Fransa ve dünyada merkez siyaset geri mi dönüyor?

Oğul Tuna Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

"Popülizm" tartışmaları ile aşırı sağ ve aşırı sol olarak nitelenen siyasî parti ve akımların yükselişi, 2010 yıllara damgasını vurdu.

2008 ekonomik krizinin yıkıcı etkileri üzerine 2015'te mülteci ve göçmen krizinin gölgesinde dünya genelinde siyasî tablonun değiştiğine şahit olduk.

Öte yandan "popülizm" bohçasına atılan siyasî hareketlere karşı 2017 yılında Emmanuel Macron gibi genç ve alışılagelmedik bir politik ajandayla yükselen isimler Batı'da heyecan yarattı:

"Popülizm" kıvılcımını yakıp yangına dönüştüren neoliberalizm, Macron'un neoliberal reçeteleriyle en az iki asırlık "siyasî parti" kurumuna meydan okuyordu.

Macron ve La République en Marche (farklı Türkçe tercümelere göre "İlerleyen Cumhuriyet", "Yürüyen Cumhuriyet" ya da "Cumhuriyet Yürüyüşü") Hareketi Fransa'daki cumhurbaşkanlığı seçiminde merkez siyasete, bu meyanda Sosyalist Parti ve Cumhuriyetçilere darbe vurmuştu.


O dönem, Macron'un zaferi "merkez siyasetin çöküşü" formülasyonuyla selamlanmıştı. Avrupa Birliği'nde ve komşu coğrafyalarda, Fransız tecrübesinin "popülist" ve aşırıcı akımları yeneceği düşünülüyordu.

Böylece yozlaşmış, kitlelerin dertlerine cevap veremeyecek nitelikte yaşlı, belki de "boomer", siyasî hareketler silinecekti.


Fakat geçen sürede aşırı sağ ve aşırı sol olarak nitelenen hareketler güç kazandı.

ABD Başkanı Trump'ın eylemleri ve müttefik hareketlerle inşa edilen ağ, bu kez Macron'un seçimiyle yaşanan olumlu havayı tersine çevirdi.

Radikal terör tehdidi kıta Avrupası'ndan silinirken yeniliği ve ilericiliği temsil eden Macron ile partisi dahi İslam ve göçmen karşıtı bir söylem benimsedi.

Aşırı sağ ve aşırı solun yükselme trendine girdiği son üç yılda merkez siyasetin tamamen silinmesi bekleniyordu.

Fakat 2021 yılında Fransa ve AB komşusu ülkelerde yapılan seçimler artık yeni bir eğilimi işaret ediyor: Merkez siyaset, küskün seçmenler için hâlâ bir alternatif olabilir. 


Demokrasiye katılım ve inanç azalıyor

2021 yılında birbiriyle kıyaslanması zor fakat belirli bir eğilimi gözler önüne süren bir dizi seçim yapıldı.

En sembolik -ve diğerlerine kıyasla en önemsiz- seçim Fransa'da gerçekleşse de hepsinin ortak bir yönü var.

Bütün ülkelerde seçimlere katılım azalıyor. Örnekler çeşitli ama her birinin arka planında farklı sebepler mevcut:


Cezayir'deki 12 Haziran tarihli parlamento seçimlerinde katılım bir önceki seçime göre 12,39 puan düşerek yüzde 22,99 seviyesinde kaldı.

Geleneksel olarak düşük katılıma sahip İran Cumhurbaşkanlığı seçimine bu yıl seçmenin yüzde 48,48'i katıldı.

18 Haziran tarihli seçime, 4 yıl öncesine göre katılım yüzde 24,85 oranında düştü. 20 Haziran tarihli Ermenistan parlamento seçimlerinde katılım yüzde 49,37 oranında kaldı.

Sistem karşıtı konumlanan Pedro Castillo'nun galip geldiği ve yakın coğrafyadan uzaktaki Peru'da bile katılımda önceki seçimlere göre yüzde 11,7 - yüzde 5,5 oranlarında azalma var.


Toptancı bir bakışla bütün bu ülkeleri kıyaslamak yanlış. Fakat bütün bu ülkelerde katılım oranının azalmasına dair iki ortak sebep bulunabilir:

Koronavirüsü pandemisi ile siyasî yorgunluk ve bununla gelen umutsuzluk.

Fransa'daki bölgesel seçimler de bunlardan nasibini almış gibi duruyor:

Sandığa gitmeme ve boş oy atma eylemlerinin tarihsel olarak yaygın görüldüğü Fransa'da, Haziran sonunda bölgesel seçimler gerçekleşti.

67 milyonluk ülkede ilk turda katılım yüzde 33,27 iken ikinci turda yüzde 34,69'da kaldı. Bu oran, önceki seçimlere sırasıyla 16,6 ve 23,7 oralarında düştü.


Seçmen sayısının azlığı, seçkinlerin yükselişine yol açıyor

Rakamlardan hareket etmek, sadece onları dikkate alacaklar için yanıltıcı olabilir. Fakat yine de resmin bütünü için önem arz ediyor:

Fransa'daki bölgesel seçimlerde sağ blok oylarında 1 puan, aşırı sağda ilk turda 8,5 puan düşüş varsa da ikinci tur sonuçlarında bir değişim olmamış.

Merkez blok ilk turda 10 puan kazanırken, ikinci turda sadece 1 puan kaybetmiş. Solda ise 3 puan yükseliş var.

2017'de büyük hasar alan Sosyalist Parti'nin toparlandığı; Marine Le Pen'in ve Macron'un ise başarısız olduğu ortada.


Peki, Fransa'nın seçimlerini gözlemlemek gelecek Avrupa ve Türkiye seçimleri hakkında bir şey söyleyebilir mi? 

Lille Üniversitesi'nden Fransız siyaset bilimci Rémi Lefebvre, bir "demokrasi şoku" ile karşı karşıya olduğumuzu söylüyor.

Prof. Lefebvre, "Fransız siyaseti şaşırtıcı bir hâle büründü: Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin favori adayları Le Pen ve Macron yerelde başarı elde edemezken, eski partiler gücünü korudu" diyor.

Lefebvre, bu gerilemenin sebeplerini açıklarken demokrasinin küresel boyuttaki krizine ve içine girdiği fasit daireye dikkat çekiyor:

Her seçimle beraber katılım oranında rekor bir düşüş daha yaşandı. Belki de oy vermenin kendisi bir muamma hâline geldi […]

Seçmenlerin artan bir kısmı için oy verme eylemi, kınadıkları ve hain olarak gördükleri bir sistemi onaylamak anlamına geliyor. Oy'un meşruluğu, bizi temsil edecek adaya duyulan güvene bağlıdır. Bu güven ortadan kalkınca, seçim süreci üzerinde hiçbir kontrolümüz olmayan seçilmişlere verilmiş açık çek gibi görünür.

[…] Şimdilik demokrasi kümülatif biçimde itibarsızlaşıyor. Bölgesel seçimler, çifte demokratik cezayla sonuçlanıyor: Oy kullanmama, sistemi yenilenme arzusunu ve sistemin reddini ifade ediyor.

Fakat aynı zamanda başka seçmenlerin katılımıyla halihazırda seçkinlerin kutsanmasına yol açıyor: Seçmen sayısı azaldıkça seçkin sayısı artıyor ve seçmen sayısı daha da azalıyor…


"Alternatif" siyaset gücünü korumaya devam edecek

Fransa özelindeki bu durumu diğer demokrasiler için de düşünmek mümkün. 2008'den sonra toparlanamayan ve koronavirüsü krizi öncesi bir kez daha çöküşe giren finansal sistem, pandemiyle birleşti.

İyiden iyiye kırılgan bir maddî duruma ve geleceğe dair ümitsizliğe sürüklenen kitleler, sandıktan uzaklaşsa da "merkez siyaset"ten ziyade alternatif seçeneklere hâlâ umut bağlıyor olabilir.

Aceleci yorumlardan uzak durmak gerektiğini belirten İstanbul Bilgi Üniversitesi'den siyaset bilimci Prof. Dr. Emre Erdoğan, bu küresel trendi şöyle açıklıyor:

Fransa'da geçtiğimiz haftalarda yapılan yerel seçimlerin ikinci turunun sonuçları, bir yorumcunun aşırı sağın yükselişinin durmasının bir işareti olarak görüldü.

Daha önceki seçimlerin spekülatif ismi Marine Le Pen'in partisi herhangi bir seçim zaferine imza atamazken, bazı araştırmacılar partiye daha önce oy veren seçmenlerin sayısının düştüğünü öne sürdüler.

Bu düşüşü Donald Trump'ın 2020 Kasım'ındaki yenilgisine benzetenler, hatta popülistlerin ve aşırı sağın sonunu getiren bir ‘karşı-dalganın' varlığından bahsedenler de oldu. Eğer seçim sonuçları yakından incelenmezse, bu tür sonuçlara varmak kolay olabilir.

Yerel seçimlerinin her iki turunda da oy vermesi gereken seçmenlerin sadece üçte biri oy kullandı, geri kalan seçmenler sandığa gitmekten imtina etti. Aslında oy vermenin zorunlu olmadığı ülkelerde düşük oy verme oranları şaşırtıcı olmazdı ancak bu rakamlar Fransız siyasal sisteminin baştan aşağı reforme edildiği V. Cumhuriyet'in en düşük oranları olarak kayda geçti.

Seçmenlerin sadece üçte birinin oy kullandığı bir seçimden yola çıkarak gelecekteki seçimler için fikir üretmenin yanlış olduğu açık. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde katılımın yüzde 80'lere ulaştığı göz önünde tutulursa, önümüzdeki başkanlık seçiminin seçmen profilinin çok farklı olduğunu söylemek mümkün olur, dolayısıyla en azından Fransız sağının yükselişinin durduğunu söylemek yanlış olur.


Bu görüşlere katılan Prof. Lefebvre, "Kurumsal sistemimizin yorgunluğuna karşı pek çok alternatif mevcut. Bunları hayata geçirebilmek için biraz cesaret ve siyasî irade lazım. Belki de demokrasi için henüz geç değil" diyor.

Bir yandan farklı sosyalist hareketlerin yükseldiği öte yandan aşırı sağcı siyasetin sosyal medya ve sokakları hedef aldığı bu krizler çağında, merkez siyasetin kısa soluğu ayağa kalkması için yeterli olmayabilir.

Nitekim, kırılgan kitlelerin önemli bir bölümünü gençler ve göçmenler oluşturmakta. Her çağda olduğu gibi Fransa siyasî tecrübeleriyle Avrupa ve komşularının önünde bir örnek olarak duruyor.

Fakat gençlerin müesses siyaseti reddi ve arayışları liberal demokrasi adına henüz iyi haber getirmiyor. Prof. Erdoğan, bu kitleler ve arayışları üzerine şu yorumu yapıyor:

Genç seçmenlerin sadece yüzde 13'ünün oy kullanmış olması, gelecek için önemli bir alarm olarak kabul edilebilir. Daha önceki seçimlerde de gençlerin seçime katılma oranlarının düşük olduğu da göz önünde tutulursa, Fransız gençlerinin var olan siyasal sisteme yabancılaşmasının devam ettiğini söyleyebiliriz.

Daha önceki cumhurbaşkanlarını dönemindeki başarısız yönetimlerin faturası siyasi sınıf tarafından ödenmeye devam edecek gibi gözüküyor. Yerel seçimlerde merkez partilerin göreli başarılı olduğu söylense de gençlerin oy verecekleri bir genel seçimde eski siyasal rejimin temsilcilerini ödüllendirmeleri beklenmez.

Siyasal sisteme bu derece yabancılaşmış gençlerse, gelecekte Le Pen tarzı radikal sağa veya kendisini müesses nizamdan uzak tutan Yeşillere -ki yerel seçimlerde başarısız olan başka bir siyasi hareketti- oy vermeyi tercih edebilirler.

Bu seçim sonuçları merkez siyasetin yeniden inşasından çok, en azından Fransa'da nesil uçurumunun kapatılmaz bir şekilde açılacağını gösteriyor diyebiliriz.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU