Trump Vatikan'da barış görüşmesi istiyor: Din, diplomasi ve hesaplı hamleler

Dr. Osman Gazi Kandemir Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

Barış masası nerede kurulmalı?

Ukrayna-Rusya savaşı dördüncü yılına girerken, diplomasi cephesinde yeni bir hamle öne çıktı: ABD Başkanı Donald Trump, müzakerelerin Vatikan'da yapılmasını önerdi.

Bu öneri, Papa Leo XIV'ün ev sahipliğini üstlenebileceği varsayımına dayanıyor.

Papa'nın bu konudaki isteği, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni aracılığıyla kamuoyuna açıklandı.

Trump'ın çıkışı, ilk bakışta sıradan bir dış politika manevrası gibi görünebilir.

Ama bu önerinin merkezinde bir kutsal mekân, ev sahibi olarak bir dinî lider ve taraflar olarak biri işgalci, diğeri direnen iki Ortodoks ülke yer alıyor.

Bu durum öneriyi sadece diplomatik değil, aynı zamanda teolojik, tarihi ve sembolik açıdan da önemli kılıyor.

Bu öneri aynı zamanda ABD'nin küresel meselelerdeki tavrına dair güçlü sinyaller veriyor.

Trump, bu savaşı uzun süredir "Avrupa'nın sorunu" olarak gördü.

Seçim kampanyasında, Amerika'nın bu savaşa askerî ya da malî destek vermemesi gerektiğini sık sık savundu.

Şimdi de bu düşünceyi resmî bir adımla ileri taşıyor olabilir.

Arabuluculuğu Vatikan'a bırakarak hem Avrupa'yı hem de onun manevi merkezini sorumluluğa çağırıyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bu çağrı, Papa Leo XIV için de bir sınav olabilir.

Daha önce Trump'a karşı duran bir Katolik liderin süreci nasıl yöneteceği bu öneriyle ortaya çıkacak.

Eğer barış görüşmeleri Vatikan'da başlarsa, Katolik dünyası yeniden güçlü bir ses kazanabilir.

Aksi hâlde papalık, sembolik açıklamalarla sınırlı bir konumda kalabilir.

Trump, siyasi planlarını sürdürürken dinî bir zemini de küresel pazarlık masasına dahil ediyor.

Bu yazı, o masanın nerede, kimler için ve hangi bedelle kurulmak istendiğini inceleyecek.


Avrupa ve Amerika: Vatikan seçeneğine neden sıcak?

Trump'ın Vatikan önerisi, Batı başkentlerinde temkinli bir iyimserlik yarattı.

İtalya hemen harekete geçti. Başbakan Giorgia Meloni, hem Trump hem de Papa Leo XIV ile temasa geçerek desteğini açıkladı.

Bu çıkış, Roma merkezli bir barış masası fikrine kurumsal bir ağırlık kazandırdı.

Papanın göreve başlama ayininin ardından başlayan temaslar, önerinin sadece kamuoyuna yönelik bir çıkış değil, ciddi bir diplomatik teklif olduğunu gösterdi.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Almanya Şansölyesi Friedrich Merz de Papa'nın girişimine destek verdi.

Avrupa, savaşın yıkımını daha doğrudan yaşadığı için bu yaklaşım anlaşılır.

Barışın Avrupa topraklarında, Avrupa'nın geleneksel otoriteleriyle sağlanması, kıtanın kendi istikrarını kendi eliyle kurma isteğini yansıtıyor.

Vatikan, manevi otorite ve tarafsızlık açısından nadir bir adres.

Taraflar arasında güven yokken, Vatikan'ın "yargılamayan ama hatırlatan" rolü diplomatik açıdan anlam taşıyor.

Bazı Avrupalı diplomatlar, bu öneriyi savaş diplomasisine yeni bir ritüel boyut kazandırma fırsatı olarak görüyor.

ABD'de ise Trump'ın önerisi Cumhuriyetçi çevrelerde iki farklı tepki aldı.

Bir grup bunu Trump'ın pragmatik dış politikası olarak yorumladı.

Bu görüşe göre, Trump müzakereye doğrudan girmiyor ama başarı sağlamayı hedefliyor.

Diğer grup, Papa Leo XIV'ün geçmişteki Trump karşıtı açıklamalarını hatırlatarak bu öneriyi Vatikan'ı test eden bir strateji olarak görüyor.

Papa'nın Amerikalı olması da tartışmaları alevlendirdi.

Bazı sağ çevreler, bu durumu "Amerikan derin devletinin küresel söylem üretme çabası" olarak niteledi.

Ancak resmi düzeyde, Trump yönetimi -özellikle Dışişleri Bakanı Marco Rubio- Vatikan'ı güvenilir bir mekân olarak tanımladı.

Vatikan'ın daha önce savaş esirleri ve kaçırılan çocukların iadesinde oynadığı insanî rol, bu desteği güçlendirdi.

Avrupa ve ABD'de Vatikan seçeneği ortak bir çözüm olarak öne çıkıyor.

Ancak her aktörün niyeti farklı. Kimileri barışı hızlandırmak istiyor, kimileri de sürecin sonunda barışın sahibi olmak.
 

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

 

Rusya ve Ukrayna: Şüphe, ihtiyat ve denge arayışı

Trump'ın Vatikan önerisi, savaşın iki tarafında farklı yankılar uyandırdı.

Kremlin bunu bir fırsat gibi görse de ihtiyatla yaklaştı.

Ukrayna ise geçmişte arabuluculuğa mesafeli dururken bu kez daha esnek ve stratejik bir tutum sergiledi.

Kararlar sadece öneriye değil, mekânın tarihsel ve dinî anlamına göre şekilleniyor.


Moskova: Temkinli yaklaşım, derin hesaplar

Kremlin Sözcüsü Dmitri Peskov, Vatikan'a doğrudan karşı çıkmadı.

"Barış çabalarına katkı sunan herkesin gayretini memnuniyetle karşılıyoruz" dedi ama görüşme kararı alınmadığını da ekledi.

Bu tutum, Rusya'nın süreci yavaşlatıp barış çağrılarına yapıcı görünme stratejisini yansıtıyor.

Asıl mesele Vatikan'ın temsil ettiği sembollerde yatıyor.

Katolikliğin merkezi olan Vatikan, Ortodoks dünyasının kalesi Rusya için dinî üstünlük iddiasını tehdit ediyor.

Kremlin, Katolik otoritenin barış sağlayıcı rol üstlenmesini rahatsız edici bulabilir.

Moskova şu an Vatikan'ı dinî rakip değil, diplomatik platform olarak görüyor.

Ancak süreç ilerledikçe bu tolerans test edilecek.

Görüşmeler Rusya'yı ahlaki ya da siyasi baskıya maruz bırakırsa, Kremlin'in dili sertleşebilir.


Kiev: Esnek tutum, stratejik yakınlık

Ukrayna'nın yaklaşımı daha karmaşık.

Savaşın ilk yıllarında Kiev, arabuluculuk tekliflerini reddetti.

2023'te Papa Francis'e "Arabulucuya değil, adil barışa ihtiyacımız var" diyerek net bir tutum aldı.

2025'te tablo değişti.

Savaş uzadı, destek azaldı, diplomatik alan daraldı.

Papa Leo XIV'ün göreve başlar başlamaz yaptığı "adil ve kalıcı barış" çağrısı Kiev'in tavrını yumuşattı.

Leo'nun Rus saldırısını "emperyalist işgal" diye tanımlaması da güven verdi.

Zelenski'nin Papa ile yaptığı görüşme dönüm noktası oldu.

Görüşme sonrası Ukrayna, tüm diplomatik formatlara açık olduğunu ama barışın uluslararası hukuka dayanması gerektiğini açıkladı.

"Hakiki bir barış, ancak adaletle mümkündür" sözü bu yaklaşımı özetledi.

Ukrayna'da kamuoyu ise ikiye bölünmüş durumda.

Ortodoks inanç ile Katolikliğe duyulan tarihsel güvensizlik arasında denge aranıyor.

Yunan Katolik Kilisesi sürece destek veriyor.

Bazı Ortodoks gruplar ise bunu dinî bir üstünlük mücadelesi olarak görüyor.

Buna rağmen, Vatikan gibi manevi ağırlığı olan bir yerde barış umudu toplumda yankı buluyor.


Ortak zemin: Şartlı kabul

Ne Moskova ne Kiev öneriyi reddetti.

Ama ikisi de açık çek vermedi.

Her iki taraf da süreci zaman ve koşullara göre değerlendirecek.

Farklı nedenlerle hareket etseler de Vatikan'ın tarafsızlığı ve dinî otoritesi ortak bir pazarlık zemini sunuyor.


Manevi zeminde siyaset: Ortodoksluk, Katoliklik ve Vatikan'ın tarihsel mirası

Barış görüşmelerinin Vatikan'da yapılması sadece mekân seçimi değil.

Aynı zamanda dinî miraslar, tarihsel kırılmalar ve sembolik güçler sahneye çıkıyor.

Rusya ve Ukrayna köklü Ortodoks geleneklere sahip.

Vatikan ise Katolikliğin kalbi.

Bu masada bin yıl önce ayrılan iki Hristiyan kolun yeniden konuşma ihtimali var.

Bu ihtimal umut verici ama bir o kadar da hassas.
 

Büyük Ayrılık (Schisma) / Görsel: Wikipedia
Büyük Ayrılık (Schisma) / Görsel: Wikipedia

 

Tarihsel arka plan: Schisma'dan günümüze

Katolik ve Ortodoks kiliseleri arasındaki ayrılık 1054 yılındaki Büyük Ayrılık (Schisma) ile başlar.

Bu kopuş, teolojik farklılıkların yanı sıra siyasi ve kültürel rekabetin de bir sonucuydu.

Ortodoksluk, Bizans merkezli bir ruhani gelenekle şekillenirken, Katoliklik Roma merkezli bir kurumsallaşmaya yöneldi.

Haçlı Seferleri döneminde, özellikle 1204'te Latinlerin Konstantinopolis'i yağmalaması bu ayrılığı düşmanlığa dönüştürdü.

Ortodoks dünyada bu tarihsel hafıza hâlâ canlıdır.

Modern çağda, özellikle II. Vatikan Konsili sonrası Katolik-Ortodoks ilişkilerinde yumuşama çabaları görülse de bu süreç dengeli ilerlemedi.

Moskova Patrikhanesi ile Vatikan arasında, özellikle Doğu Avrupa üzerindeki ruhani etki alanı konusunda süregelen bir gerginlik söz konusuydu.

Ukrayna bu gerginliğin tam merkezinde yer aldı.


Ukrayna: Dinî temsil savaşının coğrafyası

Ukrayna'da Katolikler, özellikle ülkenin batısında yoğunlaşmış durumda.

Bu grup Yunan Katolikler olarak biliniyor. Roma'ya bağlılar ama Doğu ritüelini sürdürüyorlar.

Sovyet döneminde yasaklanan bu kilise, 1991'den sonra yeniden kurumsallaştı.

Ancak Moskova Patrikhanesi bu gelişmeyi daima bir tehdit olarak gördü.

Çünkü Ukrayna toprakları, Ortodoks dünyada tarihsel olarak "Rus Hristiyanlığının doğduğu yer" olarak kabul edilir.

Papa II. Jean Paul döneminde Vatikan'ın Ukrayna'daki Katolik kiliseye destek vermesi, Moskova tarafından "etki alanı ihlali" olarak algılandı.

2016'da Papa Francis ile Patrik Kirill arasında Küba'da yapılan görüşme, bu gerginliği yumuşatma niyeti taşıyordu.

Ancak görüşme sonrası yayımlanan ortak bildiride Ukrayna'daki Katolik kiliseye dair kullanılan ifadeler, Kiev'de hayal kırıklığı yarattı.

Bu da gösteriyor ki Katolik-Ortodoks yakınlaşması, özellikle Ukrayna söz konusu olduğunda hâlâ kırılgan.

Bugün Vatikan'ın barışa ev sahipliği yapma önerisi, bu kırılganlığın yeni bir sınavıdır.

Papa Leo XIV'ün Ukrayna'daki savaşı açıkça "emperyalist işgal" olarak nitelemiş olması, Ortodoks kamuoyunda bazı çevreleri rahatsız edebilir.

Fakat aynı zamanda bu ifade, Katolikliğin artık siyasi bir duruş da alabildiğini gösteriyor.
 

Yeni Papa seçildi (AP)
Papa Leo XIV / Fotoğraf: AP

 

Papa Leo XIV: Yumuşak gücün yeni yüzü

Papa'nın ABD doğumlu olması Avrupa merkezli yapıyı kırıyor.

Latin Amerika'da görev yapmış, sosyal adalet vurgusuyla tanınan bir isim.

İlk günlerinde "adil ve kalıcı barış" çağrısıyla net bir çizgi çizdi.

Vatikan tarih boyunca sadece dinî değil, insanî bir aktör oldu.

Papa Leo XIV bu rolü sürdürebilir hatta güçlendirebilir.

Ama en büyük sınavı, Kremlin ve Rus Ortodoks Kilisesi'nin bu süreci nasıl göreceği olacak.

Patrik Kirill'in kilisesi Kremlin'le uyumlu.

Savaş boyunca dinî söylem, politikayı meşrulaştırmak için kullanıldı.

Katolikliğin barışa liderlik etmesi, Rusya'nın ideolojik iddiasını zedeleyebilir.

Bu yüzden Rus Ortodoksları, Vatikan'ı bir hegemonya aracı olarak gösterebilir.


Barış masası: Ortodoks-Katolik diyaloğunun yeni eşiği mi?

Eğer müzakereler Vatikan'da yapılırsa, Papa Leo XIV ilk kez bu denli sembolik bir kriz sahasında yer alacak.

Bu durum hem savaşın geleceğini hem de Katolik-Ortodoks ilişkilerini etkileyebilir.

Yunan Katolikler bu süreci fırsat görüyor. 2019'da Fener Rum Patrikhanesi tarafından tanınan Ukrayna Ortodoks Kilisesi de destek veriyor.

Ancak Moskova'ya bağlı Ortodoks gruplar bunu Batı'nın dinî nüfuz hamlesi gibi yorumlayabilir.

Bu tablo, Vatikan'ın ev sahipliğini hem tarihi yarılmaları hatırlatan hem de bu yaraları aşma isteğini simgeleyen bir adıma dönüştürüyor.

Müzakere masası savaşın sonucunu belirlemeyebilir, ama bu savaşın nasıl hatırlanacağını etkileyebilir.


Satranç tahtasında Vatikan: Trump neyi hedefliyor?

Trump'ın Vatikan'ı barış görüşmeleri için önermesi, yüzeyde bir barış çağrısı gibi görünse de arka planda çok katmanlı bir strateji var.

Bu adım, sembolizm, sorumluluk devri ve kişisel marka inşası açısından Trump'ın tipik tarzına uyuyor.

Bu bir siyasi satranç hamlesi: taşlar oynanıyor ama hedef şah değil, oyunun anlatısı.


Avrupa'ya mesaj: Savaş da masa da sizin

Trump, kampanyası boyunca bu savaşı "Avrupa'nın sorunu" olarak tanımladı.

"Bu savaş sizin bahçenizde" söylemiyle NATO ve AB'ye karşı mesafeli duruşunu sürdürdü.

Vatikan önerisiyle bu tavrı kurumsal biçime dönüştürüyor.

Barış olsun ama mekân Avrupa'nın manevi merkezinde kurulsun.

Bu öneri aynı zamanda bir sorumluluk devri.

Eğer süreç başarısız olursa fatura Vatikan'a çıkar.

Başarı gelirse Trump bunu kendi hanesine yazar.

Bu, Trump'ın alışıldık taktiği: risk dışarıda, kazanç içeride.

Bu tercih, Biden'ın çok taraflı diplomasi çizgisini bozmadan yönlendirme çabası gibi de okunabilir.

Trump karmaşık süreçleri doğrudan sahiplenmiyor ama önerisini çok aktörlü yapılarla uygulamaya sokuyor.

Böylece hem Avrupa kamuoyunu hem de dinî çevreleri sürece dahil ediyor.
 

Papa XIV. Leo - Reuters
Fotoğraf: Reuters

 

Papalık kurumu: Güç mü, risk mi?

Trump'ın önerisi, Papa Leo XIV'ün meşruiyetini test edebilir.

Trump ile önceki Papa Francis arasındaki gerilim düşünüldüğünde bu çıkış şaşırtıcı.

Ama aslında burada iki yönlü bir strateji var:

  • Papalık başarı kazanırsa Trump bunu sahiplenecek.
  • Başarısız olursa Papa bedeli ödeyecek.

Leo XIV, hem yeni hem de Amerikalı bir Papa.

Bu durum Katolik dünyada temsil tartışmalarını beraberinde getirdi.

Trump'ın önerisi, Papa için ilk büyük sınav olabilir.

Barış sağlanırsa Vatikan güçlenir.

Aksi hâlde, Papalık sembolik bir yenilginin merkezine oturur.

Trump bu öneriyle kendisine muhalif bir dinî lideri diplomasi sahnesine çekiyor.

Bu da "Benimle ters düşenler de sorumluluk alacak" mesajı taşıyor.
 

Donald Trump (AP)
ABD Başkanı Donald Trump / Fotoğraf: AP

 

Trump'ın portresi: Barışçı mı, taktikçi mi?

Trump için bu adım iç politika açısından da değerli.

Barış çağrısı yapan lider imajı, 2028 seçimleri için avantaj sağlar.

Papa'nın Amerikalı olması ise "bizden biriyle barış için çalışılıyor" mesajını verir.

Bu, geçmişte Papa Francis ile yaşanan çatışmalara karşı bir uzlaşma hamlesi gibi sunulabilir.

Ama önerinin özü, Trump'ın klasik stratejisini yansıtır: az sorumluluk, yüksek kazanç.

Süreci bizzat yönetmeyecek ama fikri sunacak.

Başarı gelirse "ben söyledim" diyecek, gelmezse "onlar yapamadı" diyerek kenara çekilecek.


Vatikan'ın yeni yüzü: Amerikalı papa neyi değiştirir?

Amerikalı bir Papa, Batı dışı dünyada karışık duygularla karşılandı.

Latin Amerika, Francis sonrası temsil gücünü kaybetme kaygısı taşıyor.

Afrika ise Afrikalı bir Papa beklentisindeydi.

Avrupa'da ise bazı çevreler Papalığın Atlantik'in ötesine kaymasından rahatsız.

Bu durum, "Avrupa dışılaşma" ya da "Amerikanlaşma" şeklinde yorumlanıyor.

Ama Leo XIV sıradan bir Amerikalı değil.

Uzun yıllar Peru'da görev yaptı.

Sosyal adalet, işçi hakları ve göçmenlerle ilgili çalışmalarıyla tanındı.

Bu geçmişi, Francis'in çizgisini sürdüreceğine işaret ediyor.

Yine de Amerikan pasaportu, özellikle Çin ve Rusya gibi Batı karşıtı ülkelerde dikkatle izleniyor.


Washington-Vatikan: Yeni bir eksen mi?

Sistemik yapıda sarsıntılar yaratan bir ABD başkanı ile bir Amerikalı Papa'nın aynı anda görevde olması, Washington ile Vatikan arasında benzersiz bir dinamik yaratıyor.

Ancak Leo XIV, Trump'ın politikalarına mesafeli duran biri.

Göçmen karşıtı söylemlere karşı çıktı, çevre konusunda daha sert tavırlar aldı.

Bu yüzden kişisel yakınlık yok.

Tam da bu nedenle, Trump'ın onu barış sürecine çekmesi anlamlı.

Fikir ayrılıklarına rağmen, ortak küresel sorumluluk teması öne çıkıyor.

Ama bu hamle, aynı zamanda Katolik Kilisesi için bir sınav.

Görüşmeler başarılı olursa Papa tarihsel bir kazanım elde eder.

Başarısızlık hâlinde Vatikan, "sonuç alamayan manevi güç" imajıyla yüzleşebilir.


Moskova ve Pekin: Temkinli gözler

Rusya ve Çin, Katolik Kilisesi'nin bir Amerikalı tarafından yönetilmesini dikkatle izliyor.

Papa'nın Ukrayna savaşına dair "emperyalist işgal" açıklaması, Rusya'nın ahlaki üstünlük iddiasını doğrudan sorguluyor.

Çin ise Francis döneminde kurulan yumuşak ilişkiden sonra daha sert bir duruşla karşı karşıya kalabilir.

Leo XIV, özgürlük ve insan hakları konularında doğrudan tavır alırsa, Çin-Vatikan ilişkileri gerilebilir.

Tayvan veya Uygur Türkleri hakkında yapılacak açıklamalar bu süreci hızlandırabilir.


Yeni bir manevi güç tanımı

Amerikalı bir Papa, ABD'nin küresel etkisine manevi bir boyut ekliyor.

Şimdiye kadar bu etki ekonomi, teknoloji ve askerî güçle tanımlanıyordu.

Artık dünyanın en güçlü dinî figürü de bir Amerikalı.

Eğer Leo XIV, Ukrayna-Rusya barışında rol oynarsa bu yalnızca bir savaşın sonu olmayacak.

Aynı zamanda Katolikliğin siyasi etkisi yeniden tanımlanacak.

Vatikan, sadece manevi çağrılar yapan bir kurum olmaktan çıkıp, ahlaki karar alıcı bir otorite hâline gelebilir.


Barışın mekânı Vatikan olursa, tartışma sadece savaş değil, sistem üzerine olur

Trump'ın Vatikan önerisi, klasik diplomasi kurallarının dışına çıkıyor.

Bu öneri yalnızca savaşan iki tarafı değil; dinî otoriteleri, Avrupa'nın sorumluluğunu, ABD'nin küresel pozisyonunu ve Papa'nın ahlaki gücünü sürecin parçası hâline getiriyor.

Görüşmeler Vatikan'da başlarsa, sadece mekân değil, anlam değişir.

Savaş artık toprak ya da güvenlik meselesi değil.

İnsan onuru, ahlaki meşruiyet ve inanç gibi kavramlar da tartışmaya girer.

Bu durum, uluslararası ilişkiler için sıradışı bir kırılma yaratabilir.

Trump, bu öneriyle diplomatik riskten uzak dururken barış isteyen lider görüntüsü veriyor.

Başarı gelirse kredi Trump'a gider.

Başarısızlık hâlinde yük Vatikan'a ve Avrupa'ya kalır. 

Papa Leo XIV içinse bu, manevi liderliğini küresel bir güce dönüştürme şansı.

Yeni seçilmiş bir Papa olarak kısa sürede yüksek riskli bir çatışmanın merkezinde yer alıyor.

Ya Katolikliğe yeniden etkili bir rol kazandıracak ya da sembolik kalacak.

Barış Vatikan'da görüşülebilir.

Ama sonucu mekân değil, tarafların iradesi belirler.

Önemli olan nerede konuşulduğu değil, kimlerin, hangi niyetle ve hangi bedelle savunduğudur.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU