Türkiye'nin Şangay hamlesi: Riskler ve fırsatlar neler?

Umut Berhan Şen Independent Türkçe için yazdı

Global siyaset sahnesinde bir tango oynanıyor.

Bir yanda Batı'nın tanıdık melodileri, diğer yanda Avrasya'nın yükselen ritimleri.

Ve tam ortada, bu dansın en mahir oyuncularından biri: Türkiye.

31 Ağustos-1 Eylül 2025 tarihlerinde Çin'in Tianjin kentinde düzenlenen Şangay İşbirliği Örgütü'nün (ŞİÖ) 25. Devlet Başkanları Konseyi Zirvesi, işte bu tangonun en renkli sahnelerinden biriydi.

Türkiye, diyalog ortağı olarak katıldığı bu zirvede sadece izleyici olmadı; sahneye çıktı, elini masaya koydu ve "Biz buradayız" dedi.

Özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile yaptığı görüşme, bu dansın en kritik figürlerinden biriydi.

Peki, bu zirve neden bu kadar önemli?

Erdoğan'ın Şi ile masaya otururken verdiği mesajlar ne anlama geliyor?

Ve en önemlisi, Türkiye bu küresel sahnede nasıl bir rol oynuyor?

Gelin, lafı dolandırmadan, işin özüne inelim.
 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Çin Devlet Başkanı Şi Cinping / Fotoğraf: Xinhua
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Çin Devlet Başkanı Şi Cinping / Fotoğraf: Xinhua

 

Tianjin'deki zirve, sadece bir liderler buluşması değildi; aynı zamanda küresel güç dengelerinin yeniden çizildiği bir satranç tahtasıydı.

Türkiye, NATO üyesi bir ülke olarak Batı ittifakının kilit oyuncularından biri.

Ama aynı zamanda ŞİÖ gibi Avrasya merkezli bir platformda onur konuğu sıfatıyla boy gösteriyor.

Bu, bir nevi hem Batı'nın hem de Doğu'nun dilini konuşabilen bir ülkenin kendine özgü diplomasi sanatı.

Erdoğan, bu zirvede sadece Şi Cinping ile değil, Rusya'dan Vladimir Putin, İran'dan Mesud Pezeşkiyan, Azerbaycan'dan İlham Aliyev, Ermenistan'dan Nikol Paşinyan ve Pakistan'dan Şahbaz Şerif gibi liderlerle de bir araya geldi.

Her bir görüşme, adeta bir diplomasi maratonunun parçasıydı.

Ama içlerinden biri var ki, hem sembolik hem de stratejik açıdan diğerlerinden sıyrılıyor: Erdoğan-Şi buluşması.
 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, eşi Emine Erdoğan, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve eşi Peng Liyuan 31 Ağustos 2025’te Çin’in Tiencin kentinde düzenlenen Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) karşılama törenine katıldı / Fotoğraf: Türkiye Cumhurbaşkanlığı Ba
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, eşi Emine Erdoğan, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve eşi Peng Liyuan 31 Ağustos 2025’te Çin’in Tiencin kentinde düzenlenen Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) karşılama törenine katıldı / Fotoğraf: Türkiye Cumhurbaşkanlığı Basın Ofisi - AFP 

 

Şi Cinping, Erdoğan'ı karşılarken, Türkiye'yi "yükselen güçlerin öncüsü" ve "Küresel Güney'in önemli bir üyesi" olarak tanımladı.

Bu, öyle laf olsun diye söylenmiş bir iltifat değil.

Çin'in küresel liderlerinden birinin ağzından çıkan bu sözler, Türkiye'nin uluslararası arenada nasıl algılandığının bir göstergesi.

Erdoğan ise bu övgüyü boşa çıkarmadı. Görüşmede, Türkiye-Çin ilişkilerinin sadece ekonomik değil, stratejik bir ortaklığa dönüşmesi gerektiği vurgulandı.

Kuşak ve Yol Girişimi ile Türkiye'nin Orta Koridor projesinin entegrasyonu, dijital teknolojiler, enerji, sağlık, turizm gibi alanlarda işbirliğ söz konusu. Liste uzun, niyet ciddi. 

Şi, Türkiye'nin Çin-Avrupa Demiryolu Ekspresi'nde bir köprü rolü oynadığını söylerken, Erdoğan, Çin'in Ortadoğu'daki adil tutumunu övdü.

Bu, iki ülkenin birbirine sadece ticari değil, aynı zamanda jeopolitik bir güven mesajı verdiği anlardan biriydi.

Erdoğan'ın Çin'in en büyük gazetelerinden People's Daily'de yayımlanan "Barış ve Adalet İçin Ortak Yol" başlıklı makalesi, bu görüşmenin ruhunu adeta özetliyor.

Makalede, Türkiye'nin küresel istikrar için köprüler kuran bir ülke olduğu, Gazze'deki insanlık dramına karşı net bir duruş sergilediği ve Rusya-Ukrayna barış sürecine katkı sunduğu vurgulanıyor.

Erdoğan, mevcut uluslararası sistemin krizleri çözmedeki acizliğine işaret ederek, daha adil bir küresel düzen çağrısı yaptı.

Bu, sadece bir makale değil; Türkiye'nin dünyaya verdiği bir manifesto. 
 

31 Ağustos 2025 tarihinde, Şi Cinping ve eşi Peng Liyuan’ın ev sahipliğinde, devlet ve hükümet başkanları ile eşleri onuruna Tiencin Meijiang Uluslararası Kongre ve Sergi Merkezi’nde bir resepsiyon ve konser programı düzenlendi / Fotoğraf: Wikipedia
31 Ağustos 2025 tarihinde, Şi Cinping ve eşi Peng Liyuan’ın ev sahipliğinde, devlet ve hükümet başkanları ile eşleri onuruna Tiencin Meijiang Uluslararası Kongre ve Sergi Merkezi’nde bir resepsiyon ve konser programı düzenlendi / Fotoğraf: Wikipedia

 

Zirvede, özellikle Gazze meselesi, Erdoğan'ın dilinden düşmedi.

"Küresel vicdan" çağrısı, İsrail'in saldırılarını durduramamanın izah edilemez olduğunu haykırışı, sadece Ortadoğu'ya değil, tüm dünyaya bir mesajdı:

Türkiye, sessiz kalanların aksine, haksızlığa karşı sesini yükseltmekten çekinmiyor.


Peki, bu zirve Türkiye için neden bu kadar kritik?

Çünkü dünya, tek kutuplu olmaktan çıktı.

ABD'nin hegemonik düzeni çatırdıyor.

Çin ve Rusya gibi aktörler yeni bir denge kuruyor.

Türkiye ise bu yeni dünyada ne sadece Batı'ya ne de sadece Doğu'ya angaje bir ülke.

Ankara, kendi yolunu çiziyor.

ŞİÖ'de diyalog ortağı olmaktan tam üyeliğe geçiş tartışmaları bile bunun bir göstergesi.

"Türkiye, NATO üyesi olduğu için ŞİÖ'ye tam üye olamaz" diyenler var, ama diplomasi böyle bir şey değil mi?

Kendi çıkarlarını maksimize etmek için her masada olmak, her kapıyı açık tutmak. Erdoğan'ın Şi ile görüşmesi, işte bu stratejinin bir yansıması.

Ekonomik olarak, Türkiye-Çin ticareti dengeli bir şekilde büyütülmek isteniyor.

Çinli firmaların Türkiye'ye yatırımları artıyor, Kuşak ve Yol projeleri hız kazanıyor.

Ama mesele sadece ekonomi değil. Türkiye, küresel krizlerde arabulucu rolüyle de öne çıkıyor.

Rusya-Ukrayna savaşında barış masasını kurma girişimleri, Gazze'de ateşkes çağrıları, hep bu rolün birer parçası.
 

Zirvedeki bir başka çarpıcı nokta, Erdoğan'ın "Savaşın kazananı, adil barışın kaybedeni olmaz" sözü.

Bu, sadece kulağa hoş gelen bir slogan değil; Türkiye'nin dış politikasında bir pusula. Ukrayna'da savaş devam ederken, Türkiye hem Moskova'yla hem de Kiev'le konuşabilen nadir ülkelerden biri.

Bu, ŞİÖ gibi platformlarda Türkiye'yi daha da değerli kılıyor. Şi Cinping'in de bu rolü takdir ettiği açık.

Çin, Ortadoğu'da ve Avrasya'da istikrar ararken, Türkiye gibi bir müttefike ihtiyaç duyuyor.

Aynı şekilde, Türkiye de Çin'in ekonomik gücünden ve küresel etkisinden faydalanmak istiyor.

Bu bir kazan-kazan oyunu, ama aynı zamanda ince bir ip üzerinde yürümek gibi. Türkiye'nin bu zirvedeki performansı, sadece bir diplomasi şovu değil; bir vizyon beyanı.

Erdoğan'ın Şi ile masaya oturması, sadece iki liderin el sıkışması değil; iki ülkenin, iki medeniyetin, iki vizyonun kesişmesi.

Türkiye, Batı ile Doğu arasında bir köprü olmaktan çok daha fazlasını hedefliyor. Kendi hikayesini baştan yazıyor.

Gazze'deki dramdan Ukrayna'daki savaşa, Kuşak ve Yol'dan Orta Koridor'a, Türkiye sadece konuşmuyor, yapıyor.

Ve bu, global arenada yankılanıyor.

ŞİÖ Zirvesi, Türkiye'nin bu yeni hikayesini dünyaya bir kez daha anlattığı bir platform oldu.
 

2025 ŞİÖ Zirvesi temalı bir çiçek tarhı, 26 Ağustos 2025 tarihinde Tiencin Tren Garı meydanında görüntülendi / Fotoğraf: VCG
2025 ŞİÖ Zirvesi temalı bir çiçek tarhı, 26 Ağustos 2025 tarihinde Tiencin Tren Garı meydanında görüntülendi / Fotoğraf: VCG

 

Peki, bu hikaye nereye gider?

Onu zaman gösterecek.

Ama şurası kesin:

Türkiye, bu dansı bırakmaya niyetli değil.

Ve bu tango, daha uzun süre konuşulacak.

Tabii, stratejik açıdan ne yapılabilir bunları da 4 maddede özetlemek istiyorum:

  • Ekonomik diplomasi: Çin'le ticaret dengesini iyileştirmek için Pazar erişim anlaşmaları ve Kuşak-Yol projelerine odaklanılmalı.
  • Arabuluculuk merkezi: Rusya-Ukrayna ve Gazze gibi krizlerde Türkiye, uluslararası bir "barış merkezi" inisiyatifi kurmalı.
  • ŞİÖ'de aktif rol: Tam üyelik için zemin hazırlanmalı, NATO ile denge gözetilerek Avrasya'da etkinlik artırılmalı.
  • Kamu diplomasisi: Türkiye'nin küresel vizyonu, uluslararası medyada daha çok anlatılmalı; makaleler, röportajlar ve kültürel etkinliklerle desteklenmeli.


Peki, Türkiye ŞİÖ'ye tam üye olursa ne olur?

Ekonomi, enflasyon, refah ve toplumun mutluluğu nasıl etkilenir?

ŞİÖ, Çin, Rusya, Hindistan gibi devleri barındırıyor; dünya nüfusunun yüzde 40'ı, küresel GSYİH'nin yüzde 40'a yakını bu blokta.

Bir ihtimal, Türkiye'nin 2025'in son çeyreğinde 1,32 trilyon dolarlık ekonomisiyle bu gruba tam üye olması, ticaret kapılarını ardına kadar açabilir.

Özellikle Çin'le ticaret hacmi 95 milyar dolar civarında, ama 57 milyar dolarlık dış ticaret açığımız var.

Üyelik, Kuşak ve Yol Girişimi'yle Orta Koridor'un entegrasyonunu hızlandırır; lojistik, enerji ve teknoloji yatırımları artar.

Türk mallarının Çin pazarına erişimi için agresif bir diplomasi şart.

Bu, ihracatı artırıp döviz girişini güçlendirebilir, ama kısa vadede enflasyonu düşürmez.

Neden?

Çünkü ŞİÖ ülkelerindeki ortalama enflasyon zaten yüksek.

Türkiye'nin 2025'te yüzde 38'e gerileyen enflasyonu, bu ülkelerle daha sıkı ticarette yeni fiyat baskılarıyla karşılaşabilir.

Döviz kurlarındaki oynaklık ve enerji fiyatları da cabası.

Türk dış politikası, ticaret dengesini iyileştirmek için Çin'le özel anlaşmalar kovalamalı, yoksa açık büyüyebilir.
 


Refaha gelelim.

ŞİÖ üyeliği, ekonomik büyüme potansiyelini artırır;

Dünya Bankası, Türkiye'nin 2025'te yüzde 3,1 büyüyeceğini öngörüyordu; peki, 2026'da ne olacak?

Can alıcı soru bu.

Ama bu büyüme, halkın cebine ne kadar yansır?

Türkiye, 2002-2022 arasında yoksulluğu yüzde 20'den yüzde 7,6'ya düşürdü, ama yüksek enflasyon alım gücünü eritiyor.

ŞİÖ'yle derinleşen ticaret, enerji ve altyapı projeleri iş yaratır, ama emek kesiminin zayıflığı sorun.

Sendikalaşma oranı yüzde 14,76'ya düştü; işçiler enflasyon şoklarına karşı savunmasız.

Üyelik, refahı artırmak için fırsat, ama gelir dağılımındaki adaletsizlik giderilmezse, sadece sermaye kazanır.

Türk diplomasisi, ŞİÖ'de sosyal politikaları güçlendirecek iş birlikleri kurmalı; mesela, eğitim ve teknoloji transferiyle nitelikli iş gücü yaratılmalı.


Toplumun mutluluğuna ve güven duygusuna etkisi?

Elbette enflasyon, güven duygusunu zedeliyor; insanlar alın terine değil, kısa yoldan kazanmaya yöneliyor.

ŞİÖ üyeliği, eğer ekonomik istikrar ve adil paylaşım getirmezse, bu mutsuzluğu derinleştirir.

Türkiye'nin NATO üyeliğiyle ŞİÖ arasında denge kurması şart; Batı'yla ticaret hacmi ŞİÖ'nün iki katı, bu yüzden Batı'yı küstürmeden Avrasya'da ağırlık artırılmalı.

Üyelik, Türkiye'yi küresel krizlerde arabulucu yapabilir; Gazze ve Ukrayna'daki rolü güçlenir.

Ama demokrasi, hukuk ve özgürlüklerde ŞİÖ ülkeleri örnek değil.

Türk dış politikası, bu değerleri koruyarak bir "barış merkezi" inisiyatifi başlatmalı, kamu diplomasisiyle Türkiye'nin hikayesini dünyaya daha çok anlatmalı.


Nihayetinde, ŞİÖ üyeliği ekonomiyi canlandırabilir, ama enflasyon ve gelir adaletsizliği riski büyük. Refah artsa da toplumun mutluluğu için adil politikalar şart.

Türkiye, bu tangoda ritmi belirlemek istiyorsa, hem Batı'yla hem Doğu'yla dans etmeyi bilmeli. Aksi takdirde, sahne kalabalık, ama alkışlar başkasına gider.

Lakin, artık gayet bariz ki, Türkiye, bu zirvede bir kez daha ispatladı: Ne Batı'nın ne Doğu'nun uydusu.

Kendi hikayesini yazıyor, kendi ritmini çalıyor.

ŞİÖ Zirvesi, bu hikâyenin bir bölümü.

Ama Türk dış politikası, ekonomik iş birliğini derinleştirip, arabuluculuğu kurumsallaştırıp, her masada daha güçlü oturursa, güçlü ve müreffeh bir ülke olmak açısından yeni bir yola girilebilir.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU