Rus İnsansız Hava Araçlarının (İHA) NATO'nun doğu kanadındaki ülkeler üzerinde pervasızca dolaşması, bir gerçeği açık şekilde ortaya koydu: NATO, 21'inci yüzyılın savunma tehditlerine karşı yeterince hazırlıklı değil.
Bu, sadece teknik bir eksiklik değil; aynı zamanda kurumsal atalet, yanlış yönlendirilmiş yatırımlar ve değişen savaş ortamına uyum sağlanamamasının sonucu.
İHA tehdidinin batıya doğru yayıldığı 2025 yılında İttifak, ciddi bir stratejik muhasebeye ihtiyaç duyuyor.
Tehdit ortamının evrilmesi
Silahlı İHA'lar yeni ortaya çıkmadı. 2000'li yılların ortasından beri ABD tarafından, özellikle terörist gruplara karşı kullanıldılar.
Ancak son 10 yılda, bu sistemler teknik olarak gelişti ve savaş alanında önemli değişimlere yol açtı.
Bu gelişme, NATO'nun geleneksel savunma anlayışını temelden sarstı.
2020'deki Dağlık Karabağ Savaşı'nda Azerbaycan, İHA'larıyla Ermeni birliklerine karşı belirleyici bir üstünlük kurdu.
Bu, drone tehdidinin artık bölgesel çatışmalardan çıkıp büyük askeri bloklara kadar uzandığını gösterdi.
Öte yandan IŞİD gibi yapıların, ticari drone'ları modifiye ederek kullanması, bu tehditlerin yalnızca devletler arası savaşlarla sınırlı kalmadığını kanıtladı.
2025 yılında Polonya, Belarus ve Ukrayna üzerinden NATO hava sahasına giren İHA sürüleri, tehdidin artık doğrudan İttifak topraklarına taşındığını gösterdi.
Polonya'da düşen drone'lar, Rusya'nın Gerbera modelinin lisanslı bir versiyonu olarak tanımlandı.
Bu sistemler, İran'ın Shahed 136 modeline benziyor; basit yapılı, ancak etkili.
2 bin 500 kilometre menzilleriyle yalnızca sınır bölgelerini değil, İttifak içindeki enerji hatlarını, ulaşım merkezlerini ve kritik sivil altyapıları da hedef alabilecek durumdalar.
Asimetrik maliyet paradoksu: Stratejik zafiyet
NATO'nun karşılaştığı en ciddi sorun, asimetrik maliyet paradoksudur.
Düşük maliyetli drone'lar, pahalı hava savunma sistemlerine karşı ciddi bir avantaj sağlıyor.
Bir Shahed 136 tipi drone 20 bin ila 50 bin dolara mal olurken, onu düşürmek için kullanılan Patriot veya S-400 füzeleri 500 bin ila 3 milyon dolara kadar çıkabiliyor. Bu oran, saldırgan taraf için büyük bir avantaj yaratıyor.
Rusya gibi ülkeler, bu farktan yararlanarak sürü taktikleriyle NATO'nun mühimmat stoklarını hızla tüketebilir.
Uzun süreli bir kampanya karşısında, İttifak'ın klasik savunma kaynakları yetersiz kalır. Bu da caydırıcılığın sürdürülebilirliğini doğrudan etkiler.
Yüksek atış başı maliyet, NATO'nun tüketim yarışı içinde kaybetme riskini artırmaktadır.
Kurumsal atalet ve doktrinel eksiklik
NATO'nun bu tehdide karşı neden hâlâ zayıf kaldığını sorgulanmalı.
Yıllardır İHA'ların gelişimini izleyen bir örgütün, etkili bir savunma mimarisi geliştirememiş olması düşündürücü.
Polonya'nın Rusya tehdidine karşı milyarlarca dolarlık savunma harcaması yapmış olmasına rağmen, İHA'lara karşı etkin çözümler geliştirememesi de dikkat çekici.
Sorun, harcamaların hâlâ Soğuk Savaş döneminin öncelikleriyle şekillenmesinde yatıyor.
Birçok NATO ülkesi, yüksek hızlı jetler ve tanksavar sistemlerine öncelik veriyor.
Oysa son çatışmalar, özellikle Ukrayna ve Karabağ cepheleri, farklı bir savaş gerçekliğini ortaya koydu.
İttifak, bu değişime yeterince uyum sağlayabilmiş değil.
Gri bölge tehdidi ve mantıklı inkâr
Rusya'nın İHA kullanımı, hibrit savaş stratejisinin önemli bir parçası haline geldi.
Bu sistemler ucuz, küçük, kolay saklanabilir ve çoğu zaman silahsız yapıda tasarlanarak doğrudan saldırı gibi görünmekten kaçınıyor.
En kritik nokta ise şu: Bu tür eylemler, NATO'nun 5'inci maddesini tetiklemek için yeterli eşiğin altında kalacak şekilde planlanıyor.
Polonya'ya düşen silahsız drone'lar bu stratejinin bir parçası.
Amaç sadece taciz değil; NATO'nun savunma sistemlerini test etmek, radar tepkilerini ölçmek ve zayıf noktaları tespit etmek.
Rusya, "mantıklı inkâr edilebilirlik" yaklaşımı sayesinde, bu tür eylemler sonrası sorumluluktan kaçabiliyor.
NATO ise kanıt toplamak, diplomatik süreçleri işletmek ve müttefiklerin tepkilerini koordine etmek zorunda kalıyor.
Bu da karar alma sürecini yavaşlatıyor, birlik içinde tereddüt yaratıyor.
Siyasi tepkiler ve sınırlı etki
NATO'nun siyasi tepkileri bugüne kadar sembolik düzeyde kaldı.
Polonya ve Danimarka'nın 4. madde kapsamında yaptığı çağrılar, konunun ciddiyetini vurguladı.
ABD, Avrupalı liderlerle birlikte hareket etti. Ancak bu açıklamalara rağmen İHA'lar NATO hava sahasını ihlal etmeye devam etti.
Bu durum, siyasi reflekslerin caydırıcılık üretmede yetersiz kaldığını gösteriyor.
Birlik mesajı önemlidir; ama yeterli değildir. Semboller, sahada somut bir maliyet yaratmadıkça caydırıcılık sağlamaz.
NATO'nun caydırıcılığı ancak sahadaki karşılıkla ölçülebilir hale gelir.
Gerekli dönüşüm
İttifakın bu tehdide karşı etkin bir yanıt verebilmesi için, C-UAS (İnsansız Hava Araçlarına Karşı Sistemler) alanına ciddi yatırımlar yapması gerekir.
Yönlendirilmiş enerji silahları ve lazer sistemleri, atış başına maliyeti düşürebilir.
Bu sistemler, özellikle sabit tesis savunmasında avantaj sağlar.
Siber ele geçirme araçları, kentsel alanlarda etkili ve kontrollü müdahale imkânı sunabilir.
Yan hasarı sınırlı tutarak tehditleri etkisiz hale getirebilirler.
Ancak mesele sadece teknik değil, aynı zamanda doktrinel bir meseledir.
Entegre Hava ve Füze Savunması (IAMD) sistemi, düşük irtifada seyreden, yavaş ve küçük hedefleri de kapsayacak şekilde yeniden kurgulanmalıdır.
NATO'nun karar alma süreçleri hızlanmalı, dijital çağın gerektirdiği çeviklik öncelik haline gelmelidir.
İHA'lara karşı geliştirilecek strateji, yalnızca yeni sistemler almakla sınırlı olmamalı; karar alma, komuta-kontrol, iş birliği ve maliyet etkinlik gibi alanları da kapsamalıdır.
Asimetrik maliyet farkı, İttifak'ın elindeki caydırıcılık araçlarını hızla aşındırıyor.
NATO, bu duruma zamanında yanıt veremezse, sadece hava savunmasını değil, uzun vadeli stratejik güvenilirliğini de kaybetme riskiyle karşı karşıya kalacaktır.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish