Bir Kürt hareketi olan Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Kuzey Doğu Suriye'de, yani Rojava'da özerk bir yapılanma ve uzun yıllardır hâkim bir siyasi güç...
Amerika ve Avrupa bu güçle açık açık ittifak içinde olduklarını ilan ettikleri gibi askeri, politik olarak destekliyorlar.
Üstelik Türkiye bir NATO ülkesi olmasına karşın bunu yapıyorlar.
Hadisenin bir de PYD (Partiya Yekîtiya Demokrat [Demokratik Birlik Partisi]) boyutu var.
PYD'ye bağlı 120 bin kişilik ordu gücü, her sabah Abdullah Öcalan'ı selamlayarak eğitimlerine başlıyor.
PYD'ye ordu gücü yanı sıra, 60 bin kişilik polis gücü eklenir ve neredeyse bütün Rojava halkının gönüllü milis olması bu rakamlara katılırsa, ortaya farklı bir tablo çıkar.
Bu güç yani PYD geçen günlerde silah bırakmadığını ve bırakmayacağını ilan etti.
Anlaşılan Abdullah Öcalan, PYD'nin bu tercihine karşı durmadı, durmuyor...
Bu noktada şunu sorabiliriz:
İleri düzeyde organize olmuş bu kapsamda bir askeri güç sadece Rojava'yı korumak için kurulmuş olamaz.
Elbette "Rojava'yı korumak için", ama ötesi de var, Kürtler sadece Rojava'da yaşamıyor; İran (Rojhilat), Irak (Başur) ve (Türkiye) Bakur'da da yaşıyorlar.
Üstelik buralarda güvencesizlik tehlikesi de var...
Hemen ifade edelim ki geçtiğimiz günlerde PJAK (Kürdistan Özgür Yaşam Partisi (Kürtçe: Partiya Jiyana Azad a Kurdistanê) da silahları bırakmadığını ve bırakmayacağını ilan etti.
Abdullah Öcalan PYD gibi PJAK'ın da bu tercihine karşı durmadı, durmuyor...
En önemlisi Kürtler içinde birlik tutumu gelişiyor, emsal olsun; Suriye'de Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS - Encûmena Niştimanî ya Kurdî li Sûriyê) güçleriyle, SDG güçleri yaptıkları ulusal ölçekli kongre üzerinden güçlerini birleştirme yoluna girdiler.
Kürtler Şam'daki Ahmet El Şara yönetimi karşısında tek merkez değiller artık...
Umarız bu gelişme Suriye'de özerk bölgelerin birleşmeye yönelim sürecini hızlandırır.
Birlik olgunluktur, olgunluk güçtür, birbirini sahiplenmedir, desteği ve dayanışmayı getirir, ortak hareket etme tutumunu güçlendirir, bölgesel ilişkilerde güven verir...
Cumhur iktidarının Suriye siyaseti, PYD'nin Suriye'de hiçbir politik statü kazanmaması, terör unsuru olarak kalması, yozlaşması ve dışlanmasıydı.
Ancak Cumhur iktidarının tüm baskı ve caydırma politikalarına karşın, Ahmet eş-Şara yönetimi SDG ile en azından bu aşamada uzlaşmak, protokol imzalamak zorunda kaldı.
Aşağıdan doğru İsrail'in operasyonlarının yarattığı caydırıcılığın sürdüğünü izliyoruz.
Yanı sıra Amerika desteği sürüyor.
Bu yönlü gelişmeler karşısında, Rojava'deki özerk yönetimin bırakalım tasfiye olmasını, daha bir güç kazanacağını gören cumhur iktidarı, kanaatim o ki tasfiyeci politikasından kademeli bir siyasetle cayacak, bir ölçüde dengeleri gözeten akılcı mantık varsa, “Öcalan çözümü” üzerinden bir biçimde SDG ile uzlaşma-anlaşma yoluna gidecektir…
Bu zorunluluktur…
Türkiye Cumhuriyeti'nin karar vericileri, Öcalan ve Öcalan siyasetinin karşı siyasi muhataplarının çıkarlarını da bir biçimde dengeleyici, gözetici bir siyaset olduğunu, yapıcı, ikna edici yerli-yurtsever, halkın halkçı siyaseti olduğu da akılda tutmalı...
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish