Washington'un Ukrayna'ya yönelik yeni stratejisi, sahada etkisi tartışmalı bir askeri destekle Avrupalı müttefiklere yük bindirirken, Rusya ve destekçilerine karşı ekonomik baskıyı artırıyor. Ancak bu yaklaşım, çatışmayı sona erdirmekten çok tırmandırma riski taşıyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
ABD Başkanı Donald Trump'ın Ukrayna savaşına yönelik politika değişikliği hem çatışmanın gidişatını hem de küresel ittifakların dinamiklerini derinden etkileme potansiyeli taşıyor.
Washington'un "önce Amerika" ilkesi ile küresel liderlik iddiasını gerilimli biçimde harmanlayan bu yeni strateji, bir yandan Ukrayna'ya acil askeri destek sağlarken, diğer yandan Rusya ve onun destekçilerine karşı ekonomik baskıyı artırmayı amaçlıyor.
Ancak sahada ne sağlayacağı, maliyetinin kime çıkacağı ve uzun vadede ne tür sonuçlar doğuracağı açısından tartışmalı bir tablo ortaya koyuyor.
Ödünç Verme ve Kiralama'nın güncel bir versiyonu mu?
Trump'ın önerdiği yöntem, tarihsel olarak 1941'de Roosevelt yönetiminin yürürlüğe koyduğu Ödünç Verme ve Kiralama Kanunu'nu anımsatıyor.
O dönemde ABD, doğrudan savaşa girmek istemeyen kamuoyunu ikna edebilmek için, İngiltere ve Sovyetler'e silah ve malzeme desteğini "ödünç" veya "kiralama" yoluyla sağlamış, yükü uzun vadeye yaymıştı.
Böylece hem izolasyonist eğilimleri tatmin etmiş hem de savaşın seyrini değiştirecek desteği verebilmişti.
Bugün Trump'ın önerdiği modelde de benzer bir izolasyonist pragmatizm göze çarpıyor.
ABD, doğrudan yükün altına girmek istemiyor; silahları Avrupalılara satıp, Ukrayna'ya devretmelerini talep ediyor.
Böylece Ukrayna silahları alıyor, ABD ekonomisi kazanıyor, Amerikan seçmeni açısından ise maliyet başkalarına yüklenmiş görünüyor.
Kim ödüyor, ne geliyor?
Trump'ın planında asıl maliyetin Avrupa'ya yüklendiği açık.
Bugüne dek Avrupa Birliği, 200 milyar dolara yaklaşan yardımla Ukrayna'ya büyük bir taahhüt verdi; bunun yaklaşık 50 milyar doları doğrudan askeri yardım oldu.
Avrupa Barış Tesisi, Ukrayna Yardım Fonu, dondurulmuş Rus varlıkları gibi mekanizmalarla finansman sağlanıyor.
Almanya 3 Patriot sistemi bağışladı, 2 tane daha için finansman taahhüt etti; İngiltere 2,3 milyar dolarlık kredi önerdi.
Finlandiya, Norveç, İsveç, Danimarka gibi ülkeler de ABD'den alacakları teçhizatı Ukrayna'ya devretmeye hazırlanıyor.
Trump'ın formülü, ABD'nin milyarlarca dolarlık silahını Avrupalı müttefiklere satıp Ukrayna'ya devrettirmek.
Böylece Washington'un doğrudan maliyeti azalırken, ABD savunma sanayi yeni siparişlerden kazanç sağlıyor, stoklar yenileniyor.
Trump bunu, "Silahları onlar teslim edecek ve silahların yüzde yüzünü onlar ödeyecek" sözleriyle vurguladı.
Ukrayna açısından en kritik ihtiyaç ise hava savunması.
Patriot sistemleri, şehirleri ve altyapıyı korumak için hayati önem taşıyor.
Rusya'nın son aylarda artan İHA ve füze saldırıları nedeniyle sivil kayıplar 3 yılın en yüksek seviyesine ulaştı.
155 mm topçu mühimmatı da cephede vazgeçilmez.
Ancak yeni üretim kapasitelerinin sınırlı olması, teslimatın hızı ve stokların tükenme riski ciddi bir sorun.
Trump'ın "hız" vaadi ile sanayinin gerçekleri arasındaki fark kapanmazsa, beklenen etki gecikebilir.
Barış umudu mu, irade testi mi?
Trump'ın yüzde yüzlük gümrük vergisiyle desteklenen 50 günlük ültimatomunun Moskova'yı masaya getirme ihtimali oldukça zayıf görünüyor.
Kremlin'in küçümseyici tepkileri, Putin'in maksimalist hedefleri ve geri adım atmama eğilimi, kısa vadede çözüm umudunu zayıflatıyor.
Ültimatom başarısız olursa, pozisyonlar daha da sertleşebilir. Yardımların sürmesi Ukrayna'yı direnişte tutabilir, ancak bu Rusya'yı daha da hırçınlaştırabilir.
Uzmanlara göre Trump'ın yaklaşımı sahada ve diplomaside bir "irade testi" yaratıyor ve çatışmanın tırmanma riskini artırıyor.
ABD'ye güven zedeleniyor mu?
Trump'ın önceki yıllarda izlediği daha uzlaşmacı çizgi ile şimdiki sert ültimatom arasındaki keskin fark, ABD dış politikasının öngörülebilirliğine dair şüpheler doğuruyor.
Avrupa'da bazı başkentlerde Trump'ın "sadece kendi çıkarını düşünen bir işlemci" olarak algılanması, ABD'ye olan stratejik güveni uzun vadede aşındırabilir.
Rusya ve Çin ise bu tutarsızlıkları kendi stratejik çıkarları için kullanıyor.
Uluslararası tepkiler: Memnuniyet ve endişe
Ukrayna lideri Volodimir Zelenskiy, Trump'ın açıklamalarından ve ek hava savunma taahhüdünden memnuniyet duyduğunu açıkladı.
NATO Genel Sekreteri Mark Rutte, silah anlaşmasını "gerçekten büyük" diye niteledi.
Almanya, Avrupa'nın kolektif güvenliğe daha fazla katkı sunmaya kararlı olduğunu belirtti.
Ancak Fransa, mevcut kapasite boşluğu nedeniyle hemen katkı yapamayacağını açıkladı.
Polonya'dan gelen daha şüpheci yorumlar ise Putin'in Trump'ın çabalarıyla alay ettiğine işaret etti.
Trump'ın Rusya ve destekçilerine yönelik ikincil gümrük vergileri ise Avrupa'da temkinle karşılanıyor.
2025'te AB, Trump'ın AB'ye yönelik yüzde 30'luk tarifelerini "kesinlikle kabul edilemez" bulmuş ve misilleme önlemleri hazırlamıştı.
Bu da geniş kapsamlı tek taraflı tarifelerin Avrupa muhalefeti ve misillemeleri tetikleyebileceğini gösteriyor.
Ekonomik baskının sınırları
Trump'ın yüzde yüzlük gümrük vergisi tehdidinin doğrudan etkisi sınırlı.
Rusya'nın ABD'ye ihracatı yaklaşık 2 milyar dolar.
Asıl hedef, Rusya'ya destek veren ülkeler ve özellikle Çin.
Pekin, Rusya'nın çift kullanımlı ürünlerde en büyük tedarikçisi.
ABD, Çin finans kurumlarını da kapsayan ikincil yaptırımlara hazırlanıyor.
Ancak Çin, tek taraflı önlemleri kınayarak buna karşı çıkıyor.
Kuzey Kore'nin katkısı da önemli: Rusya'nın topçu mühimmatının yüzde 40'ı buradan geliyor.
Ancak zaten ağır yaptırımlar altında olan Pyongyang'a baskı yapılmasının etkisi tartışmalı.
Daha geniş bir kriz mi?
Putin'in meydan okuması ile Trump'ın hayal kırıklığı ve Çin'i "en büyük stratejik rakip" olarak görmesi birleştiğinde, Ukrayna çatışması ABD-Çin rekabetinin içine daha fazla çekiliyor.
Trump, Putin'in direncini kendi otoritesine karşı bir meydan okuma olarak algılarsa, Pekin'e karşı daha sert bir tutum benimseyebilir.
Bu da ABD-Çin ilişkilerinde gerilimi tırmandırabilir ve daha geniş bir küresel kriz ihtimalini artırabilir.
Riskler ve fırsatlar
Trump'ın yeni politikası, Ukrayna için hayati mühimmat ve hava savunması sağlıyor, ancak bunun sahada yaratacağı fark, teslimatın hızı ve sürdürülebilirliğe bağlı.
Avrupalı müttefikler maliyeti üstlenmeye hazır görünüyor ancak iç siyasi baskılar nedeniyle bu katkının uzun vadede sürmesi zor olabilir.
Ültimatomun Moskova'yı masaya oturtma ihtimali zayıf; bunun yerine pozisyonları daha da sertleştirebilir.
Trump'ın yaklaşımı, ABD'nin tarihsel Ödünç Verme ve Kiralama pragmatizmini yansıtıyor; ancak bu kez Washington'un itibarına, müttefiklerinin sabrına ve küresel ekonomik istikrara maliyeti daha yüksek olabilir.
Ukrayna savaşı, böylece sınırlı bir çatışmadan, çok daha geniş ve bağlantılı bir jeopolitik hesaplaşmaya doğru evrilebilir.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish