını" izlediler ve onu tüketmek için sabırla ve gayretle çalıştılar.

Sovyetleri "Afgan bataklığı" (Kral Muhammed Zahir Şah'ın devrilmesiyle birlikte), medya aracılığıyla propaganda savaşları (özellikle Doğu Avrupa ülkelerine yönelik Özgür Avrupa Radyosu), insan hakları meselesi ve Yahudilerin eski Sovyetler Birliği'nden ayrılma hakkı da dahil olmak üzere birçok cephede meşgul ettiler.

Burada, Mihail Gorbaçov'un (resmi olarak 1991'de çöken) Sovyet devletini sona erdiren değişiklikleri "hızlandırdığı" için 1990 yılında Nobel Barış Ödülü'ne layık görüldüğünü hatırlatalım.

Aynı ödül hem Rus muhalif Andrey Saharov’a hem de Romanya doğumlu Yahudi aktivist Elie Weitzel'e de verildi.
 


Trump ve Ortadoğu'ya dönelim...

7 Ekim 2023'ten beri devam eden Gazze savaşı, öncelikle barış, ardından Nobel Barış Ödülü hesaplarında dikkate alınmayı hak ediyorsa, karşımızda iki çarpıcı gerçek vardır;

İlki, birçok kişinin, en azından geçici olarak, korkunç bir insani trajediyi durduran barış "anlaşmasının" başarılı olacağından hâlâ emin olmamasıdır.

Farklı konum ve düşünceden bu kişiler, bunu ayrıntılara, boyutlara ve stratejik sonuçlara dalmadan, diğerleri gibi Beyaz Saray'ın efendisini cezbeden bir "anlaşma" olarak görüyorlar.

Esasen, ayrıntılar, boyutlar ve stratejik sonuçlar, ABD Başkanı'nın anlaşmayı kendi adına sonuçlandırmakla görevlendirdiği iki kişinin, Jared Kushner ve Steve Witkoff'un da ilgilendiği son şeylerdir.

Binyamin Netanyahu, iki adamı "anlaşma" yolunda ilerlediğine ikna etmiş olsa da radikal yerleşimcilerin yükselen sesleri, İsrail sokağının -çoğunlukla- bölgede barışı garanti altına alacak "bir arada yaşama" ile sonuçlanacak derin bir "anlaşmaya" varmaya hazır olduğunu hiç göstermiyor.


İkinci gerçek ise "ABD Başkanı’nın baskısı olmadan elde edilemeyecek bir anlaşma" olarak tasvir edilen şeyin, karmaşıklıklar ve ucu açık ayrıntılarla dolu bir labirent gibi göründüğüdür.

Bunun nedeni, böyle bir durumda, onlarca yıllık şüphe ve kızgınlığın üstesinden gelmek için karşılıklı güvenin şart olmasıdır.

Başka bir deyişle, Trump'ın kendi çıkarları doğrultusunda kişisel bir başarıyı hızlandırma arzusu, bölgede yeni bir sayfa açmanın tek başına kesin bir garantisini teşkil etmiyor...

Burada, Trump'ın anlaşmasında yer alan "20 madde"yi düşündüğümde, eski Fransa Başbakanı Georges Clemenceau'nun, I. Dünya Savaşı'nın sonunda eski ABD başkanı Woodrow Wilson tarafından önerilen 14 madde ile ilgili yaptığı alaycı yorum aklıma geliyor.

Clemenceau o dönemde şöyle demişti:

Sayın Wilson 14 maddesiyle beni sıkıyor. Neden mi? Yüce Tanrı bize sadece 10 emir verdi!


Bu nedenle, Kushner ve Witkoff'un bölgeye dair anlayış düzeyi ve Netanyahu ile yerleşimcilerin lideri Daniela Weitz gibi isimlerin varlığı göz önüne alındığında, 20 maddeyi uygulamak kolay olmayabilir.

Dolayısıyla, Arap müzakereci ve garantör tarafların ve aynı zamanda Filistinli liderlerin kendi aralarında, ütopik hayallere kapılmadan samimi, ciddi, derin ve şeffaf diyaloglar yürütmeleri gerektiğini savunuyorum.

İsrail içinde rehineler sebebiyle oluşan iç gerginlik ve öfkenin, düğümün "çözülmesine" katkıda bulunduğuna şüphe yok. Ayrıca son iki yılda, küresel medya anlatısındaki hakimiyetine rağmen, İsrail birçok gücünü kaybetti.

Ancak öngörülebilir gelecekte bize vadedilen bilinmezler, özellikle de Filistin-İsrail çatışmasının ve dolayısıyla Arap-İsrail çatışmasının özü aynı kaldığı için güven verici değil.

Evet, gerekli düzeyde bir arada yaşamayı ve olumlu etkileşimi sağlayabilecek çözümlere doğru hiçbir ilerleme kaydedilmedi!

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU