CHP'nin İmralı heyetine üye vermesini kim engelledi?

Gürbüz Evren Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında kurulan Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'nun, terör örgütü PKK'nın kurucusu Abdullah Öcalan ile görüşmek üzere İmralı'ya heyet gönderme konusu uzunca bir süre tartışıldı.

Bu konuda tüm dikkatler özellikle Cumhuriyet Halk Partisi'ne çevrilmişti.

CHP, heyete üye verip vermemeyi kendi içinde bir süredir değerlendiriyor, tartışıyordu.

Özellikle MHP, AK Parti ve DEM Parti, CHP'nin heyete katılmasının önemine sıklıkla vurgu yaptı.

Hatta Abdullah Öcalan da gönderdiği mesajlarda, CHP'nin hem Komisyona hem de heyete katılımının sağlanmasını özellikle istedi. 

Ancak Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'na katılan CHP, İmralı'ya gidecek heyete üye vermeyeceğini, ayrıca bu konudaki oylamanın gizli yapılmasını da kabul etmeyeceğini duyurdu.

Gizli oylama kararı alınınca da buna katılmadan salondan ayrıldı.

Kimse kimseyi kandırmasın, herkes biliyor ki, CHP'nin komisyonda görev yapmak üzere seçtiği 11 üyenin tamamı ve tabi ki Genel Başkan Özgür Özel, siyasi anlayışları gereği İmralı'ya gidilmesini yürekten istiyordu.

Ama buna büyük bir engel olduğunu istemeseler de görmek zorunda kaldılar.

Bu engeli açıklamadan bir hatırlatma yapalım.

Eski Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu döneminde başlayan ve Özgür Özel ile devam eden yeni politika uyarınca CHP'deki, "ulusalcı" denilen kanat önce şeytanlaştırıldı sonra da tasfiye edildi.

Mevcut milletvekili grubu içinde tek bir "ulusalcı" kalmamasına dikkat edildi.

Var olanların ise pasifize edilmesi, seslerini fazla yükseltmemesi için her şey yapıldı.

Aynı şekilde il, ilçe ve belde örgütlerindeki Ulusalcı yöneticilerin, kongreler sürecinde ayıklanmasına da özen gösterildi.

CHP'nin parti meclisi ve merkez yönetim kurulu, ulusalcılığı dışladığı, lanetlediği bilinen kişilerden oluşturuldu.

Ulusalcılar şeytanlaştırılıp, nefret objesi gibi gösterilirken, CHP'nin bünyesinden tamamen sökülüp atılması gereken bir hastalıkmış gibi anlatılırken, bir yandan da Genel Başkan Özgür Özel, Mustafa Kemal Atatürk'ün söylemlerinden sıklıkla örnekler vermeyi sürdürdü.

Atatürk'ün söylemlerinin sadece Ulusalcı bir dilin yansıması değil bizzat kendisi olduğu bilinmesine rağmen buna devam edildi.

Ortaya, bir yandan Ulusalcı anlayışı CHP'den kazımaya çalışan diğer yandan da Atatürk'ün ulusalcı söylemlerine sığınan bir yönetim görüntüsü çıktı.

Yönetimden bir Allah'ın kulu çıkıp da bu ne yaman çelişki demedi, ama taban yani partinin gerçek sahipleri dişini sıkarak olup biteni izledi.

Şimdi gelelim İmralı'ya gidecek heyete neden üye verilmediği sorusunun yanıtına.

Evet, ulusalcılar CHP'den büyük oranda tasfiye edildi, ama partinin seçmen tabanı hala daha önemli ölçüde ulusalcıdır.    

CHP yönetimi bu gerçekle, Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'na katılma kararı aldığında yüzleşti.

Ama CHP, Komisyona mecburen katılacaktı.

Çünkü uzun yıllardır bu sorunun çözümünün TBMM çatısı altında olacağını savunmuşken, şimdi komisyona katılmamak, kendini inkâr etme anlamına gelecekti.

CHP seçmen tabanının büyük bir bölümü, partinin komisyona katılmasına tepki gösterdi.

İmralı'ya gidecek heyete üye verilmesi düşüncesi ortaya çıktığı andan itibaren ise söz konusu taban sesini daha da yükseltti.

Özellikle Anadolu'daki CHP örgütleri ve seçmenleri, milletvekilleri üzerinde yoğun bir baskı kurdu.

CHP yönetimi, İmralı heyetine üye vermek konusunda ısrarcı olmanın, tabanın sadece tepkisini büyütmekle kalmayacağını, aynı zamanda İyi Parti, Zafer Partisi ve Anahtar Parti'ye yönelimlerin başlamasına da yol açacağının farkına vardı.

Ayrıca ilk seçimde, başka partiye oy vermeseler bile CHP yönetimini bir şekilde cezalandıracağı da görüldü.

Son olarak ise yaklaşan olağan kurultayda, Özgür Özel'in parti meclisi listesinin birçok yerinden, bu yüzden de delinebileceği tedirginliği yaşandı.

Evet, milletvekili grubundan ve parti yöneticilerinden ulusalcılar silinebilmişti, ama CHP'nin tabanından ulusalcılığı söküp atmanın kimsenin harcı olmadığı anlaşıldı.

Seçmenin ulusalcı değerleri sahiplenirken, onunla nereye kadar inatlaşabilirsin ki?

Nefret edilen ulusalcı anlayışın savunucu tabanın tepkisi belki bu şekilde azaltıldı, ama özellikle gelecekteki seçimlerde ihtiyaç duyulacak DEM Parti'yi ve Abdullah Öcalan'ı da gücendirmemek gerekiyordu.

Grup Başkanvekili Murat Emir'in açıklamasına bakıldığında, CHP'nin bu soruna da çare bulduğu düşüncesinin olduğu görülecektir.

Şöyle diyordu Murat Emir:

,Kayyımların kaldırılması, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanması, demokratik siyasetin önünün açılması gibi olmazsa olmaz kolay ilk adımlar bile atılmadı. AK Parti başta olmak üzere diğer partilerin kararıyla İmralı Adası'na gidecek komisyon heyetine partimizden üye vermeyi doğru bulmuyoruz.


Murat Emir'in bu sözlerinde, DEM Parti'nin hoşuna gideceğini umduğu ve özellikle seçilmiş 2 madde var: 

  1. Kayyımların kaldırılması,
  2. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanması. 

İşte bu 2 maddeyi her fırsatta dile getiren DEM Partiye "merak etmeyin, biz konunun takipçisiyiz" mesajı verildi.

Murat Emir'in açıklamasında üçüncü madde olan "demokratik siyasetin önünün açılması" size yabancı gelmemiştir.

Kime ait bu söylem?

Tabi ki Abdullah Öcalan'a.

DEM Parti ve Abdullah Öcalan, kendilerine ait bu maddeleri, CHP sözcüsünden duymaktan ve ağızlarına bir parmak çalınmasından mutlu olur mu?

Olmadıklarını, İmralı heyeti üyesi Pervin Buldan'ın, "Ana muhalefet partisi DEM Parti'dir, nokta" dediği mesajı önce paylaşıp sonra da silmesinden anlayabilirsiniz.

CHP yönetimi, atsa atamayacağı satsa satamayacağı ulusalcı tabanla ne yapacağını daha uzun süre düşünmek zorunda kalacak.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU