Geçen hafta Nobel Barış Ödülü, son dönemde liderliğiyle öne çıkan ve Venezuela'da Bolivarcı Devrimin istikrarlı bir düşmanı olan Maria Corina Machado'ya verildi.
Norveç Nobel Komitesi, "Venezuela halkının demokratik haklarını savunmak için yorulmak bilmez çalışmaları ve diktatörlükten demokrasiye adil ve barışçıl bir geçiş sağlamak için verdiği mücadele nedeniyle" Machado'nun bu ödüle layık görüldüğünü açıkladı.
Tabi bu karar önceki yıllarda olduğu gibi tartışmalara yol açtı.
Zira Machado'nun muhalif kimliği ve "demokratlığının" niteliği biraz tartışmalı.
Öncelikle Machado sokaktan gelmiş bir aktivist değil.
Hiç hapse girmedi mesela, gözaltına bile alınmadı.
Ona yapılan en büyük haksızlık son seçimlerde aday olmasının engellenmesiydi.
Machado, Venezuela oligarşisinin parçası olan ülkenin zengin ailelerinden birine mensup.
Soy ağacını bir İspanyol Markizine dayandıran Machado'nun ailesi 2010 yılında devletleştirilene dek ülkenin en büyük demir üreticisiydi.
O da ülkenin en varlıklı ailelerinden birinin kızı olarak 90'ların başından bu yana sosyal ya da "sivil toplum" projelerinde varlık gösterdi.
Bolivarcılığa karşıtlığı da yeni değil, o yıllardan bu yana sürüyor.
Bu uğurda sadece demokratik eylemlerde bulunmadı: Örneğin 2002'de Chavéz'e karşı yapılan askeri darbenin açık destekçileri arasındaydı.
Ayrıca, sayısız defa ABD'den Venezuela'ya askeri müdahalede bulunmasını istedi.
Hatta mektupla destek verdiği İsrail Başbakanı Netanyahu'dan da buna benzer bir talepte bulundu.
Her ne kadar Machado "barış" ödülünü almış olsa da ABD'nin Irak ya da Afganistan işgallerini ve elbette İsrail'in katliamlarını da açıkça destekledi.
Sonuçta Nobel'i alır almaz da ödülünü ABD Başkanı Trump'a adadı.
Ancak, savaş çıkarma ve işgal rekortmeni Kissinger'le Obama'ya Nobel verilen bir sahnede Machado'nun ödülü "o kadar da" kötü sayılmaz.
Diğer yandan Machado'nun Nobel'ine çok da anlam yüklememek lazım.
Öncelikle, Nobel ödüllerinin herhangi bir ülkede siyasi bir sonuca yol açtığı görülmedi.
İkincisi, hiçbir Nobel ödülü bir askeri işgale meşruiyet sağlamaz.
Venezuela'nın denizden ve havadan ABD Güney Ordusu'nun kuşatması altında olduğu günlerde gelen Nobel'in, bu ülkeye yönelik bir istilaya zemin sağlayacağını iddia etmek propagandadan öteye bir anlam ifade etmez.
Ayrıca Nobel'i Trump'ın istediği biliniyordu.
ABD Başkanının Nobel Barış Ödülü'ne sahip olduğu koşullarda "barış için"
Venezuela'ya saldırı emri vermesi daha kolay olurdu.
Üstelik bazılarına göre Machado'ya verilen ödül, Trump'a askeri yoldan vazgeçmeyi ve Venezuela'da muhalefet unsurlarına desteği artırmayı salık veriyor.
Son olarak da, "Machado'ya Nobel verilmesinin ona Venezuela'nın meşru lideri vasfı kazandırdığı" yorumunun bu ülkedeki gerçek durumu tahlil etmekten çok uzak olduğunu söylemek isterim.
Çeyrek asırdır iktidarda olan Bolivarcılığa karşı Kuzey Atlantik Bloğu (ABD- AB- Britanya) tarafından desteklenen çok sayıda "meşru" muhalif lider ortaya çıktı.
Hatta bunlardan biri olan -şimdi kimsenin adını bile hatırlamadığı- Juan Guaido'yu, Trump Venezuela Devlet Başkanı bile ilan etmişti.
İçlerinde Henrique Capriles, Leopolde Lopez gibi gerçekten liderlik vasfı gösteren bu "meşru" liderlerin hiçbiri Latin Amerika'nın en kaotik ülkesi olan Venezuela'yı yönetebilecek iradeye, güce ve inandırıcılığa sahip olduğunu kanıtlayamadı.
Buna karşın Maduro bir ucundan ötekine ulaşım ve iletişimin çok zor olduğu, sayısız silahlı grubun varlığını sürdürdüğü Venezuela'yı 12 yıldır disiplinli bir şekilde yönetiyor.
Daha da önemlisi Maduro, ABD ambargosu altında 1 litre petrol satamadan, bir ülkenin başına gelebilecek tüm krizleri yaşamasına rağmen hala ayakta ve iktidarı bırakacak gibi görünmüyor.
Chávez'den sonra hiç kimse Maduro'nun bu kadar süre iktidarda kalabileceğini hayal edemezdi.
Trajikomik olan şu ki artık kimseye bir şey vaat edemeyen Maduro gibi birini devirmek için ABD Güney Ordusunun savaş gemileri, nükleer denizaltıları ve F-35 jetleri seferber oluyor.
Maduro için bundan daha büyük bir destek olamaz.
Dünyanın en büyük askeri gücü ona savaş ilan ediyor.
Belki bir dron tarafından öldürülecek, belki de Nikaragualı General Noriega gibi ele geçirilip hapsedilecek.
Ya da Venezuela Andlarında gerillalarla dolu bir ormana saklanacak.
Hiçbir önemi yok…
Çünkü Maduro şimdiden bu savaşın galibi.
ABD, tarihinin en aptalca savaşına delirmiş, yaşlı bir başkanın emriyle girdi.
Zira ABD bu savaşın sonunda zaten öncesinde elde edemeyeceği hiçbir şeye sahip olamayacak.
Mesele petrolse Maduro yıllardır "gelin alın, yeter ki hesaplarımıza koyduğunuz blokeyi kaldırın" diyor.
Mesele ideolojiyse Chávez döneminde bile Venezuela bölgenin en kapitalist ve serbest pazar ekonomisine sahip ülkesiydi.
Mesele jeo-stratejik konumuysa, bunca karşıtlığa rağmen ne Çin ne Rusya, Venezuela' da en ufak bir askeri varlık göstermedi.
Yani Küba'da yaşandığı gibi bir Füze Krizi'ne ev sahipliği yapmadı Venezuela.
Komik olan Trump, Demokratları "dünyanın başka yerlerine demokrasi götürme saplantısıyla" hareket edip, faydasız müdahaleler yapmakla suçluyordu.
Şimdi kendisi beterini yapıyor…
Machado ne Nobel' i taşıyacak entelektüel bir kapasiteye ne de kendisinden bir demokrasi kahramanı çıkarılabilecek potansiyele sahip.
Belki Danimarka'da falan olsa, hani şu tek özelliği eve bisikletle dönen kadın başbakanlardan biri olabilirdi.
Ama Venezuela'da onu da yapamaz.
Çünkü Karakas'da öldürülmeden bisikletle eve dönmek mümkün değildir.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish