1. İlke neden hukuk ontolojisinin merkezindedir?
"Tanrı adaletsiz bir şeyi emretmez" ilkesi, yalnızca kelamî bir tartışmanın konusu değil; hukukun, ahlakın ve toplumsal düzenin temeline yerleşen bir üst normdur.
Çünkü bu ilke, normatif düzenin iki kaynağını -doğal hukuk (physis) ve ilahi irade-birbirine bağlayan en güçlü teorik köprüdür.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Tarih boyunca pozitif hukuk çoğu zaman siyasal güç tarafından belirlenmiş, ancak toplumların vicdanında ve rasyonel değerlendirmesinde pozitif hukukun geçerliliği çoğu zaman doğal hukuk ile ilişkilendirilmiştir.
Bu nedenle "Tanrı adaletsiz bir şeyi emretmez" formülü, hem metafizik hem rasyonel hem de toplumsal bağlamda adaleti pozitif hukukun üzerine koyan bir aksiyondur¹.
Bu ilkenin gücü iki yönlüdür:
- Aklî yön: Adalet kavramı aklın zorunlu ilkelerinden biridir.
- Naklî yön: İlahi vahiy, adaleti mutlak olarak emreder ve zulmü reddeder.
Dolayısıyla ilke, "Tanrı adildir" inancından önce, "adaletsizlik çelişkidir" düşüncesine dayanır.
Zaten Mutezile'nin ünlü "hüsün-kubuh aklîdir" öğretisi, iyiliğin ve kötülüğün akıl yoluyla bilinebileceğini; dolayısıyla Tanrı'nın aklın kötü dediği bir şeyi emretmeyeceğini ifade eder².
Bu yaklaşım, doğal hukukun ilahi hukukla kesiştiği noktadır.
2. İlkenin akli temeli: Adalet aklın ilk ilkesidir
İnsan aklı, doğruyu ve yanlışı yalnızca toplumsal öğrenme yoluyla değil; aynı zamanda "ahlaki sezgi" dediğimiz doğrudan bir kavrayışla ayırt eder³.
Adalet, Kant'ın deyimiyle "aklın pratik yasası"dır; yani akıl adaletsizliği yalnızca yanlış değil, çelişik bulur.
Çünkü:
- Adaletsizlik genel yasa hâline getirilemez.
- Evrenselleştirilemeyen bir ilke ahlaki olamaz.
- Ahlaki olamayan bir ilke hukuki temel olamaz.
Bu akıl yürütme, doğal hukukun rasyonel temelidir.
Dolayısıyla Tanrı'nın adaletsiz bir şeyi emretmesi, aklen imkânsızdır.
Tanrı'nın kudreti ve iradesi, mantıksal çelişkiler içermeyen eylemleri kapsar.
Adaletsiz bir emir, Tanrısal hikmet ile bağdaşmaz.
Kelamcı Cüveynî bu yüzden "Şer‘î hüküm ancak maslahat ve adalet doğuruyorsa hüküm olur" der⁴.
Böylece doğal hukuk -ahlaki aklın zorunlu sonuçları- ilahi iradenin epistemolojik zemini hâline gelir.
3. İlkenin teolojik temeli: Kur'an'da mutlak adalet ve zulmün imkânsızlığı
Kur'an'da Allah'ın zulmetmeyeceği defalarca vurgulanır:
- "Allah zerre kadar zulmetmez…" (Nisâ 4/40)
- "Rabbin kullara zulmetmez." (Fussilet 46)
- "Allah adaleti, ihsanı ve yakınlara vermeyi emreder." (Nahl 16/90)
- "Allah zulmü haram kıldı, kendinize de haram kılın." (Hadis-i kudsî)⁵
Bu ayetlerin yapısı önemlidir:
- Adalet emirdir.
- Zulmün kendisi yasaktır.
- Zulüm Allah'a nispet edilemez.
- Zulüm doğuran uygulama şer‘î olamaz.
Yani, ilahi irade ile doğal adalet arasında ontolojik bir çatışma düşünmek hem mantıksal hem naklî olarak imkânsızdır.
İbn Kayyim'in "Şeriat tümüyle adalet, rahmet, maslahat ve hikmettir" sözü, bu ilkenin hukukî kurala dönüşmüş hâlidir⁶.
4. İlkenin fıkhî temeli: Makâsıd teorisi ve hükümlerin adaletle sınırlandırılması
Makâsıdü'ş-şeri‘a teorisi, bu ilkenin İslam hukukundaki kurumsal biçimidir.
Şâtıbî'ye göre şer‘î hükümlerin amacı insanın:
- canını,
- aklını,
- malını,
- neslini,
- inancını
korumaktır⁷. 7
Bu koruma doğal hukukun beş temel hakkıyla aynıdır.
Dolayısıyla:
↠ Adalet doğuran bir hüküm şer‘îdir.
↠ Zulüm doğuran bir hüküm, şer‘î niteliğini kaybeder.
↠ Çünkü Tanrı zulüm içermez; zulüm içeren yorum insana aittir.
Bu nedenle fıkıhta form-amaç ayrımı yapılmıştır.
Form tarihsel olabilir; amaç evrenseldir.
Adaleti gerçekleştirmeyen form terk edilir.
5. İlkenin tarihsel sonucu: Şer‘î formlar değişebilir, doğal hukuk ilkesi değişmez
Tarih boyunca toplumsal, ekonomik, kültürel ve siyasi koşullar değiştikçe şer‘î hükümlerin uygulama biçimleri de değişmiştir.
Bu değişimin dayandığı ana ilke şudur:
Adalet değişmez; hükmün formu değişebilir.
Örneğin:
- Miras oranları tarihsel bir toplumsal yapının ürünüdür.
- Ceza biçimleri toplumların güvenlik kapasitelerine göre şekillenmiştir.
- Ticaret hukuku ekonomik yapıya göre esnemiştir.
Ancak "hak sahibine hakkını verme", "zarar vermeme", "ölçüde doğruluk", "rıza", "zulmü engelleme" gibi doğal hukuk ilkeleri değişmemiştir.
Bu nedenle "Tanrı adaletsiz şey emretmez" ilkesi tarih üstüdür ve çünkü adalet evrenseldir.
6. İlkenin ahlaki boyutu: Adalet olmadan din, ahlak ve hukuk olamaz
İlkenin ahlaki temeli şudur:
↠ Adalet yoksa din yoktur.
↠ Adalet yoksa hukuk yoktur.
↠ Adalet yoksa iman bile işlevini kaybeder (Maun Suresi).
Kur'an'ın "Zalimin dostu yoktur", "Allah zalimleri sevmez", "Zulmedenler felah bulmaz" gibi mutlak hükümleri ahlaki bir zeminde, doğal hukukun tepesine yüksektir.
Tanrının adaletsizliği emretmeyeceği ilkesi, dini ahlaktan, ahlakı akıldan, aklı hukuktan ayırmayan bütüncül bir varlık düzeni ortaya koyar⁸.
Buradan çıkan sonuç nettir:
Ahlaken çelişik olanın teolojik meşruiyeti yoktur.
7. İlkenin siyasal boyutu: Meşruiyetin kaynağı doğal hukuktur
Her siyasal otorite yasa koyabilir; fakat yasa koymak meşruiyet anlamına gelmez.
Siyasal meşruiyet 3 temele dayanır:
- Rıza
- Adalet
- Doğal hukukla çelişkisizlik
Bu üçü yoksa yasa, yasa değil zor kullanımıdır.
İslam siyaset düşüncesindeki "Zulüm düzeni yıkılır" ilkesi, Roma hukukundaki "Adaletsiz yasa yasa değildir" kuralı, modern dönemde Rawls'un "Temel kurumlar adalet üretmiyorsa meşru değildir" tezi aynı normatif omurgayı paylaşır⁹.
Dolayısıyla Tanrı'nın adaletsiz bir şeyi emretmeyeceği ilkesi, siyasal otoritenin mutlak gücüne sınır çeker.
8. İlkenin ekonomik boyutu: Temerküz, Kenz, Riba ve Stokçuluk neden tanrısal ol(a)maz?
İlke, iktisadi düzen açısından en büyük anlamını şurada bulur:
↠ Aşırı servet birikimi (kenz)
↠ Mülkiyetin mutlaklaşması
↠ Çalışmayan sermaye getirileri (riba)
↠ Spekülasyon
↠ Stokçuluk
↠ Rant
↠ Tekelleşme
Doğal hukuka aykırıdır, çünkü adaletsiz sonuç üretir.
O yüzden ilahi olamaz.
Kur'an kenz'i açıkça yasaklamış, riba'yı "Allah'a savaş açmak" olarak nitelemiş, zekât ve infakı zorunlu kılmış, ölçü-tartı hilesini ahlaksızlık ve zulüm saymıştır¹⁰.
Bunlar yalnızca dini hükümler değil; doğal hukukun ekonomik ilkeleridir:
- Kaynakların ortaklığa dayanması
- Toplumsal denge
- Adil paylaşım
- Rıza ve karşılıklılık
Bu ilkeler olmaksızın hiçbir toplum hukuk düzeni üretemez.
Bu nedenle Tanrı'nın, sonuç itibarıyla yoksullaştıran, eşitsizlik yaratan, temerküz oluşturan, zorlayan bir ekonomik yapıyı emretmesi mantıksal ve teolojik olarak imkânsızdır.
9. İlkenin metafizik boyutu: İlahi emir doğanın düzeniyle çelişemez
Doğal hukukun metafizik boyutu, evrendeki denge ve uyum yasalarıyla paraleldir.
Kozmotik düzen "ölçü"ye dayanır.
Kur'an'da "Biz her şeyi bir ölçü ile yarattık" (Kamer 54/49) ifadesi, fizik yasalarının olduğu kadar ahlaki yasaların da düzenli olduğuna işaret eder¹¹.
Bu nedenle vahiy, doğanın düzeniyle çelişen bir adaletsizlik emretmez.
Çünkü adaletsizlik hem doğayı hem toplumu hem insanı bozar.
İlahi emir, bozan değil "ıslah eden"dir.
10. Normatif sonuç: Doğal hukuk - şer‘î hukuk - pozitif hukuk üçgeninin tek bağlantı noktası
Bu ilke, 3 hukuk düzlemini tek bir noktada birleştirir:
Doğal hukuk ↠ aklın zorunlu adalet ilkeleri
Şer‘î hukuk ↠ ilahi vahyin doğal adaleti normlaştırması
Pozitif hukuk ↠ toplumun düzen için koyduğu kurallar
Bu 3 düzlem birbiriyle çelişmemelidir.
Çelişki varsa:
↠ Suçlu doğal hukuk değildir.
↠ Suçlu vahiy değildir.
↠ Suçlu pozitif hukukun veya yorumun adaletten sapmasıdır.
Pozitif hukukun tamamen değişebilir olması, doğal hukukun değişmez olmasıyla dengeli biçimde bütünleştiğinde "çelişkisiz bir hukuk düzeni" oluşur.
11. Sonuç: İlkenin hukuk ontolojisindeki yeri
Bu çalışma göstermektedir ki:
- Doğal hukuk evrensel, rasyonel ve değişmezdir.
- İlahi hukuk doğal hukukla çelişemez.
- Pozitif hukuk doğal hukuka uygun olduğu sürece meşrudur.
- Adaletsizlik-zulüm içeren bir uygulama şer‘î değildir.
- Bu ilke olmadan hiçbir hukuk sistemi sürdürülebilir değildir.
"Tanrı adaletsiz şey emretmez" ilkesi bu nedenle yalnızca teolojik bir cümle değil; hukukun ontolojik temelidir.
Hukuk adalete dayandığı sürece hukuktur; aksi hâlde haksız güçtür.
Dipnotlar:
1. Finnis, J. Natural Law and Natural Rights, OUP, 1980.
2. Watt, W. Montgomery, Islamic Philosophy and Theology, 1985.
3. Vlastos, G., Socrates, Cornell UP, 1991.
4. Cüveynî, el-Burhân, I-II.
5. Kur'an: Nisâ 4/40; Nahl 16/90; Fussilet 46.
6. İbn Kayyim, İ‘lâmü'l-Muvakkıîn.
7. Şâtıbî, el-Muvâfakât.
8. Kur'an: Âl-i İmrân 57; Şûrâ 42.
9. Rawls, J. A Theory of Justice, Harvard UP, 1971.
10. Kur'an: Tevbe 34-35; Bakara 275-279; Mutaffifîn 1-6.
11. Kur'an: Kamer 54/49.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish