Telefonunuzda sosyal medyayı kontrol etmek için saatlerinizi harcıyorsanız, çevrimiçi ortamda önemli bir şeyi kaçırmaktan korkuyorsanız, sosyal medyada olmadığınızda gergin hissediyorsanız yalnız değilsiniz.
Sosyal medya uygulamaları insanı kendine bağımlı hale getirecek şekilde tasarlanmışken siborga dönüşmesi neredeyse imkansızdı.
Sosyal medyanın sürekli kullanımı kariyerimizi ve kişisel ilişkilerimizi etkiliyor. Dikkatleri dağıtıyor, verimsizliği beraberinde getiriyor. Sosyal ortamlarda bile sosyal ağlara odaklanmamıza, iletişim çağında iletişimsizlik yaşamamıza neden oluyor.
Duygularımızı, ilişkilerimizi ve çalışma hayatlarımızı internete taşıyıp dikkat çekmeye bağımlı hale gelmişken çoğu zaman "sosyal medya bağımlısı" olduğumuzu inkâr ediyor hatta bağımlılığı tehlikeli buluyoruz.
Akdeniz Üniversitesi'nden Doç. Dr. Gül Coşkun Değirmen ile sosyal medya bağımlılığını ve yapılması gerekenleri konuştuk.
"Günlük hayattan sağlayamadığımız mutluluğu dijital dünyanın içinde arıyoruz"
- Dijital medya hepimizi nasıl dopamin bağımlılarına dönüştürdü? Dopamin salınımı ne kadar yüksek olursa o kadar bağımlı mı oluyoruz?
Dopamin, bireydeki zevk ve keyif hislerini açığa çıkaran bir kimyasal olma özelliği taşımaktadır. Bireyin ruh hali üzerinde belirleyici rol üstlenmektedir. Dijital medyanın da insanların duygu durumları üzerinde oldukça büyük bir etkisi bulunmaktadır.
Günlük hayattan sağlayamadığımız mutluluğu dijital dünyanın içinde aradığımız bir dönemdeyiz. Özellikle pandemi süreci bu durumu daha da güçlendirmiştir.
Sosyal hayatın içinde olamamanın verdiği mutsuzluk, yerini dijital dünyada sosyalleşmenin sağladığı dopamin salımına bırakmıştır. Dijital medyanın dikkatli kullanılmaması ise bizleri dopamin bağımlılarına dönüştürmektedir.
Dopamin salınımı ne kadar yüksek olursa, o şey o kadar bağımlılık yapmaktadır. Dopamin seviyemizin ne az ne de çok olması, dengede olması insan sağlığı açısından önemlidir.
- Tüketim kültürümüz "hayatın çok eğlenceli olması gerektiği" beklentisini mi yarattı?
Tüketim kültürü, hayattaki mutluluk unsurlarından birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Araştırmalar, mutsuz olduğumuzda daha fazla alışveriş yaptığımızı ve maddesel ya da duygusal olarak daha tüketim odaklı davrandığımızı ortaya koymaktadır.
Bu durum dijital medyadaki paylaşımlara da yansımaktadır. Alışveriş yapmak, tatil yapmak, yeni bir ürüne sahip olmak yönünde çok fazla paylaşımlar yapıldığını görmekteyiz.
Genellikle güzel an ve anıların paylaşımları sosyal medya üzerinden daha ağırlıklı olarak yapılmaktadır. Bireyler daha çok hayatlarındaki olumlu gelişmeleri bu ortamlarda paylaşmaktadır.
Bireyler bu ortamlarda birbirlerinin paylaşımlarından etkilenmekte ve benzeri paylaşımları yapmaktadır. Bu durum "hayatın eğlenceli olması gerektiği" beklentisinden kaynaklanmaktadır elbette.
Ancak günümüzde yardım, bilgilendirme ya da eleştirel paylaşımlarında yapılmakta olduğuna da değinmekte fayda var.
- Parmaklarımızın ucunda sonsuz eğlence kaynağı olmasına rağmen, veriler giderek daha az mutlu olduğumuzu gösteriyor. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Bu kapsamda Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisinden yola çıkarsak birey bir ihtiyacı karşılandığına bir üst ihtiyaca yönelir ve daha fazlasını elde etmeye güdülenir. Bu durum elde edilenin bir süre sonra mutluluk vermemesi ile sonuçlanır.
Sonsuz eğlence olarak nitelendirdiğiniz dijital ortam sınırları olmayan bir kullanım ağı sunmaktadır. Sürekli tüketim bir süre sonra mutsuzluğu beraberinde getirmektedir.
Çünkü bireyin tüketmek istediği her şey bu ortamda ona hazır olarak sunulmaktadır. Hazır sunulan ve bireysel üretime dayalı olmayan her şey hızlı bir tüketime mahkumdur.
"Sosyal medya aile hayatındaki paylaşımları giderek kısıtlıyor"
- Pandemi, sosyal medyaya olan bağımlılığı şiddetlendirdi mi?
Elbette şiddetlendirdi. Pandemi bireylerin fiziksel ve sosyal hayatını büyük oranda kısıtladı. Sosyalleşme dediğimiz kavram yerini giderek dijital sosyalleşmeye ve dijital yaşama bıraktı.
Arkadaş sohbetleri, aile ziyaretleri, alışverişler, iş yaşantısı, eğitim ve buna benzer birçok unsur dijital ortam üzerinden gerçekleştirildi. Önceleri daha çok Z kuşağı ve sonrası için etkili olduğu düşünülen dijital dünya, pandemi süreci ile X ve Y kuşaklarının da aktif olarak yer aldığı bir alana dönüştü.
- Telefonda geçirdiğimiz zaman, iyi bir ebeveyn, eş veya arkadaş olma yeteneğimizi nasıl etkiliyor?
Telefon kullanımı kişiler arasındaki yüz yüze iletişimi kısıtlıyor. Teknoloji hayatımıza elbette birçok konuda avantajlar sağlıyor ancak giderek bağımlılığa dönüşen dijital teknolojiler diğer taraftan da yüz yüze iletişimdeki sosyal becerilerimizin azalmasına sebep oluyor.
Özellikle telefon hayatımızın her anında yanımızda. Geçmişte evin sadece bir köşesinde bulunan klasik telefonlar biri ile konuşmak, sesini duymak, bir randevu almak, acil durumlarda haberleşmek amacıyla kullanırken şu an her dakika yanımızda taşıyabildiğimiz internet, haberleşme, ekran ve benzeri imkanları bize sunan telefonlarımız adeta kişilerin kendileri ile özdeşleştirdiği en yakın arkadaşlarına dönüştü.
Bu durum aile hayatındaki paylaşımları giderek kısıtlar hale getirdi. Kişiler çoğu zaman karşı karşıya olmalarına rağmen göz teması kurmadan telefonlarına bakarak iletişim kurmakta.
Bu durum ağzımızdan çıkan sözcükler ne kadar değer içerse dahi karşımızdakine değersiz hissettirmektedir. Buna sebep olan ise o an ki beden dilimizdir.
Bazı bireylerin arkadaş ilişkilerinde telefon ve mesajlaşma uygulamaları üzerinden daha etkin iletişim kurduğu görülürken yüz yüze iletişimde daha çekimser ve sessiz kaldıkları görülmektedir.
Bu nedenle telefonda geçirdiğimiz zaman rol fark etmeksizin kişilerarası ilişkileri çoğunlukla olumsuz yönde etkileyebilmektedir.
- Telefonlarımızla aramızdaki sağlıksız bağ, telefondan uzak kalma süresinin artması kaygı ve korkumuzu tetikliyor mu?
Bağımlığa dönüşmüş telefon kullanımı, bireyde kaygı ve korkuları tetiklemektedir. Bireyler sosyal yaşamlarını dijital medya üzerinden yönettiklerinde telefonu kullanmadığı her dakika dış dünya ile bağını kopardığı hissine kapılmaktadır.
Bu durum yapılan işe odaklanma sorununu da yaratmaktadır. Birey farkında olmadan yaptığı işe sıklıkla ara vererek herhangi bir ileti var mı diye ya da yaşam içindeki haberleri kaçırmamak için telefonunu kontrol etme gereği hissetmektedir.
Aynı zamanda telefon hayattaki iletişim kurma beklentisinin de hızını kontrolsüz bir biçimde arttırmaktadır. Birey karşı tarafa bir mesaj ilettiğinde ya da bir paylaşımda bulunduğunda diğerlerinin aynı hızla tepki vermesini beklemekte, her geçen dakika ona daha uzun gelmektedir.
Alamadığı her cevap ya da geribildirim bireyin konuya göre stres, korku ve kaygılarını arttırabilmektedir. Ayrıca verilen her yanıta ya da geribildirime de kendi algı, durum, tecrübeleri doğrultusunda anlam yüklemektedir.
- Sosyal medya bağımlılığının bedelini idrak edemiyor muyuz?
Dijital medya ve teknolojiler hayatımıza ilk girdiği dönemlerde birçok birey tarafından bu teknolojilerin avantajları daha fazla dikkate alınmaktaydı.
Zaman içerisinde artan kontrolsüz ve hızlı tüketim bu konudaki medya okur yazarlığı, dijital güvenlik, KVKK kanunu gibi birçok bilinçlenme çalışmalarının başlatılmasını gerekli kıldı.
Sosyal medya bağımlılığı bence önümüzdeki yıllarda da üzerine daha fazla çalışma yapılması gereken bir konu. Bağımlılık bireysel bir nitelik taşıdığından her bireye tek tek dokunulması gereken bilinçlendirme projeleri üretilmeli ve uygulanmalıdır.
Henüz bu bağımlılığın bedeli konusunda her bireyin yeterince farkındalığının olduğunu söyleyemeyiz.
- Hazzı erteleme, sorunları çözme ve acının birçok farklı biçimiyle başa çıkma kapasitemizi kaybediyor muyuz?
Dijital medya bireylere aradıkları ürün ya da hizmetlere daha hızlı ulaşabilme, alma ve tüketme ortamı yaratıyor. Bu durum hazzı hemen sağlama ve elde edilen üründen sağlanan mutluluğun süresini kısaltıyor.
Yaşamsal becerilerdeki sorunları çözme kapasitemizi ise çeşitlendiriyor. Bize sorun çözme yöntemleri ile ilgili farklı birçok yol sunuyor. Sorunları çözme ve acı ile başa çıkma yöntemleri bireyin kişilik ve karakter özellikleri ile doğrudan ilintilidir.
Her ne kadar dijital teknoloji kullanımın negatif etkileri olsa da bu durumda bir genelleme yapmak doğru olmayacaktır.
- Aşırı bir tüketimden ılımlı bir kullanıma nasıl geçeriz? Dijital detokslar ve bu konudaki farkındalık uygulamaları yeterli oluyor mu?
Aşırı tüketimden ılımlı bir kullanıma geçebilmemiz için bireyin bilinçlenme düzeyinin arttırılması gerekmektedir. Birey bu ortamın aşırı kullanımının kendisi üzerindeki zararlarının ya da fayda sağlayabileceği kullanımın nasıl olabileceğinin bilgisine sahip olmalıdır.
Bu bilgiyi yaşam becerisi olarak da uygulayabilmelidir. Eğer birey farkındalık sağlayıp, çözüm arama noktasına gelmiş ise dijital detoks uygulamaları ile elbette bir dereceye kadar aşırı tüketimin önüne geçebilir.
Bağımlılığa dönüşmüş aşırı tüketimde ise detoks uygulamalarının yanında profesyonel destek ve tedavi ile yönlendirilmeleri daha doğru bir sonuca ulaşmayı sağlayacaktır.
"Sosyal medya bağımlılığından kurtulmak için önce bağımlı olduğumuzu kabul etmek gerekiyor"
- Bağımlılık fiziksel aktivitelerimizi de kısıtlıyor. Bağımlılıktan kurtulmak için fiziksel aktiviteleri de artırmak gerekiyor mu?
Fiziksel aktivite insanın bedensel, zihinsel ve duygusal sağlığı açısından önemli bir yere sahiptir. Elbette bağımlılıktan kurtulmak için fiziksel aktiviteler arttırılmalıdır ancak bu tek başına yeterli bir çözüm sunmayacaktır.
Öncelikli olarak bireylerin aşırı dijital medya kullanımını bir bağımlılık olarak kabul etmesi, daha sonra bağımlı olduğunu fark etmesi ve bu konuda bir çözüm arayışına kendi isteği ile yönelmesi gerekmektedir.
Bedensel, duygusal ve zihinsel olarak dengeyi sağlayacak birçok aktivite ve unsuru bir arada yönetebilmek dijital medya bağımlığıyla mücadelede daha da etkili olacaktır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish