Trump'ın Gazze barış planı: Kim kazandı, kim kaybetti?

Dr. Osman Gazi Kandemir Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Jim Lo Scalzo/EPA/Bloomberg

Dün akşam Trump ve Netanyahu'nun ortak basın toplantısını seyrettim.

Netanyahu'nun Trump'ı ve Trump'ın kendi kendini övmesi, dünyanın en büyük gücünün nasıl bir psikolojiyle yönetildiğini bir kez daha gözler önüne serdi.

Netanyahu başlangıçta Trump'ı övdü ama diğer yandan "eğer Hamas reddederse, İsrail işi kendi başına bitirecektir" ifadesiyle adeta rest çekti.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Basın toplantısı, Trump'ın kendini övme seansının dışında İsrail psikolojik harekatının bir parçasıydı.

Hiç, açlıktan ölen çocuklardan söz edilmedi.

Hiç, katledilen binlerce sivilden bahsedilmedi.

40 bini aşkın ölü, yüz binlerce yaralı, tamamen yok edilen bir şehir ve insani felaket sanki hiç yaşanmamış gibi geçiştirildi.

Tüm sorumluluk Hamas'a yüklendi ve 7 Ekim öncesinin olmadığı, tarihin o gün başladığı bir anlatı kuruldu.

Maksat, İsrail'in başlangıçtaki mağduriyet algısını tekrar sürdürmekti.

En önemli iki başlık ne idi?

  • Birincisi, Netanyahu'nun yönettiği İsrail, şimdilik Gazze'yi işgalden vazgeçiyor gibi görünüyor.
  • İkincisi, Filistin devletinin fiilen devlet olması bir başka bahara ertelendi.

Benim anladığım kadarıyla birkaç gün önce açıklanan Trump planı üzerinde Netanyahu bazı değişiklikler yaptırmış.

Şimdi bunlara bakalım:


Netanyahu'nun planı nasıl değiştirdi?

  • "Board of Peace" (Barış Kurulu): Trump kendisinin başkanlık edeceği yeni bir uluslararası gözetim organından bahsediyor. Bu, 21 maddelik plandaki "uluslararası denetim yapısı"ndan daha spesifik ve Trump'ın kişisel liderliğini vurguluyor. Tony Blair'in bu kurulda yer almak istediğini söylüyor. Şimdiye kadar koşulsuz biçimde İsrail'in yanında duran ABD Başkanının bu kurulun başında olması tarafsızlık ilkesine ne kadar uyar? Bu yapı, fiilen adı konmamış bir manda yönetimine dönüşebilir. Gazze, "teknokrat ve apolitik bir Filistin komitesi" tarafından yönetilecek ama bu komitenin üzerinde Trump'ın başkanlık edeceği Barış Kurulu bulunacak. Ne zaman bitecek bu süreç? Filistin Yönetimi'nin "reform programını tamamlaması" ne anlama geliyor? Kim karar verecek reformların yeterli olup olmadığına? Bu sorulara net cevap yok.
     
  • Netanyahu Filistin Devletine "açık muhalefetini" dile getirdi. Trump ise bunu "anlıyor ve saygı duyuyorum" diyerek kabul etti. Bu, planın en büyük çelişkilerinden biri. Dünya devletlerinin dörtte üçünden fazlasının tanıdığı Filistin devleti, sadece Netanyahu'nun onayına mı tabi olacak?
     
  • "Öngörülebilir gelecek için güvenlik çemberi": Netanyahu, İsrail'in Gazze'den tam çekilme yapmayacağını (mütevazı bir çekilme), bir "güvenlik çemberi" oluşturacağını açıkça belirtti. Bu, planın öngördüğü tam İsrail çekilmesinden farklı.
     
  • Filistin Yönetimi'nin rolünün sınırlandırılması: Netanyahu, Filistin Yönetimi'nin "radikal ve gerçek dönüşüm" olmadan Gazze'de hiçbir rol oynamayacağını vurguladı ve bunun için çok katı şartlar koydu. Şehit ailelerine maaşı kesmek, uluslararası hukuktan vazgeçmek (ICC ve ICJ'deki davaları durdurmak), İsrail'i Yahudi devlet olarak tanımak (dönüş hakkından vazgeçmek anlamına geliyor) gibi maddeler. Bunlar Filistin Yönetimi'nin Gazze'ye dönüşünü engeller ve Filistin Yönetimi için siyasi intihar anlamına gelir.

Son iki konu Netanyahu'ya veto gücü vermiş oluyor.


Peki ilk açıklanan planla son durum arasında ne değişti?

İlk açıklanan planla basın toplantısı arasında önemli farklar var.

Trump, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu bazı İslam ülkelerinin planı kabul ettiğini söylüyor ama son değişiklikler onları tatmin edecek mi?

Örneğin, Batı Şeria ilhakının reddedilmesinden hiç bahsedilmedi.

Bu, Arap ülkeleri için kritik bir garantiydi.

Filistin devleti konusu belirsizliğe gömüldü.

Zorla yerinden etmenin yasaklanması, Hamas üyelerine af ve güvenli çıkış gibi konular gündeme gelmedi.

Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkeleri ilk planda Filistin Devleti'ne somut bir yol haritası talep ediyordu.

Şimdi bu talepleri ne oldu?

Netanyahu'nun Filistin Devleti'ne açık muhalefetine rağmen Arap ülkeleri planı desteklemeye devam edecek mi?
 


Planın uygulanabilirliği

Hamas tarafı:

İsrail'in kapsamlı operasyonlarına rağmen Hamas'ın 9 bin -18 bin savaşçıya sahip olduğu ve tünel ağının büyük bölümünün işlevsel durumda olduğu değerlendiriliyor.

Hamas'ın "tam teslimiyet" şartını kabul etme ihtimali düşük.

Hamas'ın "tam teslimiyet" şartını kabul edeceğine dair hiçbir somut gösterge yok.

Hamas yetkilisi Mahmud Mardawi, Trump'ın yazılı planının henüz kendilerine ulaşmadığını açıkladı.

Ancak arabuluculardan gelecek teklifleri "sorumlu bir şekilde" değerlendirmeye hazır olduğunu ifade etti.

Bu ifadeler diplomasiye uygun.

  • Katar: Netanyahu'nun telefonla arayıp özür dilemesinden sonra arabuluculuk rolüne tekrar geri döndüğünü açıkladı. Bu, planın 18'inci maddesindeki "İsrail Katar'a saldırmayacak" güvenlik garantisinin pratikte uygulanması anlamına geliyor.
     
  • Arap ülkeleri: Mısır ve Ürdün gibi kilit ülkeler hala Gazze'ye asker gönderme konusunda çekinceli. Hamas ile doğrudan çatışma riskinden ve Gazze'de siyasi sorumluluk üstlenmekten kaçınmak istiyorlar. Uluslararası İstikrar Gücü'nün personel kaynağı belirsiz kalıyor.
     
  • Filistin Yönetimi: 2007'den beri Gazze'de kontrole sahip değil ve Batı Şeria'da bile ciddi meşruiyet krizi yaşıyor. Netanyahu'nun koyduğu "reform programı" neredeyse yerine getirilemez şartlar içeriyor.

Kim kazandı, kim kaybetti?

Basın toplantısı açıkça gösterdi ki, Netanyahu Trump’ın planını kendi koşullarına göre şekillendirmeyi başardı.

Filistin Devleti'ne muhalefetini korudu, "güvenlik çemberi" ile kalıcı kontrol hakkını sakladı ve Hamas'ın planı reddetmesi durumunda tek taraflı hareket etme yetkisini aldı.

Ayrıca tüm sorumluluk Hamas'a yüklenerek İsrail'in insani felaketteki rolü görünmez kılındı.

Trump kendisini Ortadoğu'da "barış yapıcı" olarak konumlandırarak bir gün daha mutlu oldu. 

40 bini aşkın ölü, yüz binlerce yaralı, tamamen yok edilen altyapı ve devam eden abluka ile Filistin halkı en büyük kaybeden olarak görünüyor.

Filistin devleti belirsiz bir geleceğe ertelendi.

Filistin Yönetimi'nin Gazze'ye dönüşü neredeyse imkânsız şartlara bağlandı.

Gazze, süresiz bir uluslararası vesayet altına girebilir.

ABD'nin yanında İsrail şimdilik kazanmış gibi görünüyor ama önümüzdeki günlerin neler getireceğini göreceğiz.

Bütün yazdıklarıma ters bir cümle ile yazıyı bitireyim.

Aslında İsrail bu savaşı kaybetti.

Nasıl olduğunu bir başka yazıda anlatırım.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU