Nükleer rekabetin yeni cephesi: Avrupa

Dr. Osman Gazi Kandemir Independent Türkçe için yazdı

Trump döneminde nükleer dengenin yeniden tanımlanması

ABD Başkanı Donald Trump'ın geçen hafta yaptığı açıklama, Avrupa'da uzun süredir bastırılmış bir korkuyu yeniden gündeme taşıdı:

Rusya ve Çin gizlice nükleer test yapıyor. Ben de Savunma Bakanlığına talimat verdim; biz de eşit şartlarda testlere başlayacağız.


Bu sözler, Trump yönetiminin ABD'nin küresel nükleer caydırıcılığını yeniden canlandırma niyetini açıkça gösteriyor.

Artık konu bir seçim söylemi değil; fiilen uygulamaya konan bir yeni stratejik doktrin.

1990'lardan beri ABD ve Rusya, karşılıklı olarak nükleer testleri yasaklayan düzenlemelere uymuştu.

Ancak Trump yönetimi, bu çerçeveyi "Amerikan caydırıcılığını sınırlayan" bir pranga olarak görüyor.

Bu karar, yalnızca Moskova'ya değil; Avrupa'nın güvenlik düzenine de doğrudan etki edecek.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

New START'ın sonu ve kontrolsüzlük dönemi

Şubat 2026'da sona erecek olan New START anlaşması, ABD ve Rusya arasında kalan son stratejik silah kontrol mekanizması.

Putin, bu anlaşmanın süresini bir yıl daha uzatma önerisi getirmişti.

Ancak Trump yönetimi, "eşit test hakkı" ilkesini öne sürerek bu öneriyi reddetti.

Bu reddin anlamı açık:

ABD artık "silah kontrolü" değil, "stratejik üstünlük" dönemine geçiyor.

Avrupa açısından bu gelişme, iki tehlikeyi beraberinde getiriyor:

  • Kıta üzerindeki nükleer silahların statüsü belirsizleşiyor.
  • Rusya'nın batı sınırlarına yeni sistemler konuşlandırma olasılığı artıyor.
  • Böylece Soğuk Savaş'ın ardından ilk kez, Avrupa yeniden büyük güçlerin nükleer rekabet sahası haline geliyor.

Avrupa'da nükleer paylaşım tartışması

Avrupa'nın güvenliği uzun süredir üç unsura dayanıyordu:

  • ABD'nin genişletilmiş caydırıcılığı,
  • NATO'nun kolektif savunma ilkesi,
  • Silah kontrol rejimleriyle kurulan istikrar.

Bugün bu üçü de aşınıyor.

Trump'ın NATO'ya yönelik "ABD müttefiklerinin güvenliği için ödeme yapmayan ülkeleri korumayız" söylemi, Avrupa başkentlerinde şok etkisi yarattı.

Berlin ve Varşova, bu nedenle kendi nükleer güvenlik kapasitelerini çeşitlendirme yolları arıyor.

Son aylarda iki önemli öneri gündeme geldi:

  • Almanya, Fransa ve İngiltere'nin nükleer caydırıcılığına "ortak erişim" talebinde bulundu.
  • Polonya, Fransa'dan "ortak nükleer paylaşım mekanizması" istedi.

Her iki talep de ABD'nin "öncelikli koruma alanı" tanımına artık güvenilmediğini gösteriyor.

Bu eğilim, Avrupa'da nükleer paylaşımın yayılma riskine işaret ediyor.


Fransa, İngiltere ve yeni Avrupa caydırıcılığı

Fransa Cumhurbaşkanı Macron, 2020'den bu yana Avrupa'nın kendi nükleer stratejik otonomisini geliştirmesi gerektiğini savunuyor.

Paris, NATO şemsiyesi dışında, Avrupa Birliği merkezli bir caydırıcılık anlayışını teşvik ediyor.

Londra ise Brexit sonrasında "Atlantik kimliğini" koruyarak, ABD'nin nükleer stratejisiyle uyumlu bir çizgide kalmayı tercih ediyor.

Bu ikili yapı, Avrupa'da yeni bir stratejik ayrışmaya yol açıyor:

  • Fransa, Avrupa savunmasının "egemenlik" üzerinden şekillenmesini isterken,
  • İngiltere, ABD ile "ortak nükleer angajman" üzerinden güvenliği pekiştirmek istiyor.

Bu durumda Almanya ve Polonya, iki farklı nükleer eksen arasında kalıyor:

Paris'in otonom Avrupa vizyonu ile Washington-Londra hattının Atlantik güvenlik modelinin kesişiminde.


Moskova'nın tepkisi: Burevestnik ve Poseidon'un gölgesi

Moskova, son haftalarda Burevestnik seyir füzesi ve Poseidon insansız denizaltı dronu sistemlerini yeniden test etti.

Her ikisi de nükleer başlık taşıma kapasitesine sahip ve klasik silah kontrol rejimleri dışında tanımlanıyor.

Putin, bu testleri "savunma amaçlı" gösterse de esas mesaj Washington'a:

ABD test yaparsa, biz de yaparız.


Trump'ın kararının ardından Rusya'nın nükleer denemelere girişmesi bekleniyor.

Kremlin için bu, hem psikolojik caydırıcılık hem de stratejik prestij meselesi.

Ancak bu tür testler, Avrupa'daki güvenlik algısını dramatik biçimde değiştirecek: Baltık ülkeleri ve Polonya, "acil caydırıcılık desteği" talep edecektir.

NATO içinde "ortak nükleer tepki" tartışmaları yeniden alevlenecektir.


Yeni gerilim hatları: Baltık, Orta Avrupa ve Karadeniz

Trump yönetimi döneminde ABD'nin Avrupa stratejisi "öncelikli bölgeler" ekseninde yeniden tanımlandı.

Baltık hattı, Orta Avrupa ve Karadeniz bu üçlü öncelik alanını oluşturuyor.

Bu yaklaşımın sahadaki yansımaları şunlar olabilir:

  • ABD, İngiltere'ye hava konuşlu nükleer bombalar (örneğin B61-12) transfer ederek Estonya veya Letonya'ya kısa süreli konuşlanma tatbikatları düzenleyebilir.
  • Polonya, Fransa veya İngiltere'yle ortak nükleer komuta koordinasyonu geliştirebilir.
  • Almanya, F-35A uçaklarını NATO'nun nükleer görev standardına uygun hale getirebilir.

Bu üç adım, Rusya'nın güvenlik mimarisinde "stratejik çevrelenme" algısını güçlendirir.
Putin'in Ukrayna savaşından beklediği "Batı'nın geri adımı" tam tersine döner.


VIII. Avrupa kamuoyunda "nükleersizleşme" fikrinin çöküşü

1980'lerde Avrupa'da güçlü bir "nükleersizleşme" hareketi vardı.

Bugün ise tam tersi yönde bir psikolojik dönüşüm yaşanıyor.

Kamuoyu araştırmaları, özellikle Almanya, Polonya ve Litvanya'da "nükleer caydırıcılığa destek" oranlarının arttığını gösteriyor.

Bu değişimin nedenleri:

  • Ukrayna savaşının yıpratıcı etkisi,
  • Rusya'nın enerji ve bilgi ortamındaki savaşta etkinliği,
  • ABD'nin Avrupa güvenliğine dair belirsiz sinyalleri.

Sonuç olarak, Avrupa'da "barış hareketi" değil, "korku temelli caydırıcılık kültürü" güçleniyor.

Bu psikolojik ortam, nükleer test kararlarını siyasi açıdan daha meşru hale getirebilir.
 


Stratejik sonuçlar: Post-Ukrayna Avrupa'sı

Rusya, Ukrayna Savaşı'nı Avrupa güvenlik mimarisini dönüştürmek için bir araç olarak görüyordu.

Ancak ABD'nin nükleer test kararı, bu hedefi boşa çıkarabilir. Çünkü:

  • Avrupa ülkeleri yeniden ABD'ye yaklaşacak,
  • NATO genişleme eğilimi hızlanacak,
  • Rusya'nın "güvenlik garantisi" talepleri reddedilecektir.

Trump yönetimi açısından bu tablo, kontrollü gerilim yoluyla stratejik baskı anlamına gelir.

Putin içinse bu, "ya karşılık ver ya zayıf görün" ikilemini doğurur.

Her iki taraf da geri adım atmadıkça, Avrupa'da kalıcı nükleer tansiyon dönemi başlar.


Avrupa'nın ikilemi: Güvenlik mi, egemenlik mi?

Avrupa bugün tarihî bir tercih aşamasında:

  • ABD'nin nükleer koruması altında güvenlik,
  • Fransa-İngiltere ekseninde nükleer özerklik.

Birinci yol güvenliği, ikinci yol egemenliği artırır.

Fakat her iki seçenek de Rusya ile gerginliği tırmandırır.

Trump'ın "önce Amerika" yaklaşımı, Avrupa'yı kendi savunma kimliğini inşa etmeye zorlayabilir.

Ancak bu süreç, nükleer paylaşımın çoğalmasıyla kontrolsüz hale gelebilir.

Sonuç, nükleer çağın Avrupa'ya dönüşüdür.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU