Trump'a karşı tek başına: Kolombiya Devlet Başkanı Petro ile Trump arasındaki çatışmanın kronolojisi

Özgür Uyanık Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

"O, Kolombiya'da kral değil. Burada kralları kabul etmiyoruz, nokta!" dedi Başkan Petro, Trump'ı kastederek.

"Burada kralların, kraliyet tavrıyla geldiklerinde, kafaları kesilir" diye ekledi.

Petro'nun ifadesiyle;

Gazze'ye daha fazla bomba düştükçe ve daha fazla çocuk öldürüldükçe, giderek daha fazla Latin Amerikalı uçaklara zincirlenip, kelepçelenip köpekler gibi sınır dışı edildikçe ve Gazze'ye atılan füzelerin Karayip Denizi'ne de düşmesiyle gerginlik giderek yükseliyor.


Ve Kolombiya Devlet Başkanı Petro Gustavo çözümü tüm dünyaya gösteriyor:

İnsanlığın ilk çözümü Trump'ı değiştirmek. Çeşitli yollarla, en kolayı Trump'ın kendisiyle olabilir; olmazsa Trump'ı (görevden) almak.


Her yerde özellikle zengin Kuzey Yarımküre'de hükümetler, basın, herkes Trump'ın tehditlerinden bıkmış durumda. 

Fakat şu ana dek hiç kimse ona bu biçimde meydan okumadı. 

ABD Başkanı Donald Trump'ın 19 Ekim'de Devlet Başkanı Petro'yu "uyuşturucu kaçakçılığı lideri" olmakla suçlaması ve Kolombiya'ya mali yardımların askıya alındığını açıklamasının ardından, iki ülke arasındaki ilişkiler daha önce görülmemiş bir krize girdi.

Aynı gün Kolombiya Dışişleri Bakanlığı, Kolombiya Devlet Başkanı'na yönelik Trump'ın saldırgan ve aşağılayıcı açıklamalarını sert bir dille kınadı.

Bakanlık, Kolombiya topraklarına müdahale öneren Trump'ın söylemini "ulusal egemenliğe doğrudan bir tehdit" olarak değerlendirdi.

Petro, Trump'ın öfkesinin sebebini şöyle açıkladı:

Venezuela'yı işgal etmek için Kolombiya ordusuyla ABD'yi desteklemediğim için kızgın. Hangi aptal Kolombiyalı, kuzenlerinin ve yeğenlerinin yaşadığı yeri işgal etmeye, Gazze'de olduğu gibi öldürülmelerine yardım etmeyi aklına getirebilir?

(Entrevista exclusiva de Daniel Coronell al presidente de Colombia Gustavo Petro /20.10.2025/Univision)
 


ABD Başkanı Donald Trump ile Kolombiya Devlet Başkanı Gustavo Petro arasındaki kavga, Soğuk Savaş döneminden bu yana tarihi müttefik olan iki ülke arasındaki bağların zayıfladığını gösteriyor. 

Bu, ABD'nin Kolombiya'ya dayattığı çatışma, göç, uyuşturucuyla mücadele ve askeri işbirliği gibi temel politikalarda derin görüş ayrılıklarının bir sonucu.

Gustavo Petro Eylül 2022'de, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'ndaki ilk konuşmasında, ABD'nin onyıllardır süregelen uyuşturucuyla mücadele çabalarını eleştirerek bu politikaların başarısız olduğunu savunmuştu. 

Bu, ABD ile işbirliğinin devlet başkanı düzeyinde sorgulandığı ilk konuşmaydı.

2023 Nisan'ında Petro'nun ABD Kongresi'ni ziyareti sırasında, bazı ABD'li Kongre üyeleriyle uyuşturucu ve göç politikaları üzerine gergin tartışmalar yaşandı.

Çünkü Kolombiya Devlet Başkanı, ABD'nin "narco-terör politikası"na karşı çıkıyordu.

Meseleye yerelden, topraktan ve üreticiden taraf olarak bakıyordu.

Zira bu kesimin uyuşturucu gelirinden aldığı pay yüzde 1 bile değildi. 

"Esas narco-teröristler Miami'de yaşıyor" dediğinde, Florida merkezli karşı-devrimci Latin Amerika diasporasından mali destek alan, Cumhuriyetçi temsilcileri çıldırtmıştı.

Bu yılın başında Donald Trump'ın ABD Başkanlığı'na dönmesinin hemen ardından gerginlik hızla tırmandı.

Zira Trump ülkede büyük bir göçmen avı ile işe başlamıştı.

Petro, önce ABD Hava Kuvvetleri'ne ait, sınır dışı edilmiş Kolombiyalıları taşıyan askeri uçakların Kolombiya'ya inmesine izin vermeyi reddetti.

ABD'nin belgesiz göçmenlere "suçlu gibi" davrandığını savundu. 

Trump hemen ticareti askıya aldığını açıkladı. 

İki ülke arasında orta yol, sınır dışı işlemlerinin Kolombiya yurttaşlarının onurlarını zedelemeyecek biçimde yapılmasıyla bulundu.

Aynı günlerde Başkan Petronun, seçim vaadi olan eğitim, sağlık, emeklilik ve toprak reformu gibi konulardaki sosyal reformlarını hayata geçirme denemesi, hükümetinde yer alan ABD ile arası iyi Bakanlarca engellendi.

Nisan ayında Petro, koalisyon hükümetini sonlandırarak 7 bakanını görevden aldı. 

Petro bu krizin ardından 11 Mayıs 2025 de, X hesabı üzerinden kendisine karşı olası bir darbeden ilk kez bahsetti.

Kolombiyalı rakiplerinin Trump yönetiminin bazı kesimlerinden destek alarak kendisine karşı bir darbe planı yaptıklarını söyledi.

Bu açıklama, her iki ülkenin de büyükelçilerini istişare için geri çağırmalarına neden oldu.

Doğrusu Petro'nun eli güçlüydü. 

Kolombiya Devlet Başkanı Gustavo Petro / Fotoğraf: AA
Kolombiya Devlet Başkanı Gustavo Petro / Fotoğraf: AA

 

Kolombiya istihbaratının elde ettiği dinleme kayıtları Petro'nun görevden aldığı Kolombiya Dışişleri Bakanı Alvaro Leyva'nın ABD'deki bazı Cumhuriyetçi Parti politikacıları ve Donald Trump'ın eski kabine ve Floridalı Kongre üyeleriyle, Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Mario Díaz-Balart ve Carlos Gimenez'le  yaptığı  toplantıları kanıtlıyordu.

Kayıtlar Petro'nun iddiasını güçlendirdi çünkü Florida geçmişte sayısız defa, Latin Amerika'daki solcu başkanlara karşı darbe planlarına ev sahipliği yaptı.

Bu noktada ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio'nun Kolombiya ve ABD arasındaki gerginliğin artmasında oynadığı kişisel ve ideolojik rolün altı çizilmelidir.

Büyük bir mali güce sahip olan Florida merkezli karşı-devrimci Latin Amerikalı grupların temsilciliğini yapan Marco Rubio, Latin Amerika'daki solcu rejimlere karşı derin ideolojik bir nefret besliyor.

Petro da Rubio'nun bu nefretinden payını almış hatta onun tarafından Venezuela'nın merhum sosyalist lideri Hugo Chávez'e benzetilerek "Gustavo Chávez" olarak adlandırılmıştı.

Bu itham, Petro'yu ABD'nin bölgedeki baş düşmanlarından biriyle eşitlemekte ve diplomatik saygı sınırlarını zorlamaktadır.

Rubio, son dönemdeki gerginlikte Petro'yu kamuoyu önünde "lunatic" (kaçık) ve "aşırı solcu marksist antisemit" gibi aşağılayıcı ifadelerle nitelendirmiş, bu da gerilimi kişisel bir düzeye taşımıştı.

Bu tür bir dil, iki ülke arasındaki resmi diyaloğu imkansız hale getirdi. 

Marco Rubio'nun Kolombiya liderine yönelik kişisel düşmanlığı ve aşırı sağcı gruplarla olan yakınlığı, gerilimi kurumsal düzeyden kişisel ve ideolojik bir savaşa dönüştürerek, iki ülke arasındaki ilişkilerin Soğuk Savaş'tan bu yana en kötü noktaya gelmesinde kilit rol oynadı.

Petro'nun darbe iddiaları, bir yandan iç siyasi reform engellerine ve emekli askerlerin tehditlerine dayanırken, diğer yandan ABD'deki aşırı sağcı siyasetçilerle işbirliği arayışında olan eski bir kabine üyesinin ses kayıtlarıyla ciddi bir dış boyuta ulaştı.

Fakat bu durum Trump'ta suçluluk yaratacağına onu daha da pervasızlaştırdı.

Eylül başında Trump yönetimi, yaklaşık 30 yıl sonra ilk kez, Kolombiya'nın uyuşturucuyla mücadeledeki uluslararası yükümlülüklerini yerine getirmediğini belirterek ülkenin sertifikasını iptal etti. 

Ancak henüz ipler tam kopma noktasına gelmemişti. Washington, ulusal çıkarları gerekçe göstererek güvenlik yardımını sürdüreceğini açıkladı.

Trump'ın emriyle Karayiplere yığınak yapan ABD donanması, 2 Eylül'de "narko-terör operasyonu" adı altında ilk saldırısını yaptı.

Herhangi bir uyarı yapmadan havadan vurulan bir teknede 11 kişi öldürüldü. 

Eylülde buna benzer 6 saldırıda 30 dolayında kişi öldürüldü. 

Bu ortak saldırıların özelliği, öldürülen kişilerin geldikleri ve gidecekleri yerin belirsizliğiydi.

Operasyonlarda uyuşturucu yakalandığına dair bir kanıt da öne sürülmüyordu.

Aynı günlerde Petro, BM Genel Kurulu için bulunduğu New York'ta, ABD askerlerini Trump'ın emirlerine uymamaya çağıran Filistin yanlısı bir sokak mitingine katıldı.

ABD Dışişleri Bakanlığı bu eylemi "kışkırtıcı" olarak nitelendirdi ve Petro'nun ABD vizesini iptal etti.
 

Kolombiya Devlet Başkanı Gustavo Petro, 26 Eylül 2025’te New York, ABD’deki Birleşmiş Milletler Genel Merkezi dışında, 80. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu sırasında Dag Hammarskjold Meydanı’nda Filistin yanlısı göstericilere sesleniyor / Fotoğraf:Reuters
Kolombiya Devlet Başkanı Gustavo Petro, 26 Eylül 2025’te New York, ABD’deki Birleşmiş Milletler Genel Merkezi dışında, 80. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu sırasında Dag Hammarskjold Meydanı’nda Filistin yanlısı göstericilere sesleniyor / Fotoğraf: Reuters

 

Ekim ayında ABD Karayiplerde askeri yığınağı artırmaya devam etti.

Petro, ABD güçlerinin Kolombiya karasularında bir balıkçı teknesine düzenlediği saldırıda masum bir Kolombiyalı balıkçının öldürüldüğünü açıkladı ve Trump yönetimini "cinayet" işlemekle ve ülkenin egemenliğini ihlal etmekle suçladı.

Trump ise buna cevaben Petro'yu "yasa dışı uyuşturucu satıcısı" ve "haydut" olarak nitelendirdi: Kolombiya'ya yapılan tüm ABD yardımlarını derhal keseceğini ve Kolombiya mallarına yeni tarifeler uygulayacağını duyurdu.

Ayrıca Petro'yu uyuşturucu ekim alanlarını derhal "kapatmaya" çağırdı, aksi takdirde ABD'nin bunu "güzel bir şekilde yapmayacağını" belirterek askeri eylem tehdidinde bulundu.

Trump'ın 19 Ekimde yaptığı bu açıklamaya karşılık olarak Kolombiya ABD'deki Büyükelçisi'ni istişare için geri çağırdı.

Petro yine altta almadı. ABD Başkanı'nı "kaba ve cahil" olarak nitelendirdi ve Latin Amerikalılara yönelik tavrını "Hitler'in Yahudilere yaptıklarına" benzetti.

ABD'nin uyuşturucu ile mücadele adı altında 4 milyon Latin Amerikalıyı öldürdüğünü söyledi.  

Burada kilit sözcük Trump'ın "Hitler" olmasından çok Latin Amerikalıların II. Dünya Savaşı Almanyasındaki Yahudilere benzetilmesidir. 

Kolombiya Devlet Başkanı Gustavo Petro'nun son 1 yıldır İsrail'e yönelik eleştirileri, ABD ile Kolombiya arasındaki mevcut çatışmanın önemli ve hızlandırıcı bir boyutunu oluşturuyor. 

Petro açısından beklenilen an gelmişti: İsrail'in Gazze Operasyonunda gerçekleştirdiği katliamlara yönelik sert söylemini nihayet Trump'ın Karayiplerde sivil hedeflere yönelik saldırılarıyla birleştirmeyi başardı.

Böylece eski bir gerilla olan Petro, Latin Amerikacı "Guevarist" kökleriyle buluştu ve Venezuela ile sona erdiği sanılan anti-Amerikancılığı canlandırdı.

Geleneksel olarak ABD'nin Ortadoğu politikalarıyla uyumlu olan bir müttefikten gelen bu sert söylem, iki ülke arasındaki diplomatik ve siyasi gerilimi artıran etkenlerden biridir.

ABD, İsrail'in en büyük müttefiki ve diplomatik destekçisi olduğundan, Petro'nun sert açıklamaları Washington'daki siyasi çevrelerde büyük bir tepkiyle karşılandı.

Özellikle Petro'nun, İsrail'in Gazze'deki eylemlerini "soykırım" olarak nitelendirmesi, hatta bu durumu Holokost'a ve Nazi Almanyası'na benzetmesi (Ekim 2023), ABD'deki ve Kolombiya'daki Yahudi gruplar ile ABD Kongresi'ndeki bazı üyeler tarafından antisemitizm olarak propaganda edildi.

Trump'la çatışma başlamadan çok önce ABD'deki bazı Kongre üyeleri, Petro'nun bu duruşunun ABD'nin antisemitizmle mücadele taahhüdüyle çeliştiğini öne sürerek, Kolombiya'ya yapılan mali ve askeri yardımların yeniden değerlendirilmesi çağrısında bulundu.

Bu çağrılar, Donald Trump'ın son dönemde açıkladığı yardımları kesme tehditlerine zemin oluşturdu.

Petro, Gazze'deki duruşu nedeniyle Mayıs 2024'te İsrail ile diplomatik ilişkileri kesti. 

Bunun üzerine İsrail, Kolombiya'ya askeri güvenlik ekipmanları ihracatını askıya aldı.

Kolombiya ordusunun İsrail yapımı Kfir savaş uçakları gibi gelişmiş silahlara bağımlı olması nedeniyle bu durum, iki ülke arasındaki geleneksel askeri işbirliğini zayıflattı ve Washington'da alarm zillerini çaldırdı.

Kolombiya bu hamleyle ABD'nin Ortadoğu'daki temel müttefikiyle olan ilişkisini bitirdi.

Bu durum, Washington'un gözünde Petro'nun Batı karşıtı bir eksene kaydığı algısını pekiştirdi.

Petro'nun uyuşturucu ve göç politikalarındaki anlaşmazlıklara ek olarak, Ortadoğu politikası gibi küresel bir konuda ABD ile taban tabana zıt bir duruş sergilemesi, Kolombiya'nın "güvenilir müttefik" statüsünden çıkmasını kolaylaştırdı. 

"Desertification" kararı uyuşturucu ile mücadeleden ziyade Washington gözünde bu güvenilirlik şüphesiyle ilgiliydi.

Petro'nun New York'ta Filistin yanlısı mitinge katılması da artık onun kesin bir biçimde "persona non grata" ilan edilmesine yol açtı.

Petro'nun, ABD'nin Venezuela'da Bolivarcı rejimi devirme çabalarına destek vermemesi, hatta bu çabalara karşı çıkması, ABD-Kolombiya çatışmasında kritik bir rol oynadı. 

Petro'nun göreve başlar başlamaz Venezuela ile diplomatik ilişkileri normalleştirmesi ve önceki Kolombiya hükümetlerinin aksine Maduro'yu meşru bir muhatap olarak görmesi, ABD'nin Maduro'yu izole etme çabalarını boşa çıkardı.

Oysa Petro'dan önceki Kolombiya hükümetleri ABD'nin Venezuela'da rejimi yıkma çabalarında aktif olarak rol almış hatta Iván Duque yönetiminde neredeyse Venezuela ile savaş noktasına varmıştı. 

Bu durum, İsrail meselesinde olduğu gibi sadece bir görüş ayrılığı değil, ABD'nin bölgesel güvenlik stratejisinin kalbinde yer alan bir konuda Kolombiya'nın geleneksel müttefik rolünden sapması anlamına geliyordu.

Petro'nun solcu bir lider olarak göreve gelmesiyle birlikte, ABD'nin Venezuela'ya karşı askeri, istihbarat veya lojistik amaçlar için Kolombiya topraklarını kullanma beklentisi sona ermişti.

Zaten Petro, ülkesinin topraklarının Venezuela'ya karşı bir işgal girişimi için kullanılmasına asla izin vermeyeceğini defalarca belirtmişti.

Petro, ABD'nin Venezuela'daki eylemlerinin arkasında uyuşturucuyla mücadele değil, ülkenin petrol ve diğer kaynaklarını ele geçirme hırsının yattığını açıkça söyledi.

Ayrıca, ABD'nin olası bir müdahalesinde tüm Latin Amerika'nın tepki göstereceğini ifade etti. 

Bu, Washington'da ABD'nin bölgesel etkisine doğrudan bir meydan okuma olarak okundu.

Bu aynı zamanda Trump yönetiminin Venezuela'daki "narko-teröristler" ile mücadele retoriğine karşı da bir duruştu. 

Kesin olarak ifade edebilirim ki Kolombiya gibi yakın bir müttefikinin karşı duruşu, Narko-teröristlerle mücadele retoriğinin ABD tarafından inandırıcı bir şekilde kullanılmasına engel olmuştur.

Petro, ABD'nin Karayipler'deki askeri eylemlerinin uyuşturucuyla mücadelenin değil, Venezuela'ya karşı bir savaş cephesi açma girişiminin bir parçası olduğunu savundu.

Daha da ileri giderek Petro, "uyuşturucu savaşının sadece ABD'nin Latin Amerika'yı kontrol etme politikası" olduğunu belirtti.

Bu yaklaşım Trump'ın Kolombiya'ya yönelik "uyuşturucu ekim alanlarını kapatmazsanız, ABD bunu sizin için yapar ve bu hoş olmaz" tehdidi ile somut biçimde örtüştü. 

Bu tehdidin Venezuela'ya yönelik geniş bir askeri stratejinin parçası olarak algılanması, Petro'nun Venezuela konusundaki duruşunu da haklı çıkardı.

Sonuç olarak Petro'nun ABD'nin Venezuela politikasına karşı duruşu, göç ve uyuşturucu anlaşmazlıklarının yarattığı gerilime, jeopolitik ve güvenlik boyutunda çok daha büyük bir ağırlık kattı.

Bu, ABD'nin bölgesel hedeflerine doğrudan karşı çıkan, bağımsız bir dış politika izleme girişimi olarak algılandı ve Trump'ın Kolombiya'ya yönelik en sert adımları atmasını tetikledi.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU