12 Eylül 1980'e gelindiğinde Türkiye'de tam bir kaos ortamı vardı. Kamplaşmaların, kurtarılmış bölgelerin, kitlesel cinayetlerin olduğu ve günde ortalama 20 kişinin öldürüldüğü bu dönemde darbenin ayak sesleri aslında 1971 muhtırası ile yavaş yavaş belirmeye başlamıştı.
1979 yılında hem iç hem dış siyasete, dolayısıyla 1980'e gidişe etki eden önemli gelişmeler yaşanmıştı. 24 Ocak kararları, IMF'ye başvurulması, 1980 yılının nisan ayından sonra bir türlü sonuca ulaştırılamayan Cumhurbaşkanlığı seçim krizi, ideolojik bölünmelerin ortaya çıkarttığı toplumsal çatışmalar, suikastlar, cinayetler gibi sebepler komutanların Temmuz 1980'de müdahale kararı almalarında dayanak oluşturmuştu.
Aslında generaller, 1979 yılının aralık ayında müdahale kararı vermişlerdi fakat Süleyman Demirel'in kurduğu azınlık hükümeti Meclis'ten güvenoyu alınca beklenmesi yönündeki eğilim ağırlık oluşturmuştu. Yine de hükümet üzerinde baskı hissettirmeyi ihmal etmemişler ve 27 Aralık günü Köşk'e çıkarak, hükümete iletilmek üzere hazırladıkları ve ekinde "Türk Silahlı Kuvvetlerinin Görüşü" başlıklı iki sayfalık belge bulunan bir uyarı mektubunu Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e vermişlerdi.
Asker kökenli Cumhurbaşkanı Korutürk, uyarı mektubunu Başbakan Süleyman Demirel ile CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit'e açıklamadan önce askerlerle tekrar görüşmüş, mektup teyit edilince de Demirel ve Ecevit'i 2 Ocak 1980 günü Köşk'e çağırmıştır.
Bundan sonraki süreçte komutanların mektubu, televizyon ve radyodan dünya kamuoyuna açıklanmış ve zaten ayak sesleri duyulmuş olan askeri darbe, Genel Kurmay Başkanı Kenan Evren ve dört kuvvet komutanın yönetime el koymalarıyla 12 Eylül 1980 sabahı gerçekleşmişti.
Darbenin ilk hükümetini kurmak için 20 Eylül 1980 tarihinde eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Bülent Ulusu görevlendirilmiş, 24 Ocak kararlarının mimarı Turgut Özal'a "başbakan yardımcısı" olarak bu kabinede yer verilmişti.
Meclisin tüm yetkileri oluşturulan Milli Güvenlik Konseyine devredilmiş, 160 kişiden oluşan bir Danışma Meclisi oluşturulmuş ve Prof. Dr. Orhan Aldıkaçtı başkanlığında bir komisyon kurulmuştu.
Komisyonun hazırladığı ve insanın değil devletin kutsallığının vurgulandığı yeni anayasa 7 Kasım 1982 günü halkoylamasına sunulmuştu. Yüzde 91,5 gibi büyük bir destekle kabul edilen anayasa oylamasından sonra siyasi faaliyetlere izin verilerek seçim için hazırlıklar başlatılmıştı.
12 Eylül sonrası yapılan düzenlemeler
21 Eylül 1980 tarihinde Bülent Ulusu başkanlığında oluşturulan 44. hükümette, Devlet Tiyatrosunun bağlı bulunduğu Kültür Bakanlığının başına Cihat Baban getirildi. Devlet Tiyatrosu Genel Müdürü Cüneyt Gökçer'in yerini koruduğu Baban dönemi, 15 Aralık 1981 tarihine kadar sürdü. Bu tarihten sonra yapısal bir değişiklikle ayrı ayrı teşkilatlandırılmış olan "Turizm ve Tanıtma Bakanlığı" ile "Kültür Bakanlığı" tek çatı altında birleştirilerek "Kültür ve Turizm Bakanlığı"na dönüştürüldü.
17 Mart 1983 tarihinde de Bakanlar Kurulunun kararı ile Devlet Tiyatrosunun bağlı bulunduğu kurum, Kültür ve Turizm Bakanlığı oldu. İlk Kültür ve Turizm Bakanı İlhan Evliyaoğlu 2 Ocak 1981'de başladığı görevini ANAP iktidarı dönemine kadar sürdürdü.
Askeri darbe sonrasında 1949 yılına ait Devlet Tiyatrosu Kuruluş Kanunu'nda değişiklik yapılarak Devlet Tiyatrosu genel müdürünün nitelikleri yeniden belirlendi. Burada genel müdürün sadece sanatçılardan değil Türk tiyatrosunda sanatında edebî hayatında ve üniversitelerde bu sahalarda eserler vermiş, söz sahibi olmuş kişiler arasından seçilmesinin doğuracağı yararlar göz önünde bulunduruldu.
Ayrıca 5441 Sayılı Kuruluş Kanunu'na bir madde eklenerek "Milli Eğitim, Kültür Bakanlığı" ifadeleri "Kültür ve Turizm Bakanlığı" olarak değiştirildi. Milli Güvenlik Konseyi tarafından "yurt içi turne faaliyetlerine katılacaklara ödenecek harcırahın tespitine ilişkin hükümler" yürürlükten kaldırıldı.
1982 Anayasası'nın 64'üncü maddesi ile devlete, sanatı ve sanatçıyı korumak ve sanatın desteklenmesi için gerekli tedbirleri almak, bir görev olarak atfedildi. Bunun sonucunda tiyatro sanatçılarının durumlarında iyileştirmelere gidildi. Bakanlar Kurulu 1 Mart 1982 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere devlet sanatçıları ve sanatçıların sözleşmeli çalıştırılmalarına ilişkin esasları belirledi.
1980'li yılların ortalarından itibaren Devlet Tiyatrosu ile ilgili yeni bir yasanın çıkartılması gündeme geldi. Hazırlanan bir tasarı 1985 yılının ekim ayında Milli Eğitim Komisyonuna sevk edildi. Yasayla birlikte Devlet Tiyatrosunda "kişisel yönetimin" yerine "birlikte yönetim" anlayışının getirilmesi öngörüldü. Hizmet eğitimine önem verilerek Devlet Tiyatrolarına çocuk ve gençlik tiyatroları kurmak görevi verildi.
Sanatçıların yaş haddinden emekliye sevk edilmeleri uygulaması kaldırıldı. Ayrıca Devlet Tiyatrolarına ilk defa idari sözleşme ile alınacak aktör ve aktrislerin en az dört yıllık oyunculuk eğitimi veren yüksekokul mezunları arasından seçilmeleri kararlaştırıldı.
Yüksekokul mezunu olmayanlar ise özel ve kamu kuruluşlarında en az 15 yıllık bir hizmet süresini doldurmuş olmak, sahne hayatında tanınmış ve başarılı olmak gibi şartları yerine getirerek Devlet Tiyatrosuna atanabileceklerdi. Tiyatro sanatçılarından alınan vergiler, yüzde 10'a indirilmiş ve yazılı izin almaları halinde Devlet Tiyatrosu sanatçılarının, filmlerde oynamalarının önü açılmıştı.
Devlet Tiyatrolarının güçlenmesine yardımcı olması amacıyla 1987 yılında "Devlet Tiyatroları Vakfı" kuruldu. 1990 yılında Uluslararası I. Tiyatro Kurultayı ve 1991 yılında Mersin'de Uluslararası Tiyatro Semineri düzenlendi.
ANAP döneminde ayrıca tiyatronun da dahil olduğu sanat dallarında karşılıklı değişimde bulunulması öngörülerek Portekiz, Sudan Demokratik Cumhuriyeti, Arnavutluk Sosyalist Halk Cumhuriyeti gibi ülkelerle kültür anlaşmaları yapıldı.
Devlet Tiyatroları köylerde… Büyük Anadolu Turneleri
1980'li yılların başında Devlet Tiyatroları çok az sahnede faaliyetlerini sürdürüyordu. Tiyatro idaresi çözüm olarak turnelerin sayısını arttırma yoluna gitti ve bunun sonucunda köylere de tiyatro götürülmesine karar verildi.
Halkevlerinin 1930'lu yıllarda yaptığı faaliyetlere benzer şekilde daha önce tiyatro izleme şansı elde edememiş köy halkı, 1980-81 sezonunda başlatılan uygulama ile tiyatroyla buluşturuldu. Atatürk'ün doğumunun 100.yılına denk gelmesi münasebetiyle "köylere tiyatro" uygulamasına ayrı bir önem verildi.
8 ayrı oyun 255 sahnede 258 temsille halka ulaştırıldı. 19 sanatçı ve 20 teknik personelle çıkılan ve 67 il, 100 ilçe ve 88 köye gidilmesi planlanan Büyük Anadolu Turnesiyle İç Anadolu, Ege, Akdeniz ve Karadeniz bölgelerinden seçilen köylerde temsiller verildi. 1980-81 sezonunda 31, 1981-82 sezonunda ise 88 köye turne yapıldı.
Bu turnelerde Karagöz ve Kukla Sanatçısı Mustafa Mutlu, Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu'da "Karagöz ve Kukla" gösterileri yaparak gölge sanatını tanıttı.
26 Mayıs 1981 tarihinde Devlet Tiyatrosu "Yangın Mehmet" piyesiyle Eskişehir'in Mahmudiye ilçesi merkez bucağına bağlı Yunus Emre köyünde temsil verdi. Aynı bucağa bağlı köylerden gelenlerle üç bin kişinin izleme olanağına kavuşturulduğu temsil sonrası, muhtar ve ilkokul öğretmenleri Devlet Tiyatrosu Genel Müdürlüğüne "daha uzun oyunlarla tekrar bekliyoruz" şeklinde teşekkür yazısı gönderdiler.
Köy turnelerine ilgi, Devlet Tiyatrosu yönetimini daha kapsamlı turneler düzenlemek adına teşvik etti. Ankara'nın bazı köylerine yapılan turnelere iştirak eden Genel Müdür Cüneyt Gökçer, halkın arasında oturarak temsilleri izlemiş ve gördüğü ilgi karşısında sadece Ankara'ya değil Türkiye'nin tüm bölgelerine tiyatro götürüleceği müjdesini vermişti.
Duygularını ise "ilk defa gerçek sanatçılığı tattım" diyerek ifade etmişti:
Daha uzun ve bol sanatçılı oyunlar seçip yaz ve kış sanatı halka yani esas sunulması gereken insanlara götüreceğiz… Şu anda çok mutluyum. Kendime yeni dönem için taze kan aldım. İlk defa gerçek sanatçılığı tattım. Bu aynı zamanda bütün arkadaşlarımın da ortak duygusudur.
Ordu'nun Gölköy ilçesine bağlı Gürgentepe, turne kapsamında gidilen yerlerden birisiydi. Burada sahnelenen ve yaklaşık 5 bin-6 bin kişinin izlediği temsilden duyulan memnuniyet, Belediye Başkanı Salih Karaca tarafından 24 Haziran 1982 tarihli bir yazıyla Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğüne iletilmişti.
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğünüzce yurt çapında Büyük Anadolu turnesi adı altında düzenlenen ve halka açık olarak gösterilen Taşbademleri adlı oyun kasabamızda 24.6.1982 günü saat 16.00 da halka açık olarak sunulmuş ve gerçekten ve gerçekten çok güzel bir organize ve üstün yetenekli oyuncu kadrosu ile takdim edilmiş.
Tahminen kasabamızda 5000-6000 civarında kişinin izlemesi ile büyük bir beğeni ve takdirle karşılanmıştır. Başta Genel Müdürlüğe ve bu gösteri için emeği geçen tüm ilgililere teşekkürlerimizi bir borç bilir bu gibi gösterilerin daha ileriki tarihlerde ve gelecek yıllarda halkımızın görüşü ve kültür seviyesi bakımından etkili olacağı bir gerçek olup buna benzer nice oyunların sergilenmesini arz ederiz. Daha nice oyunların halkımıza sunulması dileğiyle teşekkür ederiz.
Turnelerde tiyatroya en çok ilgiyi sahnedeki sanatçıları hayranlıkla izleyen, onlara nasıl oyuncu olunabileceğine dair sorular yönelten ve belki de birçoğunda "oyuncu" olma hayali oluşan çocuklar göstermişti.
Repertuar seçimi
Turnelerin kapsamının genişletilmesi ile birlikte, repertuara alınacak eserlerin, her kesimden halkın beğenip ilgi göstereceği türden olmasına dikkat edildi. Bu dönemde Devlet Tiyatrosunun eser seçimindeki politikası, yerli oyunlara mümkün olduğunca ve yabancı eser seçiminde klasiklere, klasikler içerisinde de trajedi ve komedilere dengeli olarak yer verilmesiydi. Oyunların en az yarısının yerli eserlerden oluşmasına dikkat ediliyordu.
Yerli yazarları özendirmek için 1960'lı yıllarda TİP tarafından gündeme getirilen ödüllü yarışmalar yapılması düşüncesi, 1981 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığının düzenlediği iki ödüllü yarışma ile hayata geçirildi. Kazanan "Taş Bademleri", "Kenan Bey'in Fötr Şapkası" ve "Dün Neredeydiniz?" oyunları Devlet Tiyatrosunun repertuarına alınarak sahneye konuldu. Yine de eleştiriler oluyordu.
Atilla Sav, Devlet Tiyatrosunun kuruluşundan itibaren repertuar belirlemede yerleşmiş bir tutumu olmadığını söyleyerek, tamamen rastlantılara dayalı olarak oyunların seçildiği görüşündeydi. Repertuar oluşturulurken ağırlık verilen yerli eserlerin çoğunluğunun 1950'li ve 1960'lı yılların ürünleri olması ve repertuar seçiminde halkın beğenilerinin göz önüne alınmaması, tiyatro idaresine yöneltilen eleştiriler arasındaydı.
Basına yansıyan bazı iddialar
Devlet Tiyatrosuyla bir şekilde bağlantı kurulan iddialar 1980 sonrasında yine gündemdeydi. Sıkıyönetim Komutanlığının 17 Ekim 1980 tarihinde başlattığı DEV-YOL operasyonu Devlet Tiyatrolarına sıçramıştı. İddiaya göre Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğüne bağlı Ankara Yeni Sahne'de bulunan ışıklandırma bölümündeki avizenin içerisine gizlenmiş silah ve mermiler ele geçirilmişti.
Önceki dönemde de sık sık basına yansıyan Genel Müdür- sanatçı gerginliğine dair haberler devam ediyordu. Dört sanatçı ile Cüneyt Gökçer arasındaki hakaret davası bunlardan birisidir.
Gökçer'in hakaret davası ile mahkemelik olduğu Ferdi Merter ve Zekai Müftüoğlu gibi isimlerin de aralarında bulunduğu bazı sanatçılar, Erzurum, Elazığ ve Adana'da oluşturulan bölge tiyatrolarında görevlendirilmişlerdi. Buna gösterilen tepkiden sonra 1982 yılında Ziya Demirel, Hüseyin Göktaş, Ertan Savaşçı, Ferdi Merter, Ergun Uçucu, Alp Öyken gibi sanatçılar Devlet Tiyatrosu yönetimi tarafından emekliye sevk edilmişlerdi.
Emekliye sevk edilen ve görevlendirilen sanatçıların, bu oldubittiyi kabul etmeyerek Kültür ve Turizm Bakanı İlhan Evliyaoğlu'na şikâyetlerini iletmeleriyle Gökçer döneminin yavaş yavaş sonuna gelinmişti. Yoğun turne programı, ödeneklerinin yetersiz oluşu, Bozkurt Kuruç'un sert tavrı, Macide Tanır gibi sanatçılara uzun süredir rol verilmeyişi ve ücretlerinin yetersizliği vb. sebepler sanatçıların, Evliyaoğlu'na yönetimle ilgili şikâyetleri arasındaydı.
Beklenen olmuş ve 21 Mart 1983 tarihinde Turgut Özakman'nın Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğüne atanmasıyla, Cüneyt Gökçer dönemi sona ermişti.
Yeni "iktidar"lar ve "genel müdür"ler
6 Kasım 1983'te üç partinin katıldığı seçimlerin Anavatan Partisi (ANAP) tarafından kazanılmasıyla Türkiye'de yeniden sivil bir idare tesis edilmişti. 13 Aralık 1983 ile 13 Aralık 1987 tarihlerinde kurduğu hükümetlerle Turgut Özal, 9 Kasım 1989 tarihine kadar başbakan olarak görev yapmıştır. Onun Cumhurbaşkanı seçilmesi ile önce Yıldırım Akbulut daha sonra da Mesut Yılmaz hükümetleri kurulmuştur.
13 Aralık 1987 tarihinde başlayan ANAP'ın ikinci iktidarı döneminin ilk Kültür ve Turizm Bakanı Zonguldak Milletvekili Tınaz Titiz'le birlikte yine bir yapısal değişikliğe gidildi. Kültür ve Turizm bakanlıkları yeniden ayrılarak 1981 öncesindeki teşkilatlanmaya dönüldü. Tınaz Titiz Turizm Bakanı olarak kalırken, Kültür Bakanlığının başına İstanbul Milletvekili Namık Kemal Zeybek getirildi. Bu yıllarda Devlet Tiyatrolarının genel müdürlüğü koltuğunda üç isim gözükmektedir: Turgut Özakman, Raik Alnıaçık ve Bozkurt Kuruç.
Özakman döneminde ağırlıklı olarak yerli ve bunun yanında Türkiye'nin yakın tarihiyle ilgili eserlere yer verilince bu sefer de Devlet Tiyatrosu yönetimi, klasiklere yeterince yer vermediği için eleştirildi. Edebi Kurulda yer alan yazar kökenli üyelerin kendi eserlerini seçmeleri tepkilere neden olmuş hatta Tiyatro Yazarları Derneği ile Devlet Tiyatrosu Genel Müdürlüğü arasında basın yoluyla tartışmalar yaşanmıştı. Tiyatro Yazarları Derneği, istedikleri eserleri kabul edip, oynatmakla Edebi Kurulu suçladı.
O dönemde Seçici Kurulda İrfan Şahinbaş, Tarık Buğra, Dinçer Sümer ve Turgut Özakman vardı ve Asuman Korad başrejisördü. Bunlar arasında Genel Müdür Turgut Özakman, Dinçer Sümer ve Tarık Buğra aynı zamanda yazardı ve oyunları Devlet Tiyatrosunda sahneleniyordu. Tiyatro Yazarları Derneği bu durumu, hem yarışmacı hem de hakem olmak anlamına geldiği için usulsüz bulduğunu açıklamıştı.
Edebi Heyete bir eleştiri de 1985 yılının eylül ayında Devlet Tiyatrosu Genel Müdürlüğüne hitaben yazdığı mektupla Aziz Nesin'den gelmişti. Nesin, daha önce sunduğu oyunlarının akıbeti hakkında Devlet Tiyatrosundan bir cevap gelmemesine içerliyor ve bunun nedenini ANAP iktidarı ile ters düşmesine bağlıyordu.
Turgut Özakman göreve geldiğinde toplam 6 sahnesi bulunan Devlet Tiyatrosu'nun, 3 yılın sonunda sahne sayısı 18'e yükselmiştir. Bağımsız bir birim olarak Gençlik Tiyatrosu oluşturulmuş ve ilk olarak da "Belgelerle Kurtuluş Savaşı" adlı oyun, Sakarya Zaferinin 63.yıldönümünde Sakarya Anıtı önünde sahnelenmiştir. Devlet Tiyatrosu bünyesinde sanatsal eğitimin tüm türlerinde etkinlik göstermek üzere başına Semih Sergen'in getirildiği "Sanatsal Eğitim Merkezi" kurulmuştu. Turgut Özakman'ın yaptığı bir hizmet de Devlet Tiyatrosu Belgeliği Müdürlüğünün kurulmasıdır.
Toplam 3 yıl 10 ay süren Turgut Özakman döneminde; Devlet Tiyatrosunda seyirci sayısının artması, Çocuk ve Gençlik Tiyatrolarının kendi başlarına çalışabilecek hale getirilmeleri ve tiyatro sevgisinin bu yolla yeni nesillere aşılanması, sahnelenen oyunlarda Türk yazarlarının eserlerine yüzde 60 gibi bir oranla ağırlık verilmesi gibi uygulamalar ön plana çıkmıştır. Ayrıca çeşitli nedenlerden Devlet Tiyatrosundan ayrılan veya konservatuardan mezun olduğu halde tiyatroya alınmayan 37 sanatçı kadroya dahil edilmiştir.
Turgut Özakman, Kültür ve Turizm Bakanı Mesut Yılmaz'ın gönderdiği bir yazı sonrası yaşanan problemler üzerine 8 Ocak 1987 tarihinde istifa etmiş ve Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğüne 9 Şubat 1987'de Raik Alnıaçık atanmıştır.
Alnıaçık göreve gelir gelmez seyirciye endeksli bir hedef belirledi. Klasiklerin temel olduğunu savundu. Devlet Tiyatrolarında sahnelenecek eserlerin önce eğlendirecek sonra da düşündürecek tarzda olacaklarını açıkladı.
1988 yılının sonunda Devlet Tiyatrolarının başında Bozkurt Kuruç vardır. Uzun yıllar Devlet Tiyatrosunda hizmet yapan Kuruç, Gökçer döneminde genel müdür yardımcılığı görevinde bulunmuş ve Gökçer'in yanındaki isimler arasında yer almıştı. Onun dönemi de tıpkı Gökçer zamanında olduğu gibi "Devlet Tiyatrosunda huzursuzluk" gibi haberlerle basına yansımıştı.
Kuruç dönemi, faaliyet bakımından ise parlaktı. Özellikle Anadolu turnelerine önem verilmişti. Repertuarda tarihi oyunlar dikkat çekmiş bunlardan Yılmaz Karakoyunlu'nun yazdığı ve Bozkurt Kuruç'un yönettiği "Sokollu" piyesine devlet erkânı büyük ilgi göstermişti. Türkiye'de ilk defa tiyatro festivali düzenlenmiş, Almanya ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti başta olmak üzere yurtdışına turneler yapılmıştı.
Bölge Tiyatrolarının durumu
1981-82 sezonunda ilk olarak aslında 1970'lerde açılışı yapılıp yerleşik kadrosu oluşturulamayan ve 25 Ekim 1981'de William Shakespeare'in "Kral Lear"ıyla faaliyete geçirilen Hacı Ömer Sabancı Kültür Sitesindeki Adana Devlet Tiyatrosu faaliyete başladı. Bir diğer bölge tiyatrosu olan Elazığ Sahnesi 29 Aralık 1981 akşamı Refik Erduran'ın "Cengiz Han'ın Bisikleti" ile hizmete açıldı. 28 Ekim 1983'te de Musahipzade Celal'in "İstanbul Efendisi" ile İstanbul Taksim Sahnesi faaliyete geçirildi. Elazığ ve Erzurum'da yerleşik kadrolar yoktu fakat buralarda düzenli temsiller veriliyordu.
Bölge Tiyatrolarına yenilerini kazandırma, kadro meselesi 1980'lerin başında da önceki dönemlerde olduğu gibi hala en büyük sorun olduğundan yerleşik sahne sayısını arttırma çalışmalarında süreç çabuk ilerlememişti. Çünkü buralara sürekli turneler yolu ile sanatçı göndermek bir yere kadar mümkün olabiliyordu.
1983 yılında İstanbul Taksim Sahnesi, Konya ve Bolu Devlet Tiyatrolarının binaları hizmete açıldı. 18 Eylül 1984 tarihinde de Çorum Devlet Tiyatrosu hizmete girdi. 1985'de Bursa'da 90 kişilik Feraizcizade Oda Tiyatrosunun 1986 yılının kasımında İzmir Devlet Tiyatrosunun Karşıyaka Sahnesinin hizmete açılması ile Devlet Tiyatrosu toplam 18 sahnede faaliyet göstermeye başladı.
1986-1987 mevsiminin sonunda kurulan Trabzon Devlet Tiyatrosu 7 Ekim 1987'de Necati Cumalı'nın Mahir Canova rejisörlüğünde sergilenen "Boş Beşik" piyesi ile açıldı ve ilk müdürü Erhan Gökgücü oldu. Ankara Devlet Tiyatrosu'nun Şinasi Sahnesi 13 Mart 1988'de Yüksel Pazarkaya'nın "Meliha" adlı oyunuyla ve 29 Ekim 1988'de Diyarbakır Devlet Tiyatrosu Mehmet Ali Bey'in yazdığı "Ayyar Hamza" ile seyircilerini selamladılar. 4 Nisan 1990 ‘da Ankara'da İrfan Şahinbaş Atölye sahnesi açıldı.
1980'lerde Devlet Tiyatrosunun Anadolu'ya açılma sürecinde bazı sıkıntılar vardır. Sahneler açılması yeterli olmuyor, bunlara kadro ve ödenek bulmak ve seyircinin sürekliliğini sağlamak gerekiyordu. Anadolu'da açılan tiyatrolara, eğer o illerde üniversiteler mevcutsa öğrenciler veya memurlar talep gösteriyordu.
Bölge tiyatrolarının hem sanatsal hem de yönetimsel olarak özerklikleri söz konusu değildi. Anavatan Partisi'nin iktidara geldiği 1983 yılında Devlet Tiyatrosuna bağlı 12, 1991 yılında ise 20 sahne vardı. Bu sahnelerin 7'si Ankara'da, 6'sı İstanbul'da, 2'şer tanesi İzmir ve Bursa'da ve birer sahne de Trabzon, Diyarbakır ve Adana'da yerleşik kadroları ile faaliyetlerini sürdürüyordu.
Devletin sanat üzerindeki rolü tartışması
Devletin sanat alanında rolünün daraltılarak, prestijli hale getirilmesi ve özel kuruluşların desteklenmesi görüşü ANAP döneminde dillendirilmişti. Buna özellikle SHP, karşı çıktı. SHP'ye göre bir kamu hizmeti olan tiyatro devlet eliyle kitlelere ulaştırılmalıydı. Devlet ayrıca sanatı ve sanatçıyı korumalı, sanatçıların tüm hakları güvence altına alınmalıydı. Fakat bu destek sanatçının özgürlüğünü kısıtlayıcı bir düzenleme getirmemeliydi. Özel tiyatrolar da desteklenmeliydi.
Özal Hükümetinin Devlet Tiyatrosunu özelleştirmek gibi bir politikası olmadı. Fakat 1980'li yılların sonlarında özelleştirmenin daha fazla gündem oluşturmasıyla birlikte Devlet Tiyatrolarının da bu politikadan payını alacağı şeklinde söylentiler duyulmuştu. Dönemin Kültür Bakanı Tınaz Titiz, özelleştirme söylentilerine "sanat hizmetleri özelleştiriliyor sözü biraz komik" diyerek bu iddialara nokta koymuştu.
1990'lı yıllar, istikrarsızlık
1990'lar Türk siyasetinde siyasi kaosun adeta tekrarlandığı yıllardır. İlk olarak erken seçimlerin sonucunda 1983 yılından itibaren iktidarda olan ANAP'a halk, muhalefet görevi verdi. 1987 yılında siyasi yasağının kalkması ile DYP'nin başına geçen Süleyman Demirel, 12 Eylül Darbesi ile bıraktığı başbakanlık görevine döndü. SHP ile koalisyon hükümeti kurdu.
Turgut Özal'ın ölümü ile Başbakan Demirel, cumhurbaşkanı oldu. Bunun üzerine DYP-SHP koalisyonu ile oluşan 50. hükümet ile Türk siyasi tarihinde ilk defa bir kadın, başbakan olarak Türkiye'nin yönetim sorumluluğunu üzerine aldı. Bundan sonraki süreçte azınlık, koalisyon hükümetlerinin birisi yıkıldı diğeri kuruldu. Bilinen bir gerçek var ki istikrar, o günlerde Türkiye'nin siyasi hayatından çok uzaktı.
1990 ve 2002 yılları arasında Türkiye'de koalisyon, azınlık hükümetleri kurulmuş, siyasi krizler ortaya çıkmış ve 28 Şubat süreci yaşanmıştır. Değişen hükümetlerle birlikte, Devlet Tiyatrosunun bağlı bulunduğu Kültür Bakanları ve Tiyatronun genel müdürleri de değişmiştir.
1960-80 yılları arasında kurulan farklı hükümetlere rağmen Cüneyt Gökçer, kısa bir süre dışında, yerini korumayı başarmış yani Devlet Tiyatroları yönetim kadrosunda istikrar sürdürülmüştü. 1990'lar bu açıdan farklıydı.
Bakan-genel müdür ve genel müdürler arasında gerginlikler
Kültür bakanları ile yaşanan çatışmalar genel müdürlerin sık sık değiştirilmesi sonucunu ortaya çıkartmıştır. 12 yıllık süreçte vekâleten veya asaleten Bozkurt Kuruç, Mehmet Ege, Yücel Erten, Tamer Levent, Lemi Bilgin, İ.Rahmi Dilligil ve Faruk Günuğur olmak üzere 7 farklı isim, genel müdürlük koltuğunda gözükmektedir.
1990'ların ilk genel müdür-bakan krizi, Bozkurt Kuruç ile Kültür Bakanı Fikri Sağlar arasında yaşanmıştı. Bu çekişme sonucunda Fikri Sağlar'ın, görevini aksattığı gerekçesi ile hakkında soruşturma başlattığı Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Bozkurt Kuruç, görevinden alınmıştı.
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Kuruç'un görevden alınma yazısını onaylamamış ve bundan sonra adeta bakan ve genel müdür arasında güç gösterisine dönüştürülen yazılı bir restleşme başlamıştı.
Fikri Sağlar, Bozkurt Kuruç'a gönderdiği yazıda üzerindeki tüm yetkilerin alındığını ve genel müdürlük görevinin Mehmet Ege tarafından yürütüleceğini bildirmişti.
Fakat Kuruç, bu emrivakiyi kabul etmemiş ve "Devlet Tiyatroları Genel Müdürü, yetkilerini kanundan aldığından, bu yetkilerin makamınızca alınması kanuna ve hukuk kurallarına uymamaktadır. Kanuna uymayan bir emirle görevimi bırakmam, şahsıma sorumluluk getireceğinden görevime devam ediyorum. Hukuka ve kanuna aykırı bu emrin kaldırılmasını arz ederim" ifadelerinin yer aldığı bir yazı ile görevinden ayrılmayacağını Bakan'a iletmişti.
Kültür Bakanı'nın bu cevaba yanıtı "Birinci emrim geçerlidir" şeklinde olunca taraflar arasında uzlaşma sağlanamamış ve Kuruç, Danıştay'a müracaat etmiştir. Danıştay, Bozkurt Kuruç'u haklı bularak yürütmeyi durdurma kararı vermiş fakat karara rağmen, Kültür Bakanı geri adım atmamakta direnmişti.
Bu çatışmanın sonunda Bölge İdare Mahkemesinin kararı ile Bozkurt Kuruç 1992 yılının nisanında görevine iade edilmişse de 14 Ekim 1992'de Yücel Erten'in de Devlet Tiyatroları Genel Müdürü olarak ataması yapılmıştı.
1994 yılında genel müdür seçimine aday olmak için Yücel Erten, 7 Şubat 1994 tarihinde görevinden ayrılınca bir gün sonra Tamer Levent, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğünü vekâleten yürütmekle görevlendirildi.
5441 sayılı Kanun'da belirtildiği üzere Devlet Tiyatrosu genel müdürünün kararname ile atanma maddesi yürürlükte olmasına rağmen, Devlet Tiyatrosu tarihinde ilk defa yapılan bir uygulama ile kamu çalışanlarına kendi yöneticileri seçtirilmişti.
Oysa bu, hukuki bir prosedür değildi. Devlet Tiyatrosu Genel Müdürü olduğu dönemde Yücel Erten'in bir kısım sanatçılara yaptırdığı referandumdan sonra genel müdürü sanatçılar seçsin diyerek görevinden istifası ve Kültür Bakanlığının da uygun bulması ile başlatılan bir süreçti.
Genel müdür adayları Tamer Levent, Yücel Erten, Rüştü Asyalı ve Mehmet Ege olarak belirlenmişti. Kültür Bakanı Fikri Sağlar'ın talimatıyla "eğilim yoklaması" adı altında 14 Şubat 1994 tarihinde Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, Bursa, Trabzon ve Diyarbakır'da seçimler yapıldığı gün Bozkurt Kuruç, Danıştay kararı gereğince Kültür Bakanlığı tarafından genel müdürlüğe davet edilmişti.
Bazı sanatçıların oylamayı protesto etmesine rağmen 818 oy alan Tamer Levent bakanlık tarafından önerildi. "Sanata Evet Kampanyaları" ile öne çıkan Tamer Levent dönemi, 25 Mart 1994'te başladı.
Bozkurt Kuruç'un ise pes etmeye niyeti yoktu. Danıştay kararı ile tekrar görevine dönmüştü. Fakat dönemin Kültür Bakanı Timurçin Savaş, 8 Ağustos 1994 günü onu 15 günlüğüne Antalya Devlet Tiyatrosuna görevlendirdi. Sadece üç gün süren genel müdürlüğü sonunda "Kavga etmek istemiyorum" şeklinde beyanatlar veren Kuruç, bu sefer karara itiraz etmemişti.
Bakan-Genel Müdür mücadelesini kazanan Bozkurt Kuruç olmuştu. Antalya'da görevinin sona ermesi ile birlikte Ankara'ya dönmüş ve 12 Eylül 1994 günü fiilen devam ettiği görevine aralık ayında tekrar atanmıştı. Fakat onun tavrını, onaylamayanlar vardı.
Edebi Kurul Temsilcisi, Sanat Yönetim Kurulu Sanatçı Temsilcisi ve il tiyatro müdürleri 22 Nisan 1994 tarihinde yapılan seçimlerle belirlenmişti. Bozkurt Kuruç ise mahkemeye müracaat ederek adeta seçimleri sabote eden bir görüntü veriyordu.
Bölge tiyatroları müdürleri, Kuruç'un tutumunu onaylamadıklarını açıkladılar. Ankara Devlet Tiyatrosu Müdürü Mehmet Ege, görevi döneminde sanatsal ve yönetsel olarak Devlet Tiyatrolarına bir katkısı bulunmadığını ileri sürdüğü Kuruç'un, verdiği hukuk savaşının göreve gelmek dışında bir anlam taşımadığını açıkladı. Ege, bir program önermediği gibi gidiş-gelişlerinde başlatılan çalışmaları engelleyen bir tavır içerisine girdiği gerekçesi ile Kuruç'a "Şimdiye kadar içinde bulunduğu bir kuruma böyle inatla direnen başka bir bürokrat yoktur" sözleri ile tepki gösterdi.
Trabzon DT Müdürü Rüçhan Güray, seçimle göreve gelen insanların bu görevlerini sürdürmeleri gerektiği görüşündeydi. İzmir DT Genel Müdürü Cengiz Yılmaz ve Bursa DT Genel Müdürü Bora Özkula ise Devlet Tiyatrosunun daha fazla yara almaması için Kültür Bakanı'na çağrıda bulunmuşlardı.
Bozkurt Kuruç, tepkilere rağmen görevinin başındaydı ve öncelikle de muhaliflerine yasaklar getirdi. Ağır disiplin ve para cezaları uygulandı. Cezaların nedeni televizyon ve basına verilen demeçler, Trabzon DT Müdürü Rüçhan Gürel'den memnun olmayan çalışanların Genel Müdürlüğe şikâyet dilekçeleri göndermeleri ve Gürel'in görevinden alınmasını talep etmeleriydi. Genel Müdür'ün tavrı üzerine tepkiler büyüdü.
İstanbul DT Müdürü Murat Karasu, Antalya DT Müdürü Murat Avkıran, Ankara DT Müdürü Mehmet Ege aşırı merkeziyetçi yönetimi sebep göstererek ve Tamer Levent dönemi ile başlayan yerinden yönetim anlayışına dönülmesini talep ederek 27 Mart 1995 tarihinde istifalarını verdiler.
Bozkurt Kuruç ise yeni Kültür Bakanı İstemihan Talay'la ilk başlarda uyumlu bir çalışma sürecine girmişti. Verdiği demeçlerde de İstemihan Talay ile önlerindeki tüm engellerin kalktığını söylemişti. Fakat bu uyumda uzun sürmedi ve Rahmi Dilligil'in ataması beklenirken 1998 yılının ağustosunda Lemi Bilgin, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğüne getirildi. Bozkurt Kuruç, yine mahkemeye müracaat ederken TOBAV Başkanı Tamer Levent de bu atamayı onaylamadığını bildirmişti.
Lemi Bilgin, açığa alınana kadar görevini sürdürdü. Önce Lemi Bilgin'in, yerine Erhan Gökgücü'yü vekâleten bırakma isteği, Kültür Bakanı'nca uygun bulunmadı. Genel Müdür Yardımcısı Rahmi Dilligil, vekâleten genel müdür koltuğuna oturdu. Sonra Lemi Bilgin, Almanya turnesindeyken başrejisör, sanat teknik müdürü, yönetim kurulu sanatçı temsilcisi ve baş dramaturg görevlerinden alınarak yerlerine başkaları atanmıştı.
Dilligil'in kararı ve Kültür Bakanı İstemihan Talay'ın onayı ile tiyatrodan çeşitli nedenlerle ayrılan Mahir Günşıray, Alptekin Serdengeçti, Murat Çıdamlı, Miraç Eronat, Fuat Çiğiltepe yeniden Devlet Tiyatrosu bünyesine alınmıştı. Ayrıca Lemi Bilgin'in karşı çıktığı yedi oyun repertuara alınmıştı.
Türkiye'ye dönünce repertuara alınan 7 oyunu indirten Bilgin, basın açıklaması yaparak Bakan'a yüklenince açığa alınmıştı. Bilgin'e destek "Devlet Tiyatroları Hükümetlerin Tiyatrosu Değildir" diyen sanatçılardan geldi. 70'i aşkın sanatçı önce kamuoyuna tepkilerini ileten bir bildiri yayınladılar sonra cumhurbaşkanı, başbakan ve bakanlara gönderilmek üzere 100 sanatçının imzaladığı bir mektup kaleme aldılar. Bildiri ve mektubun ortak noktası siyaset, sanatın üzerinden tahakkümünü artık çeksin ve Devlet Tiyatrolarının iç işleyişine karışmasın vurgusuydu.
Oyunculuk ve genel müdürlük arasında tercih
Açığa alındıktan sonra hukuk mücadelesi veren ve 24 Ağustos 2001'de bu mücadeleyi kazanarak görevine dönen Lemi Bilgin, oyunculukla idareciliği bir arada yürütmenin zorluklarını görmüş ve mesaisini Devlet Tiyatrosunun geliştirilmesine harcamaya karar vermişti.
Bu dönemde toplumsal olaylara duyarlılık gösterildi ve deprem bölgelerine moral amaçlı turneler düzenlenerek maddi yardımlar toplandı. 1998-99 sezonunda bölge tiyatroları sanat yönetmenlerine ilk defa repertuar seçme özgürlüğü tanındı ve Devlet Tiyatrosu repertuarına alınan oyunlarda, Kurtuluş Savaşı'nın ruhuna ve Cumhuriyet devrimlerine sahip çıkma amacı gözetildi.
Repertuarda yerli oyunlara ve Nazım Hikmet'in eserlerine yer verildi. Sabancı Uluslararası Adana Tiyatro Festivali, Uluslararası Karadeniz Tiyatro Festivali gibi festivaller düzenlendi. "Her Okul Bir Tiyatro" sloganıyla Akdamar Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Şenliği yapıldı. Adana Devlet Tiyatrosu, Adana valiliği ile işbirliği yaparak "Bütün Çocuklar Tiyatroya" adıyla bir kampanya başlatıldı.
Devlet Tiyatrosu sanatçılarının çalışmadan maaş aldıkları şeklinde eleştiriler olagelmişti. 2002 yılında suiistimallerin önüne geçmek için yasal bir düzenleme yapıldı. Hazırlanan ''Devlet Tiyatroları Yasası" taslağına göre tiyatro sanatçılarının performanslarına, çalıştıkları süreye, aldıkları göreve ve kazandıkları başarıya göre maaş almaları hükmü getirildi.
2002-2003 sezonunda Devlet Tiyatrosunun, en geniş kapsamlı turne programı yapıldı. 26 Mayıs 16 Haziran tarihleri arasında 81 il ve 86 ilçeyi kapsayan Büyük Anadolu Turnesi gerçekleştirildi. Gelen talepler değerlendirilerek tiyatro sezonları "yaz", "kış" diye ikiye bölündü ve perdeler sürekli açık tutuldu.
Devlet Tiyatrosunun hedeflerinin büyüdüğü bir dönemde göreve geldiğinde Devlet Tiyatrosu, Opera ve Balesinde kapsamlı bir soruşturma başlatan Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, 20 Ağustos 2005 tarihinde Lemi Bilgin'i görevden aldı. Görevden almanın nedeni hakkında bilgi vermeyen Bakan, sadece "Bürokratımı rencide etmek istemiyorum" şeklinde bir açıklama yapmıştı.
Yine bir görevden alma olayı ve protestolar: "Oyun içinde oyun"
Lemi Bilgin ise sanata müdahaleye karşı çıktığı için görevinden alındığı görüşündeydi. Atilla Koç, Devlet Tiyatrosunda sahnelenmekte olan Jean Mc. Connel ve Miles Tripp'in "Ölümden Kaçış Yok" piyesindeki argo bulduğu bazı sözlerin tekstten çıkartılmasını istemiş, Bilgin de bu talebe karşı çıkmıştı.
Lemi Bilgin'in yerine Devlet Tiyatrosu tarihinde ilk defa bir kadın, Mine Acar genel müdür olarak atandı. Fakat Lemi Bilgin mahkemeye başvurarak yeni bir hukuk mücadelesine başladı. Bilgin'i destekleyenler de tepkilerini gösterdiler. Önce yardımcıları, Başdramaturg, Yönetim Kurulu, Disiplin Kurulu ve Edebi Kurul sanatçı temsilcileri ile Ankara, Sivas, Adana, Antalya, Diyarbakır, Erzurum, İzmir, Van ve Konya devlet tiyatroları müdürleri istifalarını verdiler.
Hemen ardından Devlet Tiyatrosu Edebi Kurul Başkanı Prof. Dr. Özdemir Nutku ile Devlet Tiyatroları Edebi Kurul Üyesi Tuncer Cücenoğlu, basın bildirileriyle Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'a istifa çağırısında bulundular ve tüm bölge tiyatroları müdürleri istifalarını verdiler.
İstifalar dışında farklı bir protestoya imza atıldı. Devlet Tiyatrosu sanatçıları "Oyun İçinde Oyun" adını verdikleri bir piyesi, Ankara-Büyük Tiyatro, İstanbul Atatürk Kültür Merkezi, İzmir'de de Konak Sahnesi önünde ücretsiz sergilediler.
28 Ağustos 2005 günü Büyük Tiyatro önünde yapılan protestoda, Shakespeare ve Muhsin Ertuğrul'dan alıntı yapılarak, tiyatronun hükümetlerin üzerinde bir kurum olduğu açıklandı.
Sanatçılar, temsillerden önce tiyatrolarda yapılan "Cep Telefonlarınızı Kapatın" anonsunu, "Sayın seyirciler Devlet Tiyatrosu üzerinde oynanan en kötü oyun başlıyor. Lütfen cep telefonlarınızı kapatıp, sağduyularınızı açar mısınız" şeklinde değiştirdiler.
Yine Atatürk Kültür Merkezi (AKM) önünde ses getiren bir eyleme daha imza atıldı. Yıldız Kenter, Genco Erkal, Tarık Akan, Haldun Dormen, Ayten Gökçer, Göksel Kortay, Bülent Kayabaş, Rutkay Aziz, Tamer Karadağlı gibi ünlü isimlerin katıldığı eylemde olayı kınayan bildiriler okundu.
Devlet Tiyatrosu çalışanları adına Can Gürzap tarafından okunan bildiride, devlet tiyatrolarında yaşananın Cumhuriyetin en büyük kurumlarından birini daha bitirme operasyonu olduğu belirtilerek hedefin kültür-sanat ortamını çölleştirmek ve ortaçağ anlayışına sürüklemek olduğu ifade edildi.
Lemi Bilgin, iki yıllık bir aradan sonra Ankara 9. İdare Mahkemesinin kararıyla 2007 yılının mayıs ayında görevine döndü. Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, mahkeme kararı ile gelen müdürleri yerlerinde bıraktı.
Bu dönemde emekli sanatçıların geri dönüşleri için çalışmalar başlatıldı. "Hiçbir Yeri Unutmadık" sloganıyla 16 Mayıs 2008 tarihinden itibaren bir buçuk aylık süreyle turneler yapıldı. Sadece 2008 yılında 600 yerleşim birimine gidildi. Bölge tiyatrolarının kapsamını genişletmek için adımlar atıldı.
İstanbul'un Anadolu ve Avrupa yakasında yeni tiyatro salonları inşa edildi. 2008 yılı içerisinde Samsun'da bulunan tiyatronun sabit hale getirileceği, Mamak ve Keçiören'de de yeni tiyatroların açılacağı müjdesi bizzat Bakan Ertuğrul Günay tarafından verildi. 2008 yılı sonunda Malatya ve Elazığ sahneleri hizmete açıldı.
Atilla Koç döneminde gündeme gelen Samsun, Çorum ve Zonguldak'ta devlet tiyatroları açılması düşüncesinin 2009 yılında hayata geçirileceği yine Ertuğrul Günay tarafından müjdelendi. Zonguldak'ta Devlet Tiyatrosu sahnesinin açılışı ise ancak 2010 yılında gerçekleşti.
Bir diğer uygulama ile Devlet Tiyatrolarında engellilerin de rahatlıkla tiyatro izlemesi için platformlar ve asansörler yapıldı. 2009 yılında Devlet Tiyatroları ile Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı arasında bir protokol imzalandı. Protokolle engellilerin yer aldığı tiyatro eserleri sahneye getirilmeye başlandı.
Çocuklara tiyatroyu sevdirmek için yabancı tiyatroların da konuk olduğu "Küçük Hanımlar Küçük Beyler Festivali" düzenlendi. "Tiyatro Treni-DT Vagon Sahnesi" ve Devlet Tiyatrolarının öncülüğünde altı ülkenin düzenlediği "Tiyatro Şark Ekspresi" (Theatre Orient Ekspres) gibi projeler hayata geçirildi.
Farklı "kriz"ler…
Trabzon Devlet Tiyatrosunda 2007-2008 sezonunda sahnelenen "Düğün ya da Davul"un Rize'deki temsili sırasında hükümete göndermelerde bulunulduğu gerekçesiyle soruşturma başlatılmıştı. Konu bir soru önergesiyle Meclise taşındı.
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay 12 Mayıs 2008 tarihli yazıyla önergeyi cevaplandırmıştır. Bakan, "Düğün ya da Davul" hakkında soruşturma açıldığını doğrulayarak yapılan incelemede oyuna orijinal metin dışında eklemeler yapıldığının tespit edildiğini ve sorumlulara kınama cezası verildiğini söyledi.
Üstelik piyesin yazarından izin alınmadan bu eklemeler yapılmıştı. Günay'ın açıklamasındaki vurguya göre tiyatroda eleştiri olmasına değil, bu eleştirilerin günlük basit popülizm olarak yapılmasına kısacası oyuncuların keyfi hareketlerine göre bir oyunun biçimlendirilmesine tepki gösterilmişti.
Soruşturma sonucunda "Düğün ya da Davul"a eklenen cümleler çıkartıldı ve oyunun orijinal haliyle sahnelenmesine devam edildi. Ayrıca piyeste rol alan sanatçılara kınama cezaları verildi.
2011 yılında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın kızı Sümeyye Erdoğan'ın, Ankara Devlet Tiyatrosu'nda sahnelenen "Genç Osman" oyununu izlerken kendisine ve arkadaşına kasıtlı olarak hakaret edildiği gerekçesi ile oyunu terk etmesiyle başlayan ve daha önce Devlet Tiyatrolarında rastlanmayan farklı bir kriz daha ortaya çıkmıştır.
Sonra 2012 yılında İstanbul Şehir Tiyatrosunun başına bir bürokratın atanmasıyla başlayan tartışmalara Başbakan Recep Tayyip Erdoğan "Devlet eliyle tiyatro olmaz" açıklamasıyla dâhil olmuştu. Bu açıklamadan sonra Devlet Tiyatrosunun özelleştirilme ihtimali gündeme gelmiş, karşı protestolar yapılmış ve imza kampanyaları düzenlenmişti. "Sanatıma Dokunma" bu protestoların sloganı olmuştu.
Bir süre sonra yeniden sükûnet hakim olmuş ve devlet, tiyatroyu desteklemeyi sürdürmüştür.
Bugün
Devlet Tiyatrolarının, kuruluşunda bazı hedefleri vardı. Dönemin milli eğitim, kültür, kültür ve turizm bakanları tarafından bu hedeflere yenileri eklenerek günümüze kadar gelinmişti. Atatürk'le başlayan tiyatronun eğitim kurumu olduğu anlayışı değişikliklerle birlikte yerleştirildi.
Devlete bağlı bir kurum olan Devlet Tiyatroları idaresiyle bağlı bulunulan bakanlıklar arasında zaman zaman çatışmalar, anlaşmazlıklar olmuştur. Sadece bakanlar genel müdürler arasında değil aynı zamanda tiyatro idaresinde de rekabetten veya farklı çatışmalardan kaynaklı sorunlar yaşanmıştır.
Fakat bu olumsuzluklar, tiyatroyu hedeflerinden alıkoymamıştır. Yapısal düzenlemeler başta olmak üzere repertuar, turne kapsamı, bölge tiyatroları uygulamaları gibi farklı yöntemlerin tercihi söz konusu olmuştu. Devlet Tiyatroları, en istikrarsız dönemde dahi Anadolu halkını tiyatro sanatıyla buluşturmuştur.
Bir tarihçi gözüyle Tanzimat'tan itibaren Türkiye'de başlayan modern tiyatronun gelişim serüveninin devlete bağlı ödenekli bir tiyatroya dönüşmesini, farklı dönemlerin siyasi iradelerinin bakışını, bunun sonuçlarını, tiyatronun gelişimini vb. ortaya koymaya çalıştığımız yazı dizimizi sonlandırırken, tiyatro sanatının halka sevdirilerek "halka inme" hedefinin büyük oranda gerçekleştirildiğini söyleyebiliriz. Yani bugüne gelindiğinde Devlet Tiyatroları, kendinden bekleneni vermiştir.
Kaynakça:
• Makalenin hazırlanmasında (birçok değişiklikle birlikte) Zehra Aslan'ın, "Türkiye'de Devlet Tiyatrosunu Yaşatmak" adlı eserinden yararlanılmıştır. Bkz. Zehra Aslan, Türkiye'de Devlet Tiyatrosunu Yaşatmak, Sahhaflar Kitap sarayı, İstanbul 2013.
• Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü Arşivi, "Belgelik Bölümü"
20. yılında Trabzon Devlet Tiyatrosu, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı. Ankara, 2 Kasım 1989. Atila Sav, "Devlet Tiyatrosu'nun Oyun Seçme Çizgisi", Milliyet Sanat Dergisi, Sayı: 62, 15 Aralık 1982. Atila Sav, "Yasal Düzenlemelerle Türk Tiyatrosu", Cumhuriyetin 75.Yılında Türk Tiyatrosu Paneli, 26-28 Ekim 1998. Aydınlık, 3 Ekim 1999. Ayfer Özçelik, "1960'dan Günümüze Türk Siyasal Hayatı", Yakın Dönem Türk Politik Tarihi, Editörler: Süleyman İnan-Ercan Haytoğlu, 3. Baskı, Anı Yayıncılık, Ankara 2011. Barış gazetesi. BDİE, 1985 Genel Nüfus Sayımı (İdari Bölünüş), 20.10.1985. Belde, 27 Aralık 1998. Cumhuriyet, 13 Ağustos 1994; Cumhuriyet, 14 Aralık 1981; Cumhuriyet, 20 Nisan 1981; Cumhuriyet gazetesi. Cüneyt Gökçer, "Köy Turnelerimiz", Devlet Tiyatroları, Köy Turneleri, Özel Sayı, Ocak 1983. Deniz Tezuçan, Türk Tiyatrosunun Gelişimine Kültür Politikalarının Etkisi, Yılız Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 2006. Dergi, Eylül 1987. Devlet Tiyatroları, Köy Turneleri, Özel Sayı, Ocak 1983. Ekspress, 21 Ekim 1981. Evrensel gazetesi. Gezinti, 2 Ekim 1981. Günaydın, 18 Ocak 1985. Güneş, 17 Ekim 1987. Haber, 5 Ocak 1985. Hergün, 12 Ekim 1998. Hikmet Özdemir, Fahri S. Korutürk, AAM, Ankara 2010. Hürriyet, 12 Ocak 1988; Hürriyet, 13 Ağustos 1987; Hürriyet gazetesi. İstanbul, 14 Mart 1989. Lemi Bilgin'le 5 Haziran 2013 tarihli sözlü görüşme. Mavi Gazete, 16 Şubat 1994. Merhaba, 12 Nisan 1982. Meydan, 11 Aralık 1995. Milli Gazete. Milli Güvenlik Konseyi. Milliyet Sanat Dergisi, 24 Ağustos 1994. Milliyet gazetesi. Müjdat Kutucuoğlu, "Boş Koltuklara Açılan Devlet Tiyatrosu Perdeleri", 15 Mayıs 1982. Olay, 14 Kasım 1999. Pazar Sabah, 19 Kasım 1989. Radikal gazetesi. Savaş, 11,12 Ocak 1981. Selma Tükel, Festivalde Tiyatro, Sanat Olayı, 8 Ağustos 1982. Sesimiz, 12 Nisan 1985. Siyah-Beyaz, 4 Aralık 1997; Yeni Yüzyıl, 3 Ekim 1997. Son Havadis. TBMM Arşivi. Tahir Özçelik, "Cüneyt Gökçer'in Açıklamaları", Milliyet Sanat Dergisi, Sayı: 60, 15 Kasım 1982. Takvim, 9 Ekim 1996. Tasvir, 18 Nisan 1982. Tercüman. Türkiye. Ulus, 30 Haziran 1987. Ülkede Gündem, 3 Eylül 1998. Yeni Asır, 8 Şubat 1982. Yeni Asya, 29 Kasım 1997. Yeni Devir, 12 Ocak 1981. Yeni Politika, 29 Kasım 1995. Yeni Şafak. Yeni Tanin, 14 Mayıs 1985. Yeni Yüzyıl, 9 Ağustos 1998.
Not: Önerileriyle metne katkı sunan Prof. Dr. Mehmet Temel'e teşekkürlerimizle…
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish