Rusya'nın jeopolitik sarkacı: Avrupa'yı düşmanlaştırırken ABD'ye yakınlaşma paradoksu

Dr. Osman Gazi Kandemir Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

2022 yılında Ukrayna'nın tam ölçekli işgaliyle başlayan süreçte yaşanan en çarpıcı gelişmelerden biri, Batı ittifakı içindeki rol değişimidir.

İşgalin ilk günlerinde, Avrupa daha temkinli bir tavır sergilerken ABD daha sertlik yanlısıydı.

Ancak bugün tam tersi bir tablo görüyoruz: Trump ile Putin'in Alaska'da gerçekleştirdiği görüşme "10 üzerinden 10" olarak değerlendirilirken, Rusya ile Avrupa arasındaki köprüler artık tamamen yanmış durumda.

Bu jeopolitik sarkacın hangi mantıkla salındığını anlamak, sadece Rusya'nın stratejisi açısından değil, küresel güç dengeleri açısından da kritik önem taşıyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

İlişkilerin tersine dönmesi

2022'nin Şubat ayında, Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik tam ölçekli saldırısı karşısında Batı'nın tepkisi heterojen bir görünüm arz ediyordu.

O dönemde özellikle Almanya, Rusya ile olan enerji bağımlılığı nedeniyle daha ihtiyatlı davranırken, ABD ve İngiltere gibi ülkeler sert yaptırımlar konusunda önde gidiyordu.

Almanya'nın Kuzey Akım 2 projesini askıya alması bile ancak büyük baskılarla gerçekleşebilmişti.

Ancak zaman içinde roller tersine döndü. Avrupa Konseyi'nin resmî açıklamasında Rusya'nın Ukrayna'ya karşı yürüttüğü "saldırgan savaşın" AB için "varoluşsal bir tehdit" olduğu belirtilirken, AB'nin 16. yaptırım paketi Rus ekonomisinin enerji, ticaret, ulaştırma, altyapı ve finans sektörlerini hedef alarak yaptırımların etkisini artırmaya odaklandı.

Bu dönüşümün en çarpıcı göstergesi, AB'nin ABD'nin reddetmesine rağmen Rusya'ya yeni yaptırımlarla ilerleme kararı aldı.

Trump yönetiminin Rusya'ya karşı daha yumuşak bir tavır benimserken, Avrupa'nın tavrı giderek sertleşiyor.


Rusya'nın hesabı: Batı ittifakını parçalama stratejisi

Rusya'nın bu dönemde izlediği strateji, aslında köklü bir jeopolitik hesaba dayanıyor.

Moskova'nın temel varsayımı, Batı ittifakının monolitik bir blok olmadığı ve bu bloğun ABD ile Avrupa arasında çatlaklar yaratılabileceği yönünde.

Bu strateji, özellikle Trump'ın başkanlığa dönmesiyle birlikte somut sonuçlar vermeye başladı.

15 Ağustos 2025 tarihinde Alaska'da gerçekleşen zirve, Rusya'nın bu stratejisinin ilk büyük meyvesini verdiğini gösteriyor.

Trump'ın, Zelensky ile birlikte Avrupa liderlerini Beyaz Saray’da toplaması ve onlarla Putin’in bir temsilcisi gibi konuşması, Rusya'nın ABD'yi Ukrayna konusunda daha esnek bir pozisyona çekmeyi başardığını ortaya koyuyor.

Bu yaklaşımın mantığı, Rusya'nın Avrupa'yı "kayıp vaka" olarak görmesi ve odağını ABD'ye kaydırmasında yatıyor.

Moskova, Avrupa'nın artık kendisine karşı kalıcı bir düşmanlık geliştirdiğini kabul ederek, bütün diplomatik enerjisini Trump yönetimi üzerinden ABD'yi kazanmaya odakladı.


Avrupa'nın sertleşen tavrı

Öte yandan Avrupa, 2022'deki şokun ardından Rusya'ya karşı giderek sertleşen bir tavır benimsedi.

Rusya-Ukrayna Savaşı 4. yılına girerken, AB Rusya'nın enerji, ulaşım, ticaret, finans ve bankacılık sektörleri ile Rus gölge filosunu hedef alan yeni yaptırımları uygulamada anlaştı.

Bu sertleşmenin arkasında yatan temel neden, Avrupa'nın Rusya'yı artık uzun vadeli bir güvenlik tehdidi olarak görmesi.

2014'teki Kırım ilhakına verilen nispeten yumuşak tepkinin Rusya'yı caydırmakta başarısız olduğunu gören AB, bu kez çok daha kararlı bir duruş sergilemeye karar verdi.

Ukrayna işgalinin ilk günlerinden itibaren AB, Rusya'ya karşı silah ticaretine, bankacılık transferlerine, Rus kamu medya ağlarının AB genelinde yayın yapmasına ve farklı ürünlerin ithalatına kısıtlamalar getirerek, Rusya ile olan ekonomik bağları sistematik olarak koparma yoluna gitti.
 


Stratejinin riskleri ve potansiyel sonuçları

Rusya'nın Avrupa'yı düşmanlaştırarak ABD'ye yakınlaşma stratejisi, kısa vadede bazı kazanımlar sağlasa da uzun vadeli riskler barındırıyor.

İlk olarak, bu strateji tamamen Trump'ın şahsına ve onun Rusya'ya karşı tutumuna bağımlı hale geliyor.

Trump'ın görevi terk etmesi veya Amerikan siyasetindeki değişimler, Rusya'yı yalnız bırakabilir.

İkinci olarak, Avrupa ile köprülerin yanması Rusya için büyük ekonomik maliyetler getiriyor.

60 yıllık enerji ortaklığının sona ermesi, Rusya'nın en güvenilir ve kârlı pazarını kaybetmesi anlamına geliyor.

Alternatif olarak Asya pazarlarına yönelim ise hem altyapı yetersizlikleri hem de daha düşük kâr marjları nedeniyle tam bir ikame sağlayamıyor.

Üçüncü olarak, bu politika Rusya'yı Çin'e olan bağımlılığını artırmaya zorluyor.

Batı'dan izole olan Rusya, ekonomik ve teknolojik olarak giderek Pekin'in yörüngesine giriyor, bu da Rusya'nın geleneksel "denge stratejisini" bozuyor.


Alternatif senaryo ve kaçırılan fırsatlar

Rusya'nın izlediği stratejinin karşıt senaryosu, Avrupa ile yakınlaşarak ABD'den daha bağımsız bir pozisyon almak olabilirdi.

Coğrafi yakınlık, enerji bağımlılığı ve kültürel bağlar düşünüldüğünde, Avrupa ile dostane ilişkiler Rusya için çok daha sürdürülebilir bir seçenek olarak görünebilirdi.

Bu alternatif senaryoda Rusya, enerji gelirlerini sadece ham madde ihracatçısı olmaktan çıkarıp, Batı teknolojisi ve sermayesiyle ekonomisini çeşitlendirmek için kullanabilirdi.

Avrupa ile entegrasyon, aynı zamanda Rusya'nın küresel jeopolitikte Çin'e karşı denge unsuru olarak da konumlanmasını sağlayabilirdi.


Sonuç: Jeopolitik sarkacın geleceği

Rusya'nın mevcut stratejisi, kısa vadeli taktik kazanımlar elde etse de uzun vadeli stratejik riskleri göz ardı ediyor.

Avrupa'yı kalıcı olarak düşmanlaştırarak ABD'ye yakınlaşma politikası, Rusya'yı hem ekonomik hem de jeopolitik açıdan daha kırılgan bir konuma sokuyor.

Trump ile Putin'in Alaska görüşmesinin sadece Ukrayna savaşına değil, İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan düzene de son verme arayışı olarak değerlendirilmesi, bu stratejinin ne kadar büyük bir bahis olduğunu gösteriyor.

Ancak jeopolitikte kalıcı olan tek şey değişimdir. Trump sonrası dönemde Amerikan siyasetinin ne yöne evrileceği belirsizken, Avrupa'nın Rusya'ya karşı sertleşen tutumunun daha kalıcı olma ihtimali yüksek görünüyor.

Bu durumda Rusya, en değerli coğrafi ve ekonomik ortağını kaybetmiş olarak, çok daha zorlu bir jeopolitik ortamda varlığını sürdürmek zorunda kalabilir.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU