Modern devletin kurumsal işleyişinde siyaset, kamu kaynaklarının dağıtımı, kamu görevlerinin atanması ve ihale süreçleri arasındaki ilişki, yalnızca hukuki bir düzenleme alanı değil, aynı zamanda toplumsal güç ilişkilerinin yeniden üretildiği bir dağıtım mekanizması olarak işlev görmektedir. Bu dağıtım mantığı, ekonomik akıl yürütme ile siyasal iktidar arayışının kesişim noktasında yer almaktadır. Dolayısıyla kamu görevleri, rant ve ihale süreçleri yalnızca teknik uygulamalar değil; güç, meşruiyet ve toplumsal kaynakların hak sahiplerine nasıl tahsis edileceğine dair normatif ve politik bir tercih alanıdır. Bu çalışma, söz konusu dağıtım mekanizmasını, “gerçeklik” ve “çelişkiler” bağlamında yapısal olarak tartışmaktadır.
1. Siyaset ve kaynak dağıtımı: Yapısal bağımlılık ve meşruiyet
Siyaset, yalnızca yönetsel karar alma süreçlerini değil, aynı zamanda kamu kaynaklarının kimler tarafından nasıl kullanılacağına ilişkin temel tercihleri belirler. Devlet aygıtı, hukuk aracılığıyla mülkiyeti güvence altına alsa da, mülkiyetin değerini artıran veya azaltan kararları — planlama, ihale, teşvik, vergi düzenlemesi gibi — siyaset üretir. Bu nedenle siyaset, özellikle yerel yönetimlerde, değer üretme gücü yoluyla ekonomik alan üzerinde belirleyici bir aktör hâline gelir.
Bu süreçte kamu görevlerinin dağıtımı, teknik uzmanlıkla sınırlı kalmaz; siyasal bağlılık, ideolojik uyum ve sadakat, kamu görevine atanmada önemli kriterler hâline gelir. Bu durum, kamu yönetimini siyasal iktidarın yeniden üretim aracı hâline getirir. Böylece siyaset, devletin personel dağıtımını ve kamu kaynaklarını bir tür “meşruiyet üretim mekanizması” olarak kullanır. Sadakat karşılığında güç, istihdam, kaynak ve koruma sunulması, siyasal iktidarların toplumsal tabanını pekiştirir.
2. İhale ve kamu kaynaklarının yeniden üretimi
Kamu ihaleleri, modern devletin ekonomik alandaki en etkili müdahale araçlarından biridir. Kamu yatırımları, yalnızca hizmet sunma amacı taşımaz; aynı zamanda iktisadi güç transferi sağlar. Türkiye gibi altyapı ve inşaat yatırımlarının belirleyici olduğu ekonomilerde, ihale mekanizması vergi, teşvik ve kredi kadar güçlü bir yeniden dağıtım aracıdır. İhale yoluyla belirli sektör veya gruplara sağlanan fırsatlar; sermayenin büyümesi, piyasa konumunun güçlenmesi ve siyasal bağımlılık ilişkilerinin kurumsallaşması anlamına gelir.
Bu çerçevede, teknik doğruluk ile siyasal tercihin birbirine karıştığı bir alan ortaya çıkar. İhale süreçleri yasal görünüm altında işlese de, yasal olan ile meşru olan arasındaki ayrım, dağıtım ilişkisinin çelişkilerini açığa çıkarır. Yasal bir ihale meşru olmayabilir; meşruiyet ise çoğu zaman siyasal ve ahlaki zeminde aranır. Dolayısıyla hukuk, bu alanda sınır koyucu olmaktan ziyade “biçimsel çerçeve” sağlar; içerik ise siyaset tarafından belirlenir.
3. Rant ve siyasal sermaye: Kamu görevlerinde dönüşen mülkiyet
Rant, klasik iktisatta üretim dışı gelir olarak tanımlansa da, modern kamu yönetimi ve kent ekonomilerinde “hukuki karar sonucu yaratılan değer” şeklinde tanımlanmalıdır. Bir arsa, imar kararıyla değer kazanabilir; bir şirket, kamu sözleşmeleri ile büyüyebilir; bir aktör, teşvik ve kamu ihaleleri sayesinde sermaye biriktirebilir. Bu durumda mülkiyetin değeri, emek değil, bürokratik karar ile belirlenmiş olur. Dolayısıyla rant, yalnızca ekonomik değil, siyasal bir iktidar ürünüdür.
Kamu görevlerinin dağıtımı da rant mantığının bir parçası hâline gelir. Bir göreve atanmak; maaş kazanmanın yanı sıra kaynağa, bilgiye ve karar gücüne erişim anlamına gelir. Bu erişim bilginin, ihalenin ve kamu kaynaklarının dağıtımında ayrıcalık yaratır. Böylelikle kamu görevi, siyasal rantın “pozisyonel mülkiyet” biçimi hâline gelir. Bu yapıda kamu görevi; teknik uzmanlık değil, siyasal güç ve sosyal sermaye yatırımına dönüşür.
4. Dağıtım gerçekliği: Yapısal yolsuzluk ve mülkiyetin ontolojisi
Rant–ihale–kamu görevleri dağıtımı bir arada düşünüldüğünde ortaya çıkan tablo, yolsuzluğun yalnızca hukuki suçlar üzerinden değil, mülkiyet ve kamu gücü arasındaki bağ üzerinden kavranması gerektiğini gösterir. Yapısal yolsuzluk, bireylerin ahlak dışı eylemlerinden çok, mülkiyetin siyaset eliyle üretildiği bir dağıtım düzeninin doğal sonucudur. Hukuken suç olmasa bile, siyasal güç lehine yapılan dağıtım, ekonomik çıkarın belirli bir grupta toplanmasına yol açar. Bu durumda yolsuzluk, “yasadışılık” değil, adaletsiz meşrulaştırma biçimi olarak ortaya çıkar.
Örneğin, bir ihalenin belirli bir gruba verilmesi hukuka uygun olabilir; fakat kamusal yarar ilkesini ihlal ediyorsa, ontolojik düzlemde adaletsizdir. Benzer şekilde, bir kamu görevinin siyasal sadakat temelinde dağıtılması hukuken suç teşkil etmeyebilir; ancak kamu yönetimini hiyerarşik sadakat ağına dönüştürerek toplumsal adaleti zedeler. Bu bağlamda, kamu kaynaklarının siyasal iktidara bağlı gruplara tahsisi, toplumsal mülkiyet anlayışını çarpıtır; kamu, “kamusal olmaktan çıkar,” belirli asabiyye gruplarının ortak servetine dönüşür.
5. Çelişkiler ve toplumsal adalet sorunu
Bu dağıtım mantığı iki temel çelişki yaratır:
(a) Şeffaflık–Meşruiyet Çelişkisi: Kamu ihaleleri şeffaflık ilkesini taşır; fakat süreçlerin teknik formu şeffaf olsa bile, karar alma süreçleri çoğunlukla kapalıdır. Karar, teknik değil, siyasal gerekçelerle alınabilir. Böylece şeffaflık, biçimsel; meşruiyet ise siyasal hâle gelir.
(b) Hukuk–Adalet Çelişkisi: Yasal olan her zaman adil değildir. Kamu görevlerinin siyasal sadakatle dağıtılması, hukuki olarak suç olmayabilir; ancak toplumsal eşitliği zedeler. Bu nedenle kamu yönetiminde adalet, yasal uygunlukla değil, kamusal yarar ile ölçülmelidir.
Sonuç
Siyaset–rant–ihale–kamu görevleri dağıtımı üçgeni, modern kamu yönetiminde sadece teknik veya bireysel bir yolsuzluk alanı olarak değil, dağıtım mantığının doğası gereği oluşan yapısal bir iktidar ilişkisi olarak kavranmalıdır. Devletin kamu kaynaklarını dağıtma gücü, hukuki çerçeveyle sınırlandırılsa da, siyasi tercih ve sosyal sermaye üzerinden yeniden üretilmektedir. Bu nedenle yolsuzluk, bireysel ahlaki zaaflardan ziyade, mülkiyetin siyaset eliyle üretildiği bir kamu dağıtım rejiminin ontolojik sorunudur.
Kamu yönetiminin adaletini sağlamak, yalnızca ihaleleri şeffaflaştırmak veya bireysel suistimalleri cezalandırmakla değil; kamu kaynaklarının, kamu görevlerinin ve mülkiyet üretiminin toplumsal adalet ilkelerine göre yeniden tanımlanmasıyla mümkündür.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish