İslam ve devlet (2): Dört halife dönemi

Altan Tan Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Derin Tarih

Hz. Ebubekir'in halife seçilmesi

Hz. Muhammed vefat edince, Hz. Ali ve yanındakiler Hz. Peygamber'in cenazesi ile ilgilenirlerken Ensar'dan Evs ve Hazrec kabilelerine mensup bir grup, Hz. Muhammed'in vefat ettiğinin duyulmasından hemen sonra Sakīfetü Benî Sâide'de (Hazrec kabilesinin kollarından Sâideoğulları'na ait Bi'ribudâa yakınlarındaki gölgelik) toplanarak halife seçimi için konuşmaya başladılar.

Bir müddet sonra evinde hasta olan Hazrec Kabilesi'nin lideri sahabeden Sa'd bin Ubade'ye de haber göndererek toplantıya çağırdılar.

Sa'd bin Ubade, Ensar'ı, faziletlerini ve İslam'a hizmetlerini sıralayarak övdükten sonra "Resulullah'ın (s.a.v.) vasi ve halifeliğine yalnızca Ensar layıktır" dedi.

Toplantıda hazır bulunan Ensar'ın ileri gelenleri de, Mekkeli muhacirlere kucak açıp ev sahipliliği yaptıklarını söyleyerek, İslam'ın en zor döneminde her türlü fedakarlıkta bulundukları gerekçesiyle halifeliğin kendilerine ait olması gerektiğini ileri sürdüler ve Hazrec Kabilesi lideri Sa'd bin Ubade üzerinde karar kıldılar.

Sa'd b. Ubade, Ensar'ın en ileri gelenlerinden olup, okuma yazma bilen ve Hz. Muhammed'in de çok değer vererek istişarede bulunduğu sahabelerinden biriydi.

Ebva Savaşı'nda Hz. Peygamber'in vekili olarak Medine'de kalmış, Ğabe Savaşı'nda ise 300 kişilik bir birliğin kumandanı olarak Medine savunmasında görevlendirilmişti.

Tüm savaşlarda İslam Ordusu'na ve Ashabı Suffe'ye ciddi maddi yardımlarda bulunan ve Ensar'dan, Kur'ân-ı Kerîm'i ezberleyen ilk altı kişiden biri olan Sa'd b. Ubâde'den on hadis rivayet edilmiştir.

Ensar'ın bu toplantısını haber alan Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer yolda karşılaştıkları Ubeyde bin Cerrah'ı da yanlarına alarak Ensar'ın toplandığı yere gittiler.

Ensar'ın bu toplantısını kimden ve nasıl haber aldıkları ile ilgili farklı farklı rivayetler bulunmaktadır.

Ensar'ın, halifeliğin kendi hakları olduğu iddiasıyla bu oldubitti seçimine; Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer, karşı tezler ileri sürerek müdahale ettiler.

Hz. Ömer, özellikle Kureyş Kabilesi'nin Araplar arasındaki etki ve otoritesini, muhacirlerin İslam'a girişteki önceliklerini ve İslam'a hizmetlerini gerekçe göstererek hilafete daha layık olduklarını ileri sürdü.

Aynı şekilde Hz. Ebubekir ve Ubeyde bin Cerrah da Kureyş'in Araplar arasındaki saygınlığına vurguda bulunarak, Hz. Muhammed'in de Kureyş Kabilesi'ne mensup olduğunu, Mekke ve Medineli Müslümanların dışında kalan, Arabistan'daki diğer kabilelere mensup olan Müslümanların, Kureyş Kabilesi'nden olmayan birini lider olarak kabul etmeyeceklerini savundular.

Şiddetli tartışmalar esnasında Esnar'dan Habbab bin Munzir'in, Muhacirlere kılıç çektiği ve Sa'd bin Ubade'nin Hz. Ömer'in sakallarından tutarak çektiği, bu hengâmede Sa'd bin Ubade'nin ayaklar altında kalarak ezilme tehlikesi geçirdiği yönünde rivayetler bulunmaktadır.

Uzun tartışmalardan sonra Ensar; 'bizden bir emir, sizden bir emir' görüşünü ileri sürünce Hz. Ömer; 'Bir kına iki kılıç sığmaz' diyerek bu öneriye de karşı çıktı.

Hz. Ebubekir, somut bir öneride bulunarak ya Hz. Ömer'e ya da Hz. Ubeyde'ye biat edilmesini teklif edince tartışmalar Hazrec lideri Sa'd bin Ubade'den, Mekkeli Muhacirlerden kimin halife olması gerektiği noktasına kaydı.

Hz. Ömer, "Ey Ensar! Resullullah'ın, Ebu Bekir'in namaz kıldırmasını emrettiğini bilmiyor musunuz"; "Ebu Bekir'in önüne geçmeye hanginizin gönlü razı olur" deyince, Ensar, "Ebu Bekir'in önüne geçmekten Allah'a sığınırız" diye cevap verdi.

Hz. Ömer, Hz. Ebu Bekir'in, Muhacirlerin en faziletlisi olduğunu, Hicret sırasında Hz. Peygamber'in yanında bulunduğunu tekraren vurgulayarak, Hz. Ebubekir'e; "Uzat elini sana bat edelim" diyerek tartışmaları bitirdi ve Hz. Ebubekir'e biat eden ilk kişi oldu.

Hz. Ömer'den sonra Hz. Ebubekir'e ilk biat eden kişi Sa'd bin Ubade'nin amcazadesi Beşir bin Sa'd oldu.

Bunun üzerine Ensar'dan Hubab bin Münzir'in, son bir gayretle Beşir'in, amcazadesi Sa'd b. Ubade'nin emirliğini kıskandığı için Hz. Ebubekir'e biat ettiğini söyleyerek itiraz etmesi ve durumu tersine çevirme çabaları sonuçsuz kaldı.

Sa'd bin Ubade hariç, toplantıda bulunan Ensar'ın tamamı Hz. Ebubekir'e biat etti. Biat etmeyen Sa'd bin Ubade, Hz. Ömer'e hitaben "Yerimden kalkacak gücüm olsaydı Medine'nin etrafında ve sokaklarda aslan gibi kükrediğimi görürdün. O zaman sen ve arkadaşların korkarak bir yere sığınmak zorunda kalırdınız" dedikten sonra mücadele etmeye devam edeceğini söyleyerek evine çekildi ve Hz. Ebü Bekir'e biat etmeyeceğini açıkladı.

Hz. Ömer'in, Sa'd bin Ubade'yi biata zorlama teşebbüsüne, Sa'd bin Ubade'nin amcazadesi Beşir bin Sa'd karşı çıkarak çözümünün zamana bırakılması tavsiyesinde bulundu.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bu toplantı Hz. Peygamber'in vefat ettiği 8 Haziran 632 günü öğle saatlerinden sonra başladı ve akşama kalmadan bitti.

Sakīfetü Benî Sâide toplantısına Ensar ve Muhacirlerin büyük bir kısmı katılamadığı ve Hz. Ebû Bekir'e sadece belli sayıda kişi biat ettiği için bu biata "el-bey'atü'l-hâssa" denilmiştir. 

Bu sırada (Hz. Ebubekir'in halife seçildiği toplantı sürerken) Hz. Ali ve akrabaları Hz. Muhammed'in cenazesi ile ilgileniyor ve peygamberin başında bekliyorlardı.

Sonraki yıllarda 14 asır boyunca Müslümanların en fazla tartıştıkları bu ilk halife seçimi ile sonraki halifelerin seçimlerinde yaşananları daha iyi anlayabilmek için baş aktörler olan Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali'nin toplumsal konumlarının yanısıra, yaşlarını da bilerek göz önünde bulundurmakta yarar vardır.

Hz. Muhammed vefat ettiğinde Hz. Ebubekir 60, Hz. Osman 56, Hz. Ömer 50, Hz. Ali ise 32 yaşındadır.


Hz. Muhammed'in defni

Hz. Peygamber'in cenazesi halife seçiminin pazartesi günü akşam saatlerinde sonlanmasından sonra salı günü sabahı yıkandı.

Kimin yıkayacağı ile ilgili konuşmalar yapılırken Hz. Ebubekir "O'nun temiz vücudunu yıkamak Ehl-i Beytin hakkıdır" dedi.

Yaklaşık 20 metrekarelik küçük odaya çok sayıda kişi girmek isteyince kapı içeriden kilitlendi ve büyük ısrarlar sonucu sadece Medineli Ensar'ı temsilen Hz. Ali'nin müdahalesi ve izniyle Evs bin Havli içeri alındı.

Hz. Peygamber'in cenazesini Hz. Abbas, Fadl bin Abbas, Kusem bin Abbas, Üsâme bin Zeyd ve Hz. Peygamber'in azadlısı Şakran'ın (Salih) yardımıyla Hz. Ali yıkadı.

Kuyulardan kırbalarla getirilen sular sahabenin ellerinden taşınarak içeri alındı.

Hz. Ali, eline doladığı bir bezle üstündeki elbiseyi çıkarmadan, vücudunu elbise altından sıvazlayarak yıkarken; Hz. Ali hariç herkes gözlerini kapattı. Hz. Peygamberin vücudu üç parça kefenle sarıldı.

Naaşı yıkanıp kefenlendikten sonra sedir üzerine bırakıldı. Cenaze namazını kimin kıldıracağı gündeme gelince Hz. Ali, "O bizim dünyada imamımız, ahrette de imamımızdır. Kimse onun cenazesine imamlık yapmayacak" dedi.

Hz. Ali'nin bu sözü üzerine önce Ehli Beyt'e mensup erkek, çocuk ve kadınlar tek tek içeri girerek tekil (imamsız) olarak cenaze namazını kıldılar

Sonra da halkın geri kalan erkek ve kadınları gruplar halinde içeri girerek cenaze namazını kıldılar. Bu durum salı günü sabahından gece saatlerine kadar devam etti.

Bazı sahabiler, Hz. Peygamber'in Baki Mezarlığı veya Uhud Meydanı'na, bazıları ise doğum yeri olan Mekke'ye gömülmesini istediler; ancak Hz. Aişe'nin daha önce gördüğü bir rüya ve Hz. Ebu Bekir'in peygamberimizden "Peygamberler öldükleri yere gömülürler" sözünü nakletmesi üzerine vefat ettiği odada gömülmesine karar verildi.

Mezarın kazılması için bu konuda uzman Mekkeli Ubeyde bin Cerrah ve Medineli Ebu Talha bin Zeyd'e haber gönderildi.

Medineli Ebu Talha daha önce geldiğinden mezarı o kazıp hazırladı.

Hz. Peygamberi mezara Hz. Ali, Hz. Fadl bin Abbas, Hz. Kusem bin Abbas ve Hz. Şakran (Salih) indirdi.

Hz. Muhammed'in vefatından sonra, Hz. Ali, Hz. Erva, Hz. Atike, Hz. Safiyye, Hz. Fatıma, Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Ebu Süfyan, Hassan bin Sabit, Ka'b bin Malik, Züeyb el-Hüzeli, Hind bin Haris, Hind binti Üsase, Atike binti Zeyd, Ümmü Eymen ve daha birçok kişi mersiyeler (ağıtlar) söyledi.


Hz. Ali ve Fatıma'nın tavrı

Hz. Ebubekir'in Beni Saide Sakife'sinde halife olarak seçilmesinden sonra Ensar ve Muhacirlerin büyük bir kısmı bu seçimi kabullenerek ona biat ettiler.

Ancak Hz. Ebubekir'in, Ensar'ın bir bölümü ile Muhacirlerden sadece 3 kişinin (Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Ubeyde bin Cerrah) katıldığı ve diğer binlerce Muhacir ve Ensar'la birlikte Hz. Peygamber'in ailesi Haşimoğulları'nın da tamamen devre dışı bırakılarak seçilmesi aynı zamanda ciddi kırgınlıklara da yol açtı.

Başta Haşimilerin olmak üzere ileri gelen sahabilerin bir kısmı Hz. Ebubekir'e biat etmediler.

Başta Hz. Peygamber'in kızı Hz. Fatıma ve Hz. Ali olmak üzere; Hz. Abbas, Fudayl bin Abbas, Zübeyr bin Avvam, Sad bin Ubade, Halid bin Said, Mikdad bin Amır, Selmanı Farisi, Ebu Zer el Ğıfari, Abdullah bin Mesud, Ammar bin Yasir, Berra bin Azib, Talha bin Ubeydullah, Übey bin Kab olmak üzere birçok sahabi Hz. Ebubekir'e biat etmedi.

Biat etmeyenler, daha Hz. Muhammed'in cenazesi yerde iken böyle alelacele bir seçimin yapılmasını Hz. Muhammed'e bir saygısızlık olduğunu ve seçimin şekli itibarıyla da adil olmadığını ileri sürüyorlardı.

Rivayetlere göre, bu durumu içine sindiremeyen sahabilerin Hz. Ali ve Fatıma'nın evine gidip gelmeye başlayarak bu konu ile ilgili toplantılar yaptıklarını haber alan Hz. Ömer, Hz. Fatıma'ya giderek; "Dünyada en çok Resûlullah'ı, sonra da onun kızını sevdiğini söylemiş, ancak bu sevginin 'Hilâfet konusunu karıştırıp duran' kimselerin onun evinde toplanması halinde bu evi; onlar içeride iken yakmasına engel olmayacağını belirtmiştir."

Hz. Fatıma da onlara Ömer'in bu sözünü naklederek artık bir daha hilafet meselesini kendisine getirmemelerini istemiştir. 1


Sünni kaynakların bu daha ılımlı ve 'yumuşak' aktarımlarına karşılık, Şii kaynaklarda Hz. Ömer ile Hz. Fatıma arasında çok daha sert konuşmaların ve tehditlerin geçtiği ile ilgili rivayetler vardır.

Şiilere göre, Hz. Ali, Hz. Talha ve Hz. Zubeyr'in de evde bulundukları bir sırada Hz. Ömer, Hz. Fatıma'ya seslenerek; "Eğer çıkıp Hz. Ebu Bekir'e biat etmezlerse evi ateşe vereceğini" söylemiş, Zübeyir bin Avvam, kılıcını çekerek Hz. Ömer'in üzerine saldırmış; ancak ayağı bir yere takılıp kılıcı elinden düşünce orada bulunanlar kılıcını alarak onu engellemişlerdir.

Hz. Ali, daha büyük olayların çıkmaması için, yanında bulunan sahabelere; kendisinin biat etmeyeceğini; ama kendilerinin gidip biat etmelerini, aksi takdirde çok büyük felakete uğrayacaklarını söylemiş, bunun üzerine orada bulunan sahabeler gidip biat etmişlerdir.

Yine Şiilere göre bu tartışmalar esnasında Hz. Ömer, kapı arkasındaki Hz. Fatıma'yı tartaklamış, hamile olan Hz. Fatıma'nın kaburga kemikleri kırılmış ve 'Muhassin' adı verilen erkek çocuğunu düşürmüştür.

Feyz-i Kaşani'ye göre ise Hz. Fatıma'ya vuran Hz. Ömer değil; ancak yine onun emri ile vuran amcası oğlu Kunfüz'dür. 


Sünni kaynaklarında ise Hz. Ali ve Hz. Fatıma'nın oğulları Muhassin'in, Hz. Muhammed hayatta iken doğduğu ve kısa bir müddet sonra öldüğü bildirilmektedir.

Bazı rivayetlerde de Hz. Ebu Bekir'in halife seçilmesinden sonra, Muaviye'nin babası Ebu Süfyan, Hz. Ali'ye giderek halifeliğin onun hakkı olduğunu, hukukunun çiğnendiğini, isterse Onunla birlikte savaşabileceğini söylemiş; bir yandan da, Hz. Ali ve Hz. Abbas'ı kastederek bunlar "Zayıf, kimsesiz, aciz insanlar" gibi alaycı sözlerle Ehl-i Beyti korumaya çalıştığı görünümü vermeye çalışmıştır.

Hz. Ali, kendisine tepki göstererek "Ebu Süfyan'ın şiddetli kibri ve bozgunculuğunu biliyorum. Müslümanların onun alaycı nasihatlerine ihtiyaçları yok" diyerek Ebu Süfyan'ı yanından uzaklaştırmıştır.

Hz. Fatıma ile Hz. Ebubekir arasındaki bir diğer tarışma konusu da 'Fedek Hurmalığı' meselesidir.

Fedek, Medine ile Hayber arasında (bugünkü Hâit), Medine'ye yaklaşık 150 kilometre mesafede bir yerleşim yeridir.

Hz. Muhammed döneminde burada yaşamakta olan Yahudiler, topraklarının yarısı karşılığında Müslümanlarla anlaşma yaptılar. Savaşılmadan elde edildiği için bu kazanılan yarı hisse Hz. Muhammed'e tahsis edildi.

Hz. Peygamber buradan elde edilen geliri, yolcu ve misafirler ile ailesine harcardı. Vefatından sonra hayatta olan eşleri ve kızı Hz. Fatıma, Hz. Osman'ın vasıtasıyla Hz. Ebubekir'den, Fedek arazileri ile ilgili hisselerini talep ettiler.

Hz. Aişe'nin Hz. Muhammed'den; "Biz peygamberler miras bırakmayız, bizim bıraktıklarımız sadakadır" hadislerini nakletmesi üzerine Peygamber eşleri bu taleplerinden vazgeçtiler.

Bir başka rivayet de ise Hz. Fatıma'nın; Fedek arazisini babasının, sağlığında kendisine hibe ettiğini ileri sürdüğü ve şahit olarak da Hz. Ali ve Ümmü Eymen'i gösterdiği; Hz. Ebubekir'in ise Hz. Ali'nin şahitliğini, davacının eşi olması nedeniyle kabul etmediği, Ümmü Eymen'i ise tek şahit olarak kaldığı için yeterli görmediği aktarılmaktadır.


Şia kaynaklarında ise Hz. Fatıma'nın ashabı toplayarak uzun bir konuşma yaptığı, Kur'ân-ı Kerîm'deki miras âyetlerini okuyup halifeyi onlara şikâyet ettiği, kendisine yardımcı olmadıkları için de sitemde bulunduğu, bunun üzerine Hz. Ebû Bekir'in Resûlullah'a olan bağlılığını dile getirerek peygamberlerin miras bırakmayacaklarına dair hadisi ondan bizzat duyduğunu belirttiği, buna karşılık Hz. Fâtıma'nın, peygamberlerin miras bıraktığına dair ayetler okuyarak ona itiraz ettiği yolunda doğruluğu Sünni kaynaklarca kabul edilmeyen rivayetler vardır.


Hz. Ömer'in halifeliği döneminde Fedek'i, Hz. Fâtıma'nın mirasçılarına vermek istediği ancak Hz. Ali ile Hz. Abbas arasında anlaşmazlık çıktığı için arazinin yine Beytülmâl'de kaldığı yönünde rivayetler de bulunmaktadır.

Hz. Ali ise halife olduktan sonra Fedek'in statüsünü ilk üç halife dönemindeki şekliyle devam ettirmiştir.

Tüm bu tartışmalardan sonra özet olarak belirtmek gerekirse Sünni ve Şii tüm kaynaklara göre Hz. Fatıma Hz. Peygamber'den 6 ay sonra vefatına kadar Hz. Ebubekir'e biat etmemiş ve biat etmeden vefat etmiştir.

Bu dönem zarfında Hz. Ali de Hz. Ebubekir'e biat etmemiş ve ancak Hz. Fatıma'nın vefatından sonra biat etmiştir. Yine kaynaklarda ittifaken sadece Hz. Ali değil tüm Haşimoğullarının Hz. Fatıma'nın vefatından sonra biat ettikleri belirtilmektedir.

Hz. Ebubekir döneminde Hz. Ali'ye yönetimde de hiç bir görev verilmemiş, Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman döneminde 24 yıl boyunca ordu ile birlikte fetihlere götürülmemiştir.

Sa'd b. Ubâde de, Hz. Ebû Bekir'e ve Sakīfetü Benî Sâide'de şiddetli tartışmalar yaşadığı Hz. Ömer'e biat etmemiş ancak aleyhlerinde herhangi bir faaliyette bulunmamıştır.

Hz. Ömer'in hilâfetinin başlarında onunla yaptığı bir tartışmadan sonra Medine'den ayrılarak Şam yakınlarındaki Havran'a gitmiş, 635/636 yılında vefat etmiştir. Mezarı Şam Gutası'ndaki Meniha'dadır. 


Hz. Fatıma'nın vefatı

Hazreti Muhammed'in hayatta kalan son çocuğu olan Hz. Fatıma, babasının ölümünden 5,5 ay sonra 22 Kasım 632'de Medine'de 23 yaşında vefat etti.

Fatıma ismi hem Hz. Hatice'nin annesinin hem de Hz. Muhammed'i büyüten kadın olan Hz. Ali'nin annesinin adıydı. Hz. Muhammed; kadınlardan en çok Hazreti Fâtıma'yı, erkeklerden de Hazreti Ali'yi sevdiğini söyler. 

"Fatıma benim bir parçamdır, onu sevindiren beni sevindirmiş, onu üzen de beni üzmüş olur" derdi. 

Sefere giderken aile fertlerinden en son Hazreti Fâtıma ile vedalaşır, seferden dönünce de ilk olarak onunla görüşürdü ve Hz. Fatıma ile şakalaşarak Ona 'Ümmü ebiha' (Babasının annesi) diye hitap ederdi.  

Hz. Peygamber hasta yatağında kızı Hz. Fatıma'ya 'Kur'ân-ı Kerîm'i Cebrâil ile her yıl bir defa birbirlerine okuduklarını, bu sene Cebrâil'in aynı maksatla iki defa geldiğini, bunun ise vefatının yaklaştığına işaret olduğunu söylemesi üzerine Hz. Fatıma ağlamaya başladı.

Hz. Peygamber Hz. Fatıma'nın kulağına ailesinden ilk önce kendisine onun kavuşacağını, ayrıca onun mümin kadınların efendisi olduğunu söylemesi üzerine de Hz. Fatıma gülümsedi.'

Hastalığının son günü Hz. Ebubekir'in hanımı Hz. Esma ziyeretine geldi. 

Hz. Esma, annelerinin bu ağır durumunu görmemeleri için evin içindeki Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Hz. Zeyneb ve Hz. Ümmü Kelsum'u dışarı çıkardı.

Hz. Fatıma, Hz. Esma'ya vefat ettiği zaman cenazesinin adet üzere eller üzerinde ve üzerine bir örtü atılmış şekilde götürülmesini vücudunun hatlarının görüleceği gerekçesiyle istemediğini söyledi.

Hz. Esma, Habeşistan'a hicret ettiklerinde gördüğü tabutlardan bahsedince; kendi cenazesinin de bu şekilde götürülmesini, Hz. Ali'nin kendisini yıkamasını ve bekletilmeden geceleyin defnedilmesini vasiyet etti ve kısa bir müddet sonra vefat etti.

Vasiyeti aynen yerine getirildi, cenazesini Hz. Ali yıkadı, rivayetlere göre cenaze namazını Hz. Ali veya amcası Hz. Abbas kıldırdı ve mezarlığa tabutla götürülerek gece toprağa verildi; cenazesinde Hz. Ali, Hz. Abbas ve birkaç akrabası bulundu.

Medine halkı vefatını ertesi sabah duydu.

Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman'ın cenazesinde bulunup bulunmadığı ile ilgili bir rivayete rastlayamadık.

Hazreti Fâtıma'dan tamamı Kütüb-i Sitte'de bulunan 18 hadis rivayet edilmiş olup, bunlardan ikisi hem Sahîh-i Buhârî'de hem de Sahîh-i Müslim'de bulunmaktadır.


Hz. Ebubekir dönemi

Hz. Ebubekir'in halife olduktan sonraki ilk icraatı, Hz. Peygamber'in hastalığı ve sonrasında da vefatı nedeni ile sefere çıkışı ertelenen Üsâme bin Zeyd'in kumandasındaki orduyu sefere göndermek oldu.

Bazı sahabiler Hz. Ebû Bekir'e gelerek, Hz. Üsâme'nin çok genç ve tecrübesiz, ayrıca da âzatlı bir kölenin oğlu olduğunu ileri sürerek onu değiştirmesini teklif ettiler.

Bazıları da Hz. Muhammed'in ölümü üzerine 'Ridde' (Dinden çıkma) olaylarının arttığını, bu hassas dönemde Medine'ye saldırılar olabileceğini, bu nedenle ordunun gönderilmemesi gerektiğini söylediler.

Hz. Ebubekir bütün bu teklif ve itirazları, "Hz. Muhammed'in tayin ettiğini azledemem" diyerek reddetti ve orduyu, 1 Rebîülâhir 11 (26 Haziran 632)'de sefere çıkardı.

Üsame'yi onere etmek için, Üsame atlı kendisi yaya olarak Usame ile birlikte Medine dışına kadar yürüyerek orduyu yolcu etti.

Bu dönemde hızla artmaya başlayan ridde olayları ve yalancı peygamberlere karşı da kesin ve kararlı bir tavır sergiledi; orduyla üzerlerine yürüdü, zekât vermeyen aşiretleri cezalandırdı.

Böylesine hassas bir dönemde ortaya koyduğu doğru, isabetli ve ciddi tavırlarla Müslüman toplumun birlik ve beraberliğini sağlayarak karşılaşılan büyük tehlikeleri başarıyla bertaraf etti.

633 yılı sonbaharında her biri 3000 kişiden oluşan üç ayrı birliği Suriye'nin güney ve güneydoğu sınırlarına göndererek tebliğ ve fetih çalışmalarına devam etti.

Filistin'deki Kaysâriye ve Gazze şehirleri ile Şam yakınlarındaki Busra fethedildi. Hz. Ebubekir Medine'den ayrıldığında veya hastalığında kendisine Hz. Ömer vekâlet etti. 


Hz. Ebubekir, 23 Ağustos 634 tarihinde 63 yaşında iken hastalanarak vefat etti.

Ölmeden önce hastalığı döneminde; Abdurrahman bin Avf, Saîd bin Zeyd, Osman bin Affân, Üseyd bin Hudayr gibi sahabîlere danışarak yerine halife olarak Hz. Ömer'i tayin etti.

Danıştıklarının bir kısmı Hz. Ömer'in sert mizacını ileri sürerek çekincelerini dile getirmelerine rağmen Hz. Osman'ı çağırdı ve bu hususta bir ahidnâme yazdırarak mühürledi; yanına Hz. Ömer ile Hz. Osman'ı alarak Mescid-i Nebevî'ye gitti ve halka şöyle dedi:

Sizin için halife seçtiğim kişiye razı olur musunuz? Bir yakınımı tayin etmedim. Allah'a and olsun ki bütün gücümle düşünüp taşındım ve Ömer bin Hattâb'ı uygun buldum; onu dinleyin ve ona uyun.

Orada hazır bulunanlar kararını doğru bulduklarını belirterek, kabul ettiler.

Ancak kaynaklarda Hz. Ebubekir'in, yerine Hz. Ömer'i tayin etmesi ile ilgili olarak Hz. Ali'ye de danıştığı yönünde bir rivayet bulunmamaktadır.

Hz. Ebubekir'in, cenaze namazını Hz. Ömer kıldırdı. Cenazesi Hz. Ömer, Hz. Osman, Talha bin Ubeydullah ve oğlu Abdurrahman bin Ebubekir tarafından kabre konuldu.


Hz. Ömer dönemi 

Hz. Ömer, Hz. Ebubekir'in vefat ettiği gün, 23 Ağustos 634'te Mescid-i Nebevî'de biat aldı. Hz. Ali de, Hz. Ömer'e ilk gün biat etti. Hz. Ömer 10 yıl halifelik yaptı.

Hz. Ömer, 644 yılı haccını eda edip Medine'ye döndüğü günlerde, Mugīre bin Şu'be'nin Basra valisi iken edindiği kölesi Fars asıllı Ebû Lü'lüe Fîrûz en-Nihâvendî, efendisinin kendisinden fazla ücret aldığını söyleyerek bunun azaltılmasını istedi.

Halife onun demircilik, marangozluk ve nakkaşlık yaptığını öğrenince Mugīre'nin kendisinden aldığı ücretin fazla olmadığını bildirdi.

Bunun üzerine Ebû Lü'lüe ertesi gün sabah namazında hançerle Hz. Ömer'i yaraladı ve Müslümanların elinden kurtulamayacağını anlayınca da kendini öldürdü.

Halife ölüm döşeğinde iken kendisine, yerine birini bırakması teklif edildi. Bazı sahabeler Hz. Ömer'den, yerine oğlunu tayin etmesini istediler ancak Hz. Ömer; 'Bir evden bir kurban yeter diyerek' bu öneriyi reddetti ve Aşere-i mübeşşereden altı kişilik bir şûra belirleyerek (Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Abdurrahman bin Avf, Hz. Talha, Hz. Zubeyr, Hz. Sa'd bin Ebu Vakkas) bu kişilerin üç gün içerisinde aralarından birini halife seçmelerini istedi; oğlu Abdullah'ı da halife seçilmemek şartıyla bu heyete dâhil etti ve oyların eşit çıkması halinde ise Hz. Abdurrahman bin Avf'in olduğu tarafın seçilmesini söyledi.

Bazı kaynaklarda Hz. Ömer'in, 'Ubeyde bin Cerrah hayatta olsaydı onu halife seçerdim' dediği rivayet edilmektedir.

Namazı kıldırmak üzere Suheyb bin Sinân'ı, şûra üyelerini toplamak üzere Mikdâd bin Esved'i, seçim gerçekleşinceye kadar heyetin rahatsız edilmemesini sağlamakla da Ebû Talha el-Ensârî'yi görevlendirdi.

Oğlu Abdullah'ı Hz. Âişe'ye yollayarak, Resûl-i Ekrem'in hücresine, onun ayağının dibine defnedilmek için izin istedi. Hz. Âişe kendisi için düşündüğü bu yeri ona vermeyi kabul etti.

Hz. Ömer üç gün sonra 3 Kasım 644'te vefat etti. Cenaze namazını Suheyb bin Sinân kıldırdı. 


Hz. Osman'ın seçilmesi

Hz. Ömer'in halife adayı olarak belirlediği altı kişi (Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Abdurrahman bin Avf, Hz. Talha, Hz. Zubeyr, Hz. Sa'd bin Ebu Vakkas) Talha bin Ubeydullah'ın Medine dışında bulunması nedeniyle beş kişi olarak toplandı.

Abdurrahman bin Avf'in, aralarından birinin halifelik hakkından feragat ederek en çok istenen şahsı halife seçmek üzere hakemlik yapması önerisini kendisi dışındaki adaylar kabul etmedi.

Abdurrahman bin Avf halife adaylığından çekilerek hakem oldu ve kimin seçileceği ile ilgili temaslara başladı.

Geri kalan 4 adayın yanı sıra, Medine'de bulunan Muhacir ve Ensar'ın ileri gelenleri, Hac dönüşü oraya uğrayan valiler, kumandanlar ve şehir dışından gelen kabile reisleriyle görüştü.

Üç gün süren bu görüşmelerin ardından dördüncü gün sabah namazından sonra kararını açıklamak üzere halkı Mescid-i Nebevî'de topladı.

Önce Hz. Ali'yi, ardından da Hz. Osman'ı çağırarak, ikisinden de Allah'ın kitabına ve Resulünün sünnetine uyma, ayrıca ilk iki halifenin siyasetini takip etme hususunda teminat istedi.

Hz. Ali'nin "gücümün ve bilgimin yettiği kadar" şeklindeki cevabına karşılık Hz. Osman'ın tereddütsüz cevabı üzerine Hz. Osman'ı halife ilân ettiğini açıklayıp ona biat etti.

Daha sonra Hz. Ali ve mescitte bulunanlar da Hz. Osman'a biat ettiler. Halife seçildiğinde Hz. Osman 68 ve aynı tarihte Hz. Ali ise 44 yaşında bulunuyordu.

Hz. Osman'ın 12 yıllık halifeliğinin ilk yarısı ciddi bir sorun yaşanmadan geçti. İkinci yarısında ise özellikle akrabaları olan Emeviler'e ayrıcalık tanıması ve bu yöneticilerin çeşitli yolsuzluklara karışmaları ve kötü idare tarzları nedeniyle çokan isyan sonucu Hz. Osman 656 yılında evinde öldürüldü.

Bu kargaşa ortamında halk Hz. Ali etrafında toplandı ve Hz. Ali bu gruplar tarafından halife olarak seçildi.

Başta Emevilerin lideri Muaviye olmak üzere, Hz. Aişe, Hz. Talha ve Hz. Zubeyr'in de aralarında olduğu bir çok önde gelen sahabe ise Hz. Ali'ye muhalefet etti. Cemel ve Sıffin savaşları yaşandı.

Görüldüğü gibi her halifenin seçimi farklı farklı yöntemlerle gerçekleşmiş ve bu seçimlerin hepsinde de sahabeler arasında 14 asırlık İslam tarihi boyunca devam eden tartışmalar ve farklı görüşler ortaya çıkmıştır.


Devam edeceğiz…

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU