Hakikat sonrası çağda siyaset ve yalan

Doç. Dr. Umut Hacıfevzioğlu Independent Türkçe için yazdı

Görsel: Twitter

Eskiçağ filozoflarından Aristoteles, ilkeler, nedenler, varlık, var olan gibi felsefenin en temel meselelerini araştırdığı eseri "Metafizik"te şöyle bir ifade kullanır:

Olan şeye yok ya da olmayan şeye var demek yanlış, olan şeye var ve olmayan şeye yok demek doğrudur.


Aristoteles her ne kadar "olan şeye yok ya da olmayan şeye var" demenin yanlış olduğunu düşünse de günümüz dünyasında pek çok siyasetçinin Aristoteles'le aynı fikirde olmadığı aşikâr.

Öyle görünüyor ki, siyaset yapan kimi insanların hakikatle ilişkisi filozoflardan oldukça farklı. Hepsi olmasa da kimi siyasetçilerin yeri geldiğinde gerçeği çarpıttıklarını, deyim yerindeyse eğip, büktüklerini söylesem hiç de abartmış olmam sanırım.

Peki, bir siyaset insanı gerçeği neden çarpıtmak ister?

Siyaset, -idealde- yurttaşlardan gerçeği gizlemek ya da topluma yalan söylemek için yapılan bir etkinlik olmasa gerek.

Öyleyse tekrar soralım:

Bir siyaset insanı bilerek ve tercih ederek gerçeği neden çarpıtmak ister?


Bunun pek çok nedeni olabilir. Açıkçası, söz konusu nedenler arasında güç ve iktidar istencinin ön planda olduğunu düşünüyorum.

Eğer kişi kendi yaşamına dair en yüksek iyiyi "güç ve iktidar" olarak tanımlamışsa, güç ve iktidara ulaşmak için yeri geldiğinde gerçeği çarpıtmasının, yalan söylemesinin gerekli olduğunu düşünmesi neredeyse kaçınılmazdır.

Hele ki zamanın ruhu da buna elveriyorsa. Evet, kimilerinin gözünde "hakikat sonrası" olarak adlandırılan bir çağda yaşıyoruz.

Oxford sözlüğü, "hakikat sonrası" kavramını şöyle tanımlıyor;

Nesnel gerçeklerin, kamuoyunun şekillenmesinde, duygulara ve kişisel inançlara hitap edilmesi kadar etkili olmamasıyla ilişkili ya da buna delalet eden durumlar.


Oxford'un ortaya koyduğu tanımı ve bu konunun günümüzde nasıl ele alındığını göz önünde bulundurduğumuzda, hakikat sonrası hakikat diye şeyin olmadığı iddiasını taşımamaktadır.

Hakikat sonrası ile kastedilen daha çok hakikatin gözden düştüğü ve olguların siyasi bakış açımıza tabi olduğudur.

Oxford'un hakikat sonrası tanımı hislerimizin kimi zaman olgulardan daha çok önem taşıyabileceği düşüncesini dile getirmektedir.

Böylesi bir çağda önümüzde gerçek ve yalan olmak üzere iki seçenek durmuyor. Bir üçüncü seçenek daha var ki bu seçeneğe siyaset insanlarının sıklıkla başvurduğu söylenebilir.

Andığımız seçenek;

tam olarak gerçeği yansıtmamakla birlikte yalan da denemeyecek muğlak ifadelerden oluşan üçüncü bir kategori.
 


"Hakikat Sonrası Çağ: Günümüz Dünyasında Yalancılık ve Aldatma" kitabının yazarı Ralph Keyes, söz konusu seçeneği "Neo-gerçek" olarak tanımlıyor.

Keyes, "Neo-gerçek" kavramsallaştırmasıyla, kişinin gerçeğin üstünü bir biçimde örterek, yalan söyleme eylemini yumuşatma çabasını kastediyor.

Böylelikle, hakikat sonrası, yalancı olduğumuzu düşünmeden gerçeği gizlememizi olanaklı kılıyor!

 

 

  1. Ralph Keyes, Hakikat Sonrası Çağ: Günümüz Dünyasında Yalancılık ve Aldatma,  Çev. Deniz Özçetin, Delidolu.
  2. Lee Mcintyre, Hakikat Sonrası, Çev. Mehmet Fahrettin Biçici, Tellekt. 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU