Akıl, ahlak ve hukukta çelişkisizlik: Doğal hukuktan makro iktisada bir temel

Hasan Köse Independent Türkçe için yazdı

Görsel: Independent Türkçe

Modern toplumların karşı karşıya olduğu en temel sorun, yalnızca kurumların doğru işleyip işlemediği meselesi değildir.

Asıl mesele, insan aklının zorunlu mantık yasalarından kopuk biçimde üretilen normların, devletin karar süreçlerinden hukuki düzenlemelere ve ekonomik politikalara kadar uzanan geniş alanda yarattığı sistemsel çelişkilerdir.

Çelişki, modern toplumun görünmez ama en yıkıcı kriz kaynağıdır.

Mantık düzeyinde bilgi tutarsızlığı olarak başlayan bu durum, ahlakta adalet kaybına, hukukta meşruiyet erozyonuna, ekonomide ise öngörülemezlik ve güvensizlik döngüsüne dönüşür.

Bu nedenle çelişkisizlik ilkesi, soyut bir felsefi kavram ya da yalnızca analitik düşünme kuralı değildir; toplumsal hayatın bütün alanlarında düzeni, öngörülebilirliği ve güveni mümkün kılan kurucu yasadır.

İnsan aklının temel yasaları olan özdeşlik, çelişmezlik ve üçüncü hâlin imkânsızlığı yalnızca teorik mantığın iç kuralları değildir.

Bu ilkeler, aynı zamanda ahlaki eylemin tutarlılık ihtiyacını, hukuki normların evrensel gerekçelendirilebilirliğini ve iktisadi politikaların öngörülebilirlik, istikrar ve rasyonalite koşullarını belirler.

Ahlaken çelişkili bir normun adalet üretmeyeceği, hukuken çelişkili bir düzenlemenin meşru olamayacağı ya da ekonomik olarak çelişkili politikaların güven ve yatırım zemini yaratamayacağı kendiliğinden açıktır.

Toplumsal düzen, parçalı değil bütünlüklü bir aklî yapıya dayanır; bu yapı bozulduğunda yalnızca teknik hatalar değil, köklü bir meşruiyet krizi ortaya çıkar.

Tarih boyunca büyük düşünürlerin vurguladığı ortak bir nokta vardır: norm üretmek, mantıksal ve ahlaki bir sorumluluk doğurur.

Aristoteles çelişmezliği düşünmenin en temel ilkesi olarak tanımlarken; Kant evrenselleştirilebilirliği ahlaki eylemin ölçütü olarak ortaya koymuş; Aquinas doğal hukukun akılla keşfedilebilir bir yapı olduğunu savunmuş; çağdaş kurumsal iktisat ise belirsizliği azaltmayan kuralların ekonomik çöküşlere sebep olduğunu göstermiştir.

Bu düşünsel gelenekler birbirinden kopuk değildir; aksine aynı temel esasa, yani çelişkisiz norm ihtiyacına dayanır.

Bugünün toplumlarında bu ilkenin ihlali farklı biçimlerde ortaya çıkmaktadır.

Hukuki metinler yasallık sağlasa bile hukukilikten uzaklaşabilmekte, ekonomik regülasyonlar rasyonellik iddiasıyla uygulanırken gerçekte öngörülemezlik üretmekte, toplumsal meşruiyet mekanizmaları ise güç ilişkilerinin baskısı altında zayıflamaktadır.

Özellikle para politikası, vergi düzenlemeleri, emek piyasası yapıları ve rekabet rejimi gibi alanlarda ortaya çıkan çelişkiler, geniş halk kesimlerinin hayatını doğrudan etkileyen sonuçlar üretmektedir.

Çelişkili politika, ekonomik aktörlerin davranışlarını irrasyonelleştirir; irrasyonelleşen davranışlar sistemin tamamını çökertir.

Bu makale, çelişkisizlik ilkesini yalnızca teorik bir ölçüt değil, aynı zamanda kurumsal tasarım ve makro iktisat politikaları açısından zorunlu bir normatif kural olarak ele almaktadır.

Amacı, akıl-ahlak-hukuk-iktisat zinciri arasındaki kopmaz bağı görünür kılmak, toplumsal düzeni oluşturan bütün normların aynı temel ilkeden beslendiğini göstermek ve bu çerçevede uygulanabilir bir çelişkisizlik protokolü ortaya koymaktır.

Çünkü çelişkisizlik, hem adaletin hem meşruiyetin hem de ekonomik istikrarın ön koşuludur.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Modern düşünce geleneği, insan aklının yalnızca bilişsel bir kapasite olmadığını, aynı zamanda toplumsal, hukuki ve ekonomik düzenin rasyonel altyapısını oluşturan bir normatif güç olduğunu gösterir.

Toplum, doğası gereği kurallarla hareket eder; fakat bu kuralların hangi ölçütlere göre meşru, adil ve işlevsel olduğuna dair soru, insanlık tarihinin en köklü tartışmalarından biridir.

Bu makale, insan aklının zorunlu mantık ilkelerinden başlayarak ahlaki ilkeler, doğal hukuk, pozitif hukuk, kurumsal yapı ve makro iktisat politikaları arasında kopmaz bir normatif bağ olduğunu ileri sürmektedir. Bu bağın merkezinde ise çelişkisizlik ilkesi yer alır.

Çelişkisizlik ilkesi yalnız mantıksal düşünmenin değil, ahlaki değerlendirmenin, hukuki meşruiyetin, kurumsal rasyonelliğin ve ekonomik istikrarın kurucu yasasıdır.

Mantıkta çelişki, bilginin yıkımıdır; ahlakta çelişki, adaletin yıkımıdır; hukukta çelişki, meşruiyetin yıkımıdır; ekonomide çelişki, istikrarın yıkımıdır.

Bu nedenle toplumsal düzeni oluşturan tüm normatif sistemler, aynı ilkeye tabidir: Bir norm, mantıksal olarak kendiyle çelişemez; evrenselleştirildiğinde ahlaki çelişki doğurmamalıdır; insanın özne değerini ihlal etmemelidir; nesnel gerçeklikle tutarlı olmalıdır; uygulandığında sistematik adaletsizlik üretmemelidir.

Bu makalenin iddiası şudur:

Aklın zorunlu ilkeleri, ahlaki evrensellik, doğal hukuk, pozitif hukuk ve makro iktisat politikaları aynı çelişkisizlik yasasının farklı düzlemlerdeki görünümleridir.

Bu nedenle herhangi bir düzlemdeki çelişki (yasa, politika, dinî yorum, iktisadi düzenleme) yalnız yerel bir sorun değildir; bütün sistemin normatif bütünlüğünü bozar.


Teorik temeller 

Bu makalenin normatif çerçevesi dört ana teori seti üzerinde yükselir: mantıksal temel, ahlaki temel, doğal hukuk temeli ve kurumsal-iktisadi temel.

Bu temeller hem klasik hem modern teorilerden oluşan geniş bir entelektüel altyapıya dayanır.


1. Mantıksal temel: Aklın yasaları ve normların iç tutarlığı

Aristoteles'in çelişmezlik ilkesi ("aynı şeyin aynı anda hem olmak hem olmamak imkânsızdır") düşüncenin zorunlu temelidir. 1

Fakat modern hukuk ve siyaset teorisi bu ilkeyi daha ileri taşır:

  • Dworkin, hukukun "bütünlük içinde yorumlanması" gerektiğini savunur; bir norm ancak sistemdeki diğer ilkelerle tutarlı olduğunda meşru olur. 2
  • Habermas, normların ancak çelişkisiz bir kamusal söylemde rasyonel olarak kabul edilebilir olduğunda geçerli sayılacağını ileri sürer. 3

Bu sentez, makalenin çekirdeğini oluşturan görüşü güçlendirir:

Mantıksal tutarlılık yalnız bireysel bir bilişsel zorunluluk değil, hukuk ve politika üretiminin temelidir.


2. Ahlaki temel: Evrenselleştirilebilirlik, tanınma ve yetenekler

Kant'ın evrenselleştirilebilirlik ilkesi, ahlaki normların çelişkisizlik üzerinden sınandığını gösterir. 4

Modern düşünürler bu çerçeveyi genişletir:

  • Rawls: Adalet, bireylerin konumlarını bilmedikleri durumda seçtikleri ilkelerdir. 5
  • Sen ve Nussbaum: Bir kural insanın temel yeteneklerini yok ediyorsa ahlaki değildir. 6
  • Honneth: Ahlak, bireyin özne olarak tanınmasını gerektirir; tanınma ihlali ahlaki çelişkidir. 7

Bu katkılarla birlikte ahlaki temel yalnız mantıksal değil, insani sonuç temelli bir yapıya kavuşur.


3. Doğal hukuk temeli: İnsan özneliği ve temel haklar

Doğal hukuk, insanın araç değil özne olduğu fikrine dayanır.

Bu makalenin temel direklerinden biridir.

  • Aquinas, hukuku "aklın ortak iyiye yönelen buyruğu" olarak tanımlar. 8
  • Finnis, doğal hukuku insanın temel değerleri üzerinden yeniden inşa eder. 9
  • İslam hukuk geleneği, zaruriyyât-ı hamse ve maslahat doktrini ile doğal hukuka paralel bir çekirdek sunar. 10

Bu temele göre:

İnsanı araçsallaştıran her düzenleme - ister yasa ister ekonomik politika ister dinî yorum olsun - doğal hukuk açısından çelişkilidir.


4. Kurumsal-iktisadi temel: Belirsizlik, öngörülebilirlik ve kurumsal bütünlük

Modern kurumsal iktisat teorisi çelişkisizlik ilkesinin ekonomik zorunluluğunu açıklar:

  • North: Kurumların işlevi belirsizliği azaltmaktır. 11
  • Acemoglu & Robinson: Kapsayıcı kurumlar istikrar üretir; dışlayıcı kurumlar çelişki ve çöküş üretir. 12
  • Hayek: Kurallar genel ve öngörülebilir olduğunda ekonomik düzen işler. 13

Bu katkılar ekonominin teknik değil, normatif bir alan olduğunu gösterir.


I. Giriş

Modern hukuk, siyaset ve ekonomi düşüncesi, normatif ilkelerin kurumsal düzenlemelere nasıl aktarılacağı sorusuna sistematik bir yanıt aramaktadır.

Toplumsal düzeni oluşturan yasalar, ekonomik kurumlar ve siyasi kararlar çoğunlukla tarihsel zorunlulukların, güç ilişkilerinin ve teknik tercihlerin bir bileşimidir.

Ancak bu kararları sınırlayan daha yüksek bir normatif çerçeve mevcuttur.

Bu çerçeve, insan aklının zorunlu mantık ilkeleriyle başlayan ve ahlaki evrensellik, doğal hukuk ilkeleri, hukuki meşruiyet yapıları ve ekonomik rasyonaliteyle devam eden çelişkisizlik ilkesidir.

Makalede savunulan temel tez şudur:

Aklın, ahlakın, hukukun ve makro ekonomi politikalarının çelişmezliğe uygunluğu hem rasyonel zorunluluktur hem de toplumsal istikrarın ve ekonomik sürdürülebilirliğin temel şartıdır.

Aklın temel yasaları olan özdeşlik, çelişmezlik ve üçüncü hâlin imkânsızlığı yalnızca teorik düşünmenin kuralları değildir; ahlaki ilkelerin evrenselleştirilebilirliğini, hukukun insan özneliğine dayanmasını ve iktisat politikalarının öngörülebilir ve tutarlı olma zorunluluğunu da belirler.

Çelişkisizlik ilkesi ihlal edildiğinde:

  • ahlak irrasyonelleşir,
  • hukuk meşruiyetini kaybeder,
  • devlet keyfileşir,
  • ekonomik düzen bozulur,
  • toplumsal güven çöker.

Bu nedenle çelişkisizlik ilkesi felsefi bir mesele olmanın çok ötesinde, modern toplumun bütün düzen alanlarının kurucu yasasıdır.


II. Aklın temel yasaları ve doğal hukukun keşfedilebilirliği

Aklın mantıksal yapısı, hem düşüncenin hem de hukukun ve politikanın üzerine kurulduğu zorunlu bir çerçevedir.

Aristoteles'in klasik formülasyonu bunu net biçimde ifade eder:
"Bir şeyin aynı anda, aynı bakımdan hem olması hem olmaması imkânsızdır". 14

Bu ilke 3 modal kategori üretir:

  1. Zorunlu olan: Mantıksal olarak başka türlü olamayacak olan durumlar.
  2. Mümkün olan: Hem varlık hem yokluk bakımından çelişki doğurmayan durumlar.
  3. İmkânsız olan: Mantıksal veya ontolojik olarak çelişki üreten durumlar.

Bir hukuki, ahlaki veya iktisadi normun geçerliliği bu modal yapıyla doğrudan bağlantılıdır.

Mantıksal olarak imkânsız olan bir norm meşru olamaz.

Ahlaken çelişen bir norm adil olamaz.

Ontolojik yapıyla çelişen bir norm uygulanamaz.

Bu modal yapı doğal hukukun keşfedilebilirliğini açıklar.

Aquinas'ın tanımıyla doğal hukuk "ebedî yasanın akıl sahibi varlıklardaki payıdır". 15

Buna göre:

  • Doğal hukuk icat edilmez,
  • Doğal hukuk keşfedilir.

Doğal hukuk, insan aklının kavrayabileceği bir düzen içerir.

Örneğin, insanın özne oluşu, araç haline getirilemezliği, eşitliği ve rızanın ahlaki önemi doğal hukukun içeriğindedir.

Bu ilkeler herhangi bir kültürel tercihe değil, insanın ontolojik yapısına dayanır.

Bu nedenle doğal hukuka aykırı yasa teknik olarak mümkün olsa bile mantıksal ve ahlaki açıdan imkânsızdır.

Sorun yasada değil, onu üreten aklın yanlış yorumunda veya çarpık güç ilişkilerinde ortaya çıkar.

Spinoza'nın idea adaequata kavramı bunu tamamlar:

Bir fikrin doğruluğu, nesnesine uygunluğu ile ölçülür. 16

Doğal hukuk gerçekliğin ontolojik yapısıdır; pozitif hukuk bu yapıyı doğru kavradığı sürece meşru olur.


III. Ahlakın evrenselleştirilebilirliği ve çelişkisizlik ilkesi

Ahlaki düzen çelişkisizlik ilkesinin ikinci büyük görünümüdür.

Kant'ın kategorik buyruğu ahlakın bu ilkeye dayandığını açıkça ortaya koyar:

Yalnızca aynı zamanda genel bir yasa olmasını isteyebileceğin ilkeye göre eyle. 17


Bu prensip şu 3 koşulu zorunlu kılar:

  1. Genelleştirilebilirlik: İlke evrenselleştirildiğinde kendi kendini yok etmemelidir.
  2. Çelişmezlik: İlke her durumda aynı sonucu üretmelidir.
  3. Özne değeri: İnsan hiçbir zaman yalnızca araç olarak kullanılamaz.

Bu koşullar hem bireysel ahlak hem toplumsal düzen açısından bağlayıcıdır.

Bir norm fail-mağdur yer değiştirdiğinde savunulabilir değilse ahlaki değildir.

Aynı ilke Rawls'ın "bilinmezlik peçesi" 18 ile, Sen'in kapasite yaklaşımı19 ile, Nussbaum'un temel yetenekler kuramı20 ile ve Honneth'in tanınma teorisi 21 ile güçlendirilmiştir.

Buna göre:

  • Eşitsizlik üreten bir ekonomik politika ahlaki değildir.
  • İnsan onurunu zedeleyen bir yasa meşru değildir.
  • İnsan yapabilirliklerini yok eden bir kurum doğal hukukla çelişir.
  • Özne değerini ihmal eden bir düzen adaletsizdir.

Dolayısıyla ahlakın çelişmezlik ilkesi hem mikro etik kararları hem makro politik kararları sınayan zorunlu bir normatif testtir.


IV. Hukuk-yasa ayrımı: Keşif ve sentez

Hukuk ile yasa arasındaki ayrım, toplumsal meşruiyetin anlaşılmasında temel bir kavramsal gerekliliktir.

Hukuk (ius), insanın ontolojik değerine ve doğal hukukun ilkelerine dayanan evrensel çekirdek ilkeler bütünüdür.

Bu ilkeler keşfedilir; çünkü aklın zorunlu yapılarına, insanın özne oluşuna ve eşit değerine dayanır.

Buna karşılık yasa (lex), bu ilkeleri somutlaştıran, belirli tarihsel ve toplumsal bağlamda düzenleyen, teknik ve değiştirilebilir kurallardır.

Bu ayrım 3 boyutta açıklığa kavuşur:

  1. Ontolojik fark: Hukuk, insanın özne oluşuna dayanan evrensel ve değişmez ilkelerdir.
    Yasa, bu ilkelerin teknik düzenlemelere dönüştürülmüş sentetik biçimidir.
     
  2. Normatif fark: Hukuk adaleti temsil eder; yasa yalnızca yasallığı temsil eder.
    Yasa hukuka aykırı olabilir; tersi mümkün değildir.
     
  3. Meşruiyet farkı: Bir yasa yürürlükte olabilir, ancak hukuka aykırı olduğunda meşru değildir.
    Yasallık, hukukilik anlamına gelmez.

Hart'ın pozitif hukuk teorisi, yasaların geçerliliğini sistem içi "tanınma kuralı"na bağlarken22, Dworkin buna karşı çıkar ve hukuku "ilkeler bütünü" olarak tanımlar.

Dworkin'e göre hukuk, kuralların ötesinde adalet, eşitlik ve bütünlük ilkeleri içerir.  

Fuller ise yasaların yalnızca içerik olarak değil, "hukukun iç ahlakı"na uygunluk bakımından da değerlendirileceğini belirtir: tutarlılık, öngörülebilirlik, genellik, ilan edilmişlik ve istikrar. 24

Bu yaklaşım makalenin temel iddiasıyla birleştiğinde şu sonuç ortaya çıkar:

Bir yasa mantıksal, ahlaki, doğal hukuk ve olgusal testlerden geçmiyorsa, yürürlükte olsa bile meşru değildir.

Yasallık-hukukilik makasının açılması siyasi güvensizlik, hukuki istikrarsızlık ve ekonomik kırılganlık doğurur.

Meşruiyet kaybı yalnız adalet sorunu değil, kurumsal çöküşün başlangıcıdır.


V. Nesnel gerçeklik ve normun uygunluk testi

Normların yalnız mantık ve ahlak düzeyinde değil, nesnel gerçeklik düzeyinde de çelişkisiz olması gerekir.

Spinoza'nın adequatio öğretisi, bir düşüncenin doğruluğunun nesnesine uygunluğu ile ölçüldüğünü söyler. 25

Bu fikir normların gerçeklikle ilişkisine uygulanır:

  • Norm gerçekliği doğru açıklamalı,
  • Gerçekliği yanlış değerlendirmemeli,
  • Gerçeklik karşısında uygulanabilir olmalı,
  • Gerçek sonuçları doğru tahmin etmeli,
  • Beklenen etkileri negatif dışsallık yaratmamalıdır.

Hume'un "is-ought" ayrımı, normların doğrudan olgulardan türetilemeyeceğini söyler. 26

Ancak bu ayrım yanlış yorumlandığında "olgular normları bağlamaz" sonucuna varılır ki yanlıştır.

Doğru okuma şudur:

  • Normlar olgulardan türetilmez (Hume).
  • Ancak normlar olguları yok sayamaz (Spinoza).

Dolayısıyla 2 aşamalı bir ilişki vardır:

  1. Norm normatif gerekçeyle temellenir.
  2. Norm gerçeklik zemini üzerinde uygulanabilirlik kazanır.

Gerçeklikle çelişen norm 3 düzeyde problem üretir:

  1. Uygulanamazlık: Norm "ölü harf" olur.
  2. Adaletsizlik: Norm gerçekliğin insan üzerindeki etkilerini yanlış hesaplar.
  3. Sistemsel bozulma: Kurumsal kapasite normu taşıyamaz.

Bunlar hem hukuk devleti ilkesini hem ekonomik düzeni zayıflatır.

Modern kurumsal iktisat bu durumu doğrular: North, kurumların belirsizliği azaltmak için var olduğunu söyler. 27

Belirsizliği artıran normlar çelişkili normlardır.

Dolayısıyla normların gerçeklik testinden geçmesi, yalnız teknik bir gereklilik değil, meşruiyet ve ekonomik istikrarın temelidir.


VI. Din kaynaklı normların değerlendirilmesi

Din adına üretilen normlar, inanç alanı ve toplumsal düzen alanı olarak ikiye ayrılmalıdır.

İbadet, metafizik ve iman konuları aklın çelişki testiyle değerlendirilmez; çünkü bunlar bilgi değil, inanç kategorisindedir.

Ancak din adına toplum düzenine yönelik ortaya konan her norm, tıpkı diğer toplumsal normlar gibi çelişkisizlik testinden geçmek zorundadır.

Bu test 4 aşamadan oluşur:

  1. Aklî çelişmezlik testi: Doğal hukukla çelişen, insanın özne değerini yok sayan veya eşitliği ihlal eden yorumlar aklen geçersizdir.
     
  2. Ahlaki evrenselleştirilebilirlik testi: Fail-mağdur yer değiştirdiğinde savunulamayan dinî norm evrensel ahlaka uygun değildir.

  3. Doğal hukuk testi: İnsan onurunu zedeleyen, rızayı yok sayan, eşitsizlik veya araçsallaştırma üreten yorumlar doğal hukuka aykırıdır.

  4. Nesnel gerçeklik testi: Maslahat ilkesine aykırı, gerçekliği yok sayan veya sürdürülebilir olmayan dinî hükümler işlevsizdir.

İbn Kayyım'ın meşhur ifadesi bu ilkeyi teyit eder:

Şeriatın temeli hikmet ve maslahattır; maslahat neredeyse şeriat oradadır. 28


Bu nedenle din kaynaklı toplumsal düzenlemeler de çelişkisizlik protokolüne tabidir.

Çelişkili olan din değil, yorumdur.


VII. Kurumsal hukuka çelişkisizlik ilkesinin uygulanması

Kurumsal hukuk, soyut hukuki ilkelerin somut kurumlara dönüştüğü alandır.

Bu alanda yasa koyucu, yürütme, yargı, düzenleyici kurumlar ve politikacılar; aklın, ahlakın, doğal hukukun ve gerçekliğin çelişmezlik ilkesiyle bağlıdır.

Bu bölümde kurumsal düzenlemeler üç temel test üzerinden değerlendirilir:


1. Mantıksal tutarlılık testi

Bu test şu soruları sorar:

  • Norm kendi içinde çelişiyor mu?
  • Norm üst normlarla uyumlu mu?
  • Normun amacı içeriğiyle çelişiyor mu?

İçsel çelişki normu geçersiz kılar.


2. Ahlaki evrenselleştirilebilirlik testi

Bu test fail-mağdur yer değiştirmesi, Rawls'ın bilinmezlik peçesi ve Kant'ın evrensel yasa ilkesi üzerinden yürütülür:

  • Norm tarafsız mı?
  • Eşit durumda olanlara eşit muamele ediyor mu?
  • Hak ve yükümlülükleri dengeli mi?

Çelişki varsa norm ahlaken geçersizdir.


3. Olgusal uygunluk testi

Bu test Spinoza, North ve kurumsal iktisat teorisinin temel ilkelerini birleştirir:

  • Norm gerçeklikle uyumlu mu?
  • Uygulanabilir mi?
  • Beklenen nedensel sonuçları üretiyor mu?
  • Belirsizlik yaratıyor mu?

Gerçeklikle çelişen norm işlevsizdir ve ekonomik zarar üretir.


Bu 3 test aynı anda sağlanmadığında:

  • adalet kaybolur,
  • hukuk devleti zayıflar,
  • ekonomi kırılganlaşır,
  • toplumsal güven erir.

VIII. Çelişkisizlik ilkesinin makro iktisat politikalarına uygulanması

Makro iktisat politikaları yalnız teknik tercihlerin değil, aynı zamanda insan davranışını yönlendiren kuralların bütünüdür.

Para politikası, maliye politikası, vergi sistemi, emek piyasası düzenlemeleri ve rekabet rejimi; toplumsal refahı, gelir dağılımını, yatırım kararlarını ve toplumsal güveni doğrudan etkiler.

Bu nedenle makro düzenlemelerin çelişkisizlik ilkesine uygun olması sadece etik bir zorunluluk değil, aynı zamanda ekonomik rasyonelliğin temelidir.

Bu bölümde çelişkisizlik ilkesi, makro ekonomik düzenlemelere 4 temel mekanizma üzerinden uygulanmaktadır: amaç-araç tutarlılığı, teşvik yapısı, öngörülebilirlik ve kurumların meşruiyeti.
 

1. Politika → Kural → Sistem → Sonuç Zinciri

North'un (1990) gösterdiği gibi kurumlar belirsizliği azaltmak için vardır. 29

Ekonomik aktörlerin beklentileri, kuralların tutarlılığı ile şekillenir.

Bu nedenle makro politika tasarımı şu zincire dayanır:

Norm → Kurum → Teşvik → Davranış → Sistem Sonucu

Bir normdaki çelişki, zincirin tamamına yayılan sistemsel bir bozulma üretir.

Örneğin:

  • Para politikası fiyat istikrarını hedeflerken para arzını keyfî biçimde artırıyorsa,
  • Vergi adaleti iddiası varken güç sahiplerine ayrıcalıklar tanınıyorsa,
  • Emek piyasasında özgür sözleşme varsayımı altında güç eşitsizliği görmezden geliniyorsa,
  • çelişkisizlik yalnız hukuki değil, ekonomik bir kriz üretir.

Çünkü ekonomik aktörler "çelişkili sistemde rasyonel davranamaz."


2. Para ve maliye politikası: Öngörülebilirlik ve tutarlılık

Fuller'ın "hukukun iç ahlakı" olarak tanımladığı ilkeler -genellik, istikrar, öngörülebilirlik, tutarlılık- para ve maliye politikasında doğrudan geçerlidir. 30

Para politikası ne zaman çelişkilidir?

  • Amaç-araç ilişkisi tutarsız olduğunda,
  • Hedefler sık sık değiştiğinde,
  • Kurallar keyfî ve öngörülemez olduğunda,
  • Siyasi müdahaleler teknik kararın önüne geçtiğinde,
  • Enflasyon hedefi ile uygulama arasında kopukluk oluştuğunda.

Bu çelişkiler:

  • kurumsal güveni azaltır,
  • fiyat istikrarsızlığı üretir,
  • yatırım ufkunu kısaltır,
  • reel sektörde belirsizliği artırır,
  • orta vadede büyümeyi düşürür.

Ekonomik rasyonalite çelişkisizliği gerektirir.

Çelişki, enflasyonun ahlaki ve kurumsal karşılığıdır: güvensizlik.


3. Emek piyasaları ve ücret: Özne-nesne ayrımının ekonomik sonuçları

Emek, doğal hukuka göre özneye ait bir değerdir; dolayısıyla emekçinin "nesne" muamelesi görmesi hem ahlaken hem hukuk açısından çelişkidir.

Bu ilke iktisat açısından 2 sonuç doğurur:

(a) Güç eşitsizliği rıza üretmez

Lassalle'ın "tunç yasa" yaklaşımına göre serbest pazarlık varsayımı altında ücret daima geçimlik düzeye sıkışır. 31

Bu durum -modern sendikasızlaşma, taşeronlaşma ve güvencesizlik koşullarında- daha da pekişmiştir.

Eğer taraflar arasında güç eşitsizliği varsa:

  • pazarlık rıza doğurmaz,
  • rıza yoksa ahlaki meşruiyet yoktur,
  • meşruiyet yoksa ekonomik sürdürülebilirlik yoktur.


(b) Aşırı eşitsizlik ekonomik büyümeyi bozar

Piketty'nin (2014) uzun dönemli analizleri şunu açıkça gösterir:

Aşırı eşitsizlik, ekonomik büyümenin düşmanıdır. 32

Emek piyasası çelişkili olduğunda:

  • talep yetersizliği,
  • toplumsal gerilim,
  • verim kaybı,
  • sermaye yoğunlaşması,

gibi sonuçlar ortaya çıkar.


4. Vergi sistemi ve mülkiyet: Genellik, eşitlik ve rasyonellik

Vergi sistemi çelişkisizlik ilkesinin en net uygulama alanlarından biridir.

Bir vergi düzenlemesi ne zaman çelişkilidir?

  • Eşit durumda olanlara eşit davranmıyorsa,
  • Güçlü aktörlere özel istisnalar getiriyorsa,
  • Yükümlülük ile karşılık arasında kopukluk varsa,
  • Retrospektif vergilendirme yapıyorsa,
  • Karmaşıklık ve öngörülemezlik üretiyorsa.

Bu çelişkiler:

  • kaynak tahsisini bozar,
  • yatırım kararlarını eritir,
  • kayıt dışılığı artırır,
  • devlet-vatandaş güven ilişkisini zayıflatır.

Vergi aynı zamanda ahlaki bir kurumdur.

Ahlaki çelişki teknik düzenlemeyi bozar.


5. Rekabet Rejimi: Hukukun Üstünlüğü Ekonomiktir

Acemoglu & Robinson (2012) kapsayıcı kurumları şöyle tanımlar: 33

  • kurallar öngörülebilirdir,
  • güç tekelleşmez,
  • piyasa girişimciliği cezalandırılmaz,
  • hukuk kişiye göre değişmez.

Çelişkili rekabet düzeni:

  • tekel üretir,
  • fiyatları baskılar,
  • inovasyonu öldürür,
  • siyasal vesayet oluşturur.

Rekabet hukukunun çelişmezliği ekonomik dinamizmin temelidir.
 


IX. Çelişkisizlik testi için normatif protokol

Bu makale çelişkisizliği yalnız teorik bir ilke değil, aynı zamanda uygulanabilir bir araç olarak ortaya koymaktadır.

Bu nedenle tüm normlar -yasa, dinî yorum, kurum kararı, makro politika, yönetmelik- 5 aşamalı testten geçmelidir:


1. Mantıksal tutarlılık testi

  • Norm kendi içinde çelişiyor mu?
  • Üst normlarla çelişiyor mu?
  • Amaç-araç uyumu var mı?

Sonuç: Çelişki varsa norm geçersizdir.


2. Ahlaki evrenselleştirilebilirlik testi

  • Fail-mağdur yer değiştirdiğinde ilke korunuyor mu?
  • Norm herkes için geçerli olabilir mi?
  • İnsan araçlaştırılıyor mu?

Sonuç: Ahlaki çelişki varsa norm gayrimeşrudur.


3. Doğal hukuk testi

  • İnsan onurunu ihlal ediyor mu?
  • Özne-nesne ayrımını bozuyor mu?
  • Eşitlik ve rıza ilkeleri korunuyor mu?

Sonuç: Doğal hukuka aykırıysa norm meşru değildir.


4. Nesnel gerçeklik testi

  • Norm ampirik verilerle uyumlu mu?
  • Uygulanabilir mi?
  • Gerçek sonuçları ile amaçları tutarlı mı?

Sonuç: Gerçeklikle çelişiyorsa norm işlevsizdir.


5. Kurumsal-işlevsel tutarlılık testi

  • Belirsizlik üretmiyor mu?
  • Kurum kapasitesi normu taşıyabilir mi?
  • Hukukun iç ahlakına uygun mu?

Sonuç: Kurumsal çelişki varsa norm sürdürülemezdir.


Son söz 

Bu çalışmanın temel iddiası basit ama derindir: Toplumsal düzenin bütün alanları, insan aklının zorunlu yasalarıyla uyumlu olmak zorundadır.

Bu yasalar yalnızca soyut mantık ilkeleri değil; ahlaki tutarlılığın, hukuki meşruiyetin, kurumsal istikrarın ve ekonomik rasyonelliğin aynı anda dayandığı ontolojik zemindir.

Çelişkisizlik ilkesinin ihmal edildiği bir sistemde ortaya çıkan bozulma, yalnızca belirli bir normun yanlışlığıyla sınırlı kalmaz.

Aksine, meşruiyetin, güvenin ve istikrarın taşıyıcı kolonlarında çatlaklar oluşur. Bu çatlaklar zamanla genişler, kurumsal kapasiteyi aşındırır ve toplumsal sürdürülebilirliği temelden sarsar.

Günümüz dünyasında devletlerin karşılaştığı pek çok yapısal sorunun kökeni, çoğu zaman görünmeyen ama etkileri son derece güçlü olan bu çelişki üretim mekanizmalarındadır.

Yasalar ile doğal hukuk arasındaki mesafe açıldığında toplumun adalet duygusu zedelenir.

Ahlaki tutarlılık gözetilmeden yapılan ekonomik düzenlemeler geniş kitlelerde yoksullaşma, güvensizlik ve kırılma yaratır.

Para ve maliye politikalarının öngörülebilirliği bozulduğunda piyasa aktörlerinin davranışları irrasyonelleşir.

Emek piyasalarındaki güç eşitsizliği rızayı ortadan kaldırır; rızası olmayan emek ilişkisi ise hem ahlaki hem ekonomik açıdan sürdürülemez bir form üretir.

Bütün bu sorunların ortak paydası, çelişkisizlik ilkesinin ihlal edilmesidir.

Bu çalışma, insan aklının mantıksal yapısı ile toplumsal kurumların işleyişi arasında kopmaz bir bağ olduğunu göstermeyi amaçladı.

Aklın zorunlu ilkeleri doğal hukuku kurar; doğal hukuk ahlaki ilkeleri temellendirir; ahlaki ilkeler pozitif hukuka yön verir; pozitif hukuk kurumsal yapıyı belirler; kurumsal yapı ise makro ekonomik düzenin işleyişini tanımlar.

Bu zincirin herhangi bir halkasında ortaya çıkan çelişki tüm sistemi bozar. Bu nedenle çelişkisizlik ilkesi, bir sistemin iyi tasarlanmış olup olmadığını sınayan en temel normatif testtir.

Makalenin sonunda sunulan 5 aşamalı çelişkisizlik protokolü, yalnızca teorik bir öneri değil; uygulanabilir, ölçülebilir ve kurumsal karşılığı olan bir çerçevedir.

Normun mantıksal yapısı, ahlaki evrenselliği, doğal hukukla uyumu, nesnel gerçeklikle ilişkisi ve kurumsal işlevselliği, aynı anda test edilmedikçe sahici bir meşruiyet üretilemez.

Yasaların, politikaların, stratejilerin ve ekonomik düzenlemelerin tamamı bu testten geçirildiğinde, sistem hem adalet hem rasyonellik hem de sürdürülebilirlik bakımından güçlenir.


Sonuç olarak bu çalışma, çelişkisizliğin yalnızca düşünsel bir mecburiyet değil; toplumsal barışı, adaleti ve ekonomik refahı koruyan kurucu bir unsur olduğunu ortaya koymaktadır.

Çelişkisiz norm adalet üretir; çelişkili norm kriz üretir. Bu çerçeve benimsendiğinde, toplumun hem hukuki hem ekonomik hem de siyasi mimarisinde çok daha derin ve kalıcı bir iyileşme mümkündür.

Bu metin, böyle bir iyileşme için gerekli olan normatif zeminin kavramsal haritasını sunmaktadır.

 

 

 

1.  Aristoteles. (2004). Metafizik (Çev. A. Arslan). İstanbul: Paradigma Yayıncılık, Γ 3, 1005b19-20.
2.  Dworkin, R. (1986). Law's Empire. Cambridge: Harvard University Press.
3.  Habermas, J. (1996). Between Facts and Norms. Cambridge: MIT Press.
4.  Kant, I. (1996). Groundwork of the Metaphysics of Morals (Çev. M. Gregor). Cambridge: Cambridge University Press.
5.  Rawls, J. (1971). A Theory of Justice. Cambridge: Harvard University Press.
6.  Nussbaum, M. (2011). Creating Capabilities. Cambridge: Harvard University Press.
Sen, A. (1999). Development as Freedom. New York: Knopf.
7.  Honneth, A. (1995). The Struggle for Recognition. Cambridge: Polity Press.
8.  Aquinas, T. (1988). Summa Theologiae, I-II, q. 90-94.
9.  Finnis, J. (2011). Natural Law and Natural Rights (2. Basım). Oxford: Oxford University Press.
10.  İbn Âşûr, M. T. (2006). Maqāsid al-Sharīʿah al-Islāmiyyah. Amman: IIIT.
11.  North, D. C. (1990). Institutions, Institutional Change and Economic Performance. Cambridge: Cambridge University Press.
12.  Acemoglu, D., & Robinson, J. (2012). Why Nations Fail. New York: Crown.
13.  Hayek, F. A. (1973). Law, Legislation and Liberty. Chicago: University of Chicago Press.
14.  Aristotle. (2004). Metaphysics (Trans. A. Arslan). İstanbul: Paradigma Yayıncılık, Γ 3, 1005b19-20.
15.  Aquinas, T. (1988). Summa Theologiae, I-II, q. 90-94.
16.  Spinoza, B. (1996). Ethics (Ed. & Trans. E. Curley). London: Penguin.
17.  Kant, I. (1998). Groundwork of the Metaphysics of Morals (Trans. M. Gregor). Cambridge: Cambridge University Press.
18.   Rawls, J. (1971). A Theory of Justice. Cambridge: Harvard University Press.
19.  Sen, A. (1999). Development as Freedom. New York: Knopf.
20.  Nussbaum, M. (2011). Creating Capabilities. Cambridge: Harvard University Press.
21.  Honneth, A. (1995). The Struggle for Recognition. Cambridge: Polity Press.
22   Hart, H. L. A. (1994). The Concept of Law (2nd ed., Ed. J. Raz & P. Bulloch). Oxford: Clarendon Press.
23.  Dworkin, R. (1977). Taking Rights Seriously. Cambridge: Harvard University Press.
24.  Fuller, L. (1969). The Morality of Law. New Haven: Yale University Press.
25.  Spinoza, B. (1996). Ethics (Ed. & Trans. E. Curley). London: Penguin.
26.  Hume, D. (2000). A Treatise of Human Nature. Oxford: Oxford University Press.
27.  North, D. C. (1990). Institutions, Institutional Change and Economic Performance. Cambridge: Cambridge University Press.
28.  Ibn al-Qayyim al-Jawziyya. (1991). I‘lâm al-Muwaqqi‘în. Beirut: Dar al-Kutub al-‘Ilmiyya.
29.  North, D. C. (1990). Institutions, Institutional Change and Economic Performance. Cambridge University Press.
30.   Fuller, L. L. (1969). The Morality of Law (Rev. ed.). Yale University Press.
31.  Lassalle, F. (1863). Das Arbeiterprogramm. Berlin.
32.  Piketty, T. (2014). Capital in the Twenty-First Century. Harvard University Press.
33.  Acemoglu, D., & Robinson, J. (2012). Why Nations Fail. Crown.

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU