Türkiye'nin psikopolitik kaderi: Dost ve düşmanlarımız

Dr. Ayça Ferda Kansu Independent Türkçe için yazdı

Görsel: Independent Türkçe/Microsoft/Bing-Copilot

Si vis pacem, para bellum.*


"Eğer barış istiyorsan, savaşa hazırlan" anlamına gelen Latince bu deyiş; kişilerarası ilişkilerden uluslararası ilişkilere, askeri tarihten psikopolitik tarihe, terapi odalarından savaş meydanlarına kadar çoğu alanda kabul gören temel bir söylemdir. 

Esasen bireyler için de öyledir ama, hele devletler söz konusu olduğunda; dostluk ve düşmanlığı sabit kimlikler varsaymak mümkün değildir.

Günümüz dünyasında ne dost ne de düşman kalıcı rollerdedir.

Düşmanlığı bir yerlerde edinilmiş ve donup kalmış bir nefret olarak yaşayanlar, kan davası gibi kaybetmeye mahkûmdur.

Dostluk ile düşmanlık, kabullenmesi ne kadar güç gelse de, değişebilir ilişki biçimleridir.

Psikopolitik perspektiften bakarak Jung diliyle konuşacak olursak; düşmanını bir tür ruhsal eş olarak bile görebilirsin.

Üstelik bu bağlamda iyileşmiş bir düşmanlık bazen gerçek bir dostluğa gebedir.

Ülkeler, partiler, başkanlar, ittifaklar, savaşlar ve barışlar...

Kimler kimlerle nice yollarda dostluktan düşmanlığa ya da düşmanlıktan dostluğa evrilmemiş midir?

Evrilmiştir, evrilmelidir; buna siyaseten böyle bakmak esasen en gerçekçi duruştur.

Değişmek; halk arasında yakıştırıldığı gibi "döneklik" veya zayıflık değil, bilakis sağlamlık göstergesidir.

Sanılanın tam aksine; "öteki" dediğinden kaçmayanların, "düşman" dediğinden korkmayanların psikolojik esnekliği; "asla ve katiyen" diyenlerinkinden daha yüksek, siyaseten sağlamlığı da daha güçlüdür.

Hele bizimkisi gibi stratejik esnekliğin; ahlaki değil, varoluşsal bir zorunluluk olduğu bu coğrafyada…


Dostun düşmana, düşmanın dosta dönüştüğü coğrafya: Türkiye

Türkiye, jeopolitik konumu, tarihsel mirası ve stratejik derinliği gereği binlerce yıldır -bırakın komşularını- çevresindeki hemen her aktörle çok katmanlı, inişli çıkışlı ilişkiler kurmuştur.

Bu tarihsel süreklilik, Türk dış politikasını duygulardan çok stratejiyle örülü kılar.

Bizde iktidarıyla muhalefetiyle güzel olan gelenek, devlet geleneğidir; içeride zıt propagandalar yapılsa da dışarıda stratejik akıldır hakim olan.

Komşularımızla ilişkilerimiz dediğimiz şey, adeta daimi bir muğlaklıktır.

Dün-bugün-yarın ekseninde stabil değildir.

Bakın güney sınırlarımız; bugün artık var olmayan rejimler, onların yerini alan başka başka aktörler, parçalı çoklu yapılar; her gün anbean değişen çıkar ilişkileri… 

Bu nedenle Türkiye'nin kalıcı sabit olarak birisiyle "ben seninle dostum", "ben seninle düşmanım" demesi zaten mümkün değildir.

Bırakın mümkün olmayı, doğal bile değildir.

Bırakın doğal olmayı, yanlıştır. Türkiye'nin çevresindeki komşuları İskandinavlar olmadığı müddetçe de bu böyle olacaktır.  

Tam da bu yüzden eğer Türkiye güçlü ve ne yaptığını bilen bir devletse; kendi çıkarlarını yönetiyorsa ve yarın hangi oyunu nasıl oynamak istediğini biliyorsa; bugün A dediğine yarın B demek zorundadır da, gereksinimindedir de.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Gerek Mısır, Lübnan gibi ülkeler; gerek Arap Yarımadası ülkeleri; gerek İran; gerekse İsrail…

Türkiye'nin çevresinde birbirini boğazlamaya çalışan yırtıcılar gibiler bazen, bazense çıkarın sıcak kucağında sokulgan kediler gibi.

Böyle bir durumda stabil, fikse edilmiş bir ilke üzerinde çalışmak mümkün mü?

Değil. 

O halde güçlü, hedef ve isteğini tayin etmiş bir ülke olarak biz; o A, o B, o C anlarında gitmek istediğimiz yere bizi götürecek olan karar ne ise direksiyonu oraya kırmak mecburiyetindeyizdir...

Ve bu bizim için tam da ne istediğini bilmenin ve gereğini yapabilecek olan cesarete sahip olduğumuzun da bir işaretidir. 

Onunla görüşme, bununla masaya oturma diyenler bilmelidir ki bunun adı döneklik değil kudrettir.

Türkiye'nin sınırlarında olup bitene analitik gözle bakmak bunu anlamaya yetecektir.

Düne kadar çevremizdeki rejimler artık yoklar, onların yerine oralarda başka sistemler, başka aktörler var.

Ne yekpare bir Suriye var artık ne yekpare bir Irak. 

Ki bu kısa dönemde, geçtiğimiz 20 yılda yaşadığımız şey; bundan iki yüzyıl öncesine gidecek olsak durum yine bambaşka: oralar benim toprağım, bizim vilayetlerimiz; başka başka devletler değil valilerimiz var orada...

Hasılı kimselerinkine benzemeyen bambaşka bir dinamikten geliyoruz. 

Bu sadece güneydoğu sınırımızda olan. Kuzeybatı sınırımıza bakacak olsak yine durum farklı değil; bakınız Bulgaristan, Yunanistan…  

Avrupa Birliği'ne girene kadar Yunan Theodorakis iken, artık Ursula von der Leyen oluyor muhatabın.

Kuzeyin güneyin önün arkan sobe…

Komşuluğun bile artık coğrafi bağlama değil, siyasi bağlama göre tanımlandığı bir düzendir bu artık.

Çevren ateş hattı.

Hal böyleyken bugün "A" dediğine yarın "B" diyebilmesi, dün düşman dediğine bugün dostluk edebilmesi; döneklik değil ne istediğini bilen bir devlet aklının göstergesidir. 

Bu, pusulasız rüzgâra göre savrulmak değil, fırtınanın yönünü bilerek rota çizme - dümeni kırma iradesidir. 

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU