Türklerin jeopolitiği ve vizyonu

Gürsel Tokmakoğlu Independent Türkçe için yazdı

Görsel: AA

Türkiye Cumhuriyeti merkezli bir okumayla, jeopolitik, strateji ve vizyon konularını kuramsal ve pratik yönleriyle açıklamak isterim. 

Önce coğrafya ve politika bahsini ele alacağım.

Jeopolitik konusunun kuramsal belirsizliğine dair açıklamam olacak.

Jeopolitik ile ilgili bir teorik yaklaşımı inceleyeceğim.

Bir hatalı tutum olan Avrasyacılık bahsini jeopolitik yaklaşımla ele alacağım.

Buradaki amaç kendi değerlerimizin farkındalığını attırmak olacak.

En sonunda da Türklerin jeopolitikasının ve vizyonunun ne olduğunu veya ne olması gerektiğini açıklayacağım.


Coğrafya ve politika

Coğrafyaya dair açıklamalar esasen bir projeksiyondur.

Burada dünyaya nasıl baktığınız önemlidir.

  • Birinci nokta, coğrafya sabit kabul edilir.
  • İkinci nokta ise, politika değişkendir, taraflıdır, yoruma açıktır ve gelişmeler çerçevesinde farklılaşabilir.

Jeopolitik konusu bu nedenle dinamiktir, zamana, coğrafyaya ve şartlara göre farklı değerlendirmelerin yapılmasıyla açıklanır. 

Bir başka ifadeyle jeopolitik, stratejik tasarım ve açıklama yapmaya imkân sağlar, ki buna da jeostrateji denir. 

Projeksiyon yönüyle değerlendirin.

Örneğin, Japonya'yı merkeze koyup bir projeksiyon yapılırsa, dünyanın merkezi Japonya olur.

Türkiye'yi merkeze koyarsanız, dünyanın merkezi Türkiye olur.

Bu, coğrafi projeksiyon yoluyla bir sabit durum ifadesi olur.

Örneğin Türkiye için politik bir bakış açısını düşünelim; maddi ve sosyo-kültürel değerler, güvenlik, küresel ve bölgesel ticaretin akışı, enerji hatları, politik etkileşimler söz konusu ise bu noktada rahatlıkla "Türkiye merkez ülkedir" denebilir.

Japonya'ya göre Türkiye mukayeseli düşünülecek olunduğunda, rahatlıkla denebilir ki; tarih boyunca Anadolu coğrafyası merkez konumundaydı.

Jeopolitikçiler kendilerine göre tanımlar yaparlar.

Bazı tanımlar ise bir tür kolaylık sağlamaktadır.

Deniz hakimiyet teorisini yazan Alfred Mahan, denizcilik açısından ihtiyaç duymuş, Arap Denizi'ni, Avrasya'nın bir bölümünü, Akdeniz'in doğusunu ve Afrika'nın bir bölümünü içeren bölgeye tanım getirmiş ve bu coğrafya dilimine "Ortadoğu" demiştir. 

Ortadoğu demek ne derece doğru?

Esasında Avrasya'nın iki ucuna bakılarak, "Uzak Doğu ve Yakın Doğu" demek daha doğrudur.

Aslında bazı tarihçiler, arkeologlar ve antropologlar bu bakış açısı ve tanımı tercih etmektedirler.

Avrasya'nın batısında yaşayan topluluklar, kendi medeniyetlerini işaret edercesine, yaşadıkları coğrafyaya "Avrupa" ismini koymuşlar.

"Avrupa kıtası" diye bir tanım geliştirmişler. 

Eğer gerçek coğrafi kıtadan söz edilecekse nelere bakılır?

Jeolojik plakalara (levhalara) bakmak mümkündür.

Hangi plaka ne şekilde kırılmış, hareket ne yönde, bunlar neler? 
 

Jeolojik levhalar
Jeolojik levhalar

 

Ne isimler veriyoruz, yulardaki haritaya bakınız:

Afrika levhası, Arap levhası, Anadolu levhası, Avrasya levhası…

Eğer kıtalar bunlar ise Avrupa nerede?

Yine de Avrupa kıtası tarifini nasıl yapıyorlar?

Uralların batısı olduğunu ifade ediyorlar.

Kuzeyden güneye hat çekilirse, Avrupa kıtası olarak kapsanan alana, Hazar Denizi batısı, Anadolu ve Karadeniz dahildir.

Burada hemen açıklayalım, bizde bir tabir var, "Trakya Avrupa'da, Anadolu Asya'da" diye, bu temel olarak eksik bir açıklamadır.

Hatta Türkiye'yi "Asya ve Avrupa arasında köprü" şeklinde tarif ederler, bu da hatalı bir açıklama biçimidir.

Bir kere "köprü" tanımı yanlıştır. 

Diğer nokta da "İstanbul'un Asya ve Avrupa yakaları" denmek suretiyle tarifler yapılır.

Ne gerek var?

Türkiye tamamen Avrasya ülkesidir; hadi diyelim Asya ve Avrupa ayrıldı şeklinde düşünülüyor, o vakit tamamı Avrupa kıtasına dahildir, bu durumda burası bir Ortadoğu ülkesi değildir. 

Türkiye'yi değişik yaklaşımlarla Ortadoğu'ya koymak isteyenler yanlış yoldadır.


Jeopolitik belirsizlik

Jeopolitik açıdan Avrasya'nın bütünü esastır.

Kaynaklar, politikalar, kültürler, vb. yönlerden dolayı.

Stratejik ve politik yaklaşımlar, milletlerin veya devletlerin çıkarları ile zamanın icapları değişkendir.

Bu değişkenlere göre düşünülürse, her bir dönem ve şart için bazı jeopolitik belirsizliklerden söz edilebilir.

Jeopolitikçiler değerlendirmelerinde hareketleri, öncelikleri, ağırlık merkezlerini, değişimleri ve bunlara bağlı yönleri açıklarlar.

Genelden özele, özelden genele doğru farklı coğrafi alanlara dair değerlendirmeler yaparlar. 

Örneğin küresel ticaret Uzak Doğu'da ağırlık kazandıysa, bu genel duruma ilişkin Türkiye'nin ağırlığı ne olur denirse, başlarsınız analitik değerlere göre çalışmaya.

Yapılan mukayeseler neticesinde bir yoruma varırsınız.

Bu basit açıklama bile verilerin ne denli incelendiğiyle alakalı olarak ilgililere bir bakış açısı sağlar.

Bu jeopolitik değerlendirmeye dayalı olarak politikalar, hedefler, stratejiler gözden geçirilir.

Bütün bunlar jeopolitiğin dinamik durumunu temsil ederler. 

Jeopolitik değerlendirmede ana konular ve alt konular ayrı ayrı hesaba karıldığı gibi, daha sonraki adımlarda, bu ana konudaki değişimlerle beraber, alt konuların kendi içindeki etkileşimleri nasıl gerçekleşir, bu gibi ayrıntılara bakılabilir.

Zamana göre değişen durumlara örnek verecek olursak, diyelim Çin'in bundan 50-60 yıl önce küresel ticarette bu denli faaliyeti yoktu, ama bugün bu konu mevcut.

Buna benzer örnek başka yer de aynı tarihleri kapsasın:

İran'ın bundan 50-60 yıl önce nükleer silah üretmekle ilgili somuta bir tercihi yoktu, ama bugün bu konu mevcut.

O halde jeopolitik değerlendirmelerde bugünkü şartlara göre, küresel ticaret, ihtiyaçların karşılanması, ortaklıklar, stratejik kuvvet dengeleri ve karşılıklı uygulanan politikalar böylesi bir değerlendirme içinde yer alacaktır.

Eğer örneğin, bu değerlendirmeyi ABD yapıyor ise zamana göre jeopolitik bir okuma yapacaktır.

Diyelim ABD'nin gücüne karşı Rusya ve Çin tarafından ortak bir strateji uygulanıyor ise neler ön plana çıkarılır.

Basitçe aklımıza gelenleri sıralayalım: Finans, ekonomik, politik, sosyal, güvenlik, bilimsel ve teknolojik, siber-uzay, gibi alanlar.

Rus ve Çin ortaklığı diyecektir ki; ABD zayıflasın, küresel ticarette geri düşmesi sağlansın, NATO parçalansın, dolarizasyondan kurtulunsun, vs.

Peki Rusya ve Çin nerede?

Avrasya'da. Öncelikle Avrasya'nın kaynakları, kolaylıkları, potansiyeli, sosyo-kültürel yapısı, hatta sert ve yumuşak gücü ile beraber neler yapılabilir?

Bu konulara bakılır. 

İşte bu küresel düşünce çerçevesindeki karşılıklı mukayese edilen hususlar bizlere bir jeopolitik değerlendirme yapma imkânı verir.

Eğer bu başat güçlerin jeopolitik durumuyla, alt konu olarak bir ülkeyi düşünelim, diyelim İran (veya Afganistan) olsun, bu durumda Avrasya'da veya (bakış açısına göre) Ortadoğu'da bulunan İran (veya Afganistan) hakkında önem, özellik, öncelik, vs. muhakemeler yapılır.

Eğer aynı zaman dilimindeyseniz ve siz İran'da (veya Afganistan'da) bulunan bir jeopolitik çalışma yapan kimseyseniz, neleri öne çıkarırsınız?

Bakış açıları, değerler, öncelikler, imkanlar, çıkarlar, vs. değişebilir.


Teorik yaklaşım

Harold Mackinder "dünya adası" (aşağıdaki görselde "Pivot Area" şeklinde görülmektedir; buna "kalpgâh" veya "World Island" da denmektedir) şeklinde bir tarif yapmıştı. 
 

Mackinder'in Teorisi
Mackinder'in Teorisi

 

Mackinder'in teorisine göre:

Dünya adasını (kalpgâhı) yöneten, dünyayı yönetir.


Tarihsel açıdan gözden geçirelim.

Cengiz İmparatorluğu tam bir Avrasya devletiydi ve dünya adasını ele geçirmeye yakın olan tek hükümdardı.

Cengiz Han'ın orduları Orta Avrupa'ya kadar coğrafyayı kontrol edebildi.

Hitler Avrupa'yı fetihle ilgilendi.

Avrupa'daki tutunmasını başarabilseydi Moskova'yı da alacaktı, belki sonrasında doğuya doğru genişlemek isteyecekti.

Hitler hem Batılıların (Atlantik'tekilerin) hem de Doğuluların (Avrasya'dakilerin) yaptıkları ittifakla durduruldu.

SSCB (Stalin), Avrasya'nın gücünü ve imkânlarını kullanarak, Orta Avrupa'ya kadar geldiler.

Bu manada pivot (merkez) güç SSCB olmaya başlamış idi.

Sonra malum, Berlin ikiye bölündü; Doğu ve Batı Berlin şeklinde.

Bu "iki kutuplu" dünyayı yarattı. 

SSCB ve Komünist Çin bir ittifak kurdular.

Uzak Doğu'da, Kore'de savaş başladı.

Kore ikiye bölündü; Kuzey ve Güney Kore şeklinde.

Uzak Doğu'da (Pasifik'te) komünist ittifakın karşısında olan kapitalist güç ABD idi.

Buradaki komünist ittifak aynı zamanda kalpgâhı korumaktaydı, Avrasya alanında hakimiyeti sağlamaktaydı ve böylelikle bunun jeopolitik değeri ortaya çıktı. 

ABD bloğu zaman içindeki imkanları da kullanarak ne yapmalıydı, strateji ne olmalıydı?

Komünizmle mücadele!

Soğuk Savaş bu şekilde başladı. 

Sonrası için bir yorum yapalım, 70'lerden itibaren Çin'in finanse edilmesi ve kapitalizme doğru çekilmesi politikaları uygulandı, küreselleşmeye doğru gidildi, SSCB dağıtıldı, vb. denebilir.

SSCB dağıldı, fakat Rusya Federasyonu devletinin hedeflerinde iki temel jeopolitik konu var:

  • Birincisi, Avrasyacılık politikası,
  • İkincisi ise, kalpgâhın tahkim edilmesi ve dolayısıyla asla zayıf düşürülmemesi.


Avrasyacılık

Avrasyacılık Ruslara mı kaldı?

Bugün Türkiye'de bunu kimler savunuyor?
 

Avrasya ve Türkler
Avrasya ve Türkler

 

Yukarıdaki harita bize Avrasya'yı, Avrasya'daki Türk bölgelerini, Cengiz İmparatorluğu'nu göstermektedir.

Buna ilave şunu da ifade ettim.

Eğer vaktiyle bir Yakın Doğu ve Avrupa devleti olan (Roma İmparatorluğu topraklarına yakın) Osmanlı İmparatorluğu ile Timurlular Devleti savaşmak yerine birleşmiş olsalardı, tarihte ikinci Avrasya imparatorluğu olabilecek ve bu da kalpgâhın kontrolü manasında tarif edilecekti.

Bunu bir jeopolitik açıklama için ifade ettim. 

Anlaşılan şudur: Türkler bir Avrasya milletidir, Avrasya'da buna dönük mücadeleleri olmuştur, bu konuda bir pratikleri mevcuttur.

Ruslar aslında Türklerin bu alanlarının üzerinde oturmaktalar ve hem Avrasya hem de stratejilerinde değişmez biçimde yer bulan Mackinder'in teorisine dayalı gücü kullanmayı hedeflemekteler.

İşte bir Türk olup, Rusya için açık olan hedefler ve politikalara hizmet edenler var ise bunları iyi düşünmek gerekir, tarihsel ve jeopolitik manadaki eleştirileri buralarda bulmak mümkün olacaktır.

Hem jeopolitik diyeceksiniz hem de Rusya'nın tarafında saf tutacaksınız ve kendinizi "Avrasyacı" olarak açıklayacaksınız.

Soru şu: Hangi tür Avrasyacısınız?

Gördüğünüz gibi benim için; o veya bu taraf yok, kendi ülkem, milletim ve sahip olduğum değerler var.

Onlar veya bunlar karşı taraftalar ve iyi kullanırsanız sizin ortaklarınız olabilirler.

Biz bütünüyle kendimiz için düşüneceğiz, kendi ve doğru olan tarifleri yapacağız, bizim adımıza düşünenlere ise sadece teşekkür edeceğiz. 


Türklerin jeopolitiği ve vizyonu

O halde bir vizyon tarifi yapma zamanımız geldi.

Şöyle:

Türkler Avrasyalıdır, Asya ve Avrupa bunun içindedir.

Tarihi deneyimi mevcuttur.

Eğer çok ihtiyaç varsa şöyle ifade edelim, Cengiz de Osmanlı da Orta Avrupa'ya kadar geldi, bu noktalarda devlet idare etti.

Türkistan dediğimiz (buna Orta Asya denmektedir) topraklar Avrasya'dır.

İkiye ayrılır; Doğu Türkistan ve Batı Türkistan.

Batı Türkistan Hazar'da bitmez, (pratikte) Orta Avrupa'ya kadar gelir.

Eğer bakış açısınız bu değilse eksik olur.

Önce kendi kendinize bu engeli koymakla, küçük düşünenlerden olursunuz.


Jeopolitik teorileri bildiğinizi söyleyeceksiniz, strateji benim işim diyeceksiniz, millet veya ulus sözcüğüne bağlı açıklamaları tekrarlayacaksınız, ama sizin yerinize Ruslar, Amerikalılar, İngilizler, Fransızlar, Almanlar veya Çinliler düşünecekler…

Böyle olur mu?

Bunu kim kabul eder ve savunur?

Önce kendi vizyon, strateji ve jeopolitik savununuz olmalı!

Pratikte nelerden söz edilebilir?

Avrupa Birliği'ne girmek doğru bir stratejidir.

Ukrayna'yı desteklemek doğru bir stratejidir.

Türk Devletleri Teşkilatı'nın gelişmesi için çaba içinde olmak doğru bir stratejidir.

Bunun gibi konular önemlidir. 

Ancak onlar neler yaparlar?

Örneğin Avrupalılar:

"AB'ye giremezsiniz" derler.

"Siz Ortadoğulusunuz" derler.

"Siz Doğu Sorunu (Şarkiyat) içinde değerlendirilenlerdensiniz" derler.

"Siz çevrenizdekiler için hatta küresel çapta çok hizmet edin, biz sizinle çalışırız, böyle büyüyün" derler.

"Bizim güvenlik ihtiyaçlarımız için hazır olun" bile derler.

"İşte bak pazarlık ediyorsun, diyalog iyidir" diye de eklerler.

Bunun gibi konular…

Hatta sizin Ortadoğu sorunlarına doğru iterler, terörle uğraştırırlar, başka konuları başınıza sararlar!

Çünkü onlar hem karşı taraftalar hem de ortaklar.

Akıllı olunursa kazanım var!

İşte tam da bu nedenle durumun böyle olmadığını açıklayacaksınız.

Sizin yerinize onlar tarif yapmayacaklar.

Yanlış tariflerden kurtulacaksınız.

Ama bir de yanlış taraf içinde olmayacak, asıl ilerleme noktasında mücadele vereceksiniz.

Mücadelenizde ısrarcı ve akıllı olacaksınız.

İlerleme ve başarı ancak sizin çabanızla, inancınızla ve kapasitenizle olur. 

Onlardan beklemeyin.

Oradan kaçıp buraya tutunmaya kalkışmayın.

Bu tür düşüncelerin ve davranışların hepsi yanlış!

Onların hepsi karşı tarafta olurlar, sizi dışlamak isterler ve engeller inşa ederler.

Doğru yönde ilerlemek ve kararlı olmak gerekir.

Jeopolitik bakış açısı bunu gerektirir.

İnsan başta olmak üzere büyümeye ve güçlenmeye esas bütün kaynaklar, enerji, madenler, tarım, bilim ve teknoloji, siber-uzay, bilişim, iletişim, ulaşım, itibar, değer üretimi, ekonomi, doğru ortaklıklar kurmak, her ne varsa bunlar için hedefler konacak ve çalışılacak.

Jeopolitik bakış açısı bunu gerektirir.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU