Hastalıklı erkeklik, öldürülen kadınlık

Prof. Dr. Bilal Sambur Independent Türkçe için yazdı

Sanatçı Vahit Tuna'nın Kabataş'ta bir bina duvarında astığı, 2018 yılında öldürülen 440 kadını temsil eden 440 çift kadın ayakkabısı / Fotoğraf: Reuters

Muğla’da 27 yaşındaki Pınar Gültekin, Cemal Metin Avcı isimli bir erkek tarafından öldürüldü. Katil, Pınar’la tekrar beraber olmak istediğini, kendisini reddetmesinden dolayı kıskançlık krizine girdiğini ve sonrasında Pınar’ı öldürdüğünü ifade etmiştir.

Katil, kadını öldürmenin bir erkek için meşru ve haklı gerekçeleri olduğu şeklinde hastalıklı bir eril zihniyet ve patolojik erkek kimliği kurgusundan hareketle vahşet ve barbarlığın zirvesinde bir cinayet işlemiştir.

Erkek, kadını rutin bir şekilde öldürmemektedir. Pınar’ı boğarak öldüren katil erkek, vücudunu yakmakta, işkence etmekte ve ortadan kaldırmak için çöp bidonuna bırakmaktadır. 

Erkek, bütün toplumun gözü önünde bir kadını öldürmekte ve toplumun bu vahşeti onaylamasını beklemektedir. 

Erkeğin, bütün toplumun gözü önünde bir kadını öldürebilme çılgınlığını kendinde bulması, erkek kimliğinin dayandığı patoloji ile toplumsal patolojinin iç içe geçtiğini göstermektedir.


Toplum ve kültür, çok erken yaşlardan itibaren erkek olmanın, ‘kadına sahip olmak’ demek olduğunu öğretmektedir.

Kendisini kadının sahibi, kadını kendi malı olarak görme sapkınlığının etrafında şekillenen erkek kimliği, bir kadının ne dediğini, tepkilerini ve tercihlerini önemsememektedir. 

Hastalıklı erkek kimliğinin en büyük saplantısı, erkeğin kadının sahibi olduğu sapkınlığını, mutlak gerçek sanmasıdır.


Patolojik erkeklik kimliğinin normalleşmesi için, yeni bir erkekliğin oluşumuna ihtiyaç vardır. 

Yeni erkekliği, erkeğin kadının sahibi olmadığı şeklinde yeni bir kültürel ve toplumsal anlayış üzerine bina edebiliriz.

Erkek, kendisini kadının sahibi olarak görme sapkınlığından vazgeçmediği sürece, kadın ve erkek arasında ‘yeni normal’ olarak niteleyebileceğimiz durum asla gerçekleşmeyecektir. 

Erkek, kendisini kadının sahibi olarak gördüğü sürece, kadına karşı şiddet, kadın cinayetleri veya cinsel şiddet gibi kavramlarla adlandırdığımız vahşet salgınının sonu hiç gelmeyecektir.

2020 yılının ilk altı ayında yüz elli kadının erkekler tarafından öldürülmesi, bu vahşet salgınının sonunun bir türlü gelmediğinin en somut verisi olarak önümüzdedir.


Erkek, erkek olmaktan dolayı kendisini çok akıllı ve ahlaklı kabul etmektedir. Kendisini akıllı ve ahlaklı kabul eden hastalıklı erkeklik kimliği, kadının daha düşük seviyede bir akla ve ahlaka sahip olduğunu düşünmektedir. 

Bu sapkın kabulün sonucu olarak erkek, kendini kadını ahlaksızlıktan ve akılsızlıktan korumakla görevli en üst güç olarak konumlandırmaktadır. 

Erkeğin kadının ahlak bekçisi olma şeklinde bir görevinin ve hakkı olduğu şeklindeki sapkınlık, erkek kimliğinde her türlü şiddeti ve vahşeti işleyebileceğine dair bir yozluklar dünyası yaratmaktadır. 


Ahlak ve akıl adına erkek, kadın üzerinde vesayet kurma hakkına sahip değildir. Erkeğin kadından daha akıllı ve ahlaklı olduğuna dair elimizde hiçbir veri bulunmamaktadır.  

Kadın ve erkek eşitliği, kadın ve erkek arasında ahlak ve akıl açısından da eşit olmak ve özerk olmak demektir. Erkek, kendisini kadının ahlak bekçisi olmak şeklindeki hastalıklı konumlandırmadan vazgeçmelidir. 

Erkeğe, kadın konusunda öğretilecek en önemli şey, kadına gölge etmemesidir. Erkek için olgunlaşmanın ve çocuksuluktan kurtulmanın yolu kadının üstünde gölge etmemeyi öğrenme seviyesine gelmekten geçmektedir.


Akıl ve ahlak kavramlarını, erkek merkezli yorumlayan çarpık anlayışın düzeltilmesi gerekmektedir. Kadının, erkeğin kendisi için doğru ve iyi gördüğünü robot ve köle gibi yapması aklın gereği olmadığı gibi, erkeğin beklentilerine göre yaşaması da ahlak değildir. 

Akıl ve ahlak, kadının kendi düşüncelerine, ideallerine, isteklerine ve tercihlerine göre yaşamasını gerektirmektedir. 

Erkekler, kadınları kendi akılları ve ahlaklarına göre yaşamaları için rahat bırakmalıdırlar. Bırakın! Kadınlar akıllarıyla ve ahlaklarıyla yaşasınlar! 

Aklın ve ahlakın erkeğin elinde kadının hayatına müdahale etmenin ve yok etmenin aracına dönüştürülmesi, her türlü cinayetin, vahşetin ve şiddetin yapılmasına zemin hazırlamaktadır.


Kadın bedeni, erkeğin mutlak mülkiyet kurduğu tarlası değildir. Kadın bedeni, erkeğe değil, kadına aittir.

Kadın bedenini erkeğin doğal tarlası olarak gören hastalıklı erkek kimliği, kadın bedenini istediği gibi kullanabileceğini sanmaktadır. 

Kadın bedeni üzerinde mutlak mülkiyet hakkına ve ayrıcalığına sahip olduğunu düşünen erkek, kadına ‘Ya benimsin, ya toprağın’ dayatmasında bulunabilmektedir. 

Kadın, ne erkeğindir, ne toprağındır. Ölüm ve erkek arasında bir seçimde bulunmayı kadına dayatan her türlü sapkınlık, bütün kötülüklere davetiye çıkarmaktadır.


Kadın, erkeğe mutlak şekilde bağımlı olmak zorunda değildir. Aşk, sevgi, zevk ve doyum, kadının erkeğe bağımlılığı demek değildir. 

Kadının coşkusunu, özgüvenini, yaratıcılığını, hayal gücünü, özgürlüğünü, aklını, ahlakını ve insanlığını tanıyan ve anlayan sağlıklı ve olgun bir erkeklik, kadınla birlikte erkek kimliğini de insanileştirerek güçlendirecektir. 

Kadının cinselliğini, kötülük ve ahlaksızlık kaynağı olarak gören bütün dogmalardan, kabullerden ve önyargılardan arınma şeklinde büyük bir meydan okuma önümüzde durmaktadır. 


Erkeğin önünde kadınla, akla, ahlaka ve adalete dayalı bir ilişki kurmak için barbarlık veya insanlık dışında üçüncü yol bulunmamaktadır. 

Erkek kimliği akıl, ahlak ve adalet dışı bir şekilde hastalıklı olarak inşa edildiği için kadına karşı cinayetler işlemeye ve şiddet yapmaya devam etmektedir.

Kadına karşı şiddeti ve vahşeti, ucuz ve verimsiz polemiklerin, partizanca yaklaşımların, tutuculuğun, cinsiyetçiliğin ve kamplaşmaların mezesi haline getiremeyiz. 

Kadına karşı şiddet krizi, insanlığımızdaki ve uygarlığımızdaki derin huzursuzlukla yüzleşmemizi gerektirmektedir. 


Başka Pınarların erkek vahşetine kurban gitmemesi için, erkeklerin cinsiyetlerinin hastalıklı içeriğiyle sahici anlamda hesaplaşmalarına ihtiyaç vardır.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU