Kral I. Faruk'un hükümdarlığı (1936-1952), Mısır'ın Filistin politikalarının şekillendiği ve özellikle 1948 Arap-İsrail Savaşı ile doruğa ulaştığı bir dönemdi.
Bu politikalar, hem ulusal çıkarlar hem de Arap dünyasındaki liderlik mücadelesi çerçevesinde gelişti.
Faruk'un erken dönemi, Mısır'ın İngiliz işgali altındaki statüsüyle sınırlıydı.
1936 Anglo-Mısır Antlaşması, Mısır'ı İngiliz politikalarına bağımlı kıldı.
Filistin'de İngiliz manda yönetimi altında artan Yahudi göçü ve toprak alımları, Mısır'da tepkilere yol açsa da Faruk yönetimi aktif bir dış politika izlemekten kaçındı.
Arap Birliği'nin 1945'te kurulmasında Mısır'ın öncü rolü, Filistin davasına destek sinyali verse de bu daha çok sembolikti.
1947'de BM'nin Filistin'i bölme planına karşı çıkılmasıyla, Faruk'un yönetimi savaşta yer aldı.
15 Mayıs 1948'de İsrail'in kuruluşuyla birlikte Mısır, Ürdün, Suriye ve diğer Arap devletleriyle birlikte Filistin'e girdi.
Ancak bu müdahale, daha çok Arap liderlikte üstünlük kurma ve iç kamuoyunu tatmin etme amacı taşıyordu.
Mısır ordusu, Gazze Şeridi ve Sina Yarımadası'nda bazı bölgeleri kontrol altına aldı, ancak savaşın genel stratejisi zayıftı.
Faruk'un ordunun kötü yönetimi ve yolsuzluk, askeri başarısızlıkların ana nedenlerinden biriydi.
Savaş, Mısır için stratejik bir yenilgiyle sonuçlandı ve halkta monarşiye karşı öfke yarattı.
Faruk'un Filistin politikası, iç politik baskılarla şekillendi.
Wafd Partisi gibi milliyetçi gruplar, Filistin'e destek çağrısı yaparken, monarşi bu talepleri yalnızca yüzeysel olarak karşıladı.
Faruk'un kişisel ilgisizliği ve ordunun hazırlıksızlığı, politikaların tutarsızlığına yol açtı.
Ayrıca, Hicaz Kralı İbn Suud ile rekabet, Faruk'u Arap dünyasında liderlik pozisyonu kazanma çabasına itti fakat bu çaba askeri zaferle desteklenemedi.
1948 Savaşı'ndaki başarısızlık, Faruk'un meşruiyetini ciddi şekilde sarstı.
Mısır'ın Filistin'de kontrol ettiği Gazze Şeridi, idari bir yük haline geldi ve mülteci kriziyle başa çıkılamadı.
Bu durum, 1952 Devrimi'nin zeminini hazırlayan faktörlerden biri oldu.
Faruk'un Filistin politikası, idealist bir destekten ziyade pragmatik ve zayıf bir yaklaşımı yansıttı.
1952 Mısır Devrimi'nin nedenleri
1952 Mısır Devrimi, 23 Temmuz 1952'de Özgür Subaylar Hareketi tarafından gerçekleştirilen ve Kral I. Faruk'un tahttan indirilip sürgüne gönderilmesiyle sonuçlanan bir darbe ile başladı.
Bu devrimin temel nedenlerinden biri Faruk'un lüks ve sorumsuz yaşam tarzı, halk arasında öfke yaratmıştı.
Yolsuzluk iddiaları, kişisel servet biriktirmesi ve müttefiklerinden eşya çalma alışkanlığı, monarşinin meşruiyetini zedeledi.
Özellikle 1948 Arap-İsrail Savaşı'nda Mısır ordusunun başarısızlığı, Faruk'un liderlik yetersizliği olarak görüldü ve bu durum halkın güvenini sarstı.
Mısır, 1940'lar ve 1950'lerde ciddi ekonomik sorunlarla mücadele ediyordu.
Tarım ağırlıklı ekonomi, pamuk üretimine bağımlıydı ve uluslararası piyasalardaki dalgalanmalar halkı yoksulluğa sürüklüyordu.
İşsizlik ve açlık, özellikle kırsal bölgelerde artarken, monarşinin bu sorunlara kayıtsız kalması tepkilere yol açtı.
Mısır, 1936 Anglo-Mısır Antlaşması'na rağmen İngiliz işgaline devam ediyordu.
Süveyş Kanalı bölgesindeki İngiliz askerlerinin varlığı, ulusal onur meselesi haline gelmişdi.
Halk ve genç subaylar, bağımsız bir Mısır için İngiliz etkisinden kurtulmayı talep ediyordu.
Toplumda derin bir sınıf ayrımı vardı.
Zengin elit tabaka ile köylü ve işçi sınıfı arasındaki uçurum, devrimci fikirlerin yayılmasını kolaylaştırdı.
Eğitimli gençler ve subaylar, toprak reformu ve sosyal adalet gibi yenilikler için harekete geçti.
Özgür Subaylar Hareketi'nin liderleri, özellikle Cemal Abdunnasır, Muhammed Necib ve Enver Sedat, ordunun kötü yönetimi ve savaşlardaki başarısızlıklarından dolayı monarşiye karşıydı.
Askeri reformların engellenmesi, bu grubu devrimci bir güç haline getirdi.
Lüksün ve yalnızlığın gölgesinde bir kral
Mısır'ın son kralı I. Faruk, 1952 Devrimi'nin ardından tahtından indirilerek sürgüne gönderildi.
26 Temmuz 1952'de, ailesiyle birlikte kraliyet yatı Mahroussa ile İskenderiye Limanı'ndan ayrılan Faruk, önce Monako Prensliği'ne, ardından İtalya'ya sığındı.
Bu sürgün, onun için sadece bir coğrafi değişim değil, aynı zamanda eski ihtişamlı hayatının yavaş yavaş erimesiydi.
13 yıl süren bu dönem, Faruk'un hem hedonist eğilimlerini sürdürdüğü hem de giderek yalnızlaşan bir figüre dönüştüğü bir evre olarak tarihe geçti.
Devrimcilerin baskısıyla aceleyle terk ettiği Mısır'da geride bıraktığı servet, sürgün hayatının ilk ironisini yarattı.
Yetkililer, saraylarında dünyanın en büyük yetişkin materyal koleksiyonlarından birini ve nadir sikke koleksiyonunu (aralarında 1933 Double Eagle gibi efsanevi parçalar da vardı) keşfetti.
Bu eşyalar açık artırmayla satıldı ve Faruk'un "hırsız kral" lakabını pekiştirdi.
Ailesini de yanına alan Faruk, Monako'da kısa bir süre kaldıktan sonra Roma'ya yerleşti.
Burada, İtalya Kralı II. Vittorio Emanuele'ye yaptığı iyiliğin karşılığı olarak misafirperverlik gördü.
Faruk, 1946'da sürgündeki İtalyan kralına Mısır'da ev sahipliği yapmıştı.
Roma'ya vardığında, Faruk kendini "gece kralı" olarak konumlandırdı.
Dolce Vita döneminin gözde figürlerinden biri haline geldi.
Gece kulüplerinde, kumarhanelerde ve sosyete partilerinde vakit geçirdi.
İki koruma eşliğinde dolaşıyor, siyah gözlükleriyle gazetecilerden kaçınıyordu.
Lüks yaşamına pahalı mücevherler, arabalar ve saatler toplayarak devam etti.
Eski dostları onu terk etmişti hatta Um Kalthoum gibi sanatçılar bile yeni rejimi öven şarkılar söylerken, Faruk'un eski iltifatlarını unutmuştu.
Bu terk ediliş, onu giderek daha acımasız ve yalnız birine dönüştürdü.
Aile ve kişisel çalkantılı ilişkiler
Sürgünde aile hayatı da karmaşıklaştı.
Faruk, ilk eşi Kraliçe Farida'dan üç kızı (Ferial, Fevzi ve Fadia) vardı, ancak evliliği 1948'de boşanmayla bitmişti.
İkinci eşi Narriman Sadek ile evliliği ise oğulları Fuad II'nin doğumundan aylar sonra, sürgünle birlikte dağıldı.
1954'te resmen boşandılar. Fuad II, Mısır'da kısa süreli kral ilan edilmiş olsa da cumhuriyetin ilanıyla bu unvanı da kaybetmişti.
Faruk'un sürgündeki en dikkat çeken ilişkisi, İtalyan opera sanatçısı Irma Capece Minutolo ile oldu.
1954'te tanıştıkları Irma, Faruk'un son yıllardaki en sadık yoldaşıydı.
2005'te, 1957'de gizli bir nikah kıydıklarını iddia etti, ancak bu evlilik resmi olarak doğrulanmadı.
Irma, Faruk'un "kalbi" olduğunu söylerken, diğer kaynaklar onu "kralın son fantezisi" olarak nitelendiriyordu.
Faruk, sürgüne giderken ailesinin müevherlerini içeren bir sandık almış ve bu sayede lüks bir hayat sürdürmüştü.
Roma'da büyük malikaneler kiraladı, pahalı avukatlar tuttu ve hatta ilk basın toplantısında "fakirim" dese de gerçekte milyonlarca dolarlık bir servete sahipti.
Kumar tutkusu devam etti. Las Vegas'tan Monte Carlo'ya kadar casinolarda vakit geçiriyordu.
Ancak 1960'lara gelindiğinde, şişmanlamış (yaklaşık 130 kilo) ve 45 yaşındaki Faruk, eski karizmasını kaybetmişti.
Arkadaşları azalmış, eski müttefikleri onu unutmuştu.
Arap kralları ve başkanlar yeni rejimi tanımış, Faruk ise bir "gölge"ye dönüşmüştü.
Kral Faruk'un Türkiye bağlantısı
Kral I. Faruk'un Türkiye ile bağlantısı, sürgün yıllarında ve kişisel ilişkileri üzerinden şekillenmiştir.
Mısır'ın son kralı, 1952 Devrimi sonrası tahttan indirilip sürgüne gönderildiğinde, Türkiye bu bağlantının önemli bir parçası oldu.
Faruk, 26 Temmuz 1952'de İskenderiye'den ailesiyle birlikte Mahroussa yatıyla ayrıldıktan sonra ilk durağı olarak Türkiye'yi tercih etti.
27 Temmuz 1952'de Çanakkale Boğazı'ndan geçerek İstanbul'a ulaştı.
Bu ziyaret, sürgünün ilk aşamasında Türkiye'nin tarafsız bir sığınak olarak görülmesiyle ilişkilendirilebilir.
Türkiye, o dönemde monarşilerin çöküşüne tanıklık eden bir ülke olarak, Faruk'a kısa süreli bir mola yeri sundu.
Ancak bu ziyaret resmi bir sığınma talebiyle sonuçlanmadı.
Faruk, birkaç gün kaldıktan sonra Monako ve ardından Roma'ya geçti.
Faruk'un Türkiye ile daha derin bir bağı, sürgün yıllarında tatil ve dinlenme amacıyla yaptığı ziyaretlerle güçlendi.
1950'ler ve 1960'larda, özellikle İstanbul ve Bodrum gibi yerlere geldiği biliniyor.
Bu ziyaretlerde, Osmanlı mirasına duyduğu ilgi ve Türkiye'nin Akdeniz ikliminin ona tanıdık gelmesi etkiliydi.
Ayrıca, Mısır'ın Osmanlı İmparatorluğu'nun bir parçası olduğu tarihsel bağlar, Faruk'un Türkiye'ye sempati duymasına katkıda bulunmuştu.
Roma'daki yalnızlığından kaçmak için Türkiye'yi bir kaçış noktası olarak kullandığı da söylenir.
Öte yandan Faruk'un annesi Nazlı Sabri, Osmanlı kökenli bir aileden geliyordu.
Bu da Türkiye ile kültürel bir köprü oluşturuyordu.
Nazlı Hanım, Mısır'da Hidiv ailesine mensup bir soydan türemişti ve bu bağ, Faruk'un Türkiye'ye olan ilgisini pekiştirmişti.
Sürgün yıllarında ailesiyle birlikte Türkiye'ye yaptığı ziyaretler, bu tarihi ve ailevi bağların bir yansımasıydı.
Son yıllar ve gizemli bir son
Kral Faruk, Mısır'ın son kralı olarak tarihe geçti ve cebinden "Hırsız Kral" (Pickpocket King) lakabıyla anıldı.
Bu lakap, diğer yöneticiler ve tanınmış kişilerden eşya çalma alışkanlığından geldi.
Ünlü bir olayda, Winston Churchill'in cep saatini çaldığı bildirildi.
Faruk'un kleptomani eğilimi, hükümdarlığı boyunca diğer krallardan değerli eşyalar çalmasıyla dikkat çekti.
Bu tip itibar zedelemenin bir İngiliz taktiği olduğunu da unutmamak gerekir.
Faruk'un sürgünü, 18 Mart 1965'te Roma'da trajik bir şekilde sona erdi.
Vatikan yakınlarındaki Ile de France restoranında, bir sarışın kadınla (muhtemelen Irma) gece yarısı yemeği yerken kalp krizi geçirerek yere yığılmıştı.
Üzerinde altın bir alyans, sigara çakmağı, saat, bir hap kutusu, dolu bir Beretta tabanca, kimlik belgeleri ve 2.500 dolar nakit bulundu.
Ölümü, bazı spekülasyonlara yol açtı.
Zehirlendiği iddiaları ortaya atıldı, ancak resmi rapor kalp yetmezliği olarak kaydedildi.
Cenazesi Roma'da annesi Nazlı Sabri'nin katıldığı bir törenle defnedildi.
Suudi Kralı Faysal, onu Arabistan'a gömmek istedi ancak Nasser Mısır'a izin vermişti.
Faruk'un 3 milyon dolarlık mirası oğlu Fuad II'ye kaldı.
Sürgün yılları, onun hem trajik hem ironik bir portresini çizdi.
Bir zamanlar Nil'in efendisi olan kral, Roma sokaklarında bir "hayalet" olarak dolaşmıştı.
Bugün, Faruk'un hikayesi Mısır tarihinde monarşinin çöküşünü, lüksün bedelini, yalnızlık ve unutuluşun hazin sonunu simgeliyor.
Kaynaklar:
Aburish, Saïd K. The Last King of Arabia: A Portrait of King Faruk of Egypt. New York: St. Martin's Press, 2001.
Beattie, Andrew. Cairo: A Cultural and Literary History. Oxford: Signal Books, 2005.
Hopwood, Derek. Egypt: Politics and Society 1945-1990. London: Routledge, 1991.
Lacouture, Jean. Nasser: A Biography. New York: Random House, 1973.
Mansfield, Peter. The British in Egypt. London: Weidenfeld & Nicolson, 1971.
St. John, Robert. The Boss: The Story of Gamal Abdel Nasser. New York: McGraw-Hill, 1960.
Vatikiotis, P. J. The History of Modern Egypt: From Muhammad Ali to Mubarak. London: Weidenfeld & Nicolson, 1991.
British Broadcasting Corporation (BBC). "1952: King Faruk Forced to Abdicate." [Online]. Available: https://www.bbc.co.uk/history (Erişim: 24 Ekim 2025).
Al-Ahram Weekly. "The Fall of the Monarchy." [Online]. Available: https://weekly.ahram.org.eg (Erişim: 24 Ekim 2025).
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish