Siyasi ve ideolojik müdahalelerle gelen "sansür" ve "yasaklar"

Prof. Dr. Zehra Aslan Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

Her yönüyle farklı ve hassas bir dönem olan 1960-1980 arasında, siyasetin ve ideolojik bölünmelerin gerginliği, sanata da yansıdı. Bunun bir sonucu olarak bazen tiyatro sahnelerinde olaylar çıktı, saldırılar oldu, hatta Kayseri Devlet Tiyatrosunda seyircinin boşalttığı sahneye bomba dahi atıldı.
 

Yeni Ulus, 9 Mart 1976.jpg
Yeni Ulus, 9 Mart 1976

 

Bu dönemde ülkeyi bir sınıf kavgasına sürüklemek endişesi altında siyasetin sanata müdahalesi, en çok sansür ve yasaklarla kendisini gösterdi. Sansürlenen oyunlara ideolojilerine göre siyasi partilerin tutumu da farklı oldu. 

Başta ideolojik nedenlerle olmak üzere, Devlet Tiyatrosunda sahnelenen birçok eser eleştirildi, sansürlendi veya yasaklandı. 


Siyasilerin sansüre bakışı

Dönemin siyasi atmosferinde sansüre ve yasaklara bakış, ideolojilere göre değişiklik gösteriyordu.

Devlet Tiyatrosuna yönelik eleştirilerini sahnelenen oyunların içerikleri üzerinde yoğunlaştıran sağ partilerin temsilcileri, en çok piyeslerde toplumun ahlak anlayışına ters düştüğünü iddia ettikleri diyaloglara tepki gösterdiler. 

Bu noktada Orhan Asena'nın 1961 yılında Devlet Tiyatrosunda sahnelenen "Kocaoğlan" eseri, eleştirilere hedef olan oyunlar arasındadır. Piyesin içeriği, "Devlet Tiyatrosuna Yakışmıyor" başlığı altında yayımlanan bir yazıyla Son Havadis gazetesine de haber olmuş ve oyunda ahlâka aykırı olduğu ileri sürülen diyalogların, asli görevi halkı eğitmek olan devletin tiyatrosuna yakışmadığı mesajı verilmişti.
 

Son Havadis, 16 Aralık 1961.jpg
Son Havadis, 16 Aralık 1961

 

Adalet Partisi, Devlet Tiyatrosunda Batılı tercüme eserlerin yanında Türk milli geleneklerine ters düşmeyen toplumda ayrılık yaratmayan eserlerin sahnelenmesini savunuyor ve bu noktada sansürü gerekli görüyordu.

Bir tiyatromuz var; Batılı tercüme eserlerin yanında, konularını millî tarih, gelenek ve zevklerimizden alan telif eserlere de yer versin; geçmişimizi kötüleyen, hor gören, milletimizi bölme uğruna sınıf kavgalarını yaratan, sahnelerinde, «işçi, köylü el ele, vurun, kırın» diye haykıran tiyatrolar ve bunlarda oynatılan telif eserlere değil.
 

Yeni Gazete, 6 Ağustos 1970.jpg
Yeni Gazete, 6 Ağustos 1970

 

TİP, özellikle "sosyalist" fikirli oyunlara yönelik saldırı ve baskıları ağır bir şekilde eleştiriyor ve bu durumun eğitici düşündürücü oyunların Devlet Tiyatrosundan uzaklaştırılmasına neden olduğunu savunuyordu.  

1970'lerin ortalarına gelindiğinde TİP'in söylemlerini benimseyen CHP'ye göre Devlet Tiyatrosu, halktan kopmuştu. Burada sahnelenen eserler, bir avuç burjuva sosyetesini memnun etmekten başka bir amaca hizmet etmiyordu.

Yöneticilerin tutucu ideolojiye mensup olanları memnun etmek kaygısıyla toplumsal sorunları irdeleyen eserler yasaklanıyordu. Bu anlayışın sonucu olarak da Devlet Tiyatrosunun perdeleri boş açılıyordu.

Sansüre cephe alan CHP'nin İstanbul Milletvekili Necdet Ökmen, Devlet Tiyatrosuna bağlı Altındağ sahnesinde bir Türk yazarın oyununun yasaklanması ve bir başka Türk yazarın oyununun da broşürlerinin toplattırılması üzerine 27 Şubat 1976 tarihli Genel Kurulda iktidarın sanat üzerinde genelgelerle baskılar kurarak, geleneksel Türk tiyatrosuna zarar verdiğini ileri sürmüştü.

Adalet Bakanlığı tüm il ve ilçe savcılıklarına genelge göndererek; gezici tiyatroların sıkı bir biçimde denetlenmesini emretmiş, oyunlara yasalarda bulunmayan yeni bir sansür önermiş ve üstüne hiç vazife olmadığı halde, geleneksel Türk tiyatrosunu belli başlı öğesi olan tuluatı yasaklamaya kalkışmıştır.
 

Dünya, 23 Nisan 1969.jpg
Dünya, 23 Nisan 1969

 

9 Mart 1976 tarihinde 10 milletvekilinin imzasının bulunduğu ve yasaklarla sansürün eleştirilerek siyasetin sanata müdahalesinin vurgulandığı bir önerge, Millet Meclisine getirildi. Önergenin içeriğinde yer alan ifadeler, dönemin sansür karşıtlarının bakış açısını göstermesi bakımından dikkat çekiciydi.

"Millî Eğitim Bakanı'nın genelgesi, Külttür Bakanı'nın İslâm Kültürü cihadı ilânı, gerici kampların yasa dışı kitapçı baskınları, tiyatro yasakları, sansürler, yerel yöneticilerin müsamere, oyun, sergi, halk gecesi yasakları, cezaevleri ve yargı salonlarını dolduran yazar, çizer, düşünür kırımları yargı kararı olmadan yasaklanan Devlet Tiyatroları, sansürleri, ulusal dili geriye çekme genelgeleri ve yasakları, hiç tartışmasız halk yararına önerilen düzen, değişikliğinin sağlıklı bir bilince erişme hızının önünü kesmeyi amaçlamaktadır… 

Sanatçıları, yazarları, çizerleri, düşünürleri bir toplumsal olgu olan uğraşlarından, halkının sorunlarımdan soyutlamaya tutucuların, gericilerin fildişi kulelerine sıkıştırmaya, çökmeye tarihsel ünlü egemenlerin ve zalimlerin bile gücü yetmemiştir… 

Vedat Nedim Tör, Cem Güney, Esat Mahmut Karakurt, Cevat Fehmi Başkut, Sabahattin Ali, Orhan Kemal, Kemal Tahir, Oktay Akbal, Refik Erduran, Afet Muhteremoğlu Ilgaz, Tarık Dursun, Rıfat Ilgaz, Kemal Bilbaşar, Mahmut Makal, Aziz Nesin, Metin Erksan, Muzaffer İzgü, Bekir Yıldız… Dünya sanat kamuoyunun bildiği bizim sanatçılarımızdır. Bu yüce yapıtlardan halkımızı mahrum etmek için yapılan çağdışı girişimler ve zorlamalar, bizi uluslararası bir saygınlık inişine mahkûm etmiştir."


İlk sansürlenen eser: "Yılanların Öcü"

Devlet Tiyatrosunda sansüre uğrayan ilk eser, Fakir Baykurt'un kaleme aldığı "Yılanların Öcü"dür. 
 

Dünya, 7 Şubat 1962.jpg
Dünya, 7 Şubat 1962

 

Öncelikle Devlet Tiyatrosu Genel Müdürü Cüneyt Gökçer'in Ulus gazetesinde yayımlanan "Bazı senatörlerin isteğine uyularak bu piyes oynatılmasa idi, Devlet Tiyatrosu Edebî Heyeti toptan istifa edecekti" şeklinde bir beyanatı basında yer almıştı. Gökçer, gazeteye bir tekzip göndererek, eserin tetkik için Milli Eğitim Bakanlığına verildiğini ve Devlet Tiyatrosunun buradan gelecek kararı beklediğini bildirdi. 
 

Devlet Tiyatrosu Arşivi, “Belgelik Bölümü”.jpg
Devlet Tiyatrosu Arşivi, "Belgelik Bölümü"

 

Eser hakkında Talim ve Terbiye Kurulunun ilk değerlendirmesi "Bu eser Türk Milletinin ana müesseselerinden birini ve ilkini teşkil eden aile müessesesine… Türk Milletinin sahip bulunduğu edebine taarruz etmektedir..." şeklinde oldu. 

Milli Eğitim Bakanlığının isteği ile eser, sahnelenmesini sakıncalı bulan Kurula tekrar gönderildi. Bu sefer "olur" aldı; fakat sahnelenmesi beklenirken, Bakanlığın emri üzerine 20 Ocak 1962 tarihinde provaları durduruldu.

Yılanların Öcü'nün Devlet Tiyatrosunda sahnelenmesine özellikle AP'li senatörler Cahit Okurer, Fethi Tevetoğlu, Hüsnü Dikeçligil ve Saim Sarıgöllü karşı çıkıyordu. Fethi Tevetoğlu, verdiği bir önergeyle piyesi, Genel Kurula taşıdı. Yılanların Öcü'nün ahlaka aykırı içerik barındırdığını iddia etti ve "…Kim ve nasıl bu eserin milletin parasıyla kurulan Devlet Tiyatrosunda oynanmasını isteyebilir? Bunu yazan şahsın nasıl ilköğretim müfettişliği yaptığının açıklanması lazımdır. Bu bir kültür Bolşevizm'inin memleketimizde direnmesidir…" diyerek eserin, sahnelenmemesi gerektiğini savundu.

Senatör Hüsnü Dikeçligil ise "…Türk milletinden öç almak isteyen Yılanların Öcü diye aşağılık bir eser vardır. Bu, Devlet Tiyatrosunda oynanıyordu. Biz, Bütçe Encümeninde oynatılmasına mani olduk…" diyerek eleştiriyi aşan bir üslupla tepkisini gösterdi. 
 

Yeni İstanbul, 3 Şubat 1962.jpg
Yeni İstanbul, 3 Şubat 1962

 

Fakat karşı düşünceden de aynı sertlikteki cevap gelmekte gecikmedi. Emil Galip Sandalcı, "Tevetoğlu'nun Yılanları" başlığıyla kaleme aldığı yazısında "vatan-millet-din tekelcileri" olarak nitelendirdiği bu senatörlere "Dillerine dolamışlar Köy Enstitülerini, Fakir Başkurt'u, Yılanların Öcü'nü karşılarında gördükleri her fikri, kişiyi kıpkızıl komünistlik boyası ile boyamakla meşguller... Komünizmle mücadele ettiğini sanan Donkişotlar… Bu perçemli Hitler artıkları. Faşist kalıntıları…"  şeklindeki  "zehir-zemberek" sözlerle yanıt verdi.
 

Öncü, 8 Şubat 1962.jpg
Öncü, 8 Şubat 1962

 

Yılanların Öcü piyesinin tartışmaları bir süre sanat gündemini meşgul etmiş ve sonunda eserin yazarı Fakir Baykurt da açıklamalarıyla bu tartışmalara dâhil olmuştu. Baykurt, öncelikle yasal organların gereken izni verdiğini dolayısıyla eserle ilgili yasal işlem yapılamayacağını belirtti. Ve yazar olarak kendisine ve eseri Devlet Tiyatrosunun repertuarına almış olan Sanat Kuruluna, bu kararın görmezden gelinerek baskı yapılmasının Anayasa'ya aykırı olduğunu ileri sürdü. 

Baykurt'un bir tepkisi de söylentilere dayanarak eser hakkında işlem yapan Devlet Tiyatrosu Genel Müdürü ile Milli Eğitim Bakanı'naydı.  

Eleştirilere cevap vermekle birlikte sanattan anlayanların, eserinin hakkını teslim edeceklerine inanan Baykurt, "Vatan sevgimiz ve sorumluluk duygumuz senatörlerinkinden aşağı değildir. Sanata müdahaleyi bıraksınlar…" diyerek siyasi müdahalelere dikkat çekmişti.

Ona göre eser, politik müdahaleler sonucu repertuardan kaldırılmıştı. İddia edildiği gibi eserin içeriğinde komünist propagandası varsa bunun takibinin hukukçular tarafından yapılması gerekirdi.

Eserine yönelik ithamların altında yatan gerçek ise sansürcü zihniyetin devamlılığını sağlamaktı.


"Sahte Kahramanlar" yasaklanıyor

Devlet Tiyatrosunda sahnelenmesi yasaklanan bir diğer piyes, 1958 yılında Vedat Nedim Tör'ün kaleme aldığı Sahte Kahramanlar'dır. Piyes Devlet Tiyatrosunun Prof. İrfan Şahinbaş, Metin And, Ahmet Muhip Dranas ve Cüneyt Gökçer'den oluşan Edebi Kurulundan geçmiş ve sahnelenmişti. 
 

Adalet, 16 Şubat 1976.jpg
Adalet, 16 Şubat 1976

 

Fakat Kültür Bakanlığı eserin sahnelenmesini, 12 Aralık 1975 tarihli, 61 sayılı yazıyla yasakladı. Sahte Kahramanlar'ın yasaklanması üzerine "yasaklanma nedenine dair" Meclise yazılı soru önergeleri verildi. Kültür Bakanlığı, bu sorulara "milli değerlerin ve ahlak anlayışının vurgulandığı" bir cevapla karşılık verdi.  

12 Eylül 1975 tarih ve 116 sayı ile Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğüne gönderdiğimiz yazıda belirtilen Sanatın her çeşidi ve görünüşü ile kendi amacı içinde cemiyete müspet hizmette bulunması, millî ahlâk ve ananelerimizi muhafazada, devam ettirmede ve özellikle millî birliğimizi temin ve takviyede güçlü ve yapıcı tesirini göstermesi zarurîdir temel fikirlerine aykırı düştüğünden dolayı oyunun yasaklanması gerekli görülmüştür.


Ayrıca konuya dair Kültür Bakanı Rıfkı Danışman, 27 Şubat 1976 tarihli Millet Meclisi oturumunda ayrıntılı bir izahat verdi. Devlet sahnelerinde oynanacak eserlerin hangi vasıflarda olacağına dair esasların, daha önce Devlet Tiyatrosu Genel Müdürlüğüne bildirildiğini belirtti.

Sonra da "Devletin parasıyla yaşayan devlet sahnelerinde sanat eseri oynanır. Rastgele bir eserin devlet sahnelerinde sergilenmesi, hiç faydası olmayan, Türk toplumuna hiçbir katkıda bulunmayacak eserlerin oynanması mümkün değildir…" diyerek yasağı savundu. 
 

Basın Haber Ajansı, 10 Aralık 1970.jpg
Basın Haber Ajansı, 10 Aralık 1970

 

CHP'nin tiyatronun özgürlüğünü zedeleyeceği endişesiyle kurulmasına tepki gösterdiği Edebi Kurulun üyeleri, Bakan'la aynı fikirde değillerdi. Kurul Başkanı İrfan Şahinbaş, oyunda bazı çevrelerin sakıncalı bulabileceği unsurların değiştirildiği ve sahnelenen haliyle edebe aykırı bir yön bulunmadığı şeklinde bir açıklama yaptı.

Ahmet Muhip Dranas ise Edebi Kurulda çalıştığı süre içerisinde ilk defa bir oyunun yasaklanması nedeniyle şaşkınlığını ifade etti fakat hemen ardından da Devlet Tiyatrosunun, Kültür Bakanlığına bağlı bir kurum olduğunu hatırlattı. Eserin yasaklanmasına en sert tepkiyi ise Metin And, istifasını vererek gösterdi. 

Bugünlerde seçici kuruldan istifa edeceğim. Seçici kuruldan ayrılmamı son olaylar sadece hızlandırmıştır. Ne yazık ki daha önceden de bazı olaylar vardır. Ben bu hareketi, bizim yazarlar derneğine karşı olumsuzca bir davranış olarak kabul ediyorum. İddia edildiği gibi Türk geleneklerine ters düşen edep dışı hiç bir şey söz konusu edilemez…


Sahte Kahramanlar'ın yazarı Vedat Nedim Tör, eserde ahlaka aykırı bir yön olmadığını ve bir sanat eserine dışarıdan müdahaleyi sanat açısından kaygı verici bulduğunu söyleyerek tartışmaya dâhil oldu. 

Bir tepki de Kültür Bakanlığına gönderdiği telgrafla yasağı kınayan Tiyatro Yazarları Derneğinden geldi.  
 

Politika, 23 Aralık 1975.jpg
Politika, 23 Aralık 1975

 

Devlet Tiyatrosuna, topluma yararı olacak, yapıcı eserlerin repertuara almasını tavsiye eden Kültür Bakanı ise tepkilerin artması üzerine yasakla ilgili daha fazla ayrıntı vermek durumunda kaldı. Sahte Kahramanlar'ın yasaklanma nedeni "devlet sahnelerine uymayacak ifadelerle dolu bir oyun" olmasına bağlanmıştı. Şimdi ise bu sakıncalı bulunan ifadelere dair verilen bazı örneklerle yasağın haklılığı ispatlanmaya çalışılıyordu. 

Alimallah utanmasam oturup bitlerimi yiyeceğim (bir bit yakalar gösterir) bak kuzum… Sen şuna bak. Tombul tombul, bıngıl bıngıl beğenmedin mi ulan… köfte kırıntıları gibi mübarekler. Haydi, ulan züppe bozuntusu, el âlem sümüklü böcekleri salyangozları bayıla bayıla yiyor sen adam olmuşsun da koynunda beslediğin bitleri mi beğenmiyorsun... (eserin 7. sayfasından)
 


…Ha işte ta kendisi padişahtan başka kimin aklına gelir bitleri yemek (10.sayfadan) 
 

Görünüşte Sahte Kahramanlar, "eserlerin milli örf ve adetlere uygun olması" hususunun belirtildiği genelgeden de anlaşılacağı üzere, ideolojik sebeplerle değil devlet sahnelerine yakışmayacak ahlâka aykırı içerik barındırdığı düşüncesiyle yasaklanmıştı. 

Fakat arka planda ikna edilememiş bir siyasi baskının olduğu, Kültür Bakanı'nın sözlerinin satır aralarındaki şu ifadelerden anlaşılıyordu.

Şimdi sahnelenmek istenen eser, bugüne kadar belki 18 yıl, 20 yıl önce yazılmış bir eser. Basılmamış, hiç bir yerde oynanmamış. Hiç bir sanat kuruluşu tarafından ele alınmamış bir eserdir. Biz bu eserin sahneleneceğini öğrenir öğrenmez, meseleyi tetkik ettik. Tiyatrolar Genel Müdürü ile rejisörünü davet ettik; konuştuk, görüştük.

Bu eseri niçin oynamak istediklerini öğrenmek istedik Ve bizi bu eseri oynamanın çeşitli faydaları ve zaruretleri olduğuna inandırmalarını istedik. Eğer siz bir sanatçı olarak, bizim şu mütalaalarımız var der.

Ve buna kani iseniz, bizi ikna ediniz, eser devam etsin dedik. Gördük ki, bu işin başında olan kişiler, bizim mütalaalarımıza karşı, esaslı, ikna edici bir husus ortaya koyamadılar ve bizim kanaatimizi paylaştılar. Bu eser sahneden kaldırıldı…


"Hiç Lodos'a tutulmamış olduğunuza sevinin…"

Vedat Nedim Tör'ün "Sahte Kahramanlar" eserinin yasaklanmasının etkisi sürerken 4 Şubat 1976 tarihinde Devlet Tiyatrosunun Altındağ sahnesinde temsiline başlanan "Lodos" oyununun broşürleri toplatıldı. Sermayenin emeği ucuza kapatması, emeğin güvenden yoksunluğu üzerine odaklı oyun, Bayazıt Gülercan tarafından kaleme alınmıştı.

Broşürlerinde yer alan Bertolt Brecht'ten yapılan alıntılar ve düzene yönelik hiciv niteliği taşan ifadeler nedeniyle piyes, Kültür Bakanlığı tarafından sakıncalı bulunarak 5 Şubat 1976 tarihinde toplattırıldı. Ayrıca oyunun içerisindeki bazı sözler ve cümleler sakıncalı bulunarak çıkartıldı.

Eğer gazetede verilen on kişilik bir iş ilânı için oraya doluşan yüz kişiden biri okumadıysanız, kentinizde gün atarken kurulan, bütün sosyal güvenceden yoksun işçi pazarlarında bekleşenlerden biri olmadıysanız, sıra kendisine de geldiğine sevinip başka ülkelere çalışmak için gidecek olan insanların toplandığı garlarda, hava alanlarında beklemediyseniz hiç Lodos'a tutulmamış olduğunuza sevinin…


Üst üste gelen yasaklar ve sansürlemeler tiyatroya karşı savaş başlatıldığı şeklinde değerlendirmeleri de beraberinde getirmişti. 


TRT'de Menekşe Hamit'e sansür

Benzer şekilde üslup ve dil nedeniyle sansür uygulanıp yasaklanan "Menekşe Hamit", 1975 yılında TRT'de yayınlanan Cahit Atay'ın Gültepe Oyunları dizisindendi. Menekşe Hamit, Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Cüneyt Gökçer'in özel emri ile herhangi bir açıklama yapılmadan yayından kaldırıldı. 
 

Meydan, 31 Ağustos 1965.jpg
Meydan, 31 Ağustos 1965

 

Gökçer, TRT'nin denetiminden geçen oyundaki diyaloglarda argo bulduğu kelimelerin metinden çıkartılmasını istedi. Bir gecekondu hikâyesi olan oyundan bu ifadeleri çıkartmak metni yeniden yazmak anlamına geleceği için de Menekşe Hamit yayından kaldırıldı.


Karaların Memetleri soruşturmaya uğruyor

Her ne kadar sansür ve yasaklamalar olsa da, sahnelenen oyunlar nedeniyle Devlet Tiyatrosuna yönelik İslâm dininin kötülendiği, "komünist" fikirlerin propagandasının yapıldığı ve komünist ihtilal yapmaya hazırlayıcı bir ortam oluşmasına katkı sağlandığı şeklinde suçlamalar yapılıyordu. 

Bu yöndeki iddialarla Devlet Tiyatrosunda sahnelenen "Karaların Memetleri" hakkında soru önergesi verildi. 

1960-80 yılları arasında asker ve siyasetin konumu değerlendirildiğinde "Karaların Memetleri" eserinin 3.bölümde Jandarmanın, cahil, kendisini olduğundan farklı göstermeye çalışan, biraz hayalci, aslında korkak ve zayıf, Recep adlı bir karakter etrafında ele alınması, muhtemeldir ki bu rahatsızlığın temel sebebiydi. 

…Hükümet yolun kıyısına, boğazın kilit noktasına karakolunu kurmuştu ama o dışarıdaki sarp dağlarda gezen eşkıyaların Dadaloğlu'nun ağzıyla ferman padişahın dağlar bizimdir diyerek, bildiklerinden geri durmadıkları hissedilir… Karakolda Jandarma eri Recep için, Masanın başında oturmuş masanın üstündeki bir tabancayla oynayarak, karşısındaki köylüye karakol komutanı pozlarıyla kasılır durur… 1

(Karaların Memetleri, 53, 97, 106)


Eser, 1973 yılında Devlet Tiyatrosunun repertuarına alınarak Ankara ve İzmir sahnelerinde 1974 yılına kadar oynanmıştı. Bu oyun tiyatro sahnesi ile sınırlı kalmamış 20 Kasım 1973 tarihinde televizyon dairesi tarafından da programa alınmıştı. 

Fakat milletin dini inançları, adetleri ile alay ettiği ve devlet güvenlik teşkilatını küçük düşürdüğü gerekçesi ile oyun hakkında 9 Şubat 1974 tarihinde Ankara Savcılığı tarafından soruşturma açılmıştır.
 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

"Saloz'un Mavalı" da sansüre uğruyor

Sansür ve yasaklar koyan veya piyeslerin sahnelenmesini engelleyen sadece siyasiler değildi. Devlet Tiyatrosunun kendi içerisinde de dönemin kaçınılmaz bir sonucu olarak ideolojik bölünmeler vardı. 

Bu durum, bazı eserlerin sahnelenmesini engellemişti. 1971 yılında "yılın oyunu" seçilen Can Yücel'in Peter Weiss'ten tercüme ettiği "Saloz'un Mavalı", 1971 muhtırası sonrası sıkıyönetim tarafından yasaklanmıştı.

Oyunu sahnelemek için Ankara'da bir grup tiyatro sanatçısı bir araya gelerek Anadolu turnesine çıktı. 1975 yılının ocak ayında da TÖB-DER adına oynanmak üzere Kayseri'ye giden ekip, buradaki Devlet Tiyatrosunda oyunu sahnelemek istedi. Fakat sahne boş olmasına rağmen Kayseri Devlet Tiyatrosundan izin alınamadı. 

Buna tepki gösteren piyesin oyunculardan Mert Egemen, 3 Ocak 1975 tarihli Yeni Ortam'da yer alan açıklamasında, dönemin söylemine uygun bir ifadeyle, eserin sahnelenmesine izin verilmeyişinin nedenini, Kayseri Devlet Tiyatrosunun "gerici" çizgisine bağlamıştı. 

Kozmopolit-gerici kültürü halka enjekte etmek ve tiyatroyu halkın gücünü kırıcı, onu hayallere daldırıcı, onu uyutucu olarak kullanmak amacını taşıyan Kayseri Devlet Tiyatrosu yöneticileri Saloz'un Mavalı gibi ileri ve çağdaş kültürün ürünü olan eserleri Kayseri'ye sokmak istememekte ve böylece halkın beğenisini yozlaştırma amaçlarında başarılı olduklarını sanmaktadırlar.

Halkın gücü ve gerici güçlere karşı direnişi her konuda olduğu gibi bu konuda da Devlet Tiyatrosu yönetiminin ve onun Anadolu'daki uzantılarının oyunlarını bozacaktır.


"Türkmen Düğünü" Devlet Tiyatroları sahnelerinden kaldırılıyor

Bu dönemde çoğunlukla baskı ve sansür, Devlet Tiyatrosunda sahnelenen ve sol ideolojinin propagandasının yapıldığı ileri sürülen eserler üzerine yoğunlaşmıştı. Türkmen Düğünü ise sol baskıya maruz kalan eserdi. 

Önce bazı sahnelerine sansür uygulanıp sonra da çok izlenmesi ve talep görmesine rağmen Devlet Tiyatrolarının sahnelerinden kaldırılan Ali Yürük'ün "Türkmen Düğünü", 1973 yılında Edebi Heyete sunulmuş ve iki yıl bekletildikten sonra 1975 yılında Bursa Devlet Tiyatrosunda sahnelenmişti. 50 bin biletli seyirci istatistiğine ulaşma başarısı da göstermişti. 
 

Basın Haber Ajansı, 20 Temmuz 1976.jpg
Basın Haber Ajansı, 20 Temmuz 1976

 

Yoğun ilgi nedeniyle oyun, 1976 yılında Ankara Devlet Tiyatrosunda sahnelenmeye başlandı.  İlgi yine büyüktü fakat bu sefer sol kesimin sesi olan bazı basın organları tarafından "faşist" ve "gerici" olarak nitelendirilip ağır eleştirilere maruz kaldı. 

Baskılar başlayınca oyunun bir sahnesindeki "davul zurna" sahnesi kaldırılarak ilk sansür uygulandı. Bunun nedeni de çalgı sahnelerinin çok masraflı olmasına bağlandı. Sonunda da 66. temsilinde sahneden kaldırıldı. 

Türkmen Düğünü, 1987 yılında Adana Devlet Tiyatrosunda temsil edilecek ve yine seyirci rekoru kıracak fakat değişmeyen durum, piyesin akıbeti olacaktı.


Sanatçıların ideolojik kaygılarla rol seçimi

Devrin ideolojik ayrışımları sanatçıların rol seçmesinde etkili olmuştur. 1977 yılında Stalin tarafından Lenin'in yakın arkadaşı Bukharin'in idam ettirilmesini konu alan Arthur Koester'in "Sıfır ve Sonsuzluk" eserini sahnelemeye karar veren İzmir TV'si prodüktörlerinden Erol Aksoy, sanatçı bulmakta sıkıntı yaşamıştı.

İddiaya göre İzmir Devlet Tiyatrosu sanatçılarına teklif götürdüğünde "biz böyle komünist düşmanlığı yapan bir eserde oynamayız" cevabını almıştı. Hatta oyunda rol almak isteyen Devlet Tiyatrosu sanatçıları da tehdit edilerek engellenmişlerdi. 

Yine 1976 yılında da Mahir Canova tarafından Ankara Devlet Konservatuarı'ndaki öğrencilere hazırlatılan ve televizyonda sergilenen "Malazgirt" oyununun sahnelenmesinde sorun yaşandı. Dönem basınına yansıyan bilgilere göre oyuna Ayten Gökçer, Enis Fosforoğlu, Murat Gökçer, Can Gürzap, Işık Yenersu'nun da aralarında bulunduğu 110 Devlet Tiyatrosu sanatçısı tepki göstermişti.  
 

Basın Haber Ajansı, 7 Nisan 1976.jpg
Basın Haber Ajansı, 7 Nisan 1976

 

"Sanatçılar Birliği"nin yayımladığı bildiride de faşist dünya görüşünü yansıttığı iddia edilen "Malazgirt"in sahnelenmesine "sanat özgürlüğüne" vurgu yapılarak karşı çıkılmıştı. 


Devlet Tiyatrosunda sahnelenecek piyeslerin belirlenmesine dair eleştiriler

"Türkiye'de Aktörler Eleştirmecilerden Yana Üzüntülü Değiller" başlığı altında Carolyn Mary Graham tarafından kaleme alınan ve San Francisko Sunday Chronicle'de 9 Temmuz 1961 tarihinde yayımlanan bir makalede, Türk Devlet Tiyatrosunda sahnelenen oyunların belirlenmesine dair şöyle bir değerlendirme yapılmıştır: 

…Türk tiyatrosunun büyük bir bölümü Devlet girişimiyle yürütüldüğünden Genel Müdür, ancak belirli bir istisna ile oyunların sahneye çıkartılmasında bağımsızdır. Eski günlerde sahneye konulmuş olmakla birlikte Rus yazarları, yoklukları ile göze çarpar…


Bu eksikliğin resmi bir sansür olmadığı vurgulandıktan sonra, özellikle Rus yazarların oyunlarının sahnelenmemesinin nedeni, kamuoyunun halktan düşüncesinin harekete geçirilmesinin istenmemesine bağlanmıştı.

Burada II. Abdülhamid dönemi dışında Türkiye'de siyasi düşüncesi nedeniyle oyunları Türk sahnesinden çıkartılan yazar bulunmadığının da altı çizilmişti. 
 

Adalet, 6 Kasım 1965.jpg
Adalet, 6 Kasım 1965

 

Gerçekten de Devlet Tiyatrosunda yazarların, siyasi görüşleri değil, içerikleri sakıncalı bulunan eserleri yasaklanmış veya sansüre uğramıştı. Fakat genel müdürün sahneye konulan eserlerde istisnai durumlarda bağımsız olduğu değerlendirmesine gelince, uygulamada Devlet Tiyatrosunda Edebi Heyet, genel müdürün sunduğu eserleri tetkik ediyordu.

Oysa 5441 sayılı Kanun'a göre Edebi Heyetin bir raportörü bulunacak ve onun sunduğu eserler tetkik edilecekti. Bu raportör olmadığı için de genel müdür eser sunumunu yapıyordu. Dolayısı ile genel müdür, istediği eseri Kurula sunduğu için Edebi Heyetin en azından 1970'de yapılan düzenlemelere kadar fonksiyonu olmadığı ileri sürülmekteydi.

Ayrıca bazı kültür müsteşarlarının bizzat Devlet Tiyatrosuna giderek provalarda beğenmedikleri oyunları kaldırttıkları veya bu eserlere sansür uyguladıkları bir başka iddiaydı.

Bunlara Eric Bentley'in "Dosya" piyesi örnek verilebilir. Piyes, Ergin Orbey döneminde programa alınmış ve provaları başlamıştı; fakat Cüneyt Gökçer'in yeniden göreve gelmesi ile piyesin kaldırıldığı haberi basına yansıdı. 

İddiaya göre Kültür Müsteşarı Emin Bilgiç ile Kültür Bakanı Tevfik Koraltan'ın isteği ve Gökçer'in "Macbeth" piyesini oynatmak arzusu nedeniyle oyun kaldırılmıştı. Cumhuriyet gazetesi yazarı Engin Karadeniz, 6 Şubat günü konuyu "Gökçer'in Tahavvülü" başlıklı yazısıyla köşesine taşımış ve Genel Müdür'ü olayın sorumlusu olarak göstermişti.

Engin Karadeniz'in iddialarına Devlet Tiyatrosu Basın Danışmanı Yaman Altınok tarafından düzeltme gelmiştir. Tekzipte verilen bilgiye göre; Gökçer, göreve getirildiğinde her iki oyunun da provaları sürüyordu. Yani provası durdurulan eser yoktu. 

Piyesin provalarının durdurulma nedeni ise Konuk Yönetmen tarafından Genel Müdürlüğe yazılan bir mektupta, sanatçı kadrosunun piyesi sahnelemek için yeterli olmadığını bildirmesiydi. 


Yasaklanan iki oyun 

Bir diğer yasak 1975 yılında Adalet Bakanı'nın, savcıları göreve çağırması üzerine Ankara Sanat Tiyatrosu tarafından yaklaşık 400 defa temsil edilen "Ana" için konulmuştur. 

Yasağın ardından Tiyatro Yazarları Derneği, bir bildiri yayımladı. Bildiride "Ana" adlı oyunun daha önce sıkıyönetim tarafından yasaklanmasına rağmen bu yasağın kaldırılarak oyunun temsiline devam edildiği hatırlatıldı.

Mahkeme süreci devam etmesine rağmen valiliğin oyunu yasaklaması, protesto edildi ve Adalet Bakanı'nın bazı tiyatroların temsiller sırasında tulûat yaptıkları bahanesi ile savcıları göreve çağıran genelge yayımlaması siyasetin sanata baskısı olarak nitelendirildi.
 

Dünya, 2 Nisan 1969.jpg
Dünya, 2 Nisan 1969


Yasaklamalar tiyatroların özelliğine göre de değişmekteydi. Bazen özel tiyatrolarda yasaklanan bir piyes, Devlet Tiyatrosunda rahatlıkla sahnelenebiliyordu. 

İstanbul'da özel bir tiyatroda 1968 yılında sahnelenen Yunan Yazar Sofokles'in "Lysistrata" eseri "Kadınlar I- Ih Derse" adı ile sahneye konulmuştu. Bu eserde Atina ve Isparta arasındaki savaştan bunalan kadınların boykota gitmeleri ve savaşı durdurmak için Akrapol'u işgal ederek hazineye el koymaları ile savaşın sona ermesi konu ediliyordu. 

Boykot konusunda ahlaka aykırı olduğu gerekçesi ile oyun, idari makamlar tarafından yasaklanmış ve oyuncular karara karşı boykot başlatıp greve gitmişlerdi. Fakat aynı eser Devlet Tiyatrosunun İstanbul Kültür Sarayında 1970 yılının başında sahneleniyordu.


Ahmet Taner Kışlalı, sansür heyetini kaldırmayı hedefliyor

1978 yılından itibaren A.Taner Kışlalı'nın sansür heyetini kaldırma çabası olmakla birlikte, bakanlığı döneminde sansür tüzüğü çıkartılması ve bazı yasakların getirilmesi tiyatro derneklerini harekete geçirmişti. 

12 Ağustos 1979 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren "Filmlerin ve Film Senaryolarının Denetlenmesi Hakkında Tüzük" üzerine Tİ-SAN'ın öncülüğünde 12 sanatçı derneği, 1979 yılının eylül ayında demokratik sanata uygulanan çağdışı baskıları kınayıcı bir bildiri yayımladı.

Bildirinin hedefinde yeni sansür tüzüğünü yürürlüğe sokan Ecevit Hükümeti ve Kültür Bakanı Ahmet Taner Kışlalı vardı.

"12 Mart ve MC dönemleri hükümetlerinde insanlara umut vadedenler bugün sansür ve yasakların ya doğrudan destekçileridir veya sessizce destekleyenleridir" deniliyordu.

Örnek olarak Antalya Festivalinde filmlerin ve "Brecht Kabare"nin yasaklanması ve "Memleketimden İnsan Manzaraları" adlı oyunun da baskılara uğraması veriliyordu. 

Ortak bildiri, İstanbul Barosu ve DİSK tarafından desteklendi. Devlet Tiyatrosu Çalışanlar Derneği (DETÇA) de Genel Başkan Ferdi Merter imzası ile yayımladığı bildiride, Devlet Tiyatroları çalışanlarının ahlaki ölçütler dışındaki her türlü sansüre karşı oldukları vurgulandı.

Bakan Taner Kışlalı ise sansürün tamamen kaldırılacağını açıklamıştı. Sansürle ilgili 1939 yılında çıkartılan ve 1977 yılında yeniden düzenlenerek yürürlüğe sokulan genel ahlakın korunması hakkında bir tüzük vardı. 

Kültür Bakanı, özellikle bu tüzükteki "ön denetimin" kaldırılmasını zorunlu görüyordu. Çünkü tüzüğün uygulanmasında birisi ön diğeri yargı olmak üzere iki denetim vardı. Ön denetim, siyasi iktidara doğrudan bağlı memurlar tarafından yapılıyordu. Bakan'a destek verenler de eleştirenler de oldu. 

Ön denetimin kaldırılmasına karşı çıkan eski Kültür Bakanı Rıfkı Danışman, sansürün getirdiği denetimi değiştirmenin veya muhtevasını ortadan kaldırmanın, Müslüman Türk milletinin ahlak ve örfüne ihanet olduğunu açıkladı. 

Kışlalı, sansür heyetini kaldırmak konusunda amacına ulaşamadı. 1980 Darbesi öncesi son hükümeti kuran Süleyman Demirel'in kabinesinin Kültür Bakanı olan Tevfik Koraltan, bu heyeti kaldırmak bir yana sansür uygulamalarının daha da arttırılması taraftarıydı. 


"Dünyada sansür olmayan ülke yoktur bizde de olacaktır"

Tevfik Koraltan, göreve gelir gelmez Devlet Tiyatrosunda sahnelenmesine karar verilen ikinci tur oyunlar durduruldu. Sansürle ilgili düşüncesini "Dünyada sansür olmayan ülke yoktur bizde de olacaktır" diyerek açıklayan Bakan, daha çok sinemadaki sansür üzerinde duruyordu. 

Yeni Bakan, Kışlalı döneminde milli öğeleri içeren filmlerin yasaklandığını, ahlak anlayışına ters olanların ise serbest bırakıldığını iddia ediyordu. Şimdi ise toplum ahlakına ters düşen filmlerin yasaklanma zamanı gelmişti. Devlet Tiyatrosunda da yerli yazarların oyunlarına ağırlık verilecekti.

Görüldüğü gibi iktidarlarla birlikte hedefler ve yasaklamaların türü de değişiyordu. 1979 yılının ocak ayında Kültür Bakanı CHP'li Ahmet Taner Kışlalı hakkında bir gensoru açılmasına dair 10 milletvekilinin imzası bulunan bir teklif, Millet Meclisine getirildi.

Bakan'a yönelik suçlamalardan birisi de başta Devlet Tiyatroları olmak üzere sanat ve bakanlık arasındaki ilişkileri düzenlemesi amacıyla oluşturduğu "Yüksek Kültür Kurulu"nun tüm üyelerinin aşırı sol görüşe sahip kişiler olduğu iddiasıydı. 

Teklifte Milli Kültür dergisinin yayınına son verilip, Ulusal Kültür dergisinin yayımlatılması ve kütüphanelere milliyetçi görüşe mensup kitapların girmesinin 26 Temmuz 1978 tarihinde "Kültür Bakanlığı Kitap ve Süreli Yayınlar Seçme Kurulu Yönetmeliği" ile engellenmesi gibi ayrıntılar vardı. Kışlalı döneminde 1001 Temel Eser ve Ziya Gökalp'in yayınlarının kaldırıldığı iddia edilmişse de bu yalanlanmıştı.

Bu dönemde sansürden ve yasaklardan nasibini alan sadece tiyatro oyunları veya diğer sanat eserleri değildi. "Halk" sözcüğünün bile sakıncalı bulunarak levhalardan kaldırıldığı olmuştu. Örneğin 1977 yılında dönemin Milli Eğitim Bakanı Avni Akyol'un Gerede ilçesini ziyaretinde "TC Milli Eğitim Bakanlığı Gerede İlçesi Halk Kütüphanesi" yazılı levhadan yanlış anlaşılmalara sebep olacağı gerekçesi ile "Halk" kelimesinin çıkartıldığına dair Bolu Milletvekili Haluk Karabörklü 29 Aralık 1977 tarihinde Millet Meclisine bir soru önergesi vermişti.

Fakat Kültür Bakanı bu soru önergesini "tek amacı istişare sağlamaktan ibaret konularla ilgili soruların sorulamayacak cinsten konular olması ve böyle soruların Millet Meclisi Başkanlığınca kabul edilmeyeceği" gerekçeleri ile reddetmişti. 

Görüldüğü üzere bir taraf "halk", diğer taraf "milli" sözcüklerini sakıncalı bulmuştu. Hangi ideolojiye mensup olursa olsun siyasi partiler iktidara geldiklerinde farklı görüşlerin yayınlarına, ifadelerine sansür uygulamakta bir sakınca görmemişti. 

Dönemin sert ve gergin siyasi ruhu, sanatı da etkisine almış, adeta peşinden sürüklemişti.

 

 

Kaynaklar:

  • Makale (birçok değişiklikle birlikte) ağırlıklı olarak Zehra Aslan'ın, "Türkiye'de Devlet Tiyatrosunu Yaşatmak" adlı eserinden derlenmiştir. Bkz. Zehra Aslan, Türkiye'de Devlet Tiyatrosunu Yaşatmak, Sahhaflar Kitap sarayı, İstanbul 2013.
  • Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü Arşivi, "Belgelik Bölümü"

1. Cahit Atay, Karaların Memetleri, s.53, 97,106.

Adalet, 16 Şubat 1976.
Ahmet Taner Kışlalı, "Sansür Konusundaki Öneriler", Yankı, 19 Şubat 1979. 
Bâbıâli'de Sabah, 29 Mart 1970.
Basın Haber Ajansı, 7 Nisan 1976
Bayrak, 3 Şubat 1979.
Cahit Atay, Karaların Memetleri.
CS, B:32, O:2, 06.02.1962 
Cumhuriyet, 22 Aralık 1979.
Demokrat İzmir, 7 Nisan 1976.
DTGMA. Carolyn Mary Graham, San Francisko Sunday Chronicle, 9 Temmuz 1961.
Dünya, 7 Şubat 1962.
Emil Galip Sandalcı, "Tevetoğlu'nun Yılanları", Öncü, 8 Şubat 1962.
Havadis, 17 Şubat 1962
Hür Vatan, 7 Şubat 1962
İstanbul, 15 Ocak 1980
Kim (İstanbul), 7 Şubat 1962.
Meydan, 4 Nisan 1967.
Millet Meclis Zabıtları, B:68, O:1, 27.02.1976.
Millet Meclisi Zabıtları, B:123, O:1, 22.06.1967, s.165.
Millet Meclisi Zabıtları, B:47, O:2, 24.02.1975, s.213.
Millet Meclisi Zabıtları, B:50, O:1, 09.02.1967
Millet Meclisi Zabıtları, B:55, O:3, 16.02.1967.
Millet Meclisi Zabıtları, B:73, O:1, 09.03.1976.
Millet Meclisi Zabıtları, B:74, O:1, 10.03.1976.
Millet Meclisi Zabıtları, B:82, O:1, 30.03.1976.
Millet Meclisi, B:39, O:1, 24.01.1979
Millet Meclisi, B:49, O:1, 11.02.1979
Millet Meclisi, B:54, O:1, 19.03.1974.
Millet Meclisi, B:85, O:1, 31.12.1977.
Milliyet, 17 Eylül 1979
Milliyet, 27 Ağustos 1975.
Milliyet, 30 Ocak 1978.
Milliyet Sanat,  17 Eylül 1979.
Nezih Demirtepe, "Bir Yürek Satıldı Bir Sanat Satıldı", Millet, 13 Nisan 1978.
Politika, 17 Eylül 1979
Politika, 18 Aralık 1975.
Politika, 22 Aralık 1975.
Politika, 23 Aralık 1975.
Son Havadis, 16.12.1961.
Son Havadis, 28 Aralık 1977.
Ulus, 4 Şubat 1962, s.1 
Vatan, 20 Nisan 1976; Adalet, 9 Nisan 1976
Yaman Altınok, "Sayın Engin Karadeniz'e Cumhuriyet Gazetesi",  DTGM, 18 Mart 1980.
Yankı, 2 Ocak 1980.
Yankı, 27 Ocak 1975.
Yankı, Sayı: 357, 16 Ocak 1978
Yeni Halkçı, 19 Eylül 1979.
Yeni İstanbul, 7 Şubat 1962
Yeni İstanbul, 13 Şubat 1962.
Yeni Ortam, 12 Aralık 1975.
Yeni Ortam, 3 Ocak 1975.

Not: 2013 yılında Devlet Tiyatroları Genel Müdürü olan Lemi Bilgin'e ve Devlet Tiyatroları "Belgelik Bölümü" çalışanlarına teşekkürlerimizle…


*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU