Birkaç gün önce Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Şanghay İşbirliği Örgütü'nün (ŞİÖ) dönem başkanı olarak dünya liderlerini Tianjin'de ağırladı.
Bu Zirve, kuruluşundan bu yana en geniş katılımlı zirveydi.
Adeta Çin ve Rusya'nın birleştirici gücünü gözler önüne seren ve özellikle Küresel Güney'de, ABD ve Batı liderliğindeki küresel liderlik, politikalar ve kurumlarla artan küresel hoşnutsuzluğun üzerine eğilen bir zirveydi.
Dolayısıyla başarıyla organize edilmiş olan bu zirve aynı zamanda bir dayanışma gösterisi olarak vuku buldu.
Tüm odak noktası ikili görüşmeler etrafında dönüyordu, ancak Hindistan Başbakanı Narendra Modi ile yapılan görüşme dikkat çekiciydi ve zamanlama açısından özellikle anlamlıydı.
Ancak Modi'nin 7 yıl aradan sonra Çin'e yaptığı bu ilk ziyaret çoğunlukla doğrudan ABD-Hindistan ilişkilerinin çöküşünün bir sonucu olarak algılanıyor veya yorumlanıyor ama değil.
Bu, Hindistan'ın Çin ile gerilimi azaltmak için yaklaşık 1 yıldır sürdürdüğü çabaların doruk noktası ve son aylarda ABD-Hindistan çekişmeleri nedeni ile bu yöndeki motivasyon arttı.
ABD tarafından ihanete uğradığını hisseden Hindistan, özellikle Çinli ve Rus mevkidaşları ile dayanışma göstererek, Hindistan'ın ittifaklara bağlı olmadığı ve kendi dış politikasını belirlemede bağımsızlığı ve özgürlüğü seçtiği yönünde net bir mesaj verdi.
Modi, Rusya'ya atıfta bulunarak, "Özel ve Ayrıcalıklı Stratejik Ortaklığımız bölgesel ve küresel istikrarın hayati bir dayanağı olmaya devam ediyor" derken
Şi, Modi'ye Çin ve Hindistan'ın rakip değil, iş birliği ortağı olduğunu ve iki ülkenin birbirleri için tehdit olmaktan çok kalkınma fırsatları olduğunu söyledi.
ABD-Çin rekabeti yoğunlaşırken Çin'in dikkatlice zemin hazırladığı ortada.
Ancak ŞİÖ Zirvesi'ne dair söylenebilecek en net şey şudur: Modi-Şi görüşmesi, içerikten çok görsel üretti.
İki liderin iyimser kamuoyu mesajlarına karşın ilişkileri olumsuz etkilemeye devam eden güvenlik, ticaret ve sınır konusundaki temel anlaşmazlıklarda ilerleme kaydedilemedi.
Somut sonuçların eksikliği, Hindistan ve Çin'in dost olmasının doğru bir tercih olduğu, iş birliğinin küresel refahı artıracağı ve tarafların birbirini rakip olarak görmediği gibi söylemler ile maskelenmiş gibiydi.
Bu yıl, Çin-Hindistan diplomatik ilişkilerinin 75'inci yıldönümü.
Çin ve Hindistan, Doğu'nun iki büyük kadim uygarlığı, dünyanın en kalabalık iki ülkesi ve Küresel Güney'in önemli üyeleridir.
İki ülke, ilişkiye stratejik ve uzun vadeli bir bakış açısı ile bakmalı ve karşılıklı güveni derinleştirmek, alışverişi ve kazan-kazan iş birliğini genişletmek için stratejik iletişimi güçlendirmeli, uyumlu bir birliktelik arayışında birbirlerinin kaygılarını dikkate almalı ve sınır meselesinin genel ikili ilişkileri tanımlamasına izin vermemelidir.
1996 yılında Şanghay Beşlisi olarak kurulan, 2001 yılında Şanghay İşbirliği Örgütü'ne dönüşen ve 2017'de Hindistan ve Pakistan'ın, 2021'de İran'ın ve 2024'te Belarus'un tam üyeliği ile genişleyen ŞİÖ, şu anda Avrasya'nın yaklaşık yüzde 65'ini ve dünya nüfusunun yüzde 40'ını ve küresel gayrisafi hasılanın yüzde 30'unu kapsayan; 10 üye, 2 gözlemci ve 14 diyalog ortağı ile en büyük bölgesel örgütlerden biri.
Çin ve Rusya, ŞİÖ'yü bir jeopolitik koordinasyon modeli olarak görürken, ŞİÖ ile Batı merkezli kurallara dayalı düzenin dışında bir küresel düzen anlatısı oluşturduklarını iddia ediyor.
İran ve Belarus gibi ülkelerin devam eden katılımları da bir yandan ŞİÖ'nün Avrasya kimliğini ve diğer yandan adil çok kutuplu dünya düzeni söylemini destekliyor.
Ancak Çin ve Hindistan arasındaki istikrarsız ilişki, ŞİÖ içindeki en önemli koordinasyon sorunu olarak ortada duruyor.
Bu zirvede bu noktada bir ilerleme kaydedildiği gösterildi ancak bu daha çok bir illüzyondu.
Henüz ne bir savunma ittifakı ne de bir ekonomik birlik haline gelmiş olan ŞİÖ, Rusya tarafından Avrasya güvenliği için hayati önemde görülürken Çin ise ŞİÖ üzerinden Şanghay ruhunu vurgulayarak Batı etkisini dengelemeye çalışıyor ve bu uğurda ŞİÖ'yü Kuşak ve Yol projeleri ile uyumlu hale getirmeye çalışıyor.
ŞİÖ, şimdiki düzen(sizliğ)e alternatif bir uluslararası düzen için potansiyele sahip olmakla beraber katetmesi gereken yol daha çok.
Türkiye ile bitireyim.
Türkiye, NATO ve ŞİÖ arasında bir dengeleyici rol üstlenmek amacı ile 2024'te tam üyelik hedefini açıkça belirtmişti.
Şu anda bir diyalog ortağı.
Türkiye'nin konum itibarıyla Doğu ve Batı arasında köprü olması, bu dengeleyici yaklaşımın merkezinde yer alıyor.
Dolayısıyla gelecekte muhtemel bir ŞİÖ üyeliği Türkiye için aynı zamanda çok boyutlu diplomasisi çerçevesinde kendisine stratejik özerklik sağlamak için de bir pencere açmış olacaktır.
Türkiye bir yandan Doğu ile Batı arasında stratejik açıdan kendine manevra alanı da sağlayabilecek çok boyutlu bir denge kurmaya çalışıyor ve diğer yandan Çin ile olan ticaret açığını azaltmayı planlıyor.
Ve bu noktada genel beklentinin, Orta Koridor'u daha da ön plana çıkarmak ve hatta Kuşak ve Yol projelerinde daha fazla rol oynamak olduğu görülüyor.
ŞİÖ Zirvesi'nde Çin ve Türkiye'nin bağımsızlık ruhuna sahip yükselen büyük ülkeler olduğunu belirten Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, ikili ilişkilerin üst düzeyde geliştirilmesinin, her iki ülkenin temel çıkarlarının yanı sıra Küresel Güney'in ortak çıkarlarına da hizmet ettiğini belirterek, her iki ülkeyi de küresel barış, kalkınma ve kazan-kazan iş birliği eğilimini kavramaya ve daha adil ve eşitlikçi bir küresel yönetişim sistemi kurmak için birlikte çalışmaya çağırdı.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish