1979'dan bu yana milyonlarca Afgan'a kapılarını açan İran, bugün kitlesel sınır dışı operasyonları ve "göç diplomasisi" stratejisiyle yeni bir döneme giriyor. Bu dönüşüm, bölgesel istikrar ve insani durum açısından ciddi riskler barındırıyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Onyıllardır süren savaş ve istikrarsızlık nedeniyle milyonlarca Afgan, hayatını kurtarmak için İran'a sığındı.
1979'daki Sovyet işgaliyle başlayan göç akını, İran'ı dünyanın en büyük ve en uzun süreli kentsel mülteci nüfuslarından birine ev sahipliği yapan ülke haline getirdi.
Ancak Taliban'ın 2021'de Afganistan'da yeniden iktidara gelmesiyle birlikte bu dinamikler köklü bir değişime uğradı.
İran, 2025'e kadar 2 milyon Afgan'ı sınır dışı etme planıyla tarihindeki en sert göç politikalarından birini uyguluyor.
Açık kapıdan sınır dışına: Bir politika evrimi
İran'ın Afgan mültecilere yaklaşımı, 1979 İslam Devrimi'nden hemen sonra ideolojik temellere dayanarak şekillendi.
Ayetullah Humeyni'nin "mustazaf" (ezilenler) söylemi çerçevesinde Müslüman mültecilere "açık kapı" politikası uygulandı.
1980-1988 arasındaki İran-Irak Savaşı boyunca Afganlara serbest yerleşim, istihdam ve sağlık hizmeti hakkı tanındı.
Ancak 1988'de savaşın bitmesi ve 1989'da Humeyni'nin vefatından sonra, ülkenin odağı ekonomik toparlanmaya kaydı.
1995'te yeni gelişlere kapılar kapatıldı; 2001'de "Amayesh" kartı sistemi yürürlüğe girdi ve Afganların hareket ve ikamet özgürlükleri ciddi biçimde kısıtlandı.
Ahmedinejad döneminde (2005–2013) büyük ölçekli sınır dışı etme kampanyaları başladı.
2021'de Taliban'ın Kabil'de iktidarı devralmasıyla yeni bir göç dalgası yaşandı.
İran ilk başta sınır kampları kurmayı tartışsa da bu plandan vazgeçti ve sınırlarını sıkı biçimde kapatmaya yöneldi.
Belgesizler hedefte
İran'daki Afganların kesin sayısını belirlemek güç.
Tahminler 3,8 ila 6 milyon arasında değişiyor; bunların sadece yaklaşık 750 bini resmi olarak mülteci statüsüne sahip.
Milyonlarca Afgan, belgesiz ya da geçici statüde yaşamını sürdürüyor.
Son 3 yılda İran, sınır dışı operasyonlarını yoğunlaştırdı.
2022'de 485 bin, 2023'te 650 bin ve 2024'te 750 binden fazla Afgan ülkeye geri gönderildi.
2025'in ilk yarısında ise 700 binden fazla Afgan, çoğunluğu zorla olmak üzere İran'ı terk etti.
Üstelik yalnızca genç erkekler değil, artık bütün aileler de sınır dışı ediliyor.
İsrail'le yaşanan son 12 günlük çatışma sırasında bu sayı günlük 30 binleri buldu. İsrail ile süren çatışmalar esnasında MOSSAD'a muhbirlik yaptığı düşünülen kişilerin içinde Afgan mültecilerin de bulunması, göç karşıtlığını güçlendiren bir faktör olarak öne çıktı.
Kısıtlı yaşam, sınırlı haklar
Afganların yüzde 99'u İran'da kentsel alanlarda yaşıyor.
İran, BM Mülteci Sözleşmesi'ne taraf olsa da çalışma, sosyal yardım, hareket özgürlüğü gibi temel haklarda ciddi çekinceler uyguluyor.
2003'ten beri uygulanan Amayesh kartı sistemi, yıllık yenileme gerektiren, giderek daha kısıtlayıcı bir düzenleme haline geldi.
Yenilemeyi kaçıranlar, yasal statülerini kaybedip sınır dışı edilme riskiyle karşılaşıyor.
Vatandaşlık fırsatları yok denecek kadar az; eğitim ve sağlık hizmetlerine erişim ise özellikle belgesizler için her geçen yıl daha da zorlaşıyor.
Üstelik, Afganların yaşamasına izin verilen bölgeler de daraltılıyor.
Ülkenin neredeyse üçte ikisi, "yabancılar için yasak bölge" olarak ilan edilmiş durumda.
Neden şimdi?
İran'ın kitlesel sınır dışı etme politikalarının arkasında çok sayıda karmaşık faktör bulunuyor; bunlar ekonomik baskılar, iç güvenlik kaygıları ve dış politika hedefleriyle iç içe geçiyor.
İran ekonomisi, özellikle ABD'nin 2018'de nükleer anlaşmadan (JCPOA) çekilmesinin ardından yeniden uygulanan uluslararası yaptırımlar nedeniyle ciddi baskı altında bulunuyor.
Büyük bir mülteci nüfusuna ev sahipliği yapmak, İranlı yetkililer tarafından sıkça vurgulanan önemli bir ekonomik yük oluşturuyor.
Bu ekonomik zorluk, Kovid-19 salgınıyla birleşerek, iç sosyo-ekonomik hoşnutsuzluğu ve Afganları ekonomik sorunlardan sorumlu tutan artan bir kamuoyu hissiyatını körüklüyor.
Bu nedenle, kitlesel sınır dışı etmeler, "göçmen yükünü hafifletmek" ve İran'ın zor durumdaki iç kaynakları üzerindeki baskıyı azaltmak için gerekli bir önlem olarak algılanıyor.
İran rejiminin "rejim konsolidasyonu" ve iç güvenliğin sağlanmasına yönelik genel odağı, göç politikasını derinden etkiliyor.
2021'de Taliban'ın iktidara gelmesinin ardından yaklaşık 1 milyon Afgan'ın hızlı akışı, muhtemelen iç güvenlik kaygılarını artırdı ve yetkisiz kişileri sınır dışı etme konusunda "yüksek bir kararlılığı" pekiştirdi.
İran, son yıllarda Afgan göçü sorununu dış politikasında stratejik bir araç olarak kullanarak "göç diplomasisi" stratejisini giderek daha fazla benimsedi.
Bu strateji, göçün devletler tarafından siyasi ve ekonomik faydalar elde etmek ve diğer tarafları istenen eylemleri yapmaya ikna etmek için siyasi olarak araçsallaştırılmasını ifade ediyor.
Bu strateji, iki farklı ancak birbiriyle bağlantılı jeopolitik bağlamda uygulanıyor: yaptırımlara karşı kaldıraç olarak ve bölgesel rakiplere karşı kaldıraç olarak (örn. Türkiye).
İran, Türkiye'nin Karabağ sonrası Kafkasya'daki nüfuz çabalarını "kuşatma" olarak görürken, Afgan mülteci akınlarını Türkiye'ye yönlendirme kapasitesini bu bağlamda değerlendiriyor.
Türkiye'ye etkileri
İran'ın Afgan mültecileri kitlesel olarak sınır dışı etme politikası ve göç diplomasisi stratejisi, Türkiye üzerinde doğrudan ve önemli etkiler yaratma potansiyeline sahip.
İran'ın "göz yumma" politikası, düzensiz Afgan göçmenlerin kendi topraklarından geçerek Türkiye'ye ulaşmasını kolaylaştırıyor.
Afganistan'daki istikrarsızlık ve Taliban'ın geri dönüşüyle kötüleşen durum, düzensiz göç akışlarını artırmaya devam edecek.
İran'ın bu politikası, Türkiye'nin stratejik adımlarına bir yanıt olarak görülüyor.
Jeopolitik açıdan, "mülteci sorunu" Türkiye için büyük riskler taşıyor.
Büyük insan hareketleri, eğer iyi yönetilemezse hem geri dönen hem de ev sahibi nüfusların daha da istikrarsızlaşmasına, yeniden yerinden edilmelere ve kitlesel ileri hareketlere yol açarak bölgesel istikrara risk oluşturuyor.
Krizin gölgesinde
İran'ın Afgan mültecilere yönelik politikası, 1979'daki "açık kapı"dan bugünkü araçsal ve kısıtlayıcı yaklaşımına kadar önemli bir dönüşüm geçirdi.
Bugün bu politika, ekonomik yükü hafifletmek, uluslararası yaptırımlara karşı koz elde etmek ve Türkiye'ye baskı yapmak gibi çok yönlü hedeflere hizmet ediyor.
Ancak insani ve jeopolitik sonuçları ağır.
Afganistan, bu kadar büyük geri dönüşleri kaldırabilecek kapasiteden yoksunken, Türkiye artan düzensiz göç akımları ve siyasi baskılarla karşı karşıya.
İran'ın 2025'te 2 milyon Afgan'ı sınır dışı etme planı, bölgeyi daha da istikrarsızlaştırabilir.
Uluslararası toplumun, bu krize yanıt vermek ve insani yardımları artırmak için daha güçlü bir çaba göstermesi gerekiyor.
Aksi halde, göç artık sadece bir insani kriz değil, bölgesel bir jeopolitik çatışma konusu olmaya devam edecek.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish