Dindar anayasa olur mu?

Prof. Dr. Bilal Sambur Independent Türkçe için yazdı

Ülkemizin kadim sorunlarının başında demokratik ve özgürlükçü bir anayasanın yapılmamış olması gelmektedir.

Anayasalı devlet olmayı başarmamıza rağmen, anayasal devleti inşa etmeyi şimdiye kadar gerçekleştiremedik.

Siyasal İslam, anayasanın kendi ideolojisinin, hukukun, siyasetin ve devletin temeli haline gelmesini savunmaktadır. Siyasal İslam'ın temelde karşı çıktığı şey, devlet ve dinin birbirinden ayrılmasıdır.

Siyasal İslam, devlet ve dinin bir olduğunu iddia ederek Müslüman toplumlarda din adına hakim olmanın ve devleti ele geçirmenin hesaplarını yapan bir ideolojidir.

Siyasal İslam, dini, devletin ve toplumun yönetim aracı olarak görmektedir. 


Siyasal İslam, din devletini ve devlet dinini birlikte savunmaktadır. Din devleti ve devlet dininin gerçekleşmesi için dinin mutlaka anayasada yer almasını ve din-devlet ayrılığına dair hiçbir hükmün anayasada yer almaması gerektiğini söylemektedir. 

Devletin resmi dininin olması, anayasada Allah'ın kanunlarının ve şeraitinin esas olması sürekli olarak savunulmaktadır.

Dünyada sadece Fransa, İrlanda ve Türkiye'nin anayasalarında laiklik ilkesine yer verildiğini söyleyen eski TBMM Başkanı İsmail Kahraman, laikliğin anayasada yer almamasını ve onun yerine dine yer verilmesini şu sözlerle dile getirmiştir: 

Dindar anayasa meselesinden anayasamızın kaçınmaması lazım. Dini olarak bahsetmesi lazım... Yeni ve dindar bir anayasa olmalı.

 

Ama Anayasa inanca göre tasnif edildiğinde, bu 82 Anayasası da, 61 Anayasası da dindar anayasalardır. Neden? Resmi tatiller, Kurban Bayramı, Ramazan Bayramı'dır. Din dersleri mecburidir ve inanca dayalı bir yapısı vardır. Yani seküler değildir, dindar anayasadır. Laiklik tarifi de ona göre olmalıdır. Laiklik bir kere yeni anayasada olmamalıdır.


Eski milletvekili Resul Tosun, laikliğin anayasadan çıkarılmasının bir zorunluluk olduğunu şöyle ifade etmektedir:

Sorun eninde sonunda gelip laikliğe dayanıyor.90 senedir dindarlara hayatı zehir etmeye çalışanların ve toplumu İslam'dan uzaklaştırmaya çalışanların tek gerekçeleri laiklik.

İşte tam da bu sebeple istismarı önlemek için laiklik ilkesi tüm çağdaş ülkelerde olduğu gibi ya anayasadan çıkarılmalı ya da istismarı engelleyecek netlikte tarif edilerek yer almalıdır.

Yoksa bu zihniyetin, ellerine geçen ilk fırsatta 28 Şubat benzeri uygulamalara teşebbüs etmekten ve toplumu germekten çekinmeyeceği anlaşılmaktadır.


Faruk Köse isimli bir siyasal İslamis,t Kur'an'ın tek anayasa olduğu şeklindeki doğmasını şöyle ifade etmektedir:

Müslümanın düsturu Kur'an'dır. O halde Müslümanın anayasası da, yasaları da Kur'an'a uygun olmalı; 'halkı Müslüman olan Türkiye'yi 'yeniden inşa' etmek için toplumdan onay isteyenler de bu hususu muhakkak dikkate almalıdır.

İşe 'anayasa'dan ve 'anayasal düzen'den başlamak lazım. Anayasanın Kur'an'a uygun hale getirilmesi için, önce anayasadaki Kur'an'a aykırı hükümleri değiştirmek gerekiyor.


Müslüman'ın Anayasası Kur'an'dır isimli bir kitap yazan Ebu Sehran Es-Suri isimli siyasal İslamist şunları ifade etmektedir:

Müslüman için tek bir şeriat vardır oda İslam şeriatıdır. Müslüman için tek bir din vardır oda İslam dinidir. Müslüman için tek bir anayasa vardır oda Kuran'dır.

Müslüman hiçbir zaman Kur'an dışında bir anayasaya evet demez. Müslüman hiçbir zaman eski ya da yeni, iyi ya da kötü, faydalı ya da faydasız Kur'an dışında bir anayasanın seçilmesine rıza göstermez.


Din-devlet ayrılığını reddeden, Kur'an'ı anayasa olarak dayatan, din devletinde yaşamanın Müslümanlığın olmazsa olmazı olduğunu iddia eden söylemler, İslamist ideolojinin özünü oluşturmaktadır.

Devletin resmi dininin olmasını, dini ritüellerin anayasal koruma altına alınmasını ve anayasaların Tanrı başta olmak üzere dini inançlara ve kavramlara referans vermesini istemek, dindarlığın ve maneviyatın bir sonucu değildir.

Din adına hegemonya ve iktidar elde etmek için dinin anayasada yer alması talebi, siyasal dinperestlik tarafından dile getirilmektedir. Dinin yeri anayasalar değildir.

Dinin yeri insanın kalbi, aklı ve vicdanıdır. Anayasayı dine göre dizayn etmek isteyenler, dinin kalplerde, akıllarda, vicdanlarda ve ahlak yer edinmesiyle hiçbir şekilde ilgilenmemektedirler.


Anayasanın bir dini kaynağa göre dizayn edilmesi mümkün değildir. Anayasa olarak dayatılan bir kaynak, anayasa olmadığı gibi dini kaynak olmaktan da çıkmaktadır.

Hiçbir dini kaynağın anayasa niteliği, işlevi ve konumu yoktur. Dine göre anayasa olmayacağı gibi, anayasaya göre din de olmaz.

Anayasa üzerinden Allah-insan çatışması yaratılamaz. Allah, hiçbir anayasa yollamadığı gibi,  İlahi otoriteye dayanan bir anayasa da yoktur.

Bütün anayasalar, insan ürünüdürler. Anayasalar, ilahi kaynaklı olmadıkları gibi, kutsal kitap da değildirler.


Tarihin değişik dönemlerinde farklı insanlar tarafından üretilmiş dini görüşler ve içtihatlar, anayasal hüküm haline getirilemezler.

Anayasa, insan haklarına, insan onuruna, demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne göre devlet gücünü sınırlamalı, bireysel hak ve özgürlükleri güvence altına almalıdır.

Demokratik, laik ve sivil bir anayasa, bazı partilerin veya militerlerin çıkarlarına göre yapılan anayasa değildir.

Demokratik, laik ve sivil bir anayasa, sadece insan haklarını, hukukun üstünlüğünü, laikliği, din ve vicdan özgürlüğünü, demokrasiyi, bireysel hak ve özgürlükleri, güçler ayrılığını esas alarak yapılabilir. 


Din, devlet ve siyaset demek değildir. Din, ahlak ve maneviyattır. Devletin dini olmaz. Din ve devlet işleri birbirinden ayrılmalıdır.

Bireyler ve toplumsal gruplar, din ve vicdan özgürlüğüne uygun şekilde dindarlıklarını bireysel ve toplumsal düzeyde yaşama özgürlüğüne sahiptirler. Dinin olduğu yerde devlet, devletin olduğu yerde din olmamalıdır. 

Devlet, din adına hiçbir grupla savaşamaz ve hiçbir grubu dini gerekçelerle düşman olarak göremez. Devletin görevi, içeride ve dışarıda barışı sağlamaktır.

Din devleti, şiddet ve savaşı dini amaçların gerçekleşmesi için zorunlu görmektedir. Demokratik laik hukuk devleti anlayışına göre devletin görevi, dini ve mezhebi yaymak için savaş yapmak değil, barışı korumaktır.


Din devletini ve devlet dinini savunmak, dinin gereği olmadığı gibi, devletin dindar olmak gibi bir amacı da yoktur.

Demokrasi ve laikliği, küfür ve şirk olarak sunmak, insan haklarına, demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne aykırıdır.

Dindarlıkla, ahlakla ve maneviyatla bağdaşmayan şey, demokrasi ve laiklik değil, din devleti, devlet dini ve teokratik despotizm doğmalarıdır.

Şeriat, insan hak ve özgürlüklerini koruyan ve devlet gücünü sınırlayan bir sistem değildir. Müslüman ülkelerin hiçbirinde demokrasi, hukuk, barış, özgürlük ve refah yoktur.


İnsan hakları ve hukuk, bütün vatandaşlara eşit olarak uygulanır. Din, devletle kurulan vatandaşlık ilişkisinde kurucu unsur ve esas değildir.

Müslüman ve Müslüman olmayan bütün toplum kesimleri, hukuk önünde eşit vatandaş statüsüne sahiptirler.

Devlet, bütün inançlar, ideolojiler, mezhepler ve felsefeler karşısında tarafsızdır ve bütün inançlara eşit mesafede durmak zorundadır.


Anayasa olgusu, modern dönemde insan haklarını ve özgürlüklerini korumak için devlet gücünü sınırlamak ihtiyacından ortaya çıkmış modern bir durumdur.

Tarih boyunca hiçbir din, insan haklarını korumak için devlet gücünü sınırlamak fikrini geliştirmemiş ve anayasa şeklinde hukuki bir çerçeve ortaya koymamıştır.

Dindar anayasa ve dindar devlet iddiaları, dini olmadığı gibi demokratik de değildir. Anayasanın ve devletin, dindar olmasına ihtiyaç yoktur.

Dindar veya dinden özgür olmak için, insan haklarını ve özgürlüklerini koruyan, din ve vicdan özgürlüğünü esas alan, din alanını devletin tüm müdahalelerine kapatan sahici anlamda demokratik, laik ve özgürlükçü bir anayasaya ihtiyaç vardır.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU