Ortadoğu ve Doğu Akdeniz bölgelerinde şartlar sürekli değişmektedir, sanki domino oynarcasına.
Gazze, Lübnan, İran, Suriye ve şimdi de konuşma zamanımız Kıbrıs'a mı geldi?
Kıbrıs tarihi bakımda gidip-gelen süreçlerle doludur. Unutmayalım!
Şimdi neredeyiz?
Plan ne planı yapanlar kimler?
Senaryo ne, burada kimler baş aktör, cast listesinde başka hangi oyuncular var?
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Yaklaşık 10 yıldan bu yana Levant (Doğu Akdeniz) jeopolitiği hakkında yazıyorum ve konuşmalarımda bu hususa özellikle dikkat çekiyorum.
Siz bu makalede belirgi olarak bir "Levant Planı" açıklaması yapacağım.
Bu bütün yönleriyle Ortadoğu ve Doğu Akdeniz'de yaşananları kapsar nitelikte, bütüncül bir açıklama şeklindedir.
Hemen bununla birlikte diğer bir tanımın "Levant Bloğu" olacak.
Bu blok içindeki ülke ve güçler şunlardır: ABD, Avrupa (içinde İngiltere, AB ülkeleri, haliyle Yunanistan, GKRY, vs.), İsrail ve enerji şirketleri (ExxonMobil, vs.) bulunmaktadır.
Doğu Akdeniz jeopolitiği için en önemli konu, bölgedeki Münhasır Ekonomik Bölgelerin (MEB), başka şekilde ifade edersem, deniz sahalarının "egemenlik" sınırlarının belirlenmesidir.
Bir ülke, kara ülkesi, deniz ülkesi ve hava ülkesi olarak tanımlanır.
Bu makalede "ülke" diye yazdığım her bir konuya bu kapsamda bakılmalıdır.
Uluslararası hukuk bakımından bir ayrıntı var, ülkeler kendi hukukuna sahiplerken, Avrupa Birliği gibi ülkeler topluluğunun bütün halinde egemenlik ve hukuk konusu tartışmalı haldedir.
Bu bakımdan, örneğin GKRY ile Yunanistan'ın AB üyesi olmaları yönüyle, Doğu Akdeniz'de AB'nin egemenlik ve hukuk beklentileri farklı şekillerde ele alınabilir.
Ancak şurası açıktır:
Bu gibi durumlarda uluslararası/dış politika yapmak için bir engel yoktur, herkes kendi çıkarına politikasını yapar, iddiasını sahaya yansıtır.
Diğer örnek Filistin'dir.
Tunus'ta 1988'de ilan edilen bir Filistin devleti var ve birçok BM üyesi ülke Filistin Devleti'ni tanıdı (147+ ülke), bazıları ise tanıma yolundadır (BM daimî üyesi olarak gücü malum Fransa, İngiltere, vs. ülkeler, "eğer Hamas ortadan kalkar ise Filistin'i Eylül'de BM'de tanırız" yaklaşımı geliştirildi).
İyi de İsrail-Filistin "ikili yapı" sınırları içindeki bir paylaşım söz konusu ise egemenlik ve hukuk neye göre işleyecek?
Demek ki her kimi tanırsa tanısın, sonuçta ülke sınırları belirgin, asıl taraflarca üzerinde anlaşma sağlanmış bir biçimde olması gerekir ki hukuk bundan sonra işleyebilsin.
İşte gerçek sorun burada:
İsrail planlı bir yaklaşımla Filistin ile ülke sınır anlaşması yapmayarak, hak gaspına sebep olabilecek türden süreçleri yönetmektedir.
Bunu bazen siyasi bazen de askerî açıdan yapmaktadır.
Hani Türkiye son dönemlerde, ülke sınırlarında güvenliğin tesisi, bunun için "ileriden savunma stratejinin tatbiki, Mavi Vatan veya Gök Vatan" şeklindeki çıkışları var ya, işte şimdi şöyle düşünün, diğerleri ne yapıyor?
Mesela Ortadoğu'da; hidrokarbon rezervlerinin işletilmesi ve enerji yollarının kontrolü bakımından hakimiyet pozisyonunu sürdürmek isteyen ABD, bölgedeki İsrail, Yunanistan, Avrupa Birliği (AB), Kıbrıs (GKRY ve KKTC), Mısır, vs. gibi tür ülke ve güçleri düşünün isterim.
Buna, sıradaki (yeni) durum, proje, plan diye bakın. Çünkü burası deniz sınırları bakımından bakir bir bölge olarak kabul edilmelidir.
Burada kim egemenlik alanının arttıracak, dolayısıyla hâkim plan ve stratejik plan kime ait olacak?
Elbette ABD, Avrupa ve ona yerelde destek verecek İsrail başta bazı ülkeleri ve siyasal yapıları işaret edebiliriz.
Benim argümanım hep Levant Bloğu oldu.
Hatırlatayım, özellikle Ortadoğu'da bu tür işlerde, İngilizler ile Yahudiler mahirdir, ABD ve Fransa gibi ülkeler önde görülse de arkalarındaki aklın doğru okunması gerektiği asla unutulmamalıdır.
Bu söylediğim yerel güçler ve siyasi yapılar açısından kim nerede hangi tutumda şeklinde bakılırsa, konumlanma durumu ortaya çıkar. (Bkz: 11 Haziran, Tarihte ve Coğrafyada Konumlanmak1)
Stratejik Levant Planı'nı yapanlar açısından ana konu neydi?
Haritaların değişmesi. Ama hangi harita bu?
Ülke sınırları, rejimler, siyasal yapılar, deniz sahalarındaki egemenlik hakları.
Doğu Akdeniz için stratejik Levant Planı'nı yapanlar kimler?
ABD, Avrupa, İsrail ve küresel petrol şirketleri, yani Levant Bloğu.
Stratejik planı yapanlar açısından problem sahaları nerelerdeydi?
Burada "domino etkisi" şeklinde cereyan eden "Levant Planı" olarak işaret edebileceğim bir süreç yaşanmaktadır.
Açıklayayım (aşağıdaki görselden takip ediniz):
- İsrail'in Filistin ile ülke sahasının neresi olduğunun belirlenmesi; bu kapsamda denize açılan Gazze'nin İsrail tarafından işgali, buradaki siyasi ve milis güç halindeki Hamas'ın ortadan kaldırılması (bugünlerdeki ana konu bu noktalar üzerine gelişmektedir);
- Lübnan ile İsrail arasında MEB düzenlemesi (yapıldı), Lübnan'da devlet dışı aktörler olan Hizbullah'tan kurtulunması (büyük ölçüde sağlandı), bunun için İran'a ait Direniş Ekseni kapsamındaki planının ve çabasının ortadan kaldırılması, İran güçlerinin kendi ülke sınırlarına çekilmelerinin sağlanması (büyük ölçüde sağlandı);
- İran'ın Ortadoğu'nun çeşitli bölgelerindeki Direniş Ekseni dedikleri güçlere olan desteğinin azaltılması veya ortadan kaldırılması (büyük ölçüde sağlandı), İran güçlerinin ve dikkatinin büyük ölçüde kendi toprakları içine çekilmesinin sağlanması, İran dini rejiminin ve Hamaney'in baskı altına alınması, İran silahlı gücünün bölgeye olan etkisinin azaltılması, bu yönde en çok nükleer silah yönüyle olabilecek kapasitenin ortadan kaldırılması;
- Arap Baharı ile başlayan iç savaş süreci en uzun Suriye'de sürdürülmesi (böyle oldu), Batı karşıtı unsurların ülkeyi terk etmesinin sağlanması (bu bakımdan düşünülürse sonuçta Suriye'den İran, Rus ve Esad taraftarları dahil diğer bütün güçler ülkeden çekildi), Türkiye'nin pozisyonunun ABD, İngiltere ve Avrupa eksenindeki siyasi alana çekilmesi (böyle oldu), Türkiye'nin pozisyonu değerlendirilirken ülkenin yeniden inşasında avantaj teşkil eden bütün sahalarda Türkiye üzerinden entegrasyon projelerinin yapılması (enerji, altyapı, savunma vs.), Suriye askeri kapasitesinin, ki özellikle Rus menşeili bir yapıydı, ortadan kaldırılması (İsrail marifetiyle bu yapıldı), geçiş hükümetinin ABD, Avrupa ve Körfez Ülkelerinin desteğine muhtaç hale getirilmesi (böyle oldu), ABD projesi olarak geliştirilen SDG'nin ülke güvenliğine katkısının sağlanması ve geçici yönetimin şemsiyesi altına girilmesi (bu noktada İsrail ülkede SDG'nin "özerk bölge" olarak yer alması konusunda baskısı sürüyor, hatta İsrail'in işgali ve nüfuzu altındaki Golan Tepeleri dahil diğer yerlerdeki etkisi sürüyor; unutulmasın İsrail ile Suriye halen bir savaş halindedir ve İsrail bu gri alanı kullanmayı sürdürmek istemektedir);
- Geldik dayandık şu tarihi konu, Kıbrıs'a!
- Bundan sonrası ise enerji kaynaklarının çıkarılması safhası oluyor.
Burada özet halinde "Levant Planı" konusunu açıkladım.
Şimdi en önemli noktaya geldik: Kıbrıs!
Kıbrıs tek başına olsaydı elbette başkaydı, sanki konuşamazdık bile!
Ancak Türkiye burada söz sahibidir, Ada'da güçlü bir Türk nüfusu vardır.
Türkler Ada'da ne zamandan beri hâkim ve söz sahibi?
Osmanlı döneminden bu yana (1571).
Dolayısıyla Türklerin egemenlik haklarının ve uluslararası anlaşmaların üst üste gelişmesi yeni değildir; hatta Ada'da toprağı olan İngiltere'den de öncedir.
En son noktada neler yaşandı?
İngiltere, Yunanistan ve Türkiye garantörlüğünde bir sistem kuruldu, Zürih (1959) ve Londra (1960) anlaşmalarının yapıldı.
Fakat Ada'da Rumların yarattıkları olumsuzluklar yaşandı, Türkiye garantörlük hakkını kullanmak zorunda kaldı ve bunun neticesinde Kıbrıs Barış Harekatı'nın (1974) yapıldı.
Çeşitli süreçler yaşandı ve esasında Yunanlılar ile Rumlar hep oyunbozan oldu.
Anlaşmalar sağlanamadı ve KKTC'nin ilanı (1983) söz konusu oldu.
Bu konuda Annan Planı (BM), yapılan referandumda (2004) Rumlar tarafından reddedildi.
Bu arada Rum kesimi Kıbrıs Cumhuriyeti olarak AB'ye girdi.
Halen Ada'daki Türklerin ve Türkiye Cumhuriyeti'nin "iki devletli çözüm" noktasındaki kararlılığı söz konusu oldu.
Halen KKTC (Kıbrıs Türk Cumhuriyeti de denebilir) özellikle Türki devletlerden ve Müslüman ülkelerden başlamak kaydıyla, BM üyesi ülkelerden tanınmayı beklemektedir. Bu oldu mu?
Eğer İsrail-Filistin anlaşmazlığı ile mukayeseli düşünülürse; Ada'da iç içe geçmiş ülke sınırları mevzusu yok, ülke sınırları tamamen ayrıdır; ancak tanınma noktasında tersi durum söz konusudur, ülkesi belirli KKTC uluslararası alanda henüz tanınmamıştır.
Tekrar dönelim Levant Planı konusuna.
Ne noktadaydık?
Türkiye ve Kıbrıs.
Bugünkü konjonktüre bakarak kısa bir değerlendirme yapalım.
Şöyle, İsrail kara sahasında olduğu gibi, deniz sahasında da kendi çıkarları için olabildiğince genişlemek istemektedir.
Bu genişleme konusunda Levant Bloğu İsrail'e destek vermektedir, bu arada dış-politika (siyaset) yoluyla Türkiye'nin aşırı tepkilerini azaltacak uygulamaları da gerçekleştirmektedir.
İşin içine siyaset girince söylenmesi gereken ne kadar da çok husus oluyor, öyle değil mi?
Ben bu aşamada bu konuda bir şey söylemiyorum, hakkımı saklı tutuyorum.
Siyaset bu; içi, dışı, kenarı, altı, üstü, öncesi, sonrası olan bir konu.
İsrail'in tarihsel açıdan bu bölgedeki en büyük rakipleri; Türkiye, İran, Mısır, Suriye idi. Suriye, Mısır ve İran zaman içinde değişen (stratejik ve operatif) durumlar neticesinde ne hale geldi/getirildi, görülmektedir...
İsrail için bugün en önemli rakip Türkiye'dir.
Hatta yakın zamanda belli odaklarca (kasıtlı olduğunu düşünüyorum) "İsrail ile Türkiye savaşır mı" senaryoları işaret edilmektedir.
Ben de ısrarla "Böyle bir savaş mümkün görülmemeli" şeklinde açıklamalar yapıyorum.
ABD ve Avrupa için, yakın geçmişe kadar olan durumu bir yere bırakalım, bugün "Türkiye ve İsrail rakip değil, ortak olmalıdır" düşünce budur.
Ancak hem Suriye (içinde İsrail'in parçalanmış Suriye düşüncesi var) hem de Kıbrıs (içinde Avrupa, İsrail ve Yunanistan'ın Kıbrıs Cumhuriyeti'nin devamı düşüncesi var) konularındaki ayrı tutumlar bir ortak hareket etme zeminini tamamen ortadan kaldırmaktadır.
Farazi olarak söylüyorum; belki Suriye alanında belli alanlarda şartlar düzenlenebilir ve pazarlıklar söz konusu olabilir.
Şimdi de gerçek durum olarak söylüyorum; ancak, Kıbrıs Türkiye için bir "milli" davadır, içinde asla vazgeçilemeyecek konular vardır.
Türk milleti belki bazı konuları sineye çekebilir, ancak bu tür konularda gayet hassastır.
Bu Levant Bloğu Türkiye'de ve Türkiye'ye karşı nasıl bir yöntem izleyecektir/izlemektedir?
Benim bu safhada "pas" geçtiğim bir konu bu.
Elbet açıklama zamanı gelecektir.
Şimdi Kuzey Kıbrıs'taki siyasi konulara odaklanalım.
Çünkü oradaki durum değişkenlik gösterebilir.
Durumu daha fazla ele alıp tartışalım.
Çünkü Kıbrıs, egemenlik ve hak-hukuk bönüyle Türk'ündür.
Bu noktada etnik (Arap, Kürt, Rum, vs.) ve dini/mezhebi (Müslüman, Hıristiyan, Yahudi, çeşitli mezhepler, vs.) meseleler "siyaseten" her bir konuya tuz biber olarak katılmak istenebilir, müdahaleler bu tür yollarla geliştirilmek istenebilir ve belki de böyle bir süreç çoktan başlatılmıştır.
Uyanık olmak, bilinçli hareket etmek, zamanında gerekeni yapmak, yanlışları ayıklamak gerekmektedir.
1. Erişim: https://www.indyturk.com/node/759999/türki̇yeden-sesler/tarihte-ve-coğrafyada-konumlanmak
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish