Geçtiğimiz hafta Diyarbakır Kültür Yolu Festivali gerçekleştirildi.
Biliyorsunuz, bu tür kültür yolu festivalleri devletin -özellikle Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın, diğer kurumlar ve valiliklerle iş birliği içinde- düzenlediği etkinliklerdir.
İlk bakışta güzel bir şey.
Kültürün, sanatın, müziğin, edebiyatın bir araya gelmesi elbette ki kıymetlidir.
Ancak ilginç bir durum var:
Diyarbakır, Mardin, Batman, Van ve Hakkari gibi illerde, nedense Kürtçe yok.
Kültür Yolu Festivali deniyor ama sormadan edemiyor insan:
Bu nerenin kültürü?
İşte bu yüzden konuşmamın başlığını "Diyarbakır, Lüleburgaz mı?" diye koydum.
Sayın Vali kim? Diyarbakır Valisi.
Sayın Bakan kim? Kültür ve Turizm Bakanı.
Eğer Diyarbakır'da Kürtçe -yani Kurmanci ya da Zazaki- yoksa, Mardin'de, Siirt'te Arapça yer almıyorsa; o halde bu festival gerçekten kimin kültürünü temsil ediyor?
Baştan açıkça söyleyeyim:
Ağzımızdan çıkan her sözü oraya buraya çekmeye gerek yok.
Türk kültürüyle, Türkçeyle hiçbir sorunumuz yok.
Hele ki benim gibi annesi Türk, ana dili Türkçe olan biri için bu konu bir tartışma bile değildir.
İstenilen her ortamda, ister Diyarbakır Valisi ister Kültür ve Turizm Bakanı huzurunda olsun, Türk kültürü üzerine sınanmaya hazırım.
Bu iki ismi özellikle anmamın sebebi şu:
- Biri devlet ve bakanlık adına doğrudan yetkili,
- Diğeri ise Diyarbakır'ın valisi olarak bu organizasyondan sorumlu kişi.
İkisiyle de, istenilen jüri karşısında,
Türkçe, tarih, edebiyat konularında konuşmaya hazırım.
Sosyoloji ve psikolojiyi burada bir kenara bırakıyorum;
Zira bu kültür yolu festivali daha çok müzik, şiir, edebiyat ve sahne gösterileri ağırlıklı bir etkinlik.
Bu konularda imtihan edilmeye hazırım.
İsterseniz edebiyattan başlayalım: Nedim'den, Bâkî'den, Şeyhî'den, Fuzûlî'den…
Gelin, hemşerimiz Cahit Sıtkı Tarancı'nın Türkçe şiirlerinden Yahya Kemal Beyatlı'ya, Ahmet Muhip Dıranas'a, Cemal Süreya'ya, soldan sağa, ortadan -hatta Nâzım Hikmet'e kadar- aklınıza kim gelirse hepsine kadar gidelim.
Mehmet Âkif Ersoy'dan Necip Fazıl Kısakürek'e,
Bütün şairleri, bütün müzisyenleri kapsayalım.
İsterseniz Itrî'nin, Dede Efendi'nin, Hacı Ârif Bey'in,
Biraz daha yakına gelirsek Münir Nurettin Selçuk'un, Safiye Ayla'nın, Müzeyyen Senar'ın, Hafız Burhan'ın, Tatyos Efendi'nin eserlerinden tutun,
Tamburi Cemil Bey'in bütün eserlerine kadar -ister yazılı ister sözlü- hepsiyle sınanmaya hazırım.
Buyurun Sayın Kültür Bakanı, buyurun Sayın Diyarbakır Valisi…
Eğer "Türk kültürü, edebiyatı, sanatı ve müziğini" benden daha iyi biliyorsanız, helal olsun.
Peki, neden bu konulara girdim?
Mesele Türk kültürüne karşı olmak ya da taraftar olmak değil.
Mesele bu topraklar.
Eğer Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ifade ettiği gibi, "bu coğrafya bir Türk-Kürt-Arap ittifakı coğrafyası" ise, ve Özgür Özel'in de diğer devlet yetkilileriyle birlikte dile getirdiği gibi burası "ortak vatan"sa,
o hâlde bu vatandaki bütün kültürlere saygı göstermek zorundasınız.
Bu topraklardaki hiçbir kültüre saygısızlık gösterilmesini ya da yok sayılmasını asla kabul edemeyiz.
Burada mesele sadece Kürt kültürü, sadece Arap kültürü ya da sadece Türk kültürü değil.
Ben bunların her birine şahsen aşinayım zaten.
Ve bu yüzden açıkça söylüyorum: Hodri meydan!
Ama eğer Diyarbakır gibi bir şehirde "Kültür Yolu Festivali" düzenliyorsanız,
Orada Kürtçenin -Kurmancinin, Zazakinin- olmaması;
Mardin'de, Siirt'te Arapça'nın yok sayılması kabul edilemez.
Çünkü bu dilleri yok saymak, o şehirlerin insanlarını yok saymak demektir.
Bizi yok sayanı, biz var kabul edemeyiz.
Asıl sıkıntı tam da burada.
Ben Sayın Diyarbakır Valisi'ni ve Sayın Kültür Bakanı'nı özellikle anıyorsam,
Bunun nedeni onların bu işin ön yüzünde, yani sahnenin önünde sorumlu kişiler olmalarıdır.
Yoksa elbette bunun bir devlet politikasının sonucu olduğunu,
Bu planlamaların çok daha gerilerde, farklı merkezlerde yapıldığını,
Hatta bu iki ismin bile belki de bu durumun "mağduru" olduğunu bilecek kadar siyasi tecrübem, bilgim ve yaşım var.
Ama kim bu organizasyonu perde arkasında planlıyorsa,
Kim bu kültürel eksikliği bilerek görmezden geliyorsa;
Yazıklar olsun size.
Bu şekilde kardeşlik kurulmaz.
Bu şekilde ortak vatan inşa edilmez.
Olmaz, olamaz.
Yok saydığınız insanlarla ne bir ortaklık kurabilirsiniz, ne de bir ittifak.
Söylemleriniz havada kalır, inandırıcılığınızı yitirirsiniz.
Kimse buna inanmaz.
Diyarbakır'a kadar geleceksiniz ama...
Ali Hariri yok.
Fakih Teyran yok.
Ehmedê Xanî yok.
Melayê Cizîrî yok.
Cegerxwîn yok.
Meryem Xan yok.
Qavus Ağa yok.
Hasan Cizrewî yok.
Muhammed Arif Cizrewî yok.
Said Yusuf yok.
Şêx Muhammed O yok.
Yok, yok, yok…
Peki, ne var?
Diyarbakır, Lüleburgaz olmuş.
Eğer yolunuzu şaşırdıysanız,
Lütfen aklınızı başınıza alın.
Çünkü geleceğimiz, kardeşliğimiz, birlikteliğimiz ve ortak vatanımız için tekrar düşünmek,
Yanlışlarınızı görmek ve düzeltmek zorundasınız.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish