Türkiye'de kadın olmanın zor olduğu hep söylenir.
Doğrusu sadece bizde değil, Ortadoğu'nun tümünde kadın olmak zor.
Daha geniş bir çerçeveden bakılırsa bütün tarım toplumlarında benzer bir durum söz konusu.
Ünlü psikanalist Alfred Adler, "Uygarlığımızda her kadın, bir erkek olmak ister" der.
Çok ürpertici bir tespit aslında!
Bir insanın kendi bedenindeki kendisinden kaçmak istemesi; bir insanın kendi cinsiyetine ilişkin varlığını yadsıması ve başka bir varlığa özenmesi...
Oysaki psikolojide "kendini beğenmek" bir başka ifade ile makul düzeyi aşmamak şartı ile narsist olmak kişilik bütünlüğünü korumanın zorunlu bir koşulu kabul ediliyor.
Türkiye'de bir anket yapılsa ve bu ankette kadınlara "Yeniden dünyaya gelseydiniz kadın olarak mı erkek olarak mı gelmek isterdiniz?" diye sorulsa kadınların yüzde kaçı tekrar kadın olarak dünyaya gelmek istediklerini söyler acaba?
Minik bir anket mahiyetinde, belirli aralıklarla, bu soruyu sorduğum kadınların çoğu maalesef "erkek" şeklinde cevap verdi.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Kadınların bu durumunu sitemvari bir şekilde ifade etmiyoruz elbette.
Tarihsel, sosyal ve özellikle ekonomik koşullar bu durumu ortaya çıkaran temel somut nedenler.
Öncelikle şunu ifade etmek gerekir ki, ekonomisi tarıma dayanan bir ülkede kadının özgür bir bireye dönüşmesi imkansıza yakın bir şey.
Birey kimliğini kazanmak, kişiyi başkalarına mahkum etmekten kurtaracak kişinin kendisine ait bir işinin olması ile mümkün olabilir.
Onun için belli bir işi olan ve bu anlamda ekonomik özgürlüğünü kazanmış kadınlar daha bir kendilerine ait bir yaşantıya sahipler.
İş olanaklarını bütün toplumsal kesimlere yayan ekonomik sektör, kuşkusuz, ticaret ve sanayidir.
Çünkü bir ülkenin ekonomik kalkınması ve herkese iş olanakları yaratacak sayıda iş bölümündeki çeşitlilik ancak sanayileşme ile mümkün olabiliyor.
Toprak, bu çerçevede, toplumu ekonomik özgürlüğüne kavuşturacak kaynaklar üretme konusunda yeterince münbit görülmüyor.
Bizim gibi ekonomisi büyük ölçüde tarıma bağlı bir ülkede doğal olarak kadın, erkeğe bağımlı hale gelmekte.
İnsan ilişkilerinde bağımlı olmak kadar kötü bir şey yoktur.
Türkiye’de kadının yaşadığı tüm olumsuzlukların temel nedeni işte bu ekonomik bağımlılık ilişkisidir.
Biz genelde öldürülen kadınlar üzerinden kadınların durumunu değerlendiriyoruz.
Sanki öldürülmüyorsa kadının mutlu, huzurlu bir hayatı varmış gibi düşünürüz.
Peki, evli olup yuva kurmuş, görünürde düzenli bir aile hayatı olan kadınların kaçta kaçı mutlu?
Sokakta, çarşıda pazarda yanlarından geçtiğimiz, aynı sokağı-mahalleyi paylaştığımız kadınlar, mahrem aile hayatlarında gerçekten de insan olmanın gururunu hak edecek bir yaşantıya sahipler mi?
Şu bir gerçek ki evlilik hayatı boyunca durmadan aşağılanan, hor görülen, kocası tarafından ciddiye alınmayan on binlerce kadın var.
Ve bu hayatı yaşayan kadınların kahir ekseriyeti kocası tarafından dövülmediği ya da sadece karnını doyurduğu için haline şükrediyor!
Geçenlerde bir arkadaş, kadının konumunu dokunaklı bir şekilde açıklayan, şahit olduğu çok çarpıcı bir anekdot anlattı.
Eşinden boşanmış bir erkek, boşanmış bir kadınla evlenmeyi düşünüyormuş.
Boşanmış kadının babası kızını -tanıştırmak amacıyla- evleneceği erkeğin iş yerine getirmiş.
Bu durumlarda boşanmış, işi olmayan kadın (ailesinin durumu iyi değilse), bir yüke dönüşmesin diye ailesi bir an önce onu evlendirmek ister.
Büyük bir ihtimalle baba da bu kaygı ile hareket etmiş.
Önce erkek evlilikten beklentilerini anlatmış.
Olaya şahit olan arkadaş sonra kadına "Senin karşı taraftan taleplerin neler? Bu evlilikten senin beklentin nedir?" diye sorduk, dedi.
Bu soru ekonomik özgürlüğü olan medeni dünyadaki bir kadına sorulsa en mütevazi bir talep olarak "kocamın beni mutlu etmesi" diye cevap verir herhalde.
Kadın, erkekten talebini tek bir cümle ile ifade etmiş:
Beni dövmesin, başka bir şey istemiyorum!
Belli ki kadın, boşandığı, daha önceki kocasından şiddet görmüş.
Ne konforlu bir hayat ne kendilerine ait bir ev ne de kendileri ile mutlu olabileceği çocuklar istiyor.
Kadının hiçbir hayali yok.
Tek bir isteği var: Dayak yememek!
Bazen bir olay benzer binlerce olayın tercümanıdır.
Bu kadının talebi aslında erkek egemen, az gelişmiş toplumlardaki bütün kadınların ortak, sessiz dramını anlatıyor.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish