Bir sokak kalaycısı

Şeyhmus Çakırtaş Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

Kışın sert ve dondurucu günlerine ramak kala sokakta yakılan odun ateşi ve yanan metal kokusu beni geçmişe, çocukluğuma götürdü. Bu koku bana yabancı gelmiyor ama tam olarak ne kokusu olduğunu anlamakta zorlandım.

Bu nedenle ateşin yakıldığı, beyaz bir dumanın yükseldiği yöne doğru ilerlediğimde karşımda sokak ortasında kurulan bir kalaycı düzeneği duruyordu.

Ateşin başında bulunan kadın, erkek ve ortaokul çağında bir erkek çocuk, yaktıkları birkaç meşe odunu başında tezgah kurup, çevre apartmanlardan topladıkları bakır kapları kalaylamaya hazırlık yaptıklarını görünce, çocukluk yıllarıma gittim. 

Gözlerim onları izlese de, zihnim geçmiş zaman tünelinde, hızlıca çocukluk yıllarına uzandı.

Evimiz Siverek'in tam orta yerinde olan antik bir kalenin eteklerinde, kentin çarşılara oldukça yakın bir konumda olduğu için, birçok iş yerine ulaşmak bizim için yürüme mesafesindeydi.

Evimizin çarşılara yakın olması, değişik işler yapan birçok ustayı, sanat erbabı, zanaatkârı birebir tanımayı, yakından izlemeyi beraberinde getiriyordu.

Bunlardan birisi de Cerrah Usta'ydı. Kalaycı Cerrah Usta, evimizin hemen yakınında, eski ve köhne dükkanında çağlar öncesinden kalan bir mesleği icra ederken, müthiş bir beceriye, toplumsal faydaya imza atıyordu.

O yıllarda kalaycılık oldukça önemli bir meslekti ve saygın bir yeri vardı.

Bakır, bundan 7 bin yıl önce insanlar tarafından kullanılmaya başladığında, bu olağanüstü madenin çağa adını vereceğini tahmin etmişler miydi bilmiyorum.

Ama zamanla bakırın olağanüstü bir maden olduğu ve kolayca değişik şekillere girdiği keşfedildiğinde, çağlar boyu kullanılacağı belli oluyordu.

Giderek daha fazla insan yaşamına giren bakır madeni tek başına kullanıldığında, kısa zamanda oksitleniyor ve dolayısıyla insan hayatını tehlikeye atıyordu.

Bu nedenle insanlar bakırın bu olumsuz yönünü ortadan kaldıracak bir buluşa imza attıklarında, bakırın önemi daha da artıyordu.

Tam olarak ne zaman ortaya çıktığı bilinmese de, geçmişi çok ama çok eskiye dayananan kalaycılık hayatımızın bir parçasıydı.

Biz kalaycılığı Cerrah Usta'nın şahsında biliyorduk.

Kalaylanması için Cerrah Usta'ya getirilen kaplar, önce Karacadağ ve çevresinde bolca bulunan, yanmış delikli taşların öğütülmesinden elde edilen iri kuma benzer cürufla kaplar temizlenirdi. En ilginç olanı da bu temizlik işlemiydi. 

Kalaylamaya getirilen özellikle büyük kaplar, kazan ve leğenlere bol miktarda dökülen öğütülmüş taşlar ve adını hatırlayamadığım bir sıvı ile karıştırılır.

Kabın içine giren çıraklar, duvardaki tahtaya tutunarak, çıplak ayaklarıyla kabın yüzeyinde bulunan cürufu bir sağa, bir sola, bir tür dans edercesine döndürerek oksitlenen bakır yüzeyi bu şekilde temizler, kırmızı bakır yüzey ortaya çıkarılırdı.

Bu işlem belki on dakika, belki yarım saat sürer ve sonra bazı kimyasallarla temizlenerek, kalaya hazır hale getirilirdi.

Bundan sonra Cerrah Usta devreye girer, büyük bir ustalıkla körüklenen ve harlanan ateşin üzerinde, pamuğa bandırılan toz nışadır ve bir miktar kalay plakasını ısınan bakır kaplara sürer, pamukla her yere dağıtılarak, pırıl pırıl olana kadar kalaylanmayı sürdürürdü.

Büyük bir hayranlıkla izlediğim, kokusuna bayıldığım bu işlem, her gün aynı şekilde, tahta kepenkli dükkanda devam ederdi.

Ben ve birçok çocuk sırf izlemek için dükkanın önünde bekler, zaman zaman Cerrah Usta'nın kızmasıyla oradan uzaklaşırdık.

Bundan dolayı yıllar içinde kalaycılık hakkında farkında olmadan bilgiler edindim, dans edercesine kapları temizleyen ve ateşi körükleyen çocukların ve ateş üzerinde kızaran kapları ustaca kalaylayan ustaların fotoğraflarını çektim.
 

IMG_5675.JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Her ustanın apayrı bir hikayesine tanıklık ettim, gözlemledim, defalarca dinledim.

Aradan yıllar geçti, kalaycılık; bakır kullanımı azalmasıyla eski önemini kaybetti ama hiçbir zaman yok olmadı.

Bakır var oldukça, kalaycılık da yanı başında yaşamaya devam etti, ediyor. Kimi zaman köhne bir dükkanda, kimi zaman bir sokak başında varlığını sürdürdü.

Yıllar sonra bana Cerrah Usta'yı hatırlatan ve uzak kentlerden geldiği belli olan sokak kalaycılarını ilgi ile izlerken, bir yandan da rızalarıyla fotoğraflarını çektim.

Maraş'tan geldiklerini söyleyen aile, çocuklarını da yanlarında getirmişler. Çocuk 12-13 yaşlarında. Annesiyle birlikte apartmanlara girerek, bakır kaplar topluyor, sonra anne ve babası harlanan ateşte kalaylamaya başlıyordu.
 

DSCF9849.JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Annesi ateşi körüklerken, oksitlenen bakır tuz ruhuyla temizleniyor, kısa zamanda kalaylanarak, soğumaya bırakılıyor. Artık kum yerine oksitlenmeyi çözen kimyasallar kullanılıyor.

Aile pek konuşmak istemiyor. Anlaşılan gittikleri her yerde sorularla karşılaşmış oldukları için soruları cevapsız bırakıyorlar.

İnsanların bakışlarından, rahatsız oldukları her hallerinden belli oluyordu. Ben de özellerine girmeden hayat hikâyelerine inmeye çalıştım.

Sokakta kalaycılık yapan çiftin yaşı 35 civarında. Erkek, "Dededen, babadan kalma mesleğim" diyor. 10 yaşında başladığı mesleğini, özellikle bakır kullanımın yaygın olduğu Maraş, Antep ve Hatay üçgeninde devam ettiriyor.
 

DSCF9859.JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Eşi körüğü çevirirken, o da kapları kalaylıyor. Bir nevi iş bölümü yapmışlar. Bütün aile işin ucundan tutmak zorunda. Evleri eski bir minibüs ve ailecek kent kent gezerek, bakırın izini sürüyorlar.

Esmer tenli olmaktan kaynaklı, bazı önyargıların olmasına rağmen, herkes kalaylanacak kaplarını teslim ediyor, kısa zamanda işlerinin görülmesinden memnun oluyorlar.
 

DSCF9860.JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş​​​​​​​


Antep gibi bir metropolde böylesi bir mesleğin, hızlıca icra edilmesi bana ilginç geldiği gibi, eskiyi de hatırlatmasından dolayı zevkle fotoğraflarını çektim.
 

IMG_6621.JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Bir hafta sonra bu kez, Osmaniye'den gelen iki çocuklu bir aile daha ilginç bir hayat fotoğrafı sundu bana. Aynı sokakta yakılan ateş, annelik dışında geçinmek için ateşi harlayan, körükleyen kadın ve ateşte kalay yapan erkek bana eski çağları fısıldadı.
 

IMG_6607.JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş​​​​​​​


Çocuklarını bir minibüs içinde büyüten aile başka bir kente doğru yol alırken, dünya, virüs illetiyle boğuşurken, bakırı yeniden gündeme gelmesine neden oluyor.
 

IMG_6634.JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Yazılan çizilen doğru ise bakır, koronavirüse karşı en dirençli metal. Virüs bakır yüzeyde ancak dört saat yaşarken, başka madenlerde daha uzun yaşıyor. 

Bakır, bakteri ve virüslere karşı çok güçlü bir silah konumunda. Bir kişi dokunduğu ya da hapşırdığı zaman mikroplar bakıra temas ettiklerinde, bakır iyonları harekete geçiyor. Elektrik yüklü bu partiküller, virüsün yüzeyini kırıyor ve virüsün DNA ve RNA'sını yok ediyor. Bu sayede virüs mutasyon geçiremiyor. Yapılan araştırmalar, bakırın dakikalar içinde patojenleri yok ettiğini de ortaya koyuyor. *


Bu bakırı yeniden mutfağımıza sokar mı bilmiyorum; ama sokak kalaycıları harika bir iş yapıyor.

Yaz, kış hazır ve nazır bir halde kent kent, sokak sokak gezerek, insanların bakır zehirlenmesini önlüyorlar…

Bundan daha önemli bir hizmet olabilir mi?

 

 

* Didem Eryar Ünlü/dunya.com…


*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU