Son aylarda Hindistan-Çin ilişkilerinde, özellikle Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) bağlamında yaşanan gelişmeler, iki ülke arasındaki rekabet, jeopolitik çekişmeler, angajman ve iş birliğinin karmaşık yapısını gün yüzüne çıkarıyor.
İki taraf, bölgesel ve küresel dinamiklere dikkat ederek stratejik hedeflerini gözeten temkinli bir diplomasi yürütüyor.
Bu bağlamda Çin'in ev sahipliğinde düzenlenen ŞİÖ'nün savunma bakanları ve dışişleri bakanları toplantılarında Pekin-Yeni Delhi arasındaki gelişmeler ilerleyen süreçte Asya jeopolitikasına yönelik önemli ip uçları veriyor.
Hindistan, ŞİÖ bildirisine neden mesafeli durdu?
14 Haziran'da gerçekleştirilen ŞİÖ Savunma Bakanları toplantısında, üyelerin çoğu İsrail'in İran'a yönelik askeri saldırısını kınayan ortak bir bildiri yayımladı.
Ancak Hindistan, 22 Nisan'da Pahalgam'da meydana gelen terör saldırısının Yeni Delhi'nin tutumunu yansıtacak şekilde terörizm konusunda ifadelerin bildiride yer almaması nedeniyle imzalamadıklarını açıkladılar.
Yeni Delhi, çatışmalardan duyduğu endişeyi dile getiren ve diplomasi çağrısı yapan ayrı bir açıklama yaptı.
Bu durum, örgüt içinde önemli bir bölünme sinyali olarak değerlendirildi.
Hindistan'ın ŞİÖ bu bildirisine mesafeli duruşu, stratejik pragmatizm temelinde birbiriyle angaje 3 nedenle açıklanabilir:
- Bunlardan ilki, Hint basınında ve bazı diplomatik çevrelerde yer alan Çin'in örgüt üzerindeki yükselen etkisine ilişkin kaygıları. Bu durumun Hindistan'ın ŞİÖ içindeki ağırlığını kaybetmemek ve Çin'in retoriğine karşı "stratejik özerklik" mesajı vermek için bilinçli bir tercih olduğudur.
- İkinci olarak da diğer ŞİÖ üyelerinden farklı olarak, Hindistan bu tür tavırlarla çok taraflı denge politikası çerçevesinde bir yandan Batı ile ilişkilerini zedelememeye, öte yandan İsrail ve İran'la olan hassas ekonomik ve savunma dengelerini korumaya özen gösteriyor.
Hindistan için İran da Asya jeopolitiğinde vazgeçilmez bir ülke. Yeni Delhi, İran'ın coğrafi konumu sayesinde ticaret, güvenlik ve nüfuz açısından önemli bölgeler olan Afganistan ve Orta Asya'ya erişim sağlıyor. Bu kapsamda Hindistan Orta Asya ve Afganistan'a ihracatının kapısı olarak İran'ın Çabahar Limanı'na yıllardır yatırım yapıyor.
- Bir diğer neden de Modi hükümetinin Pahalgam terör saldırısı nedeniyle kınama bildirisini imzalamadığını vurgulayarak milliyetçi Hint kamuoyuna ulusal çıkarların korunduğu mesajı vermek istemesi.
Çin'le yumuşama sinyalleri stratejik bir dönüş mü?
14 Haziran bildirisinden bir ay sonra Çin'in Tianjin şehrinden yapılan ŞİÖ Dışişleri Bakanları toplantısına Hindistan Dışişleri Bakanı Subrahmanyam Jaishankar resmi düzeyde katıldı ve Çin ile diplomatik ilişkilerin yumuşatılması, iş birliğinin ilerletilmesi yönünde olumlu sinyaller verdi.
Bu adım, 2020'de Ladakh sınırında yaşanan askeri çatışmadan sonra ilişkilerdeki soğukluğun aşılma çabalarına ve angajmana işaret ediyor.
Öte yandan, Jaishankar'ın ziyaretindeki olumlu mesajlara rağmen tartışmalı ikili meseleler, özellikle sınır anlaşmazlığı, Çin-Hindistan iş birliğinin küresel düzeydeki potansiyelini kısıtlamaya devam ediyor.
Hindistan, ikili ilişkilerdeki ilerlemeyi uzun süredir sınırdaki ilerlemeye bağlıyordu.
Ayrıca, Çin'in Pakistan'a verdiği destek, ikili ilişkilerin ilerlemesinin önündeki diğer en önemli mesele olarak duruyor.
Açıkçası Hindistan'ın bir ay arayla ŞİÖ toplantılarındaki yaklaşımları çelişkili gibi görünse de bu durum değişen bölgesel ve küresel konjoktürde Yeni Delhi'nin bölgesel politikasındaki "stratejik özerklik" ve esnek denge arayışını yansıtıyor.
Hindistan, Çin ile ilişkilerinde doğrudan karşıtlık ya da açık düşmanlık yerine, uzun vadede rekabet ve iş birliğini birlikte yürütebilecekleri bir ortaklık vurgusu yapıyor.
ABD'nin politikaları Hindistan'ı Çin'e mi yaklaştırıyor?
Diğer yandan Çin-Hindistan ilişkileri, son dönemde diplomatik yumuşama sinyalleri verse de özellikle ŞİÖ kapsamında önemli kırılmalar yaşandığı gizlenemiyor.
Bu tutum, Hindistan'ın ŞİÖ içindeki konumunu karmaşıklaştırmakla birlikte, kendi ulusal çıkarlarını önceliklendirdiğini açıkça ortaya koyuyor.
Hindistan'ın bu taktiksel manevrasının arkasında birkaç neden sayabiliriz.
Bilindiği üzere Soğuk Savaş yıllarından itibaren Hindistan-Rusya ilişkileri hep iyi seyrediyor.
Trump'ın gümrük tarifelerini artırması ve Rusya'yla ticaret yapan ülkelere yüksek gümrük vergisi önerisi de dahil olmak üzere belirsizliğin artması, Hindistan'ı Çin'le angajmana zorluyor.
Ayrıca, ABD'nin Rusya'yla yakın ilişkileri olan ülkeleri üstü örtülü eleştirirken diğer yandan Çin'e yönelik göreceli yumuşama sinyalleri doğal olarak Hindistan'ı tedirgin ediyor.
Yeni Delhi uzun bir süredir Hint-Pasifik'teki stratejisini ABD'yle birlikte inşa etmek isterken, genel Asya stratejisinde Rusya'yı dışlamayan bir düzlem üzerine sürdürmeyi hedefliyordu.
Fakat gelinen süreçte Trump'ın Yeni Delhi'nin temel endişelerini dikkate almadan izlediği politikalar ABD'yi "güvenilmez" bir duruma düşürüyor.
Ticaret açığı ve diplomatik hayal kırıklıkları Hindistan'ı yeni arayışlara mı itiyor?
Diğer yandan Yeni Delhi, 2020 Galwan Vadisi çatışmasından sonra Çin'in hâkim olduğu tedarik zincirlerine bağımlılığını azaltmayı hedefledi.
Bu kapsamda ABD, Japonya ve Avustralya'yla birlikte ortak girişimlerde bulunmalarına rağmen ilerleme istenilen seviyede olmadı.
Üstüne Trump'ın gümrük tarifeleri konusundaki karmaşık politikası ortaklarını dahi tedirgin ediyor.
Hindistan, özellikle elektronik, makine, kimyasal teknoloji ve nadir toprak mineralleri olmak üzere Çin ithalatına büyük ölçüde bağımlılığını aşamadı.
Hindistan, Çin ürünlerini protesto etse de iki ülke arasındaki ticaret hacmi arttığı gibi ticaret açığı 85 milyara ulaşmış durumda.
Daha da önemlisi, Hindistan kendisini Hint-Pasifik'te ABD'nin en önemli müttefiki olarak konumlandırırken, Vaşington'un Hindistan-Pakistan çatışmasında -Sindoor Operasyonu- tarafsız kalması Yeni Delhi'de hayal kırıklığına neden oldu.
Trump'ın Pakistan'a yönelik sıcak mesajları da Hindistan'ı ABD'yle ortaklığının sınırlarını yeniden sorgulamasına neden oluyor.
Dolayısıyla son aylarda bölgesel ve küresel düzeyde yaşananlar Yeni Delhi yönetimine yeniden bir fayda-maliyet analizi yapmasına neden olmuş gibi duruyor.
Yumuşama adımları kalıcı bir normalleşmeye mi dönüşecek?
Özet olarak, Hindistan-Çin arasındaki yumuşama adımları, bölgesel ve küresek belirsizlikler ortasında karşılıklı ekonomik bağımlılığın pragmatik bir şekilde farkına varıldığını yansıtıyor.
Trump'ın öngörülemez politikaları, Sindoor Operasyonundaki tutumu bu temkinli yumuşamayı hızlandırdı.
Diğer yandan, Jaishankar'ın Çin ziyareti ve verdiği yumuşama sinyalleri iki ülke arasında diyalog için alan açarken, Çin-Hindistan ilişkilerinin kırılganlığını ve tartışmalı doğasını da ortaya çıkarıyor.
Açıkçası, temel stratejik ve güvenlik sorunları ele alınmadan iki ülke arasında normalleşmenin yüzeysel kalması yüksek ihtimal.
Tabi ki bu duruma Hint iç politikasından yapılan eleştirileri de eklemek gerekir.
Muhalefet lideri Rahul Gandhi, Jaishankar'ın ziyaretini eleştirerek, devam eden gerginlikler ortamında Çin ile bu kadar sıcak ilişkiler kurmanın yararını sorguluyor.
Dolayısıyla Hintli karar alıcıların Çin'le ilişkilerinde angajman ile caydırıcılık arasında hassas bir denge kurmaları gerekiyor.
Bu bağlamda, 31 Ağustos-1 Eylül'de Çin'de düzenlenecek ŞİÖ Zirvesi'ne Hindistan Başbakanı Narendra Modi'nin katılımı, Yeni Delhi'nin yeni angajman politikasının seyri açısından kritik bir gösterge olacak.
Son gelişmeler ışığında genel tablo, Hindistan'ın dış politikada bağımsız ve çok yönlü bir rota izlemeye çalıştığını gösteriyor.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish