Gündelik eziyetin coğrafyası: Kuzey Kıbrıs'ın görülmeyen yüzü

İbrahim Beyazoğlu Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraflar: İbrahim Beyazoğlu / Kolaj: Independent Türkçe

Kıbrıs'ın kuzeyinde, özellikle bizim Mağusa'da yaşamak, bir noktada insanın sabrını ve ruh sağlığını sınayan bir maratona dönüşüyor. 

İnsanı rahatsız eden, canını sıkan tatsızlıklar var. 

Dertlere maruz kalıyorsunuz ve ne yazık ki bu sorunların mağduru olan sizler, çözümü de belli zamanlarda kendi başınıza bulmak zorundasınız.

Hemen her gün başka bir sınav! 

Ruhu kelimelere sinmiş Portekizli bilge Fernando Pessoa'nın "Huzursuzluğun Kitabı"nda dediği gibi "Çaba harcamaya karşı duyduğum tiksinti giderek büyüyor" 1 artık.

Devlet bireyin çözmesi mümkün olmayan büyük sorunlar için vardır.

*

Yetkililer nerede?

Kamusal hizmet nerede? 

Bu sorular havada asılı kalırken, hayatınızı sürdürebilmek için kimi zaman cebinizden, emeğinizden, ruhunuzdan harcamaya devam ediyorsunuz ve bu hayat sizi örseliyor. 


Sağlık sistemi

Mesela hasta mısınız? 

Kamusal sağlık sistemi yetersiz. 

Üstelik birçok kişi, çeşitli nedenlerle devlet hastanelerinden uzak durmayı tercih ediyor ki bu da başlı başına ayrı bir haber konusu.

Hâl böyle olunca bazen kendinizi özel hastanelerin kollarına atmaktan başka çareniz kalmıyor. 

Şimdilik bildiğimiz tek yol bu.

Diğer yandan sigortanız olsa bile ilaç bulmak için eczaneye gidip cebinizden para ödemek zorunda kalıyorsunuz.

Özellikle yaşanan son reçete krizinden sonra eskisi gibi sigortayla rahat ilaç almak zorlaştı.

*

Sağlık hakkı gitgide bir ayrıcalığa dönüşüyor.

Oysa sağlık, en temel insan hakkı. 

Ama burada bu hakkı kullanmak için kendi başınızın çaresine bakıyorsunuz. 

*

Uzun lâfın kısası, bugün devam eden bir kamusal sağlık ve ilaç sorunumuz var ve henüz çözülmüş değil.


Sinekler ve hamam böcekleri

Özellikle mayıs ve haziran ayları, sivrisinekler açısından oldukça rahatsız edici geçiyor.

Mağusa Belediyesi, bu sorunu tamamen ortadan kaldırmak için yoğun bir şekilde çalışıyor.

Örneğin, yeni kanalizasyon borularının döşenmesinin ardından su birikintilerinin olduğu alanlar kurudu.

Hatta kuruyan alanlarda bugün futbol oynayan çocuklar göze çarpıyor.

Bu durum, sivrisineklerle ilgili olarak rahatlama sağladı. 

Umarım, gelecek yıl mayıs ve haziran aylarında benzer sıkıntılar tekrar yaşanmaz.

Çünkü sivrisinekler yüzünden gece uyuyamadığınız zamanlar oluyor.

Bazı geceleri birkaç kez uyandığınız bile oluyor. 

Hayat kaliteniz dibe vuruyor. 

Gece uykunuzdan uyanıp uyku sersemi vaziyette sinek kovalıyorsunuz.

Ertesi gün dayak yemiş boksörler gibi, işinizi yaparken zorlanıyorsunuz. 

İnsanın sürekli uykusuz kalması ya da tam derin uykuya dalacağı anda tekrar tekrar uyanması, zihinsel ve fiziksel çöküşe yol açabilir ve bu işkence insanın direncini kırar.
 

Çevredeki otlar da vatandaşların tepkisini çekiyor. Vatandaşlara göre bu otlar, ot sineklerinin hızla çoğalmasına zemin hazırlıyor
Çevredeki otlar da vatandaşların tepkisini çekiyor. Vatandaşlara göre bu otlar, ot sineklerinin hızla çoğalmasına zemin hazırlıyor. Bazı sakinler ise, her ay düzenli olarak belediyeye temizlik ücreti ödemelerine rağmen böyle bir manzarayla karşılaşmaktan dolayı öfkelendiklerini dile getiriyor / Fotoğraf: İbrahim Beyazoğlu

 

Bu çevre sorunu o kadar tatsız ki, bilhassa bahse konu aylarda sivrisinek sorununun yükü yine sizin omuzlarınızda. 

Halk çareyi marketten sprey ve sinek kovucu, eczaneden ise losyon satın almakta buluyor. 

Ya da pencerelerine sineklik taktırıyorlar.

UV (ultraviyole) ışıkla çalışan sinek kovucu veya sinek öldürücü cihazlar alanlar da var.

Akşamları ise yetkililer kimyasal sıkmakla yetiniyorlar ve bu açıkçası beni tedirgin ediyor. 
 

Yerli üretim Flutex marka sinek kovucu sprey ise halkın sıkça başvurduğu çözümlerden biri olarak öne çıkıyor
Yerli üretim Flutex marka sinek kovucu sprey ise halkın sıkça başvurduğu çözümlerden biri olarak öne çıkıyor / Fotoğraf: İbrahim Beyazoğlu

 

Gazimağusa Belediyesi ise Independent Türkçe gazetesine yaptığı açıklamada sineklerle mücadele etmek için en az düzeyde kimyasal kullandıklarını ve akşam sıktıkları bu ilacın yüzde 80'inin biyolojik içerikli olduğunu belirtiyor.

Ben bu açıklamaya rağmen hâlâ bu konuda temkinli ve endişeliyim. Umarım yakın zamanda çevreyi ilaçlamaya gerek kalmaz ve sivrisinek sorunu tamamen çözülür.

Velhasıl kelam, sivrisinek sorunu kalıcı olarak çözülmüş değil.

*

Bir de son günlerde akşamları "Mayıs sineği" ya da "ot sineği" dediğimiz o küçük sinekler adeta başımıza musallat oldu.

Dışarıda oturmak neredeyse imkânsız. Çünkü bu sinekler ağzınıza, burnunuza, gözünüze giriyorlar.

Eve giriyorum, bir de ne göreyim, saçlarımda dolaşan sinekler var.

Şehrin bazı noktalarında yabani otlar göze çarpıyor. 

Bu durum, özellikle ot sinekleri başta olmak üzere çeşitli haşere türlerinin çoğalmasına bile zemin hazırlayabiliyor.

Zaten belediye de açıklamasında ot sineği sorununun sadece ilaçlama ile çözülemeyeceğini, esaslı bir çözüm için çevre temizliğinin yapılması ve göletlerin ıslahının şart olduğunu vurguladı.

Ancak görünüşe göre personel kapasitesi doğrultusunda belediyenin tüm alanlara eş zamanlı müdahale etmesi mümkün değil.

Bu pek acı bir manzaradır.

*

Elektrikler kesildiğinde ise gündelik hayat bu ot sinekleri yüzünden daha beter çekilmez bir hale geliyor.

Ne eve girebiliyorsunuz ne dışarı çıkabiliyorsunuz.

Evin içerisinde boğucu bir sıcak! 

Dışarısı ise sinek istilası altında.

Çözüm yine vatandaşa kalıyor. 

Ya evden kaçıp bir kafeye sığınıyorsun ya da bu sinekleri uzak tutacak bir şey satın alıyorsun. 

Velhasıl kelam, sinek sorunu devam ederken bütün bunlar masraf.

*

Yaz geldiğinde hamam böcekleri her yerde. 

Bu yaz mevsiminin olmazsa olmazı hamam böcekler kirli yerlerde ürer ve zararlı.

*

Belediye gelip birkaç kez kuyuları ilaçlıyor, ama yetmiyor. 

Biz yaz gelmeden ilaç satın alıp evdeki kuyuya döküyoruz meselâ.

Ama hâlâ hamam böceklerine denk gelmek mümkün. 

En azından azalan aralıklarla benim yoluma çıkıyorlar.

Bu tatsız sorunu da kendi başınıza çözmek zorundasınız. 

Kirli çevre, zararlı böcekler, hepsi sizin meseleniz oluyor. 


Başıboş köpekler

Mağusa'da sokaklar güvenli mi? 

Fevkalade güvenli.

Suç oranı çok düşük.

Ama başıboş bazı köpeklerin mutatları olduğu üzere sizi ısırma ihtimali var.

Mesela birkaç ay önce beni ısırdılar.

*

Geçenlerde ise bir grup köpeğin beni ısırıp parçalamasına ramak kaldı. 

Abartmıyorum, canımı zor kurtardım. 

İnsanlar görüp yardımıma yetişmese beni paramparça edeceklerdi.

İşin kötü yanı bu köpeklerden kendimi korumaya çalışırken yere ters bastım. 

Bileğim burkuldu. 

Hâlâ ayağım yere basamıyor.

Bu yüzden ilk günlerde bastonla yürüdüm.

Bağırmaktan da sesim kısıldı.
 

Toz ve toprakten mürekkep bir alan. Burası aynı zamanda beni parçalamalarına rama
Toz ve toprakten mürekkep bir alan. Burası aynı zamanda beni parçalamalarına ramak kalan başıboş köpek çetesinin mesken tuttuğu yer. Burası aynı zamanda, yazıda da belirtildiği gibi, bir vidanjörün lağımı başka bir vidanjöre boşalttığı ve bu nedenle bölge sakinleriyle sürücü arasında gerginlik yaşandığı iddia edilen yer. Ve son olarak bu alan toz toprak / Fotoğraf: İbrahim Beyazoğlu

 

Peki çözüm?

İki adımlık yeri yürümek yerine taksiye bin, Amazon'dan ultrasonik cihaz al – ki o da işe yaramıyor.

Sprey kullananlar da var.

*

Yoksa, hava durumu bülteni gibi hangi bölgede saldırgan köpek çetelerinin kol gezdiğinin haritasını mı çıkaralım?

Sabah akşam sana havlayan köpeklerin bölgelerini kıskançça koruduğu bir yerden geçmek kaygı verici.

Bu fiziksel zarar görme kaygısı başlı başına bir stres meselesi.

*

Burada halk sokak köpekleri konusunda ikiye bölünmüş durumda.

Bir yanda travma yaşamış ya da köpeklerden korkan insanlar var.

Bu grup hayvanların toplatılmasından yana.

Diğer yanda ise köpeklerin toplatılmasına karşı olanlar var.

Bu grubun içerisinde sokak köpeklerini besleyip seven, hatta travma yaşamış insanlar da var.

Yani nereden baksanız mesele biraz karışık ve ihtilaflı.

*

Köpeklerin çoğu aslında zararsız.

Kendi hallerinde.

Ayrıca bana söylenen adada kuduz vakası olmadığı.

Ancak şimdilik bu iddianın doğruluğunu ne teyit edebiliyoruz ne de çürütebiliyoruz.

Ama bu köpekler bir araya geldikleri zaman saldırganlaşıyorlar.

Yani önceden tahmin edilemez bir doğaları var. 

*

Bu da yetmezmiş gibi kaldırımlarda ve sağda solda köpek dışkısı var. 

Dikkat etmezseniz ya da elinizde telefona baka baka yürürseniz yerdeki pisliğin üzerine basıp onu ayakkabınızla eve taşımanız işten bile değil.

Temizlik masrafı ve sorumluğu yine size ait tabii. 

*

Konduğu dışkıdan kalkıp sağa sola konan sineklerden hiç bahsetmeyeceğim.

*

İşin iç yüzünü araştırınca şu gerçekle karşı karşıya kalıyorsunuz: Başıboş köpek sorununun müsebbibi sorumsuz insanlarımızın kendisidir.

Dürüst olmak gerekirse, Gazimağusa Belediyesi'nin bu konuda yapabileceği fazla bir şey yok.  

Çünkü aldıkları köpekleri terk eden duyarsız ve bencil insanlar var.

Bazı köpek sahipleri ise köpeklerini sokaktaki köpeklerle çiftleştiriyor.

Köpeklerini sokağa atanlar ise genellikle avcılar, ülkeden ayrılanlar ki bunlar arasında öğrenciler de var ve maymun iştahlı ada sakinleri. 

Ne yazık ki bir kısım insanın bu hayvanlarla ilişkisi son derece patolojik.

"Cins" köpek fetişizminin patolojisinin içerisinde yaşayan insan sayısı az değil.

*

Independent Türkçe'ye konuşan Gazimağusa Belediyesi'ne göre özellikle civar belediyelerin barınağı olmadığı için Mağusa'ya sürekli bir köpek akışı var. 

Eğer doğru anladıysam normalde Gazimağusa Belediyesi Köpek Barınağı ve Rehabilitasyon Merkezi'nin kapasitesi 380 köpek ile sınırlı.

Buna rağmen barınakta 560 köpek var. 

Mağusa'daki -ki şehrin çevresi buna dahil değil- başıboş köpek sayısı ise yaklaşık 850. 

Şu ana dek kısırlaştırılan köpeklerin sayısı ise 686 civarında.

*

Başka bir deyişle, barınak kapasitesinin yaklaşık yüzde 147'si dolmuş durumda.

Bu da barınağın ciddi anlamda kapasitesinin üzerinde çalıştığını gösteriyor.

Sokaktaki köpek sayısı ise barınak kapasitesinin yaklaşık yüzde 124 üzerinde.

İnsanlar ne yazık ki barınaktan köpek sahiplenmeye gönüllü değil. 

Çünkü barınaktaki köpekler, ada sakini tabiriyle, konuşacak olursak "cins" ya da fiyakalı değiller.

Bu yüzden para ödeyip pet shop'lardan evcil hayvan almayı tercih ediyorlar.

Hayvanlar para ile satılır bir meta oldu. Bu insanların nazarında sadece satın aldıkları köpekler rağbet görmekte.

Yine de onurlu ve özgür düşünceli kimi insanların barınaktaki 216 köpeği sahiplenmesi umut verici. 

*

Şunu da anmakta fayda var: Başıboş köpek sorunun bir diğer nedeni yasaların yetersizliği ve merkezi hükümetin bu konuya duyarlı olmaması. 

Az önce de dediğim gibi, bu mesele yerel belediyeler ve gönüllülerin uğraşları ile çözülmeyecek kadar zor ve masraflı.

Dolayısıyla merkezi hükümetin bu konuda tavır geliştirmesi gerekiyor. 

Yani devletin gerekli yasal düzenlemeleri yapıp hayvan kontrolü meselesini merkezi hükümet düzeyinde çözmesi gerek. 

Gelgelelim böyle yakıcı bir sorunun manşet olmasının haber değeri bile yok.

*

Köpeklerin durumu ise bizden daha zor.

Aç ve susuzlar.

Sokaklarda şiddet görüyorlar ve dertlerini anlatamıyorlar.

Bu hayvanlar için bazen her yer can pazarı.

*

Bugün -birtakım çabalara rağmen- ortada hâlâ bir başıboş köpek sorunu var. 


Trafik ve toplu taşıma

Yeri gelmişken söyleyeyim: Trafik konusunda da durum hâlâ farklı değil. 

Ada genelinde sabah ve iş çıkışı saatlerinde trafik adeta kör düğüm haline geliyor.

Trafiğin sıkıştığı anlarda ise şehir sanki şişip şişip kasılıyor. 

Sabah ve akşam saatlerinde trafik adeta damarları tıkanmış bir organizma gibi. 

Araçlar birer kan pıhtısı misali yollarda sıkışıyor.

Şehir büyümenin sınırlarına gelmiş bir hücreyi andırıyor.

Genişleyemeyen bir hücre gibi, büyümesi kendi sınırlarına çarpıyor.

*

Mağusa Belediyesi trafik sorununu çözmek için mesai harcıyor. 

Ama şimdilik, en azından yakın gelecekte görünürde büyük bir ferahlama yok.

Yollar dar ve park alanı feci derecede kısıtlı.

*

Anladığım kadarıyla, arabası olmayan gençler trafik sorununun yanından dolaşmak için elektrikli scooter alıyor.

Gelgelelim bütün yollar scooter kullanmaya uygun değil. 

Çukurlar yüzünden iki gencin düşüp yaralandığını, hatta kullandıkları scooter'ın bozulduğunu bile gördüm.

Ne yazık! 

Scooter veya bisiklet genel trafiğin bir parçası olabilmiş mi?

Scooter ve bisiklet sürenleri yadırgayan insanlar var. Gel de lâf anlat!
 

Burası, halk arasında Salamis Yolu olarak bilinen İsmet İnönü Bulvarı. Bir önceki belediye döneminden kalan bozuk yollar ise hâlâ vatandaşların ve bir kısım esnafın tepkisini çekmeye devam ediyor
Burası, halk arasında Salamis Yolu olarak bilinen İsmet İnönü Bulvarı. Bir önceki belediye döneminden kalan bozuk yollar ise hâlâ vatandaşların ve bir kısım esnafın tepkisini çekmeye devam ediyor / Fotoğraf: İbrahim Beyazoğlu

 

Trafikle alakalı bir diğer yakıcı sorun da bozuk yollar. 

Tam burada şehrin en popüler ve işlek caddesi halk arasında Salamis Yolu olarak bilinen İsmet İnönü Bulvarı'ndan bahsetmezsem olmaz.

Bu yol, 1979'da Doğu Akdeniz Üniversitesi'nin (DAÜ) kurulmasıyla birlikte, Mağusa'nın gelişim seyri Suriçi bölgesinden kuzeybatıya doğru kaydı. Bu herkesçe malum.

Bugün buradaki kafeler, restoranlar, mağazalar oldukça faal. 

Hatta resmî törenler artık burada düzenleniyor.
 

Her yıl törenlerle kutlanan Gazimağusa'nın kurtuluşu, son birkaç yıldır artan canlılık ve ilgi nedeniyle İsmet İnönü Bulvarı'nda - ya da halkın tabiriyle Salamis Yolu'nda - gerçekleştiriliyor
Her yıl törenlerle kutlanan Gazimağusa'nın kurtuluşu, son birkaç yıldır artan canlılık ve ilgi nedeniyle İsmet İnönü Bulvarı'nda -ya da halkın tabiriyle Salamis Yolu'nda- gerçekleştiriliyor / Fotoğraf: İbrahim Beyazoğlu

 

Ancak bulvarın durumu biraz bozuk.

Bir önceki belediye döneminde yolların yüzeyi kazılmış, fakat çalışmalar tamamlanmadan öylece bırakılmış.

Kanalizasyon boruları döşenmiş ve üzeri kapatılmış olsa da ortaya son derece iğreti ve estetikten uzak bir görüntü çıkmış.

Bu yolda scooter kullanmak ziyadesiyle zor.

Esnafın bir kısmı da ortaya çıkan bu durumdan pek memnun değil.
 

Scooter kullanan bir genç. Ama her yer scooter için uygun değil
Scooter kullanan bir genç. Ama her yer scooter için uygun değil / Fotoğraf: İbrahim Beyazoğlu

 

Şehirler arası 24 saat düzenli toplu taşıma mı?

O da yok.

Araba almak zorunda kalıyorsunuz, çünkü ulaşım sistemi yetersiz.

Düzenli ve 24 saat toplu taşıma bu şehrin ve küçük ülkenin büyük bir sorunu.  

Bu işler biraz sabır işidir, diyorlar durmadan ama ne sabrım kaldı ne ümidim. 

*

Çünkü trafik sorunu ülkenin ve şehrin kronik bir sorunu olmaya devam ediyor.
 

Şehrin kalbinin attığı yer İsmet İnönü Bulvarı/Salamis Yolu
Şehrin kalbinin attığı yer İsmet İnönü Bulvarı/Salamis Yolu / Fotoğraf: İbrahim Beyazoğlu

 

Elektrik kesintileri

Elektrik kesintileri mi? 

Alışkanlık oldu artık. 

Herkeste çaresiz ve edilgen bir öfke var.

İnsanlar acı ve kızgınlık içinde yaşıyor.

Elektrik kesilince sinirden küplere binen insanlar küfredip kesintilerin sorumlularına beddua etmeye başlıyorlar.

En fenası ise elektrik kesintisi kaygısı. Şu sıralar sürekli elektrik kesilecek kaygısıyla yaşamak insanların huzurunu bozuyor.

Örneğin bu yazıyı yazarken iki kere elektrik kesildi. 

Kendi öğrencilerime bile ödevlerini son ana bırakmamalarını, çünkü elektrik kesilebileceğini hatırlatıyorum.

Bu durumda jeneratör ya da akü almak zorundasınız, çünkü elektrik altyapısı şimdilik yetersiz. 

Yani, elektriğe bile kendi imkânlarınızla ulaşmaya mecbursunuz.

Tabii jeneratörün çıkardığı gürültü yüzünden komşularınız jeneratör kullanmanıza izin verirse. Böyle sorunlar artık sıradan.

Zenginseniz gidip otelde yaşayabilirsiniz tabii.

O da bir alternatif.

*

Kesintiler ve vaatler depresif hayatımın bir gerçeğidir.

Elektrikte istikrar ya da çözüm, görünüşe göre ancak boş sloganlar veya seçim vaatleri kadar dayanıklı.

Konuşmaktan kolay ne var ki!

*

İnsanlar yetkililerin vaatlerini ya da büyük iddialarını artık ciddiye almıyor çünkü insanlara göre yetkililer inandırıcılıklarını yitirmişler. Nedenini izah etmeye gerek var mı?

Halkın bir kısmı açısından kimi yetkililerin yaptığı açıklamalar ya da verdikleri sözler hiçbir şey ifade etmiyor ve hayatlarında bir karşılığı yok.

İnsanlar aynı lâfları duya duya bıkmışlar.

*

Kesilen elektrik yüzünden karanlıkta düşüp kolunu bacağını kıran yaşlı insan hikâyeleri anlatıyorlar. 

Cihazlara bağlı kronik hastaların çektiği çile de cabası.

Şair Edip Cansever'in dizelerinde dile getirdiği gibi;

Acılar acılara eklenince ağırlaşıyor.


İnsan hayatı bu kadar mı ucuz?

Elektrik gidip geldikçe bazen buzdolabındaki gıdalar bozuluyor.

Hatta bazı evlerde beyaz eşyaların yandığını bile duyup korkuyorum.

Elektrik sorununun faturasını da siz ödüyorsunuz.

Hem maddi hem psikolojik açıdan umut kırıcı.

Bir ülkede elektriklerin durmadan kesilmesi sefil bir siyasi başarısızlığın inkâr edilemez bir örneğidir.

Bütün bunlar benim görebildiklerim. 

*

Ezcümle, elektrik sorunu, ülkenin kanayan yarası olmaya devam ediyor.
 

 

Lâğım sorunu

Benim yaşadığım bölge ve üniversitenin etrafı bazı geceler lâğım kokusundan geçilmiyor. 

Yetkililer bu sorunu uzun zamandır çözemiyor.

Keskin koku yüzünden pencereleri kapatmak zorundasınız. 

Çünkü pencere açık olunca gecenin bir yarısı lâğım kokusuyla uyanıyorsunuz.

Ki ben lâğım kokusundan daralıyorum ve zor nefes alıyorum.

Kışın belki idare edersiniz, ama yaz sıcağında ne yapacaksınız? 

İş başa düşünce insanlar evlerine klima takıyor.

Dahası, şehir zaman zaman lâğım koktuğu için serin yaz gecelerinin huzurla tadını bile çıkarmak mümkün değil. 

Böylesi bir ortamda, şair Yahya Kemal Beyatlı'nın Kendi Gök Kubbemiz'deki "Ey tatlı ve ûlvi gece! Yıllarca devâm et!" dizeleri ne yazık ki benim için hiçbir anlam taşımıyor artık.

*

Lâğım kokusuyla bağlantılı bir başka sorun ise vidanjör meselesi: Bunlardan -en azından biri- taşıdığı lağımı öteki bir tankere, hem de yerleşim yerlerinin hemen dibinde boşaltıyor.

Sürücüyü uyarmaya giden mahalle sakinleri ise kaba bir şekilde terslendiklerinden şikâyet ediyor.

Mahalle sakinleri, durumu yetkililere bildirmelerine rağmen bir sonuç alamadıklarını ve yetkililerin yalnızca "not aldık" demekle yetindiğini ifade ediyor.

Bazen o kadar kötü kokuyor ki uykumuzdan uyanıyoruz.

Sadede gelelim: Lâğım sorunu da hâlâ devam ediyor.

*

Buna bir de sivrisinekleri ve muhtemel bir salgın hastalık korkusunu ekleyin.

Lâğımla temas eden sivrisinekler tehlikelidir çünkü bu tür ortamlarda üreyen bazı türler, insanlara Batı Nil Virüsü bulaştırabilir.

Mesela, 2019 yılında böyle zamanlarda 3 hastaya Batı Nil Virüsü teşhisi konduğunu ve bu talihsiz hastalardan birinin hayatını kaybettiğini biliyorum. 2

O dönemdeki Batı Nil Virüsü ile ilgili olarak hastaneye başvuran kişilerin genellikle İskele ve Mağusa bölgesinden olmaları bugün bile beni tedirgin eder.

Bütün bunlar -klima masrafı, elektrik faturası- size ekstra külfet. 

Adadaki elektrik de ucuz değil, unutmayalım.

Mağusa lâğım kokusu sorununu henüz çözebilmiş değil.

Bu ise basit bir fotoğraf değildir.


Su sorunu

Diyalog gazetesinin iddiasına göre, adanın kuzeyinde şebeke suyu normalden pahalıya satılıyor.

Gazetenin yaptığı haberde: "Türkiye'den tonu 9.80 TL'ye alınan suyu 60 TL'ye kadar değişen fiyatlarla halka fatura ediyorlar" deniyor.3

*

Su mu lazım? 

O da zaman zaman lüks. 

Bazen birkaç gün boyunca su kesiliyor.

Mecburen tanker çağırıyorsunuz.

Yine cebinizden para çıkıyor. 

Su, en temel ihtiyaç. 

Ama burada bu kamusal hakkı bile elde etmek için yine kendi göbeğinizi kendiniz kesiyorsunuz. 

Çok değil daha yaklaşık iki hafta önce Gazimağusa Belediyesi, arıza nedeniyle kent geneline bir süre su verilemeyeceğini duyurup halka suyu idareli kullanmaları çağrısında bulundu.

*

Bunlar yetmezmiş gibi insanların içme suyu için de masraf yapması gerekiyor.

Ya arıtma sistemi taktırıyorsunuz ya da marketten hazır su satın alıyorsunuz.

Su sıkıntısı da ülkenin bitmek bilmeyen dertlerinden biri olmaya devam ediyor. 
 

Mağusa'da yaşayıp da toz topraktan etkilenmemek mümkün değil
Mağusa'da yaşayıp da toz topraktan etkilenmemek mümkün değil / Fotoğraf: İbrahim Beyazoğlu

 

Toz toprak

Yeri geldiği için tekrar etmekte fayda var: Mağusa şehir olarak muazzam yeşil alanıyla bilinen bir yer değil.

Bazı yerlerde rüzgâr estiğinde ya da araba geçtiğinde oluşan toz duman yüzünden benim burnum tıkanıyor, gözlerim sulanıyor ve ciğerlerimde hırıltıyla yaşıyorum. Mazoşistler gibi katlanıyorum.

Alerji ilacıyla yaşamaya çalışıyorsunuz.

Bu toz toprak alerjik insana cehennemi yaşatıyor.

Ve her yer sürekli toz içinde.

Bitmeyen bir mesele bu!
 

Mağusa'dan toz manzaraları - I
Mağusa'dan toz manzaraları  / Fotoğraf: İbrahim Beyazoğlu

 

Kışın yağmur yağınca ise her taraf su birikintisi ve çamur deryası.

Peki tüm bunlar sizin suçunuz mu? 

Hayır. 

Ama sonuçlarına katlanan yine siz oluyorsunuz.
 

Mağusa'dan toz manzaraları - II
Mağusa'dan toz manzaraları  / Fotoğraf: İbrahim Beyazoğlu

 

Mağusa'nın bazı semtlerindeki çevre düzenlemesi benim yaşadığım yerden ve Salamis Yolu etrafındaki bölgeden daha iyi. 

Daha çok turistlerin ya da kalabalıktan bunalan insanların ilgi gösterdiği Mağusa Suriçi daha temiz ve bakımlı. 

Ama bu hizmetin genişleyerek tüm kente yayılması şart bence.
 

Mağusa'dan toz manzaraları - III
Mağusa'dan toz manzaraları / Fotoğraf: İbrahim Beyazoğlu

 

Genel eğitim

Eğitim deseniz, bazı okullar dökülüyor. 

Borçlanıp çocuğunuzu özel okula yazdırıyorsunuz. 

Bu da olmadı, özel ders aldırıyorsunuz. 

Ya da daha doğrusu şöyle diyelim: Kamusal eğitim çökmüş, ama sorunu yine mağdurlar olarak siz çözmek zorundasınız.

Bugün eğitim sorunumuz var.

*

Bu memlekete yaşamak, kimi sorunları kendi başınıza çözmek ya da uyum sağlayıp bu sorunlarla beraber yaşamak ve günü idare etmek demek. 

Sağlık, ilaç, sinek, hastalık, köpek, trafik, elektrik, su, çevre, eğitim, ulaşım…

*

Liste uzayıp gidiyor ve gözümüzü kapayınca yok olmuyorlar.

Yetkililere sesleniyorum:

Siz ne işe yarıyorsunuz? 

Bu şehirde ve ülkede yaşayanlar her şeyi kendi başlarına mı çözmek zorunda? 

Bir şehir, bir toplum, bu kadar mı sahipsiz olur? 
 

Gazimağusa Belediyesi’nin yenilediği halı saha, hemen yanındaki toprak alanla ilginç bir tezat oluşturuyor
Gazimağusa Belediyesi’nin yenilediği halı saha, hemen yanındaki toprak alanla ilginç bir tezat oluşturuyor / Fotoğraf: İbrahim Beyazoğlu

 

Ben Mağusa'da ve Kıbrıs'ın kuzeyinde yaşamaktan bunaldım.

Çünkü dünyada başka yerlerin böyle olmadığını biliyorum.

Hoş buradan daha kötü yerler de var ama ben buna şükredip avunmak istemiyorum.

Basit ve sıradan şeyleri yapmak bile bu ülkede beni yoruyor ve bunaltıyor.

İnsanın ruhundan bir şeyleri alıp götürüyor.

Ve bu mücadelede birçok insan yalnız bırakılıyor.

Etkili kamusal hizmet uzun zamandır bu memleketin üstün niteliklerinden biri olamadı.

Günlerse böylece geçip gidiyor.

*

Siz yetkililere dertlerinizi anlatıyorsunuz.

Onlar size sürekli yaşadıkları bürokratik zorluklardan ya da sorumsuz vatandaşlardan bahsediyor ve yaşanan olumsuzluklara gerekçe gösteriyorlar.

*

Temcit pilavı sofrası kurumsallaştı.

Zaman zaman kendilerinin çok özel insanlar olduğunu düşünüp kendilerini abartan bir kısım toplum üyesinin duyarlılık bakımından kalın derili olmaları da yerel yönetimlerin işini zorlaştırdığı bir gerçek. 

En kötü düşmanımız biz kendimiziz.

Zira ötekini eleştirdiğimiz zaman kendimizi de eleştirmiş oluyoruz.

Bir noktada eleştiri de sahibini anlatmaz mı?

*

Vicdan olmadan insanlık olmaz. 

Mecburiyet vicdanda başlar.

*

Çözüm, kolektif sorumluluk ve etkili yönetimdedir. 

O da şimdilik çok zor.

*

Kendi adıma konuşacak okursam bu koşullar altında, bu ülkede -özellikle de bu şehirde- yaşamak artık bir tercihten çok bir mecburiyete dönüşmüş durumda.

Ve aynı hissi yaşayanların sayısının az olmadığının farkındayım.

*

İşte burada her gün bu şekilde geçer.

 

 

1.  Pessoa, F. (2012). Huzursuzluğun Kitabı. (S. Özen, Çev.). 7. basım. Can Yayınları, s. 63.
2.  Güler, A. (2019, 31 Temmuz). "Batı Nil Virüsü" endişesi… Hastaların çoğu İskele ve Mağusa'dan. Yenidüzen. https://www.yeniduzen.com/hastalarin-cogu-iskele-ve-magusadan-117414h.htm 
3.  Kadıroğlu, Ö. (2025, 14 Mart). 9.80 TL'ye alınan suyu 60 TL'ye fatura ediyorlar. Diyalog Gazetesi. Alındığı adres: Diyalog Gazetesi web sitesi: https://www.diyaloggazetesi.com/kibris/980‑tlye‑alinan‑suyu‑60‑tlye‑fatura‑ediyorlar‑h112244.html   

Bu yazı ile ilgili düzeltme veya yorumunuz varsa lütfen benimle iletişime geçin: [email protected] 

*İbrahim Beyazoğlu Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ) İletişim Fakültesi'nde öğretim görevlisi (PhD.) ve gazetecidir. Leeds Üniversitesi Tarih Bölümü'nde, aldığı bursla, konuk araştırmacı olarak bulunmuştur. https://scholar.google.com/citations?user=JrwwtXAAAAAJ&hl=tr&oi=ao  İ[email protected]  

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU