İstanbul'dan uçakla Şırnak'a, oradan otobüsle Cizre'ye, ardından da Erbil'e ulaşıyoruz.
Geceyi KOÇ grubuna ait Divan Otel'de geçiriyoruz.
Sabah otelde unutuluyorum; neyse ki otel görevlileri beni zamanında konvoya yetiştiriyor.
Sıkı güvenlik önlemleri eşliğinde saatler süren bir karayolu yolculuğunun ardından, Dukan şehrinin İran sınırına bakan kırsal kesimindeki tarihi Casene Mağarası önündeki tören alanına varıyoruz.
Mağaranın çevresindeki güvenlik önlemleri son derece yoğun.
Anlaşılan, silah yakma töreni için Casene Mağarası'nın önü, bilinçli bir tarihsel tercihle seçilmiş.
Mağara, Kürt halkı açısından önemli bir tarihî değere sahip.
Yıllarca İngilizlere karşı savaşan Şex Mahmud Berzenci'nin bu mağarayı sığınak ve karargâh olarak kullandığı biliniyor.
Ayrıca, ilk Kürtçe gazetenin de burada basıldığı aktarılıyor.
Tören...
Mağaranın önüne vardığımızdan kısa bir süre sonra, KCK Eşbaşkanı Besê Hozat ile 15'i kadın, 15'i erkek toplam 30 kişilik bir gerilla grubu tören alanına geldi ve kürsüye geçti.
Besê Hozat, metni Türkçe; KCK yönetiminden Nedim Seven ise aynı metni Kürtçe olarak okudu.
Yaklaşık 1 buçuk sayfa uzunluğundaki bu açıklamanın ardından, Besê Hozat'tan başlayarak tüm grup üyeleri, kurulan ateş platformuna tek tek giderek palaskalarını ve silahlarını ateşe attı.
Tören tamamlanır tamamlanmaz, geldikleri gibi hızlı adımlarla Casene Mağarası'na geri döndüler.
KCK Eşbaşkanı Besê Hozat'ın konuşması son derece sade ama bir o kadar da çarpıcıydı.
Konuşma, “demokratik değişim ve dönüşüm” vurgusuyla başlıyor; barış ve demokratik toplum sürecinin pratik başarısı için bir iyi niyet ve kararlılık göstergesi olarak, bundan sonra özgürlük, demokrasi ve sosyalizm mücadelesini demokratik siyaset ve hukuk yoluyla yürütme amacıyla; ve demokratik entegrasyon yasalarının çıkarılması temelinde silahlarını özgür iradeyle imha ettiklerini ilan ederek sona eriyordu.
Burada akılda kalması gereken en önemli nokta şudur:
Dünyanın birçok yerinde "silah ve barış" ikileminde, silah genellikle güven verici bir unsur olarak en sona bırakılırken, burada tam tersine, silahın yüksek bir özgüvenle sürecin en başına konulması dikkat çekicidir.
Bu aynı zamanda, Sayın Öcalan'ın “Silahın değil, siyasetin ve toplumsal barışın gücüne inanıyorum; sizi de bu ilkeyi hayata geçirmeye çağırıyorum” sözlerine duyulan bağlılığın düzeyini de göstermektedir.
Törene katılanlar sağına soluna bakmadan, kendinden emin, özgüvenli, onurlu ve gururlu adımlarla geldiler; aynı ruh haliyle de ayrıldılar.
Ne gülümsüyorlardı ne de tedirgindiler.
Yüzlerinde en küçük bir yenilmişlik duygusu, kaygı ya da korku emaresi yoktu.
Arkalarında onlara sarılmak isteyen, gözyaşı döken kadınlı erkekli kalabalıklar bıraktılar.
Gerçekten bıraktılar mı? Yaşayıp göreceğiz…
11 Temmuz 2025'te, Irak Kürdistan Bölgesi'nin (IKB) Süleymaniye kentine bağlı dağlık bir bölgede gerçekleştirilen PKK'nin silah yakma töreni, her ne kadar sembolik bir nitelik taşısa da, son yıllarda tanıklık ettiğimiz en dikkat çekici ve kuşkusuz hafızalarda yer edecek olaylardan biriydi.
Devletin, PKK'nin kendini feshetmesi ve silahlarını bırakması yönündeki politikasına karşılık, PKK 2 koşul öne sürdü:
- Birincisi, kendini feshetmesi karşılığında Öcalan'a özgür çalışma, iletişim ve yaşam koşullarının sağlanması;
- İkincisi ise, silah bırakma karşılığında silahların yakılmasıydı.
Görüldüğü üzere, bu adımlar hâlâ tek taraflı atılmaya devam ediyor.
Tek taraflı adımlar, geçmişte yaşanan olayların hafızalarda canlı kalmasıyla birleşince, Kürt halkı arasında devlete ve hükümete karşı önemli bir kaygı ve güvensizlik oluşturuyor.
Bu durumun unutulmaması gereken bir gerçeklik olduğu açıktır.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish