İstanbul’da düzenlenen Sosyalist Enternasyonal toplantısında, DEM Partili Tülay Hatimoğulları ve Sezai Temelli’nin “İmamoğlu’na Özgürlük” yazılı afişi kaldırmadıkları iddiası, CHP’ye yakın medya organlarında ve sosyal medya hesaplarında gündemi meşgul etti. Ancak bu mesele, yalnızca bir afişin varlığı ya da yokluğu değil; Türkiye siyasetinin derinlerinde yatan bir psikolojik gerilimin ve siyasetin kutuplaşmasının somut bir tezahürüydü.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Medyanın ve sosyal medyanın bu tartışmaya yaklaşımı, son derece histerik ve yıkıcı reflekslerle doluydu. Afişin kaldırılmaması iddiası üzerinden yürütülen kampanyalar -ki DEM Partili isimler bunun yanıtını da vermişti- sadece bir siyasi sembole yönelik bir eleştiri değil, aynı zamanda barış sürecine karşı sistematik bir karşı duruşun parçası olarak şekillendi. Medya organları, bu tartışmayı büyüterek, toplumda zaten derinleşmiş olan ayrışmayı körükledi ve siyasi kutuplaşmayı artırdı.
Histerinin anatomisi: Siyasallaşan korkular ve medya kampanyaları
Bu histeri dalgası, farklı fikirlerin ve siyasi sembollerin meşruiyetini tartışma fırsatı vermek yerine, karşı tarafı varoluşsal bir tehdit olarak sunarak barış umutlarını zayıflattı. Tartışmanın asıl muhatabı olan siyasi aktörler ve çözüm arayışları, medyanın bu dar ve kutuplaştırıcı bakışıyla gölgede bırakıldı. Sonuçta, barış ve demokrasi taleplerinin sesi, karanlık ve olumsuz bir algı içinde eritilmek istendi.
Mesele, yüzeyde yalnızca bir afişin kaldırılıp kaldırılmaması gibi görünse de bu tartışma bir varoluş mücadelesinin izdüşümüdür. Çünkü ötekileştirme ve ayrımcılık, bireyi ve toplumu parçalamayı, varoluşunu sürekli savunmaya zorlamayı amaçlar. Toplumun belli kesimleri, dillerini, kültürlerini ve tarihlerini kanıtlamakla meşgul edilir; ama hiçbir zaman bu kanıtlar yeterli görülmez, hep bir “daha fazlası” talep edilir.
Bugün, psikolojik bir kibir tabakalaşmasının, “1930’larda Ağrı ve Dersim’de bitmişti o iş” denilen eski bir hesabın yeniden açılışına tanıklık ediyoruz. O eski hesabın sahibine, üzerine birikmiş tüm debdebenin muazzam kırılışını izliyoruz. Bu nedenle silah bırakma süreçlerinden kongre kararlarına, Kürtlerin taleplerinin silahtan uzaklaşarak siyasette konuşulmasına karşı medyada ve sosyal medyada histerik, anlamsız bir rahatsızlık hâkim. Bu kibrin sahipleri, bugünlere geldiklerine inanamıyorlar. Asıl tehlike ise siyasetin yeniden şekillenmesi, bu meselelerin siyasallaşması.
Eski hesapların yeni krizi
CHP’ye yakın medya organlarının ve sosyal medya çevrelerinin, bu tür olaylara gösterdiği sert tepkiler, yüzeyde bir “afiş krizi” gibi dursa da aslında derin bir siyasal konumlanma tercihini yansıtıyor ve Türkiye’de çözüm ve barış fikrinin siyasal alanda kurucu bir aktör haline gelmesini engelleme refleksiyle doğrudan ilişkili.
Bu refleks, siyasetin sınırlarını belirleyen hegemonik çerçevenin korunmasına yönelik bilinçli ya da içselleştirilmiş bir gayret olarak okunabilir. Çünkü barış ve demokratik çözüm fikri, yalnızca silahların susması değil; aynı zamanda mevcut güç ilişkilerinin, toplumsal hiyerarşilerin ve tarihsel anlatıların yeniden sorgulanması anlamına geliyor. Bu durum ise, siyasal ve ideolojik merkezdeki aktörler açısından bir “istikrarsızlaştırma” tehdidi olarak algılanıyor.
Barışın tehditle eşleştirilmesi
Medyanın bu süreçte oynadığı rol, yalnızca bir bilgi aktarımından ibaret değil; daha çok toplumsal duygu rejimini yöneten, meşruiyet sınırlarını yeniden çizen bir aygıt işlevi görüyor. Barış talebini dile getiren aktörler, bu duygusal rejim içinde ya kriminalize ediliyor ya da marjinalleştiriliyor. Böylece toplumsal hafızada barış, çözümsüzlüğün nedeni değil, bir tür provokasyon gibi sunuluyor; siyasetin ise barışsızlık koşulunda var olması isteniyor.
Bu bağlamda, “İmamoğlu’na özgürlük” afişi etrafında koparılan fırtına, yalnızca bir simgeye karşı öfke değil; aynı zamanda barışın taşıyıcılarının meşruiyetine yönelmiş daha geniş bir siyasal sindirme stratejisinin parçası. Ve bu strateji, Türkiye’nin demokratikleşme imkanlarını daraltmakla kalmıyor, aynı zamanda toplumsal barışa yönelik inancı da sistematik biçimde aşındırmayı hedefliyor.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish