Batum'da sonbaharın ağır ışığı, denizden gelen yumuşak rüzgârla beraber salonlara süzülüyor.
Satranç tahtalarının başında yalnız taşlar değil, taşların hafızaları, sporcuların umutları ve yılların emeği karşı karşıya geliyor.
Olimpiyatlardan sonra milli takımlar düzeyinde en önemli turnuvalardan sayılan Avrupa Şampiyonası'nda milli takımlarımız masaya otururken, biz de yalnızca skorları değil, bir kültürün, bir ekolün, bir zihniyetin yolculuğunu konuşma fırsatı yakalıyoruz.
Aslında ben susuyorum, Seçkin Serpil konuşuyor. Onu dinlerken fark ediyorum: karşımda sadece federasyonun asbaşkanı, FIDE Kurallar Komisyonu üyesi değil, aynı zamanda hukuk kürsülerinde yetişmiş, hukukun terazisini bilen, bu teraziyi satrancın ruhuyla buluşturmayı bilen bir insan var.
Satranç onun dilinde 64 kareye sığmıyor: çocukların sabrı öğrenmesi, gençlerin korku bariyerlerini aşması, engelli sporcular için erişilebilirliğin artırılması…
Bütün bunlar satrancın bireysel bir unvandan çok bir toplumun düşünme biçimini kuran iklim haline geldiğini gösteriyor.
Serpil, 2018'de yine milli takımımızla beraber Batum'daymış. O zamandan bu yana satrancımızın nitelikli oyuncularının çoğaldığını, bugün adını belki bilmediğimiz ama yarın sahneye çıkacak gençlerin yetişmekte olduğunu söylüyor.
Dünya satrancı gibi Türk satrancının da gençleştiğini, milli takımlarımızın da önümüzdeki yıllarda yenileneceğini…
Gukesh'in henüz 20 yaşında dünya sahnesinde oluşu, satrancın ne kadar erken yaşlara indiğinin bir işareti.
Bizim genç yıldızlarımız da aynı yolu açıyor: bu genç yaşlarında Ediz Gürel'in Gukesh'i mağlup etmesi, Yağız Kaan Erdoğmuş'un Abdusattorov karşısında saatler süren maçta direnip berabere kalması, Türk satrancının yalnız bireysel çıkışlar değil, yavaş yavaş bir ekol kurduğunu da gösteriyor.
Bu söyleşide, hem milli takımın bugünkü hedeflerinden hem de federasyonun uzun vadeli vizyonundan söz ettik.
Sözlerinin arkasında yalnızca bir yönetici tavrı değil, satrancın kültürünü kurmaya çalışan bir ses vardı.
O hâlde, sohbetimize sizleri de dahil edelim;
Bildiğiniz üzere, bu günlerde millî satranç takımlarımız Avrupa Satranç Şampiyonası için Batum'dalar. Genel kategoride takımımız, satrançta Sovyet ekolünün önemli temsilcilerinden Gürcistan'ı 3,5-0,5 gibi etkileyici bir skorla mağlup ettikten sonra Ukrayna ve İspanya karşısında 2-2'lik beraberliklerle yoluna devam etti. Ardından İngiltere karşısında 1,5-2,5'lik bir mağlubiyetle sahadan ayrılan millî takımımız, beşinci turda İsveç'i 3,5-0,5 ve altıncı turda Slovenya'yı 2,5-1,5'la geçerek güçlü bir geri dönüş sergiledi. Yedinci turdaysa, Sırbistan karşısında 1,5-2,5'lik yakın bir skorla mücadeleyi arkada tamamladı. Turnuvanın son günüyse Ermenistan'a karşı tahtaya çıkacaklar.
Kadın millî takımımız ise Avrupa Şampiyonası'na İsveç karşısında elde ettiği 3,5-0,5'lik galibiyetle başladı. Almanya karşısında 1,5-2,5 ve Estonya karşısında 1,5-2,5'lik sonuçların ardından Belçika karşısında 3,5-0,5'lik net bir galibiyet elde etti. Slovenya karşısında 2-2 berabere kalan millî takımımız, Sırbistan'ı 3-1 ve İsviçre'yi 2,5-1,5'la geçerek son turlarda güçlü bir performans sergiledi. Sekizinci turda ise Avrupa satrancının köklü satranç ülkelerinden Ermenistan'a karşı 1-3'lük bir sonuçla sahadan ayrıldı. Turnuvanın son günüyse Fransa'ya karşı tahtada mücadele verecekler.
Bu sonuçlardan da rahatlıkla anlayabileceğimiz üzere milli satranç takımlarımız için önemli bir turnuva geçiriyoruz. O hâlde, ilk soruma hızlıca geçmek istiyorum. Uzaktan bakıldığında son derece bireysel, hatta izolasyona dayalı bir spor olarak görülen satrancın, takımlar düzeyinde, hatta bu turnuvada olduğu gibi milli takımlar düzeyinde de bu kadar önemli olmasının sebebi nedir? Satrancın doğası takım sporu olmayı nasıl karşılıyor?
Genel bir şekilde açıklamak gerekirse, elbette ki satrançla iştigal olan hemen hemen herkesin hayali bireysel dünya şampiyonluğudur. Satranç seyircisi için de elbette en çok bu bireysel dünya şampiyonluğu dikkatleri çekmektedir. Ve buraya gitmek içinse adaylara seçilmek gerekir. İşte, bu süreç satrancın bireysel kısmıdır.
Ancak satranç, genel sanının aksine takım sporu olarak da son derece popülerdir. Kendim de gerek lisede gerek üniversitede gerekse liglerde takım turnuvalarında oynamıştım. Kısacası takım satrancının bireysel satrançtan farkını anlatmak gerekirse, takım satrancında genel olarak ulusal takım düzeyinde 4 masa olduğunu ve 4 sporcudan oluşan takımlardaki her ismin birer maç yaparak genel skorda 2,5'u yakalayan tarafın kazandığı bir formattır. Hatta eskiden lig formatında takım turnuvaları sekiz masayla oynanırdı. Ama Olimpiyat ve Avrupa şampiyonası gibi uluslararası düzeylerde turnuvalarda şu an için genellikle dört masa bulunuyor.
Bizim takımlarımızda, bu turnuvada beşer kişiden oluşuyor, dördü asil biri yedek olmak üzere. Yedek isim de asiller kadar önemli, zira dokuz turlu bu turnuvalar satranç oyuncuları için performans olarak çok zorlayıcı olabiliyor. Her maça özel olarak hazırlanılması, analizlerinin yapılması ciddi süreçler olduğu için böyle uzun turnuvalarda yedek oyuncularımız da son derece aktifler.
9 turdan oluşan Avrupa Şampiyonası'nda ülkemizi hem genel hem kadın kategorilerinde temsil eden milli takımlarımız var. Burada dikkat edilmesi gereken husus aslında bazen karıştırılarak genel kategorinin erkek kategorisi sanılması olabilir. Zira, genel kategoride hem erkek hem kadın sporcular yarışabiliyor.
Mesela, şu an turnuvanın gerçekleştiği Gürcistan'ın efsanevi kadın satranççılarından Nona Gaprindashvili bu hususta bir örnek. Her ne kadar Queen's Gambit dizisinde hiç erkeklere karşı oynamamış gibi gösterilse de genel kategoride yarışmış çok önemli bir satranç oyuncusudur kendisi. Gürcistan da Sovyet ekolünün bir devamı olarak, hatta Sovyet ekolünün devamından öte Sovyetler zamanında da çok önemli bir satranç bölgesi olarak kadın satranç oyuncuları yetiştirmek de çok önemli başarılara imza atmış, kadın satranç geleneğinin çok köklü olduğu ülkelerden biri.
Takımlarımız ise genel kategoride genç büyük ustamız, hatta son dönemde aktif dünya şampiyonunu ilk yenen Türk oyuncu olan Ediz Gürel ve Işık Can gibi genç isimlerden ve satrancımızın önemli isimlerinden, Türk satrancının potansiyelini keşfetme açısından önemli bir eşik atlamasına katkıda bulunmuş tecrübeli isim Mustafa Yılmaz var. Bu açıdan gençlikle tecrübenin çok güzel bir buluşması gerçekleşiyor. Aynı husus kadın satranç takımımız için de geçerli. Ekaterina Atalık gibi çok önemli ve tecrübeli bir ismin yanında çok başarılı, genç ve gelecek vadeden Sıla Çağlar, Gülenay Aydın, Ceren Tırpan ve Elif Zeren Yıldız'dan oluşuyor.
Hazır söz milli takımlarımızdan açılmışken ve Grand Swiss turnuvasında da hem Ediz Gürel hem Yağız Kaan Erdoğmuş gibi genç büyük ustalarımızın hepimizi gururlandıran başarıları gelmişken milli takımlarımızı sormak istiyorum. Bu turnuva için hedeflerimiz, beklentilerimiz neler?
Öncelikle takımlarımıza son derece güvendiğimizi söylememe gerek bile yoktur. Genel kategoride bilhassa aktif dünya şampiyonu Gukesh karşısındaki zaferiyle artık kamuoyunun da ismini bildiği Ediz Gürel başta olmak üzere Işık Can gibi genç yeteneklerimiz var. Bunun yanında da takımımız gerçekten çok tecrübeli. Mustafa Yılmaz, Emre Can, Vahap Şanal yıllardır milli takımımızda bizleri temsil etmiş, beraber satranç oynamış, birbirlerini tanıyan çok önemli oyuncular. Bu sebeple takımımız gerçekten tecrübeyle gençliğin, dinamizmin çok güzel harmanlanmış bir şekli.
O yüzden takımımıza güvenim tam. Kadın takımımızsa son yıllara göre bir değişikliğe gitti. İlk defa bu seviyelerde milli takım formasını giyen Elif Zeren Yıldız, Ceren Tırpan gibi genç isimlerimiz var. Gerçekten çok olumlu bir haber bu, zira takımımız ciddi derecede gençleşti. Ve yeni yüzlerin de katılması takımımıza ciddi bir dinamizm kattı. Güvenimiz tam bir şekilde takımımızı destekliyor, sonuçlarını heyecanla bekliyoruz. Her takımı yenme potansiyelimiz var, hiçbir sonuç bizleri şaşırtmaz.
Peki, milli takımlarımızın gençleşmesinden, dinamizmlerine gelmişken, aslında bu işin mutfağı diyebileceğimiz, sizin de asbaşkanlığını sürdürmekte olduğunuz federasyon tarafında da yenilikler, gençleşmeler, dinamizmler var. Yanlış hatırlamıyorsam 9 Ekim itibariyle ilk yılınızı dolduracaksınız. Ve geçen yılın 9 Ekim'e doğru geriye dönüp baktığımızda Türk satrancı için çok dolu dolu bir yıl geçtiğini söylemek hiç de yanlış olmaz sanırım. Umarım her yılın bir önceki yıldan daha da dolu dolu, daha da başarılı geçeceği bir geleceğe doğru ilerliyoruz. Peki, federasyon tarafında Türk satrancı için en kritik hedefleriniz neler? Daha çok sportif ağırlıklı hedefler mi yer alıyor, yoksa satrancın geniş çevrelere ulaşmasını sağlayacak kültürel boyutta da hedefleriniz var mı?
Hedeflerimizi önem sırasına koyarak saymak istemem, doğru da olmaz ayrıca, her biri birbirini besleyen bir bütünü oluşturduğu için önemli. Ancak, ilk aklıma gelen, Türkiye Satranç Federasyonu Başkanımız Fethi Apaydın'ın da altını birçok defa çizdiği, çok önem verdiği bir konu olan altyapıdan bahsedebilirim. Altyapıdan kastımızsa birincil olarak düzenlenen kamplardır.
Çünkü unutmamak gerekir ki, bugün isimlerini bildiğimiz Ediz Gürel ve Yağız Kaan Erdoğmuş gibi genç yeteneklerimiz de bir zamanlar kendi yaş gruplarında dereceye giren güçlü sporculardır. Onların izinden giden sporcularımız, kulüpleri tarafından destekleniyorlardı. Biz yönetim olarak; yaş gruplarında dereceye giren sporcularımıza Nisan ayından temmuz ayının ortasına kadar devam eden online kamplar düzenledik. Bunun yanındaysa Çubuk'ta yüz yüze kamp (6-11 Temmuz) ile eğitimleri bitirdik.
Online kamplardan sadece eğitim anlaşılmamalı. Aynı zamanda spor psikoloğu ve turnuva eğitimleri de planlandı. Bu kamplarda emeği geçen Antrenör Kurulu'ndaki ekip arkadaşlarımıza tekrar buradan teşekkür etmek isterim.
Şüphesiz Lisanslı sporcu sayısı yüksek ve önemli, ama yönetimimizde yer alan üç FM (Fide ustası) sporcunun da etkisiyle bizim için nitelik de oldukça önemli bir kıstas. Milli Takım Kampları arasında beni en çok heyecanlandıran, son Olimpiyat Şampiyonu Hindistan hem genel hem kadın milli takımlarının antrenörü GM Ramesh RB'nin gelip sporcularımızla çalışma fırsatı bulmasıydı. Bu standartta antrenörler ile anılmak bizlere gurur verirken, bir sorumluk da yüklüyor.
Benim de üzerine uzun yıllardır çalıştığım, diğer önemli bir husus ise engelli sporcular alanında gerçekleşti. Görme Engelliler Şampiyonası için, takımımızı hazırlamak adına iki ay kadar kamp yapıldı. Sadece milli takım sporcularına değil, havuza seçilen oyunculara da eğitim verildi. Gerek kamp gerek turnuva boyunca sporcu psikoloğu desteği verildi.
Hatta genç yeteneklerimiz Ediz Gürel ve Yağız Kaan Erdoğmuş da bu kamplara katılarak görme engelli sporcularımızla beraber satranç çalıştılar. Bu çalışmaların sembolik olarak görülmesini istemem, yoğun turnuva ve eğitimlerinden feragat edip bir başka milli takımla beraber oldular. Bunun altını çizmek isterim; çünkü dünyanın konuştuğu bu yıldızlarımız sadece rekabet alanında gösterdikleri başarılarıyla değil, karakter ve sorumlulukları ile de biz yaşça büyük satranç severlere ilham verdiler. Bu konuda yıldızlarımızın ailelerine tekrar teşekkür ederim.
Milli takımlarımızı son derece motive eden bir durum bu, hem de milli sporcular arasında bağı kuvvetlendiren bir etkinlik oldu. Sırbistan'da turnuvayı Kafile başkanı olarak takip etme fırsatı da yakaladım. Görme engellilerle ilgili koşulları geliştirmeye çalışıyoruz. Çok yakın zamanda da Engelliler Kurulumuz'un hazırladığı Erişilebilirlik Yönergesini de yayınlanacak. Bu da, Federasyon tarihinde ilk kez yayınlanacak bir yönerge olarak, görme engelli bireylerimiz için bundan sonraki turnuvalarda nelere dikkat edilmesi gerektiğini anlatan, fırsat eşitliğini sağlamak için hazırlanmış bir el rehberi aslında.
Tabii çokça dile dolanan, ama her dile dolanan sembolik kalıp anlamını yitirdiği gibi, “empati” tehlikeli bir sözcük. Biz empati kurmuyoruz, bu konuda farkındalık kazandırmanın ötesinde yanlarındayız, Federasyon Yönetimi olarak da her konuda iletişimi geliştirmeye çalışıyoruz. “Herkes dilini bilmediği kişinin barbarıdır.” diyen Las Casas' anımsatırcasına, biz engelli sporcularla aynı dili konuştuğumuzu düşünüyoruz, biz mücadeleleri ile bize ilham veren sporcular görüyoruz.
Bunun yanı sıra, satrançseverlerin ilgisini çekeceğini düşündüğümüz bir diğer husus ise artan Açık turnuvalarımız. Yine satranç kültürüne dair ulusal ve uluslararası turnuvaların inceleyen Yayın kurulumuza değinmek isterim. Federasyon'umuzun internet sitesinden indirilebilecek, turnuva maçlarının detaylı incelemelerine erişebilir Satrançseverler. Kendini geliştirmek isteyen her düzeyden sporculara yardımcı olacağı kanısındayım.
Kültür deyince, şunun da altını çizmek isterim ki genellikle kültürden entelektüel bir meşgale anlıyoruz. Oysaki kültür, insanların nesilden nesile aktardıkları maddi ve manevi değerlerin bütünüdür. Özellikle Satranç özelinde; Tahtanın, taşların ve galibiyetlerin ötesinde maneviyatını, ilişkilenme biçimlerini, ilişki kodlarını kapsayan bir iklimin bütünüdür. Sadece sporcuların başarılı sonuçları bu iklimi anlamaya yetmiyor.
Örneğin her satranç severin hayranlıkla incelediği “Sovyet ekolü” sadece başarılı sporcuların bir araya gelmesinden oluşmuyor. Nitelikli kulüpler, nitelikli Antrenörler ve tüm paydaşlarımızın rekabeti ile daha fazla iletişim de bu kültürün vazgeçilmez öğelerinden. Rekabetin atılımı yadsınamaz, ama satranç sonuçların ötesinde tahtada güzeli arayış ve bilgiyi sevmektir.
“Güzellik görenin gözlerindedir” sözünü anımsatırcasına; sadece skorlar ile değil, hamlelerin ardındaki fikri ve güzelliği keşfettikçe Satranç; tahtanın dışına taşıyor. Satranç en üst düzeyde konumun hakkını veren sanatçıların mücadelesinin tanıklığına dönüşüyor. Bu açıdan yönetim olarak biz Satrancın güzelliğine, erdemine ve mücadelesine hayranlık duyuyoruz.
Selim Palavan'ın karakterini ve ruhunu örnek alıyoruz. Yönetim kurulumuzda yer alan Fide Ustası Alper Efe Ataman satranç yazarlığı ve yayınları konusunda bu ekolün günümüzde en büyük takipçisidir. Satranç sadece hesaplama yeteneği, rakibi alt etmek değil, rakibe saygı duymak ve rakibin de bir hikayesi olduğunu kavramaktır. Hepimizin arasında bir bağ kuruyor; dünya devlerine kafa tutan büyük ustalarımız ile satranç taşlarını öğrenen ve ilk turnuvasının heyecanını yaşayan genç satranççılarımız aynı dili konuşuyor. İlk Satranç kitabını alan ve kendini geliştirmek isteyen sporcularımız ile aynı heyecanını yaşıyoruz.
Bu saydıklarınız, altını çizdiğiniz faaliyetler, son yıllarda git gide büyüyen Türk Satrancının başarılarıyla birleştiğinde bir satranç ekolümüzün yavaş yavaş ortaya çıktığını söyleyebilir miyiz? Mesela Mustafa Yılmaz'ın dünyanın en büyük satranç oyuncusu olarak görülen Carlsen'le berabere kalması, ardından Yağız Kaan Erdoğmuş ve Ediz Gürel'in aktif dünya şampiyonu Gukesh'e karşı üstün performansları, hatta geçtiğimiz haftalarda Ediz Gürel'in Genel Kategoride aktif dünya şampiyonunu yenen ilk sporcumuz olması … Türk Satrancında bir kırılmaya mı tanıklık ediyoruz, yoksa sadece bireysel olarak gelen ve gelmekte olan başarıların mı ayak seslerini duyuyoruz?
Elbette ekolden söz etmemiz gerekirse, federasyon yönetimlerinden ziyade Yağız Kaan Erdoğmuş ve Ediz Gürel gibi iki süper yeteneğimizin bu yaşlarda ortaya koydukları yüksek özveri ve başarının katkısı asla göz ardı edilmemeli. Ama tarihsel sürece bakarsak; önceki soruya verdiğim cevaptaki gibi, başarı ikliminin bir günde ortaya çıkmadığı aşikâr.
Uzun yıllardır satranç geleneğimizin oluştuğunu söylemek de hatalı olmaz. Özellikle ülkemizde uzun yıllar tek bir büyük ustamız vardı. 2000'ler sonrası büyük usta sayımızın artmasıyla beraber, artık yeni gelen her jenerasyon bir önceki jenerasyonun hayal edebildiği, ancak belki gerçekleştirmeye cüret edemediği bir hayali gerçekleştirdi. Cesaret, özellikle satrançta içi boş bir parlamadan fazlasıdır. İtidalli bir şekilde çalışmayı ve planlamayı içerir.
Bir başka deyişle satrancın ufkunu üstüne koya koya bizzat tüm özneleri genişletti. Mesela, benim neslime ait, şu anda milli takımımızın da tecrübeli ismi Mustafa Yılmaz Türk satrancında ilk defa korku bariyerlerini yıkan isim oldu. Çünkü Yılmaz, yıllar sonra Türkiye'den Genel Elo kategorisinde ilk 100'e girme başarısı gösteren ismi oldu.
Ve bu başarıyı gören diğer sporcularsa; hedeflerini daha yukarılara koymaya başladılar. Mesela 2000'ler başında büyük usta olmak sporcular için bir hedefken, şu an genel milli takımımızın hepsi büyük usta seviyesine ulaştı. Böylece hem büyük ustalarımızın hem aday büyük ustalarımızın niteliği de artmaya başladı. Şu an sosyal medyada çok duymadığımız gençlerimiz var, çok da uzak olmayan bir gelecekte onların ismini de duyacaksınız. Umarım iki sene sonraki Avrupa takımlar Şampiyonası'nda genç arkadaşlarımız da milli forma gururunu yaşayacaktır.
Bu elbette federasyonların ana görevi olan sporu tabana yaymaktan ayrı düşünülemez. Artık, satranç sporu ulaştığı 1 milyon 700 bin lisanslı sporcusuyla tabana yayılmış durumda, şimdiki ana hedefimizse nitelikli eğitimle beraber nitelikli sporcu sayımızı her geçen gün daha da artırmak. Sporcularımızın, ailelerinin, antrenörlerinin, kulüplerin üstün özverileriyle bu sayı daha da artıyor. Böylelikle bir satranç geleneğimiz, bir satranç kültürümüz, iklimimiz de oluşmakta.
Mesela Türk satrancının şu anki hedefi artık 2700 Elo barajını geçmek. Biz yönetimdeyken ilk defa bir sporcumuzun geçeceğini hedef koyuyoruz. Federasyon olarak Ramesh gibi dünyadaki en önemli satranç antrenörlerinin katılımıyla düzenlediğimiz kamplarla bu hedefe yaklaşmaya çalışıyoruz. Ancak, Ediz Gürel, Yağız Kaan Erdoğmuş, Mustafa Yılmaz gibi sporcularımızın, ailelerinin, antrenörleri ve kulüplerinin üstün özverileri olmaksızın bu hedeflere eskiden erişilemezdi.
Zira, bu özveriler ve başarılar sayesinde satrancımızın bilişsel düzeyi arttı diyebiliriz. Çünkü korku bariyerlerini her başarımızla aşmayı başladık. Ediz Gürel de bir röportajında “Çalışırsanız elinizden geleni yaparsınız diyor.” Bu Röportajı okuyup çocuklarını satranca başlatmak isteyen veliler için web sitemizde velilerimizde yapılan röportajlar mevcut. Çünkü çalıştıkça bilgi düzeyimiz artıyor ve bilgi arttıkça tecrübe de kazanıyoruz.
Bugün Ediz Gürel'in, Yağız Kaan Erdoğmuş'un başarılarını gören kardeşleri de onlar sayesinde yeni korku duvarlarını aşabiliyorlar. Onları örnek aldıkça, onlarla maçlar gerçekleştirdikçe kendilerini geliştiriyorlar. Artık dünyanın en büyük satranç oyuncularına karşı daha korkusuz hazırlanabilecekler onlar sayesinde, artık dünyanın en büyük satranç ustalarından olabileceklerini hayal edebilecek, hatta gerçekleştirebilecekler.
Şöyle bir gerçek var ki, sırf ülkemizde değil, dünyada da Türk satrancında bir kültürün, geleneğin başladığını söylüyorlar. C-Squared Podcast gibi dünyanın önemli satranç podcast yayınlarından birinin başlığının “Chess Revolution in Turkey” olması da bu soruya olumlu cevap vermemizin mümkün olabileceğini gösteriyor. Ayrıca birçok kişi tarafından dünyanın en büyük satranç oyuncusu olarak görülen Carlsen'in Yağız Kaan Erdoğmuş'u bu genç yaşında beğendiğini söylemesi, Ediz Gürel'in aktif dünya şampiyonunu yenmesi birer gösterge.
Tüm bunlar uzun bir sürecin görünür sonuçları ve daha fazla sonuçlar da mümkün. Kendi adıma önümüzdeki Satranç olimpiyatlarında satranç severlere unutulmaz heyecanlar yaşatacağımızı düşünüyorum. Bizim dönemimizde daha da büyük başarılar göreceğimizden hiç şüphem yok. Hatta şunu da belirtmek isterim ki, bu söyleşinin de internette kaldığı sürece birileri belki dönüp gerçekleştiğini, ancak bir zamanlar bunun bir hayal olduğunu görebilir, bir gün bir Türk oyuncunun Dünya Şampiyonası adaylarına gireceğini, belki daha sonrasında adaylarda oynayan sporcularımızdan birinin adaylardan birinci çıkıp Dünya Şampiyonluk maçı oynayacağını ve hatta sonrasında bir sporcumuzun Dünya Şampiyonu olacağına dair bir hayal kuruyorum. Ve gerçekleşeceğine inanıyorum.
Federasyon Başkanımız Fethi Apaydın'ın da söylediğini tekrarlamış olacağım belki, “Biz Türk Satrancına güveniyoruz, Gençlerimize güveniyoruz. Antrenörlerimize güveniyoruz. Organizatörlerimize, hakemlerimize, satrancımızda emeği olan herkese güveniyoruz. Çok hevesliyiz ve satrancımızın daha da büyük başarılar getireceğine olan inancımız tam.” Buna cesaret etmek, bu heyecan ile turnuvaları takip etmek bizi seyirci konumundan paydaş konumuna getiriyor. Elbet bir gün sporcumuz Dünya Şampiyonu olma iddiası taşıyacak!
Başarıları gördükçe, yalnızca satrancın içinden gelenlerin değil, benim gibi dışarıdan izleyenlerin de ortak bir kanaate vardığını hissediyorum: inancımız hem genç süper yıldızlarımıza hem de Türk satrancına tam. Siz de konuşmanızda buna işaret ettiniz ve aslında beni başka bir noktaya götürdünüz.
Çünkü siz yalnızca milli takımların başındaki bir yönetici değilsiniz; bugün Dünya Satranç Federasyonu Kurallar Komisyonu'nda görev alıyorsunuz. 2018 Batum Satranç Olimpiyatları sonrasında ise FIDE'nin Görme Engelliler Komisyonu'nda da aktif rol üstlendiniz.
Batum, inanıyorum ki, sizin için bu yüzden iki kere özel. 2018'de yine buradaydınız; o gün milli takımımızın sahaya çıkışı hem sizin için hem de Türk satrancı için bir dönüm noktasıydı. Bugün, aynı şehirde yeniden masaya otururken karşımızda daha genç yüzlerden oluşan bir kadro var. Üstelik Avrupa Şampiyonası'na Gürcistan ve İsveç karşısında elde edilen galibiyetlerle başladık.
Benim sormak istediğim şu: Bu size yalnızca güncel bir başarıyı mı hatırlatıyor? Yoksa Batum'un bu iki fotoğrafı -2018 ve 2025- Türk satrancının 8 yılda aldığı yolu, yavaş yavaş bir geleneğin ötesinde ekole evrildiğini de gösteriyor mu?
Gerçekten tevafuk oldu. Benim için Batum'un şöyle bir önemi var. 2018'deki Satranç Olimpiyatlarında da Bakanlığın projesi kapsamında federasyonun aracılığıyla da gelmiş, FIDE Engelliler Komisyonunda bir sunum yapmış, kendi kitabımı da yazmayı bitirmeden önce oradakilerle çalışma fırsatı yakalamıştım.
“12 Adımda Satranç Öğreniyorum” adlı kitabımı da bu çalışmaların bir meyvesi olarak çıkarmıştım. Bu görme engelli bir bireyin satrancı, satrancın kurallarını öğrenme macerasını kapsıyor. Bir diğer kitabım da yine aynı soru etrafında.
Bu sebeple Batum'un benim için özel bir anlamı var. Yine Batum'dayım, ama bu defa hem asbaşkan hem kafile başkanı sıfatıyla. Ve bu durumun doğurduğu heyecanı önemli görüyorum. Sporcu geçmişinden geldiğim için onların maçını izlerken büyük bir tutkuyla takip ediyorum. Mücadelelerinin yanında milli formanın sorumluluğunu taşımaları bizleri gururlandırıyor. Onlar bir araya elmiş yan yana oturmuş 4 kişiden fazlası bir ulusun hayallerini temsil ediyorlar.
Yine Federasyon çalışanlarımız ve kurul üyelerimiz bu turnuva heyecanını kilometrelerce uzakta yüreklerinde hissediyor. İşte bu tahtayı, ülkeleri aşan bu bizleri birbirine bağlayanın, ayırandan daha güçlü olduğunu duyumsamak ve burada onlarla aynı turnuva salonunda heyecanı hissetmek; tarihe tanıklık etmek gurur verici.
Şu an Ürgüp'te, İstanbul'da, Bitlis'te, Rize'de biz mensubu olduğumuz aynı dili konuştuğumuz Satranç ailemiz, il temsilcilerimiz, kulüp yöneticilerimiz, kurul üyelerimiz ve velilerimiz heyecanla o salondayız. Bu röportajı yapma fırsatı verdiğiniz için sizlere ve gazetenize tekrar teşekkür ederim.
Asıl ben, -inanıyorum ki- tüm okuyucularımız adına ; bizlere bu gururu, sevinci ve mutluluğu yaşattığınız için, yılların emeğiyle, sabrıyla ve tutkuyla tahtanın başında mücadele eden tüm sporcularımıza, onları yetiştiren antrenörlerine, yanlarında daima duran ailelerine, Türkiye Satranç Federasyonuna ve bu söyleşiyi kabul edip satrancımızın son dönemini tüm açıklığıyla paylaştığınız için size en içten teşekkürlerimi sunar; gerçekleşeceğinden hiç şüphe duymadığımız yeni başarılarınız için şimdiden tebrik ederim.
Seçkin Serpil
Avukat, satranç yazarı ve eğitmeni Seçkin Serpil, uzun yıllardır Türkiye'de satrancın kurumsal gelişimi, erişilebilirliği ve yaygınlaştırılması için çalışan önemli isimlerden biridir. Avusturya Lisesi mezunu olan Serpil, Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun olduktan sonra Kadir Has Üniversitesi'nde Sinema ve Televizyon alanında yüksek lisans yaptı.
2009-2010 yıllarından bu yana kulüp yöneticiliği ve antrenörlük yapan Serpil, 2018 yılında FIDE Engelliler Komisyonu'nda görev aldı. Aynı dönemde, görme engelli bireylerin satranç öğrenme sürecine dair öncü bir çalışma olan “Görme Engelliler için Eğitim Metodolojisi” adlı kitabını yayımladı. Bu eser, alanında ilk örnek olarak öne çıktı ve kısa sürede Almanca, İngilizce, İspanyolca, Rusça, Arapça ve Fransızca dillerine çevrildi. Serpil'in ikinci kitabı “12 Adımda Satranç Öğreniyorum” ise sesli kitap formatında yayımlandı ve 2020 yılında Cumhurbaşkanlığı Erişilebilirlik Ödülü'ne layık görüldü.
Bugün Türkiye Satranç Federasyonu Asbaşkanı olarak görev yapan Seçkin Serpil, aynı zamanda FIDE (Dünya Satranç Federasyonu) Kurallar Komisyonu üyesidir. Hukuk alanındaki birikimini satrancın etik ve kurumsal yapısına yansıtarak, sporun adil, kapsayıcı ve sürdürülebilir bir yapıya kavuşması için çalışmaktadır.
Serpil, aynı zamanda “Engelsiz Satranç” platformunun üyelerindendir. Bu çatı altında, Save the Children Türkiye ve Boğaziçi Üniversitesi iş birliğiyle engelli bireylerin satranca erişimini artıran projelere öncülük etmektedir.
Ulusal ve uluslararası turnuvalarda Türkiye'yi temsil eden heyetlerde yer alan Seçkin Serpil, satrancı yalnızca bir oyun değil, düşünme biçimi ve toplumsal bir kültür olarak gören yaklaşımıyla tanınmaktadır.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish