Almanya'ya ilk kez 1989 yazında gitmiştim. Son gidişim ise 2016 senesindeydi.
Birçok şehir ve kasabasında bulunmuş, farklı bölgelerinde çok sayıda konferans vermiştim. Toplamda 20'ye yakın kez gitmişimdir.
Berlin ve Frankfurt am Main'da iki farklı konferans için bu ayın başında 10 sene sonra tekrar Almanya'daydım.
Uçtuğumuz kadar Brandenburg Havalimanı'nda zaman harcadık
Uçağımız zamanında Brandenburg Havalimanı'na inip gerekli yerde durunca, kapıları açmaları için beklemeye başladık. Uçağa yanaşan merdivenler ancak 45 dakika sonra geldi.
"Şimdi bavullar da geç gelir, bagaj teslim noktasında uzun uzun bekleyeceğiz" derken endişelerimizin "yersiz" olduğu ortaya çıktı, çünkü pasaport kuyruğunda 1 buçuk saat bekledik.
İlgili salondan yan koridorlara taşan pasaport kuyruğunda beklerken kalabalık gelen Amerikalı bir turist kafilesinin havalimanı görevlilerine "Biz de mi kuyrukta bekleyeceğiz?" diye sormaları da "hoştu".
Neredeyse toplam olarak uçak yolculuğu kadar Brandenburg Havalimanı'nda vakit geçirdikten sonra dışarıda bekleyen arkadaşlarla buluşup kalacağımız yere giderken Brandenburg Havalimanı'yla ilgili sızlanınca hemen "O da bir şey mi, havalimanının kendisi on yılı aşkın sürede yapıldı" cevabını aldık.
Ardından da Almanya'nın başkenti Berlin'in bir türlü inşaatı bitmeyen bu ana havalimanıyla ilgili halk arasında çıkan fıkralardan örnekler dinledik.
Almanlar çoğalmıyor
Evde biraz dinlendikten sonra dolaşmaya çıktık. Evin tam karşısında ilkokul var. Tam da çıkış saati. Çıkan çocuklara bakıyorum. Her milletten var, ancak "sarı saçlıya" bir türlü denk gelemiyorum. Benzer bir tablo metroda da var. Yok, hayır, "Almanya'da yabancı istilası" temalı bir mesaj vermeyeceğim. Benim için ilginç olan Alman kökenli Almanların ürememesi.
İsrail, Ukrayna, İmamoğlu üçlüsü
Boş vaktimizi değerlendirmek için Alexanderplatz'a gidiyoruz. Berlin'in büyük meydanlarından biri. Berlin belediyesi ile senatosuna ev sahipliği yapan Rote Rathaus'dan geçiyoruz. Tarihi binanın önündeki direklere dördü solda dördü sağda sekiz bayrak çekilmiş.
Soldakiler olağan olduğu üzere Avrupa Birliği, Almanya ve Berlin eyaleti bayraklarıyla başlıyor. Hemen yanlarında ise İsrail bayrağı. Hem de soykırımın en şiddetli şekilde sürdüğü dönemde. Sağdaki dört bayrak ise Ukrayna bayrağı. Türk basınından öğreniyoruz ki, ertesi gün oraya bir de Ekrem İmamoğlu'na destek olmak için Silivri'deki hücresinin maketini koymuşlar. Berlin belediyesini yöneten sosyal demokrat SPD, takımı tamamlamış.
Berlin'de taksicilerin giremediği mahalleler
Alexanderplatz'ın yakınındaki DDR (Doğu Almanya) Müzesi'ni gezdikten sonra çıkışında taksiye biniyoruz, taksici Türk. O sırada Türk basının kıdemli isimlerinden İsmet Özçelik arıyor, ona Almanya izlenimlerimi anlatırken taksici de haliyle kulak misafiri oluyor ve telefonu kapatınca söze başlıyor:
50 senedir Almanya'dayım, artık Almanya, eski Almanya değil. Özellikle Ukrayna savaşından sonra çok daha kötüye gitmeye başladı. Türkiye'de dikili bir ağacım olsa oraya gideceğim ama bizden herkes burada. Berlin'de yolcu götürmediğim mahalleler var artık. Cidden tehlikeli. Sık sık da ‘anahtarımı, cüzdanımı unuttum, alıp hemen geri çıkacağım' deyip binen müşteriler oluyor. Ne anahtarını unutması! Evlere uyuşturucu servisi yapıyor. Buralar çok değişti çok.
Deutsche Bahn da üzdü
Berlin'deki konferansın ertesi günü Frankfurt'a gitmek üzere Berlin'in Haubtbahnhof'una, yani merkez tren garına geliyoruz. İçimden "Neyse, havalimanında çektiğimiz sıkıntıyı burada çekmeyiz" diyorum, Alman demiryolları Deutsche Bahn'a güvenim tam. Eski tecrübemle sabit, ne de olsa saat gibi çalıyor, tek saniye şaşmaz…
Biraz da geç kalmışız, koştura koştura perona gidiyoruz, "Neyse, yetiştik" derken "Haydaaa!", tren 53 dakika rötar yapmış. Panoya bakarken hemen yanımızda duran yaşlı Alman çift takılıyor bize:
En azından 1 saatten az rötar var, bu da başarı.
Ancak yarım saat sonra bu başarıyı da yakalayamadıkları ortaya çıkıyor, tren üstüne 45 dakika daha rötar yapıyor.
Neyse ki Frankfurt konferansı o gün değil, yetişememe gibi bir sorunumuz yok ama biraz daha rötar yaparsa Galatasaray-Beşiktaş maçı kaçacak.
Damı delik tren garında şişe toplayan adam
Madem vakit var, perondan inip elimize içecek bir şeyler alalım diyoruz. Haubtbahnhof'un ana girişine dönüyoruz, yağmurdan çatısı delinmiş, oturacak başka yer bakıyoruz. Elimizde içeceklerimiz bulduğumuz bir bankta otururken elinde bohçasıyla biri başımızda dikilmeye başlıyor.
Berlinli arkadaş hemen durumu anlatıyor. Cam, teneke şişeleri toplayıp geçimini sağlayan çok sayıda insan varmış. Meğer bizim içecekleri bitirmemizi bekliyormuş. Zaten genel olarak sokakta bir şey içildi mi artık çöpe atılmıyormuş, olduğun yere bırakılırmış, kısa sürede hemen biri toplamaya gelirmiş.
Bizim vagon yok!
Sohbet, muhabbetle zaman hızlı geçiyor, trende de üçüncü bir rötar yaşanmıyor, perona tekrar gidiyoruz.
"Ohh tren de gelmiş, maça yetiştik" derken, bizim vagon yok! Bilete tekrar bakıyoruz, vagon no 6. Ama tren 5. vagonda bitiyor.
Bizim gibi 6. vagonu arayanların sayısı artıyor. En azından yalnız değiliz. Bir görevli buluyoruz, "bir dakika" deyip gidiyor. Herkes bekliyor. Arkadaşa takılıyorum, "Bizde olsa isyan çıkar, homurdanmalar yükselir, Almanlar pek sakin". Görevli geri geliyor, 6. vagon iptal edilmiş, bizi başka vagonlara yerleştiriyorlar ama tabii bu da zamana mal oluyor, tren üstüne 20 dakika daha rötarlı kalkıyor.
Her şeye rağmen Frankfurt'a gidebildiğimize dua ediyoruz, çünkü öğreniyorum ki, bazen trenler son dakikada tamamen iptal de olabiliyormuş. Tren hareket ettikten sonra zaten anlıyoruz ki, demiryolu şirketi trenin Frankfurt'a gidiş yolunu da değiştirmiş. Yani bazı ara istasyonların yolcuları Berlin'den hareket edememiş.
Frankfurt'ta maçın başlama düdüğüyle biz de televizyonu açıyoruz.
Avrupa Merkez Bankası'nın şehrinde kundaklanan restoran
Ertesi gün Frankfurt konferansı sonrasında akşam şehir merkezinde oturmak için yer bakarken Almanya'nın eskilerinden bir abimiz Frankfurt'la ve tarihiyle ilgili bilgiler veriyor.
Sonra içi yıkık dökük bir restoranın önünden geçiyoruz. Meğer kısa bir süre önce kundaklanmış. Mafya çökmeye çalışmış, restoran sahibi reddedince de ilk içerideki oyun makinalarını kırmışlar, sonuç alamayınca da yakmışlar. Sadece Almanya'nın değil, tüm Avrupa'nın finans merkezi Frankfurt'un merkezinden bahsediyoruz.
Kaloriferler yanmıyor
Ertesi gün Köln'e gideceğiz. Yola çıkmadan "döner yiyelim" dedik. Almanya'nın döneri Türkiye'den biraz farklı. Dolayısıyla "farklı yerel yemek" klasmanına giriyor. Gitmek lazım gelmişken. Dönerciye giriyoruz, içerisi soğuk. "Kaloriferler çalışmıyor mu?" diye soruyorum, "şimdilik açmıyoruz" diye yanıtlıyorlar. Enerji tasarrufu bizi hasta etmesin diye dönere acıyı dayıyoruz.
Almanya'da ilaç ve öğretmen kıtlığı
Hayır, Moskova'dan soğuğa alışkınız ama Almanya'ya tam gelmeden önce bu mevsim için klasik olan bir salgına ben de yakalanmıştım. Yolculukta dikkat etmek gerekiyor. O yüzden "eczaneye de uğrayayım" dedim, hemen arkadaş "umarım antibiyotik lazım değildir" diye tepki verdi.
"Yok, antibiyotik değil ama hayrola?" deyince yakın dönemde Almanya'da ilaç kıtlığının yaşandığını, özellikle de antibiyotiğin zor bulunduğunu söyledi. "Yok, canım, o kadar değil, burası Bayernlerin anavatanı, Almanya için ‘dünyanın eczanesi' denirdi" diye karşılık verdim ama gerçekmiş.
Bu arada Almanya'da sadece ilaç değil, ciddi şekilde öğretmen sıkıntısının yaşandığını da öğreniyoruz. Almanya, bu açığı kapatmak için yurtdışından okullarda eğitim verecek öğretmen almaya da başlamış. Elbette dil seviyelerinin ileri olması gerekiyor ama Almanya kendi içerisinden çocuklarını eğitecek kişileri çıkaramıyor.
Artık Alman otobanlarına emanetiz
Frankfurt'tan Köln'e gideceğiz. Almanya'daki Türklerin köklü kanallarından Kanal Avrupa'da programa katılacağım. Ama havayolu ve tren tecrübesinden sonra yolculuk riskli. Program da aynı gün, geç kalmak olmaz. O yüzden kendimizi meşhur Alman otobanlarına emanet etmeye karar veriyoruz.
Köln'e otobüsle gideceğiz. Çoğu Doğu Avrupa'ya ve özellikle Ukrayna'ya giden otobüslerin kalktığı garajdan bineceğiz. Otobüse binerken 20 dakika kuyrukta bekledik ama en azından zamanında gideceğimiz yere ulaştık.
Kanal Avrupa'daki programdan sonra Berlin'e acelemiz olmadığı için trene binmeyi göze aldık. Sadece 30 dakikalık bir gecikmeyle Almanya'nın başkentine vardık.
Brandenburg Havalimanı için bir tesadüf değil
Artık geri dönüyorum. Bu sefer pasaportta uzun beklemeden geçtim. Uçağa da zamanında aldılar. Kapılar kapandı. Ama bir türlü hareket etmiyoruz. 15 dakika sonra kaptanın anonsu başladı. Sorunun kendilerinden kaynaklı olmadığını, daha bagajların uçağa getirilmesini beklediklerini anlattı. Uçağın içinde bir saati aşkın yine bekledik. Artık bu gecikmelerin ve beklemelerin Brandenburg Havalimanı için bir tesadüf olmadığını anlıyorum.
"Yeltsin döneminde bile bizim trenler gecikmezdi"
Evet, artık Almanya'da günlük hayat eskiden olduğu gibi tıkıt tıkır ilerlemiyor, saat gibi çalışan bir Almanya yok. Almanlar bizi kıskanıyor mu bilmiyorum ama Almanya'nın pek kıskanılacak bir yanı kalmamış, düzen, disiplin bozulmuş. Düşünün disipliniyle nam salmış Almanya'da trenler bile geç kalıyor.
Almanya'daki tren hatlarının içinde bulunduğu bu durumu Moskova'da bir arkadaşıma anlattığımda konuyu SSCB dağıldıktan sonra ülke en felaket günlerini yaşadığı "Yeltsin döneminde bile bizim trenler gecikmezdi" şeklinde yorumladı.
Bu durum kaçınılmaz
Hiçbiri noktasını abartmadığımız ve kurgulamadığımız bu yazıda amacımız Almanya'yı gömmek değil. Ancak Avrupa'nın özellikle Ukrayna savaşından sonra içine girdiği sürecin sonuçlarını ortaya koymak gerekiyor. Bu konu üzerine geçtiğimiz dönemde yazılar da kaleme aldık. Ancak yazdıklarımızı kendi gözlerimizle de teyit etmek ayrı bir anlam taşıdı ve bunu sizle paylaşmak istedik.
Almanya'dan döndükten sonra şu bir aylık süreçte yaşanan gelişmeler de gözlemlerimizi ve önceki yazılarımızı neden-sonuç ilişkileri bağlamında destekliyor. Birkaç örnek verelim:
Silahlanmada yeni bir aşama
- Avrupa Birliği, "Barışı Korumak – Savunmaya Hazır Olma Yol Haritası 2030" (Preserving Peace – Defence Readiness Roadmap 2030) planını açıkladı. Plan, Avrupa'nın silahlanmasında yeni bir ileri aşamaya işaret ediyor.
- Almanya Başbakanı Friedrich Merz, ABD hükümetini, Trump yönetiminin Orta Doğu'daki başarıları ışığında Ukrayna'ya verdiği desteği güçlendirmeye çağırırken, AfD Eş Genel Başkanı Tino Chrupalla ise Merz'in Rusya'ya yönelik Avrupa ülkelerine insansız hava araçları yolladığı yönündeki suçlamalarını asılsız ve histeri olarak nitelendirdi.
- Tüm silahlanma çabalarına rağmen The Telegraph, Friedrich Merz'in Mayıs ayında iktidara geldiğinde, Rusya'ya karşı inşa etme sözü verdiği Avrupa'nın en güçlü ordusunu kurma planının çöktüğünü yazdı.
Ekonomik çöküş dramatik boyutta
- Alman otomobil devleri Porsche, satışlarının düşmesiyle 1 milyar euroya yakın zarar ederken, Volkswagen ise yeni bir üretim kriziyle karşı karşıya kaldı.
- Münih Ekonomi Araştırmaları Enstitüsü (IFO) ise ülkenin ekonomik çöküşünün artık dramatik boyuta geldiğini tespit ediyor. Enstitü'nün son raporuna göre ülkenin ekonomik çıktısı 2018'den bu yana neredeyse yerinde sayıyor; kamu harcamaları hızla artarken reel üretim kapasitesi düşüyor. Raporda sürecin çeyrek asır sürebileceği ifade ediliyor.
Uluslararası itibar zayıf
- Die Welt'in yazdığına göre Alman Dışişleri Bakanı Johann Wadephul, kimse onunla görüşmek istemediği için Çin seyahatini iptal etmek zorunda kaldı. Friedrich Merz ise 6 aydır iktidarda olmasına rağmen hâlâ Çin'i ziyaret etmedi. Merz'in ziyareti için günler belirlenmişti, ancak Şi Cinping görüşme için zaman bulamadı.
Bununla birlikte Merz'in Mısır'daki Gazze zirvesindeki yalnızlığı da Almanya'da büyük alay konusu oldu.
Yeni siyasal krizler kapıda
- INSA Enstitüsü tarafından yapılan bir ankete göre, Alman vatandaşlarının Merz hükümetine yönelik memnuniyetsizliği rekor seviyeye ulaşmış durumda.
Almanların yüzde 66'sı hükümetin performansından memnun olmadığını ifade ederken; bu oran 10 Ekim'e göre üç puanlık bir artışa denk geliyor. Ayrıca, katılımcıların neredeyse yarısı, "siyah-kırmızı koalisyon"un (CDU/CSU bloğu ve SPD) 2029'da sona erecek olan mevcut parlamento dönemi sona ermeden önce çökeceğine inanıyor.
- Savaş karşıtı AfD ise oyunu son anketlerde yüzde 27'e çıkararak birinci parti konumunu koruyor. Görüldüğü üzere Almanya silahlandıkça daha fazla ekonomik ve siyasi krizlere sürükleniyor ve Almanya için alışık olmayan gözlemlerimiz artık olağan bir durum haline geliyor.
Müze gişesinde Türkçe konuşan Portekizli
Elbette Almanya'da değişmeyen şeyler de var. Bunların başında Almanya'daki Türkler geliyor. Türkler, her zaman olduğu gibi hatta daha da fazla hayatın her yerindeler. İşçisinden esnafına sermayedarından beyaz yakalısına kadar… DDR Müzesi'nde gişede çalışan Portekizli çocuk bile bizle Türkçe konuşuyor.
Almanya'daki Türkler artık ülke hayatının değişmez ve kalıcı parçası. Türklersiz artık Almanya'yı düşünmek de tasarlamak da mümkün değil. Türkler olmadan ülkede bir konuya çözüm üretmek de.
BSW ve AfD Türkler arasında yükselişte
Dolayısıyla Almanya'nın kaderi Türkleri de yakından ilgilendiriyor. Gözlemlediğim kadarıyla Türkler içinde savaş karşıtlığı oldukça yüksek. Savaşın günlük hayatlarına verdiği zararı açık olarak görüyorlar. O yüzden CDU'nun yaptırdığı ankete göre SPD'den sonra Türklerin desteklediği partilerde yeni kurulmuş olsalar da BSW ve AfD ikinci ve üçüncü sıralarda. BSW ve AfD, Avrupa'nın Ukrayna politikasına açıktan karşı çıkıyor.
Silahlanan Avrupa Kıbrıs'ta karşımıza çıkacak
Elbette Avrupa'nın silahlanması Almanya'daki Türkleri sadece ekonomik ve toplumsal anlamda ilgilendirmiyor. İşin bir de Türkiye boyutu var. Çünkü silahlanan Avrupa, sadece Rusya'nın başına bela olmayacak.
Kıbrıs'taki gelişmeler göz önünde bulundurulduğunda Türkiye, savaş tamtamları çalan Avrupa'yı Doğu Akdeniz'de de karşısında bulabilir. İsrail'in Güney Kıbrıs'a yaptığı yığınağın ve ABD'nin Doğu Akdeniz'e yoğunlaşmasının yanına bir de KKTC'nin egemenliğine şiddetle karşı olan Avrupa da eklenecek.
Dolayısıyla Almanya'daki Türkler Avrupa'nın silahlanmasından bir de buradan darbe yiyecek.
Türklerin harekete geçme vakti geliyor!
Bütün bunlar Almanya'daki Türkleri Alman siyasetinde daha fazla söz sahibi olmaya itiyor. Günlük hayatlarındaki sorunlardan başlayarak asla kopmayacakları Türkiye'nin sorunlarına kadar birçok konu Almanya'daki Türklerin Avrupa'daki savaş çığırtkanlığına karşı tavır almaya zorluyor.
Bu açıdan AfD ve BSW Türklerin karşısında gerçekçi seçenekler olarak duruyor.
Türklerin harekete geçme vakti geliyor!
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish