Suriye ile Türkiye arasında imzalanan Adana Mutabakatı'nın "kapsamının genişletilmesi" ne anlama geliyor?

"Ankara, Suriye'nin kuzeyinde operasyon menzilinin 5 kilometreden 30 kilometreye çıkarılmasını talep etti"

Görsel: Al Majalla

Ankara ve Şam, 1998 yılının ekim ayında Türk ve Suriye hükümetleri arasında imzalanan, PKK lideri Abdullah Öcalan'ın Suriye'den ayrılmasıyla sonuçlanan ve iki ülke arasında neredeyse askeri çatışmaya yol açacak bir krizin sona ermesini sağlayan Adana Mutabakatı'nın ‘kapsamının genişletilmesini' görüşüyor.

Özel bilgilere ve Bloomberg'in haberine göre PKK üyelerinin peşine düşmek amacıyla Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) Suriye'nin kuzeyine girme hakkına sahip olduğu bölgenin derinliğini 5 kilometreden 30 kilometreye yani, 2019 yılı sonlarında ABD ile Türkiye arasında varılan anlaşmayla Resulayn ve Tel Abyad ilçeleri arasında kurulan güvenli bölgenin derinliğiyle aynı mesafeye çıkarılması karşılığında, Suriye tarafına zırhlı araçlar, insansız hava araçları (İHA) ve hava savunma sistemleri dahil olmak üzere askeri teçhizat sağlanması için görüşmeler sürüyor.

Ankara, Suriye'nin merkezinde üs kurma girişimlerinin İsrail tarafından bombalanmasının ardından, Suriye'nin iç kesimlerine ekipman yerleştirmekten kaçındı.

Adana Mutabakatı ve "kapsamının genişletilmesi" konusundaki yeniden başlayan tartışmalar, Şam ile Kürtlerin ağırlıklı olduğu Halk Koruma Birlikleri'ni (YPG) de içeren ve Ankara tarafından PKK'nın bir uzantısı olarak görülen Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasında Suriye ordusuna entegrasyon için müzakerelerin sürdüğü ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümetinin, 1999 yılı başlarından bu yana hapiste olan PKK lideri Abdullah Öcalan ile PKK'nın silah bırakması ve siyasi bir çözüm yolu izlenmesini öngören bir anlaşmaya vardığı önemli gelişmelerin ortasında büyük önem kazanıyor.

Peki, Adana Mutabakatı nedir?

Açık ve gizli hükümleri neler?

Yeniden aktifleştirilmesi ve kapsamının genişletilmesi ne anlama geliyor?

Abdullah Öcalan'ın hikâyesi ne?

Suriye ile ne gibi bir ilişkisi var?


Ankara ve baskı kartları

İki komşu ülke olan Suriye ve Türkiye arasındaki ilişkiler son yıllarda çok sayıda iniş ve çıkışa sahne oldu.

İki ülke son olarak 1990'lı yılların ortalarında savaşın eşiğine geldi.

Ankara, Fırat ve Dicle nehirlerine dair su sorununu Şam'a baskı yapmak için kullandı.

Buna karşılık Suriye, 1980'li yılların başlarında PKK lideri Abdullah Öcalan'ı ve örgütün diğer üst düzey isimlerini ağırladı.

Türkiye, 1998 yılında Suriye sınırına askeri seferberlik ilan ederek Öcalan'ın Suriye'den çıkarılmasını açıkça talep eden bir ültimatom yayımladı.


Öcalan'ın Suriye istihbaratıyla bağlantıları vardı ve PKK üyeleri Suriye'nin Lübnan'daki askeri varlığı sırasında Filistinli gruplarla birlikte savaştı.

Suriyeli hiçbir siyasi yetkili Öcalan ile görüşmeyi kabul etmedi, ta ki 1992 yılında eski Suriye Devlet Başkan Yardımcısı Abdulhalim Haddam tarafından kabul edilene kadar.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Ardından Haddam, dönemin Necmettin Erbakan liderliğindeki Türk hükümeti ile Şam'ın arabuluculuğunda Türkiye ile siyasi çözümler bulması için Öcalan'ı ikna etmek üzere birkaç kez daha görüştü.

Öcalan ile Ankara arasındaki arabuluculuk çabaları başarısız oldu ve Şam, Ankara'nın Öcalan'ın iade edilmesi veya sınır dışı edilmesi taleplerini reddederek onu ağırlamaya devam etti.

Türkiye, 1998 yılında Suriye sınırında ordusunu seferber etti ve açıkça Öcalan'ın sınır dışı edilmesini talep eden bir muhtıra yayımadı.

Al Majalla, Haddam'ın 2005 yılında sığınma talebinde bulunmadan önce Paris'e götürdüğü Suriye devletine ait resmi belgeleri daha önce yayımlamıştı.

Adana Mutabakatı ile ilgili tartışmaların yeniden alevlenmesi üzerine şimdi başka resmi belgeleri de yayımlıyoruz.
 

Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, Brüksel'deki NATO Karargahında düzenlenen NATO Savunma Bakanları Toplantısı'nda, 5 Haziran 2025 / Fotoğraf: Reuters
Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, Brüksel'deki NATO Karargahında düzenlenen NATO Savunma Bakanları Toplantısı'nda, 5 Haziran 2025 / Fotoğraf: Reuters

 

Türkiye 1998 yılı ortalarında, Öcalan'ı sınır dışı etmezse Suriye'ye karşı güç kullanmakla tehdit ettikten sonra, dönemin Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad, 1 Ekim 1998'de Lazkiye'de Haddam ile bir araya geldi.

Haddam görüşmeyle ilgili anılarını "Lübnan hakkında konuşurken, görevli içeri girip ona bir zarf uzattı. İçindekileri okuduk. Zarfın içinde, Suriye'nin Öcalan'ı teslim etmemesi halinde askeri harekatla tehdit eden Türkiye Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in açıklaması vardı. Demirel, Türkiye'nin on binlerce Türk vatandaşının ölümüne yol açan PKK terörüne Suriye'nin verdiği destekten bıktığını söylüyordu" diye aktarmıştı.

Esad ve Haddam konuyu tartıştıktan sonra, tehditlerin "İsrail ve ABD ile anlaşarak yapıldığı ve Suriye'ye İsrail ile bir anlaşmaya varması için baskı yapmak amacıyla (Esad ile dönemin İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında gizli müzakereler yapıldığı göz önüne alındığında) ve bölgedeki yeni ittifak çerçevesinde yapıldığı" sonucuna vardılar.

Bunun üzerine dönemin Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek, Esad ile temasa geçti ve iki lider, Mübarek'in 4 Ekim 1998'de Şam'ı ziyaret etmesi konusunda anlaştı.

Mübarek, Esad ile Şam'da görüştükten sonra Türkiye'ye gitti, Demirel ile görüştü ve 6 Ekim 1998'de Ankara'dan Şam'a döndü.

Burada Esad ile kapalı kapılar arından bir toplantı gerçekleştirdi.

Dönemin Suriye Dışişleri Bakanı Faruk eş-Şara bundan bir gün önce Haddam ile temasa geçerek Türkiye'nin tehditlerini görüşmek üzere evine gelmesini istedi.

Haddam, bununla ilgili anılarını şöyle anlatıyor:

Onu (Şara) saat 20.00'de kabul ettim ve Türkiye ile krizin tırmanma olasılığını, Suriye'deki Öcalan meselesini ve onun ülkeyi terk etmesi talebini görüştük.


Haddam, 1996 yılı temmuz ayı sonlarında Öcalan'la görüşmüş ve Suriye topraklarını terk etmesi konusunda anlaşmıştı, ancak bu anlaşmayı uygulamaktan kaçındı.

Haddam, 1996 yılı temmuz ayı sonlarında Öcalan'la görüşmüş ve Suriye topraklarını terk etmesi konusunda anlaşmıştı, ancak bu anlaşmayı uygulamaktan kaçındı.

Haddam, "Böyle bir karar alınmak zorundaydı, çünkü ülkenin güvenliği asla bir kişi veya bir parti uğruna tehlikeye atılamazdı" diye anlattı.

Haddam ve Şara, o dönem Siyasi Güvenlik Bölümü başkanı olan Tümgeneral Adnan Bedir el-Hasan'ı çağırarak Öcalan'a bu bilginin nasıl verileceğini tartıştılar.

Esad, Haddam'ın onu tanıdığı için bu görevi yerine getirmesini tercih ettiğinden, Hasan ile ertesi gün, yani 6 Ekim 1998 saat 18.00'de Tuğgeneral Hasan'ın ofisinde gizli bir toplantı düzenlemek konusunda anlaştı.

Toplantı gerçekleşti ve Öcalan, Haddam'ı orada görünce şaşırdı.

Uzun süren tartışmalar ve görüş alışverişinden sonra, Haddam Öcalan'a kararı bildirdi.

Bu sırada aşağıdaki şu diyalog gerçekleşti:

Öcalan: Yunanistan'daki dostlarımızla temasa geçip konuyu (Suriye'den çıkış) halledeceğim.

Haddam: Zaman faktörü bizim lehimize değil ve bir yıl önce aynı konuyu konuştuğumuzdan şu anki durum farklı.

Öcalan: Ben hemen hazırlıklarımı yapacağım.
 

PKK lideri Abdullah Öcalan'ın, 1992 yılında Suriye sınırına iki buçuk kilometre uzaklıktaki Lübnan'ın Bekaa Vadisi'ndeki el-Hilve köyünde bir eğitim kampında PKK üyeleriyle birlikte çekilmiş arşiv fotoğrafı / Fotoğraf: AFP
PKK lideri Abdullah Öcalan'ın, 1992 yılında Suriye sınırına iki buçuk kilometre uzaklıktaki Lübnan'ın Bekaa Vadisi'ndeki el-Hilve köyünde bir eğitim kampında PKK üyeleriyle birlikte çekilmiş arşiv fotoğrafı / Fotoğraf: AFP

 

PKK lideri Öcalan, 8 Ekim Perşembe günü Suriye'den Yunanistan'a gitti.

Yunanistan Öcalan'ı neredeyse tutuklayacaktı, ancak PKK onu Rusya'ya götürmeyi başardı ve orada yaklaşık 2 hafta kaldı.

Daha sonra, Rusya Devlet Duması'nın ona siyasi sığınma hakkı verme kararına rağmen, ABD'nin Moskova'ya baskı yapması üzerine İtalya'ya sığındı.

Bir süre İtalya'da kaldı, ancak ABD ve Türkiye'nin baskısı sonucu Yunanistan ile koordineli olarak Kenya'ya gitti.

Orada, başkentte, Şubat 1999'da Türk istihbaratı tarafından kaçırıldı, yargılandı, birkaç ay sonra ölüm cezasına çarptırıldı. Öcalan halen hapiste kalıyor.

 

Müzakerelerde aşağılayıcı tutum

Cumhurbaşkanı Mübarek, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile temasa geçerek Suriye'nin tutumunu bildirdi.

İki cumhurbaşkanı, dönemin Mısır Dışişleri Bakanı Amr Musa'nın 11 Ekim Pazartesi günü Türkiye'yi ziyaret etmesi konusunda anlaştı.

Mısır-Suriye-Türkiye arasında bazı temaslar gerçekleşti. Amr Musa 12 Ekim'de Ankara'ya giderek burada Cumhurbaşkanı Demirel ve dönemin Dışişleri Bakanı İsmail Cem ile görüştü.

Suriye'nin yanıtını iletti ve görüşme olumlu bir atmosferde geçti. Birkaç gün içinde Suriye-Türkiye sınırında bir güvenlik toplantısı düzenlenmesi kararlaştırıldı.

13 Ekim'de Mısır Dışişleri Bakanlığı Avrupa Dairesi Müdürü Saba Nasır'a, Şam ile Ankara hükümetlerinin 16 Ekim 1998 Cuma günü Ankara, Adana veya Diyarbakır'da ikili ve gizli bir toplantı düzenlenmesinin kararlaştırıldığı bildirildi.

Toplantının Halep ya da Lazkiye'de yapılması önerildi, ancak bu öneri Suriye heyetinin gazetecilerle dolu oteller ve mekanlar yerine resmi mekanlarda ağırlanacağı ve Büyükelçi Sıtkı Uğur Ziyal (Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı) başkanlığındaki Türk heyetinde ordu ve istihbarat subaylarının yer alacağı belirtilerek reddedildi.

Türkiye, her heyete bir Türk tercümanın eşlik etmesini talep etti ve Türk heyetine Mübarek'in girişimine uyması talimatını verdi.

Türk Büyükelçi Ziyal, hiç tereddüt etmeden "Görüşmelerin tek konusu güvenlik olacak ve tartışmayı genişletmeye yönelik hiçbir girişim dikkate alınmayacak" ifadelerini kullandı.

Büyükelçi Saba Nasır ise "Zaman çok kısıtlı ve bu ivmeyi ve fırsatı boşa harcamamalıyız" uyarısında bulundu.

Nasır bu yüzden Ankara'ya gitmek için İstanbul'da aktarma yapmak ve en az 7 saat yol kat etmek gerekirken, Adana'ya arabayla kolayca ulaşılabildiğinden toplantı yeri olarak Adana'yı tercih ettiğini belirtti.

Adana'daki müzakerelerin ilk oturumu, asgari nezaket kurallarından dahi yoksundu. Suriye heyeti toplantı salonuna girdiğinde, Dışişleri Bakanlığı temsilcisi dışında, Türk heyeti koltuklarında oturmaya devam etti.

Türk tarafı, Suriye heyeti üyelerinin Şam ile iletişim kurmasını engelledi, ancak Saba Nasır bu kısıtlamadan kaçmayı başardı ve Şara ile temasa geçti.

Saba Nasır, ona "Anlaşma metninde PKK'nın kınanmasını istiyorlar, ne yapacağız?" diye sordu.

Faruk eş-Şara, Nasır'a verdiği yanıtta, "PKK'nın adını anmadan her iki ülkeye yönelik terörist eylemleri kınayın. İsrail işgaline karşı direnişten ayırmadan terörist eylemleri mutlak olarak kınayamayız. Türkiye için önemli olan, kendisine yönelik terör eylemlerini kınamak, ne daha fazlası ne de daha azı" dedi.

İkinci gün, protokol açısından atmosfer daha iyiydi ve her iki taraf da geçmişe dönmek istemediklerini, aksine geleceğe bakmak istediklerini vurguladılar.

Türk tarafı, önceki güvenlik komitesi mekanizmasından farklı bir eylem mekanizması bulunmasını istediğini ifade etti.
 

Suriye Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra, Şam, Suriye, 19 Ocak 2025 / Fotoğraf: euters
Suriye Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra, Şam, Suriye, 19 Ocak 2025 / Fotoğraf: Reuters

 

Adana Mutabakatı, metinler ve mesajlar

2 gün süren müzakerelerin ardından, nihai belge üzerinde anlaşmaya varıldı ve Suriye tarafında Tümgeneral Adnan Bedir el-Hasan, Türkiye tarafında ise Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Büyükelçi Sıtkı Uğur Zeyal tarafından imzalandı.

Belgenin metni şu şekildedir:

Suriye ve Türkiye heyetlerinin Adana'da yaptığı müzakerelerin tutanakları ve 20 Ekim 1998 tarihinde imzalanan anlaşmanın metni.


Mısır Arap Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'in Suriye adına ilettiği mesajlar ve İran Cumhurbaşkanı Sayın Muhammed Hatemi'yi temsilen İran Dışişleri Bakanı Sayın Kemal Harrazi tarafından iletilen mesajlar çerçevesinde, ekli listede (Ek No. 1) adı geçen Türk ve Suriye temsilcileri, terörle mücadelede iş birliğini görüşmek üzere 19 ve 20 Ekim 1998 tarihlerinde Adana'da bir araya gelmişlerdir.

Müzakereler sırasında Türk tarafı, iki ülke arasındaki mevcut gerginliği sona erdirmek için Mısır Cumhurbaşkanlığı'na iletilen (Ek No. 2) taleplerini yineledi. Türk tarafı ayrıca Suriye tarafına, Mısır Arap Cumhuriyeti aracılığıyla Suriye'den alınan yanıtı iletti. Bu yanıtta aşağıdaki taahhütler yer alıyordu:

  1. Suriye, bundan böyle Abdullah Öcalan'ın ülkede bulunmasına ve ülkeye girişine kesinlikle izin vermeyecek.
  2. Suriye, PKK üyelerinin ülkeye girişine izin vermeyecek.
  3. Suriye, bundan böyle PKK kamplarının topraklarında faaliyet göstermesine ve aktif olarak faaliyetlerde bulunmasına kesinlikle izin vermeyecek.
  4. Çok sayıda PKK üyesi tutuklanıp mahkemeye sevk edilirken isimlerini içeren listeler Suriye tarafından hazırlanarak Türk tarafına verildi.
     

 

Suriye tarafı yukarıdaki hususları teyit etmiştir.

Ayrıca, taraflar aşağıdaki hususlarda mutabık kalmışlardır:

Suriye, mütekabiliyet ilkesi uyarınca, kendi topraklarından doğan ve Türkiye'nin güvenliği ile istikrarını tehlikeye atan hiçbir faaliyete izin vermeyecek.

Suriye, PKK'nın topraklarında silah arzı, lojistik malzeme, finansal destek ve propaganda aktivitelerine müsaade etmeyecek.

Suriye, PKK'yı terör örgütü olarak tanıdı. Suriye, diğer terör örgütlerinin yanı sıra PKK'nın ve uzantılarının tüm faaliyetlerini yasakladı.

Suriye, PKK'nın topraklarında kamplar ve eğitim ya da himaye amaçlı tesisler kurmasına, ticari faaliyetler yapmasına izin vermeyecek.

Suriye, PKK üyelerinin, ülkesini üçüncü ülkelere geçiş için kullanmasına izin vermeyecek.

Suriye, PKK elebaşısının Suriye topraklarına girmesine engel olmak için her türlü tedbiri alacak ve sınır noktalarındaki tüm yetkililere bu yönde direktif verecek.

Taraflar, yukarıdaki tedbirlerin etkili ve şeffaf bir şekilde uygulanması için özel mekanizmalar oluşturulması konusunda mutabık kalmışlardır.

Bu bağlamda:

  • İki ülkenin üst düzey güvenlik yetkilileri arasında doğrudan bir telefon hattı kurulacak ve derhal aktifleşecek.
     
  • Taraflar, Ankara ve Şam'daki diplomatik misyonlarına özel güvenlik temsilcileri atayacak ve bu temsilciler, misyon başkanları tarafından ev sahibi ülkenin yetkililerine tanıtılacak.

  • Terörle mücadele çerçevesinde, Türk tarafı Suriye tarafına, güvenlik izleme prosedürlerini ve etkinliğini iyileştirecek bir sistem kurulmasını önerdi. Suriye tarafı, öneriyi yetkililerine onay için sunacağını ve mümkün olan en kısa sürede yanıt vereceğini belirtti.
     
  • Taraflar, Lübnan'ın onayıyla, PKK terör örgütüyle mücadele konusunu üçlü bir çerçeve içinde ele almayı kararlaştırdı. (PKK, 1980'li yılların başlarından itibaren Suriye'deki varlığı sırasında Lübnan'ın Bekaa Vadisi'nde kamplar kurmuştu. Suriye'deki varlığı, 2005 yılının şubat ayında dönemin Lübnan Başbakanı Refik Hariri'nin uğradığı suikastın ardından aynı yılın nisan ayında sona erdi)

  • Suriye tarafı, bu toplantı tutanağında belirtilen hususları uygulamak ve somut sonuçlar elde etmek için gerekli önlemleri almayı taahhüt ediyor.

Adana - 20 Ekim 1998
Türk heyeti adına Büyükelçi Uğur Ziyal - Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı
Suriye heyeti adına Tümgeneral Adnan Bedir el-Hasan - Siyasi Güvenlik Dairesi Başkanı

 

Adana Mutabakatı'nın gizli ekleri

Anlaşma metnine ek olarak, iki taraf gizli idari ekler üzerinde de mutabakata vardılar.

İlk ekte iki heyetin isimleri yer alırken, geri kalanında önemli ayrıntılara yer verildi.

Türkiye'nin Suriye'den özel taleplerinin yer aldığı Ek No. 2'nin metni:

İlişkilerimizi normalleştirmek için Suriye'nin uluslararası ilişkilerin temel kurallarına ve ilkelerine uymasını bekliyoruz.

Bu bağlamda, aşağıdaki somut taleplerin yerine getirilmesi gerekiyor:

  1. Suriye'nin terörizme verdiği destek nedeniyle Türk-Suriye ilişkileri ciddi şekilde zarar gördüğünden, Suriye'nin yükümlülüklerini resmen kabul etmesini ve bu konudaki önceki tutumunu terk etmesini istiyoruz. Bu taahhütler, teröristlere destek, sığınak veya mali yardım sağlamayacağına dair resmi bir taahhüdü içermelidir. Suriye ayrıca PKK elebaşısı Abdullah Öcalan ve onun ortakları da dahil olmak üzere PKK'lı suçluları yargılamalı ve Türkiye'ye iade etmeli.
     
  2. Bu bağlamda Suriye'nin;
    a) Kontrolü altındaki topraklarda terörist eğitim kamplarının faaliyet göstermesine izin vermemesi,
    b) PKK'ya silah ve lojistik destek sağlamaması,
    c) PKK üyelerine sahte kimlik belgeleri temin etmemesi,
    d) Teröristlerin Türkiye'ye yasal olarak giriş yapmasına ve sızmasına yardım etmemesi,
    e) Terör örgütü PKK'nın propagandasına izin vermemesi,
    f) PKK üyelerinin Suriye topraklarında karargah kurmasına ve faaliyet göstermesine izin vermemesi,
    g) Teröristlerin üçüncü ülkelerden Kuzey Irak'a ve Türkiye'ye geçişini kolaylaştırmaması gerekiyor.
     
  3. Terörle mücadelede her türlü faaliyette iş birliği yapılmalı.
     
  4. Diğer Arap Birliği üyesi ülkelerin Türkiye aleyhine kışkırtmaktan kaçınılmalı.

  5. Yukarıdakiler çerçevesinde, Suriye bu eylemlerini derhal durdurmadığı takdirde, Türkiye tüm sonuçlarına katlanarak, doğal savunma hakkını kullanma ve her koşulda can ve mal kaybı için adil tazminat talep etme hakkını saklı tutar.

Esasen tüm bunlar, 23 Ocak 1996 tarihinde diplomatik kanallar aracılığıyla Suriye'ye iletildi, ancak, uyarılarımız kulak ardı edildi.


Ek No. 3:

An itibarıyla her iki taraf da aralarındaki sınır anlaşmazlıklarının çözüldüğünü ve tarafların birbirlerinin toprakları üzerinde herhangi bir hak veya taleplerinin bulunmadığını düşünüyor.


Ek No. 4:

Suriye tarafı, bu anlaşmada öngörülen güvenlik tedbirlerini ve görevlerini yerine getirmemesinin Türkiye'ye, Suriye toprakları içinde 5 kilometre derinliğe kadar gerekli tüm güvenlik tedbirlerini alma hakkı verdiğini anlamaktadır.
 

PKK lideri Abdullah Öcalan, Lübnan-Suriye sınırındaki Mesna'da düzenlediği basın toplantısında konuşurken, 28 Eylül 1993 / Fotoğraf: AFP
PKK lideri Abdullah Öcalan, Lübnan-Suriye sınırındaki Mesna'da düzenlediği basın toplantısında konuşurken, 28 Eylül 1993 / Fotoğraf: AFP

 

Ankara, 2005 yılında Hariri suikastı sonrası Hafız Esad'ın uluslararası arenadan tecridinin ardından, 2008 yılında dönemin Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad ile dönemin İsrail Başbakanı Ehud Olmert arasında arabulucu rolünü üstlendi.


Ayrıca, 20 Ekim 1998'de imzalanan anlaşma, iki taraf arasındaki ilişkilerin iyileşmesine katkıda bulundu. Ankara, 2005 yılında Hariri suikastı sonrası Hafız Esad'ın uluslararası arenadan tecridinin ardından, 2008 yılında dönemin Suriye Devrlet Başkanı Beşşar Esad ile dönemin İsrail Başbakanı Ehud Olmert arasında arabulucu rolünü üstlendi.

Aynı sıralarda Suriye'de çok sayıda PKK üyesi tutuklandı ve bazıları Türkiye'ye teslim edildi.

Adana Mutabakatı, Suriye devriminin patlak vermesi ve 2012 yılında iki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin kesilmesine kadar periyodik olarak yenilendi.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 2017 yılından itibaren, Türk ordusunun PKK'nın  peşine düşmek için Suriye topraklarına 30-35 kilometre derinlemesine girmesine izin verilmesi gibi değişikliklerle anlaşmayı birkaç kez yeniden canlandırmaya çalıştı, ancak Beşşar Esad  bunu kabul etmedi.

Esad, rejimi 2024 yılı sonlarında düşene kadar bu konudaki kararlılığını sürdürdü.

Rejimin düşmesinden sonra, Suriye ve Türkiye arasında Adana Anlaşması'nın yeni bir versiyonu da dahil olmak üzere bazı askeri anlaşmalar imzalamak için müzakereler devam etti.

Adana Mutabakatı ve mutabakatın genişletilmesi konusunda yeniden başlayan tartışmaların, Şam ile Kürt ağırlıklı YPG'nin omurgasını oluşturduğu ve Ankara tarafından PKK'nın bir uzantısı olarak görülen SDG arasında, ABD'nin arabuluculuğunda Suriye ordusuna entegre olma müzakereleriyle birlikte önem kazandığına şüphe yok.

Bunun yanında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümeti, 1999 yılı başlarından bu yana hapiste olan Öcalan ile silahların bırakılması ve siyasi bir çözümün izlenmesi garantisini içeren bir anlaşmaya vardı.

Tüm bunlara Şam'ın ülkenin batısındaki Tartus ve Lazkiye'deki iki askeri üssün geleceğini Moskova ile müzakere ettiği bir dönemde, ülkenin kuzeyinde askeri varlığını güçlendiren Türkiye ile güneyinde saldırılarını yoğunlaştıran İsrail arasında Suriye'de artan gerilim eşlik ediyor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Bu makale Independent Türkçe için Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.

Al Majalla

DAHA FAZLA HABER OKU