Devletlerin dış politikalarında, yalnızca hükûmetler arası ilişkiler değil, halklar arası bağlar da tarih boyunca belirleyici olmuştur.
Türkiye gibi geniş bir coğrafyada tarihî ve kültürel etkileşim kurmuş bir devlet için bu bağlar, yalnızca bir dış politika aracı değil, aynı zamanda kimliğin dışa yansımasıdır.
Bu bağlamda, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB), Türkiye Cumhuriyeti’nin uzun yıllara dayanan diaspora ve akraba topluluklar politikasını kurumsal zemine taşıyan modern bir girişim olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ancak bu kurumsallaşma, geçmişin mirasından bağımsız değildir.
YTB'nin temellerini anlamak için, Türkiye'nin yurtdışındaki vatandaşlarına ve soydaş topluluklara yönelik tarihsel yaklaşımını analiz etmek gerekir.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde, farklı milletlerle bir arada yaşama tecrübesi, merkezin çevreyle olan ilişkisini çoğunlukla yerel yöneticiler aracılığıyla yürüten bir yapıya dayanıyordu.
Fakat bu yapı, göç olgusunun modern anlamda ortaya çıkmasıyla birlikte yeni bir biçime evrildi.
Özellikle 1960’lı yıllardan itibaren Batı Avrupa ülkelerine yönelik işgücü göçü, Türkiye için yurtdışındaki vatandaşlarıyla sürekli bir ilişki kurma ihtiyacını doğurdu.
Bu dönemde kurulan yurtdışı işçi hizmetleri birimleri, daha çok bürokratik ihtiyaçları karşılamaya yönelikti ve diasporayla strateji içeren bağlar kurmaktan uzaktı.
1980’li ve 1990’lı yıllarda ise Türkiye’nin yurtdışındaki Türk topluluklarına yaklaşımında bazı ideolojik ve kültürel açılımlar görülmeye başlandı.
Turgut Özal döneminin serbest piyasa ve dışa açılma politikalarıyla birlikte, Türkiye’nin yurt dışı soydaş topluluklara olan ilgisi daha görünür hâle geldi.
Ancak bu ilgiyi kurumsal bir çerçeveye oturtmak yine de zaman aldı. 2000’li yıllarla birlikte, küresel ölçekte değişen diaspora politikaları ve kamu diplomasisinin yükselişi, Türkiye’yi de bu alanda daha organize adımlar atmaya sevk etti.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
İşte bu tarihsel arka plan içinde YTB, 6 Nisan 2010 tarihinde 5978 sayılı kanunla kurulmuştur.
Kurum, yalnızca Türkiye dışında yaşayan Türk vatandaşlarına değil, aynı zamanda tarihsel, kültürel ve akrabalık bağları olan topluluklara da hitap edecek şekilde yapılandırılmıştır.
Bu yönüyle YTB, sadece klasik bir diaspora kurumu değil; aynı zamanda Türkiye'nin tarihsel hinterlandında etkisini hissettirmeyi amaçlayan stratejik bir kamu diplomasisi aktörüdür.
Kuruluş süreci, dönemin küresel gelişmeleri ve Türkiye'nin çok boyutlu dış politika vizyonu ile yakından ilişkilidir. Avrupa’da Türk diasporasının sayısal olarak artması, yurtdışında yaşayan genç nesillerin aidiyet bağlarının zayıflaması ve akraba topluluklar üzerinde artan uluslararası rekabet, bu kurumun ortaya çıkışında belirleyici olmuştur.
Ayrıca Türkiye’nin “merkez ülke” vizyonu çerçevesinde kültürel ve insani diplomasiyi ön plana çıkarma gayreti, YTB gibi kurumlara olan ihtiyacı daha da artırmıştır.
Dolayısıyla YTB, Türkiye’nin diasporaya ve akraba topluluklara yönelik yüzünü bürokratik işlemlerin ötesine taşıyan, onları birer stratejik paydaş olarak gören ve bu doğrultuda geçmişle bağ kurarak geleceğe yön vermeyi hedefleyen bir kurumsal model olarak şekillenmiştir.
Bu yönüyle, yalnızca bir kurum değil; Türkiye'nin dış politika vizyonunun bir izdüşümüdür.
Yumuşak güç aracı olarak YTB ve Türkiye’nin küresel imaj stratejisi
Kamu diplomasisi, klasik diplomasiden farklı olarak yalnızca devletlerin birbirleriyle kurduğu ilişkileri değil, toplumlar arasındaki gönül bağlarını, kültürel etkileşimi ve ortak değerleri esas alan bir anlayışa dayanır.
Bu yeni anlayış, 21'inci yüzyılın uluslararası ilişkiler düzeninde öne çıkan bir kavramsallaştırmayla karşılık bulmuştur: yumuşak güç (soft power).
Amerikalı siyaset bilimci Joseph Nye tarafından literatüre kazandırılan bu kavram, devletlerin başka toplumları kendi çıkarları doğrultusunda ikna etme yeteneğini, yani zorlamadan etki kurma kapasitesini ifade eder.
Kültür, değerler ve dış politikaya duyulan meşruiyet algısı bu gücün temel bileşenlerini oluşturur.
İşte Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB), Türkiye’nin bu yumuşak güç kapasitesini kurumsal ve stratejik biçimde yönlendiren ana aktörlerden biri hâline gelmiştir.
YTB’nin yürüttüğü en belirgin faaliyet alanlarından biri eğitim diplomasisidir.
2012 yılında başlatılan “Türkiye Bursları” programı, yalnızca öğrencilere yükseköğrenim imkânı sunmakla kalmayıp, aynı zamanda Türkiye’nin tarihsel ve kültürel zeminini paylaşabileceği, geleceğin kanaat önderleriyle bir bağ kurmayı hedefler.
Bu bağlamda, eğitim faaliyetleri bir insani yardım ya da teknik destek değil, doğrudan kültürel etki üretmeye yönelik stratejik bir enstrümandır.
Bugün 180’den fazla ülkeden on binlerce öğrenciye ev sahipliği yapan bu program, mezunlar aracılığıyla küresel bir Türkiye algısı inşa etmeyi amaçlar.
Bu mezunlar yalnızca akademik ya da mesleki bilgiyle değil, aynı zamanda Türkiye’nin kültürel, siyasal ve toplumsal dokusuyla tanışarak ülkelerine dönmektedir.
Mezunlar aracılığıyla oluşturulan “Türkiye Mezunları Ağı”, bu etkileşimin kalıcı bir dostluğa dönüşmesini hedefler.
Bu yönüyle YTB, yumuşak gücü sadece anlık etkiler için değil, uzun vadeli ilişkiler için konumlandırır.
YTB’nin bir diğer önemli yönü, kültürel bağlar ve müşterek tarih üzerinden yürüttüğü kamu diplomasisi faaliyetleridir.
Özellikle Balkanlar, Orta Asya ve Orta Doğu’da gerçekleştirilen gençlik kampları, kültür gezileri, dil kursları ve kültürel etkinlikler; yalnızca nostaljik bir bağ kurmaktan ziyade, ortak hafızayı canlı tutmayı ve bu hafıza üzerinden siyasi ve kültürel bir yakınlık inşa etmeyi hedefler.
Bu, yumuşak gücün yalnızca estetik ya da kültürel alanla sınırlı kalmayıp, aynı zamanda stratejik derinliğe sahip bir diplomatik araç olarak kullanılmasını sağlar.
YTB'nin bu faaliyetleri, Türkiye'nin dış politika söylemiyle de bütünleşmiştir.
Özellikle son yıllarda “insani diplomasi”, “gönül coğrafyası”, “medeniyet mirası” gibi kavramların siyasi literatürde öne çıkması, YTB’nin misyonunu da ideolojik bir zemine oturtmaktadır.
Bu zeminde, kurum yalnızca teknik bir kamu kuruluşu değil, Türkiye’nin tarihsel kimliğini ve kültürel yükünü dünyaya taşıyan bir temsilci olarak konumlandırılmaktadır.
Diaspora politikaları ve yurtdışı Türkler ile ilişkiler
Göç, sadece fiziki bir yer değiştirme değil; aynı zamanda kimlik, aidiyet ve bellekle ilgili çok katmanlı bir süreci ifade eder.
Türkiye, özellikle 1960’lı yıllardan itibaren Batı Avrupa’ya yönelik işgücü göçüyle birlikte büyük bir diaspora topluluğu oluşturmuştur.
Bugün Almanya başta olmak üzere Fransa, Hollanda, Belçika, Avusturya ve İsviçre gibi ülkelerde yaşayan milyonlarca Türk kökenli birey, artık yalnızca Türkiye'nin dışındaki yurttaşları değil; aynı zamanda yaşadıkları ülkelerin siyasal, sosyal ve kültürel dokusunun da bir parçası hâline gelmişlerdir.
İşte YTB, bu çok katmanlı yapıya sahip diasporaya yönelik devlet politikalarının koordinasyonunu sağlayan temel kurumlardan biri olarak görev yapmaktadır.
YTB’nin diaspora politikasında önceliklerinden biri, kimlik ve aidiyetin kuşaklar arası aktarımını güçlendirmektir.
İlk kuşak göçmenlerin Türkiye ile duygusal ve dilsel bağları güçlü olsa da, sonraki kuşaklarda bu bağların zayıflamaya başladığı bilinmektedir.
Bu noktada YTB’nin gençlik kampları, yaz okulları, kültürel etkileşim programları gibi etkinlikleri diasporadaki genç bireylerin çift yönlü bir kimlik inşası sürecinde Türkiye ile bağlarını canlı tutmayı hedefler.
Kimlik inşasında millî unsurlar kadar kültürel esneklik de önemlidir; dolayısıyla kurum, diasporadaki bireylerin hem yaşadıkları topluma entegre olmalarını hem de kendi kültürel kimliklerini korumalarını desteklemeye çalışır.
Bu bağlamda YTB’nin öne çıkan uygulamalarından biri de Sivil Toplum Destek Programıdır.
Avrupa'daki Türk STK’larına yapılan destekler; kültür merkezlerinden gençlik derneklerine, dini cemaat yapılarından medya platformlarına kadar uzanan geniş bir yelpazeye sahiptir.
Kurumun bu politikası, hem diasporada kurumsal kapasiteyi artırmak hem de diaspora içi örgütlenmeyi desteklemek üzere kurgulanmıştır.
Bu yaklaşım, diasporanın sadece pasif bir hedef kitle değil, aktif bir kamu diplomasisi aktörü olarak konumlandırıldığını göstermektedir.
Bununla birlikte, seçimlere katılım, vatandaşlık hakları ve hukuki danışmanlık gibi alanlar da YTB’nin ilgi sahasına girmektedir.
Yurtdışında oy kullanma hakkının fiilen uygulanmaya başlaması ve yurtdışında açılan sandıklar, Türkiye’nin diaspora ile ilişkisinde yeni bir sayfa açmıştır.
Bu uygulamalar, vatandaşlık hukukunun ötesinde, siyasal aidiyetin korunması ve güçlendirilmesiyle de ilgilidir.
YTB, bu süreçte bilgilendirme kampanyaları, hukuki destekler ve bürokratik rehberlik sağlayarak, yurtdışındaki vatandaşların anayasal haklarına erişimini kolaylaştırmayı amaçlamaktadır.
Ancak diaspora politikalarının yalnızca destekleyici ve pozitif bir çerçevede geliştiğini söylemek eksik olur.
Özellikle Avrupa’da yükselen sağ popülizm, göç karşıtlığı ve İslamofobi gibi eğilimler, Türk diasporasının karşılaştığı dışsal baskıları artırmıştır.
YTB, bu noktada yalnızca kültürel değil, aynı zamanda psikososyal dayanışma ekseninde de bir rol üstlenmektedir.
Bunun en görünür örneklerinden biri, Avrupa’da gerçekleşen cami saldırıları ya da nefret suçları sonrasında Türk toplumuna yönelik verilen desteklerdir.
Kurum, bu tür olaylar karşısında toplumsal travmayı hafifletmeye ve dayanışma duygusunu güçlendirmeye çalışmaktadır.
Coğrafi öncelikler YTB’nin faaliyet haritası
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nın faaliyet sahasını anlamak için yalnızca kurumsal kapasiteye değil, bu kapasitenin yöneldiği coğrafi derinliğe de dikkatle bakmak gerekir.
Zira YTB’nin küresel ölçekte yürüttüğü faaliyetler, rastlantısal değil; tarihsel, kültürel ve stratejik bağlara dayanan bir önceliklendirme anlayışına oturur.
Bu anlayış, Türkiye’nin geleneksel dış politika refleksleriyle uyumlu olduğu kadar, günümüzün çok kutuplu diplomasi iklimine de cevap verebilecek bir esneklik taşır.
YTB’nin faaliyet haritası, ilk bakışta üç ana bölge etrafında şekillenir: Avrupa’daki Türk diasporası, Balkanlar, Orta Asya ve Kafkasya gibi tarihî-medenî hinterland bölgeleri ve Afrika ile Güneydoğu Asya gibi yükselen ilişkiler alanları.
Bu üçlü tasnif, hem kurumsal kaynakların yönlendiriliş biçimini hem de kamu diplomasisinin hangi kültürel bağlar üzerinden inşa edildiğini gösterir.
Avrupa, özellikle Almanya, Fransa, Hollanda ve Avusturya gibi ülkeler, YTB için hem sosyolojik hem de siyasal açıdan özel bir konuma sahiptir.
Bu bölgelerde yaşayan milyonlarca Türk kökenli birey üzerinden Türkiye, hem doğrudan yurttaş temsiline hem de sivil toplum faaliyetleri aracılığıyla dolaylı kültürel nüfuza sahiptir.
Buradaki strateji, yalnızca mevcut kuşaklarla değil; gelecekteki kuşaklar aracılığıyla Türkiye’nin “uzatılmış toplumsal hafızasını” sürdürmeye yöneliktir.
Dolayısıyla Avrupa’daki faaliyetler, hem aidiyet koruma hem de temsil gücünü artırma şeklinde çift yönlü bir strateji taşır.
Balkanlar, Kafkasya ve Orta Asya ise YTB’nin faaliyetlerinde tarihî, dilsel ve kültürel bağların en yoğun hissedildiği coğrafyalardır.
Osmanlı sonrası dönemde Balkanlar’da kalan Türk ve Müslüman topluluklarla yürütülen projeler bölgesel barış, kültürel çoğulculuk ve karşılıklı kalkınma hedeflerini de içerir.
Özbekistan, Kırgızistan, Azerbaycan ve Kazakistan gibi ülkelerde yürütülen burs programları, kültürel etkinlikler ve eğitim projeleri; bu ülkelerin Türkiye ile olan kardeşlik hukukunun güncellenmesini sağlar.
Burada YTB’nin stratejisi, sadece akrabalık ilişkilerine değil, aynı zamanda Türk dünyası vizyonuna katkı sunacak sürdürülebilir bir etkileşim alanı oluşturmaktır.
Afrika ve Güneydoğu Asya, YTB’nin son on yılda açılım yaptığı yeni kamu diplomasisi sahalarıdır.
Özellikle Somali, Nijer, Sudan, Endonezya, Pakistan gibi ülkelerde Türkiye Bursları programı üzerinden geliştirilen temaslar, Türkiye’nin “yardım eden, eğitim sunan, paylaşan” ülke imajını pekiştirir.
Bu bölgelerdeki faaliyetler, yumuşak gücün insani diplomasi boyutunu öne çıkarırken, aynı zamanda Türkiye’nin küresel düzeydeki görünürlüğünü de artırır.
Bu coğrafyalar, Türkiye’nin yalnızca tarihsel hinterlandı değil, aynı zamanda stratejik ilgi alanları hâline gelmiştir.
YTB’nin bu çeşitliliği içeren faaliyet haritası, kurumsal olarak da belirli ölçütlere göre şekillendirilmiştir.
Önceliklendirme sürecinde; tarihsel bağlar, dil ve kültür ortaklığı, mevcut diasporik yoğunluk, stratejik dış politika hedefleri ve bölgesel diplomatik ilişkiler gibi parametreler göz önünde bulundurulur.
Bu yönüyle kurumun faaliyetleri, hem duygusal yakınlık hem de jeopolitik akıl ile şekillenen bir dengeyi gözetir.
Ancak bu stratejik yönelimler içinde bazı sınamalar da mevcuttur.
Örneğin bazı bölgelerdeki siyasal rejimler, Türkiye’nin kamu diplomasisi faaliyetlerine mesafeli durabilmekte ya da bu faaliyetleri iç siyasal dinamikler bağlamında değerlendirmektedir.
Benzer şekilde, Afrika veya Orta Asya'da Türkiye dışında başka aktörlerin de benzer programlar yürütüyor olması, yumuşak güç rekabeti doğurmakta ve sahadaki görünürlüğü karmaşıklaştırmaktadır.
Bu tür zorluklar, YTB’nin faaliyet haritasını sürekli gözden geçirmesini, esnek ve yenilikçi yöntemler geliştirmesini zorunlu kılar.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish