Papa Francis ziyareti ve IKB'ye düşmanlığın dayanılmaz hafifliği

Serbest Ferhan Sindi Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Twitter

Ortadoğu'nun da Yakındoğu'nun kısır, dar ve ezber söylemlerine Papa'nın Irak-IKB (Irak Kürdistan Bölgesi) ziyaretinde bir kere yakından şahit olmak ve bu kesif atmosfere maruz kalmak, insanlık aleminin mutlu yarınlarına dair umutları zayıflatıyor. 

'Etnik, dini, ideolojik ve siyasi hedefleri olmayan tek bir topluluk var mıdır yeryüzünde?' sorusunun cevabı olumsuz olduğu için teamül, hoşgörü, saygı ve diplomasi gibi zorunluluklar olmuştur. 

Yücelik ve kutsallık atfedilen ideallerini gerçekleştirmek isteyenler, başarı için savaşın yanı sıra barışın ve düşmanlığın yanında da dostluğun gerekli olduğunu fark etmişlerdir.

Dostluk mümkün değilse de dost gibi görünmenin zaruretini insanlık büyük bedellerden sonra kavramıştır. 

İçinde bulunduğumuz yüzyılda dünyanın birbiriyle teamülü için teşkil edilen müesseseler, kimseyi razı etmese de faydası konusunda herkes hemfikirdir. 

Hristiyan Katoliklerin ruhani lideri Papa Francis'in Irak-IKB ziyareti, hem coğrafyalar hem de inançlar arasındaki yakınlaşmayı, hoşgörüyü ve ortak değerler mefhumunu güçlendirmelidir. Düşmanlığın yerini daha fazla dostluk ve nefretin yerini sevgi almalıdır. 

Siyasi yönü yok mudur ziyaretin? Elbette ki vardır, olmalıdır da.

Siyasi hedefini gözetmeksizin uluslararası alanda adım atan tek bir devlet adamı ya da din adamı var mıdır?

IŞİD'in yakıp yıktığı, yerle bir ettiği ve viraneye çevirdiği şehirleri Müslüman bir devlet adamı ziyaret etmek istedi de kim engel oldu?

Sünni ya da Şii Müslümanlar için sembolik öneme sahip bir din adamı Musul'a gitti de kim kesti yolunu?

Papa, IKB'deki Hristiyanların maruz kaldığı zulmü, yıkılan mabetleri ve şehirleri yerinde görmek için, 84 yaşında Vatikan'dan kalkıp Musul'a geldi. 

İslam dünyasında onun muadili olarak Ezher Şeyhi ya da Kabe İmamını kabul edelim.

Bunlar neden yıkılan camileri ve İslami eserleri görmek için kalkıp Mısır ya da Mekke'den Musul, Tikrit, Felluce ve Ramadi'ye gelmedi?

Papa ziyaretinin şifrelerini çözmekle kafa patlatan akademisyenler, dinciler ve sözüm ona politikacılar, "Papa neden Irak'ı ziyaret etti?" suali yerine "Papa'dan önce neden bir İslam büyüğü buraya gitmedi?" sorusunu sormadı? 

Mesela Türkiye'den Diyanet İşleri Başkanı gitti mi? Ya da İran'dan Hamaney niye Irak halkının yanında olduğunu göstermek için kalkıp buralara gitmedi?

Papa'nın gelişi, Irak ve IKB için büyük ve tarihi bir olaydı. Bunun hakkını vermek de onların insani, dini, örfi ve siyasi bir göreviydi. 

Papa, uluslararası protokollere ve örfi kanunlara göre IKB için "büyük bir misafir"di. O nedenle böyle bir misafire yönelik uygun olmayan bir söz, hareket ya da eylem siyasi ve ahlaki açıdan kabul edilemezdi.

Bu yöndeki bir saygısızlık Papa'nın şahsına değil her şeyden önce Kürtlerin geleneklerine aykırı olurdu. 

Papa, Erbil'i ilk defa ziyaret etti. Bunun etkileri gelecekte daha fazla görülecektir. Devletsiz Kürtler, kendilerini dünyaya tanıtma sürecinde, var olduklarını ve ayrı olduklarını ispatlama arayışında.

Bu nedenle Papa ziyaretini en iyi şekilde değerlendirmelerinden daha tabii bir şey düşünülemezdi. 

Erbil ziyaretinde Papa'ya gösterilen ilgi ve saygıya tahammül edemeyenler, İslamiyet üzerinden Kürtlere hakaret etmeyi ve onları günahkarlıkla suçlamayı tercih etti.

Oysa İslam Peygamberi Muhammed, bırakın bir rahip ya da hahamı, sıradan bir Hristiyan ya da Yahudi'ye asgari insani saygıyı göstermekten hiçbir zaman imtina etmemiştir.

Peygamber zamanında da bağnaz, yobaz ve gerici dinciler Hz. Muhammed'e "o bir Hristiyan, o bir Yahudi" diye itiraz ederken İslam Peygamberi onlara "o bir insan" cevabını vermiştir. 

Papa bir insan ve milyonlarca Hristiyan'ın tabi olduğu bir şahsiyet. Papaya gösterilen saygı milyonlarca Hristiyana ve en önemlisi de binlerce IKB vatandaşı Hristiyan'a gösterilen bir saygı, verilen bir değerdir. 

Papa ile Sistani buluşması da olaylara insani pencereden bakmayı başaranlar için güzel bir gelişmedir. Bunun siyasi yönü yok mudur?

Olmaz mı, tabi ki vardır: Daha saldırgan, savaşçı ve başka ülkeleri işgal için adam uyuşturup gönderen Hamaney'e karşı, daha barışçıl bir Şiiliği temsil eden ve İran'ın Irak'taki hegemonyasını tasvip etmeyen Sistani'nin öne çıkarılması iyi bir şeydir. 

Papa-Sistani görüşmesi, Sistani'nin konumunu daha da güçlendirdi. Hamaney çizgisinin imajını zedeledi. Ayrıca ziyaretin zamanlaması da Mustafa el-Kazımi'nin şahsı ve hükümeti için büyük bir avantaj oldu. 

Sonuç odaklı bakılınca Sistani ile görüşme ve ziyaretin zamanlaması teolojik ve politik açıdan İran'ı rahatsız etmiştir. Necef ekolünün Kum ekolüne karşı bir adım öne çıkmasını ve Bağdat Şiiliğinin Tahran Şiiliğinden daha bağımsız olmasını hedefleyen bu adımlardan İran'ın rahatsız olması kadar tabi bir şey düşünülemez. 

Ziyaretin bir diğer gündem oluşturan konusu da "Büyük Kürdistan" ve Papalı hatıra puluydu. IKB hükümeti, Papa'nın gelişinin hatırına pul bastırmayı planlayınca Kürt sanatçılar da 8 ayrı pul tasarlayarak hükümete sundu.

Bu tasarımlar Papa'ya da gösterildi. Sadece tasarım ve planlama aşamasında olan ve bastırılmayan pullar Papa ziyaretini gölgede bıraktı. 

Türkiye ve İran'ın sergilediği tavır "pul" meselesinin sadece bir bahane olduğu şeklinde bir algı oluşturdu. Yapılan açıklamalar ve tehdit dili, Papa'nın IKB ziyaretine olan "tahammülsüzlüğün" bir yansıması olarak okundu. 

Türkiye ve İran, 25 Eylül 2017 bağımsızlık referandumunda "Büyük Kürdistan" gibi bir projenin olmadığını çok iyi bilmelerine rağmen, elbirliğiyle Kerkük'ün Haşdi Şabi'ye teslim edilmesini sağladılar.

Barzani-KDP'yi, Türkiye işbirlikçisi olmakla suçlayan PKK ve KYB gibi örgütler de, asıl "işbirlikçinin" kim olduğunu da bu olayla net bir şekilde ortaya koymuşlardı.

PKK, Kerkük'te arz-ı endam etmiş ve KYB'de şehri altın tepside İran-Türkiye koalisyonundaki Haşdi Şabi'ye teslim etmişti. Yani PKK pası vermiş ve KYB golü atmıştı…

Türkiye de İran da IKB'nin, komşu ülkelerin topraklarını alma ya da oraları işgal gibi bir plan ya da politikaları olmadığını çok iyi biliyor.

Bundan emin olmasalardı tavırları geride kalan 30 yıl boyunca çok farklı olurdu zaten. Buna rağmen IKB'ye böyle bir misyon yüklemeleri, kendi niyetlerinin bir dışa vurumu olarak okunabilir. 

İran, pul konusuyla çok fazla zaman kaybetmedi ancak Türkiye'de bazı politikacılar, gazeteler ve yazarlar işi "bedel ödetmeli" seviyesine kadar çıkarttı.

Bedel ödetmenin meşruiyeti, güçle mi yoksa hukukla mı sağlanıyor? Musul ve Kerkük'ü plakalarının 82. ve 83. vilayetleri yapanlara kim bedel ödetecek? Üstelik pul meselesinin resmi bir hüviyeti de yoktu…

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU