Teşkîlât-ı Mahsûsa'dan toprak rüyasına: Çerkes Ethem ve Yeşil Ordu'nun kayıp destanı

Umut Berhan Şen Independent Türkçe için yazdı

Bandırma'nın Emreköy'ünde, 1886'nın serin bir sabahında, Çerkeslerin Şapsığ boyundan Pşave Ali Bey'in oğlu Ethem, dünyaya gözlerini açtı.

Osmanlı'nın son çırpınışlarında büyüdü; Balkan Savaşları'nda kan gördü, zabit okulunun taş koridorlarında cesaretini biledi. Ama onun ruhu, sıradan bir askerinkinden fazlaydı.

I. Dünya Savaşı'nda, Teşkîlât-ı Mahsûsa'nın çok özel bir operasyonunda kilit rol oynadı.

Rauf Orbay'ın komutasında, Afganistan'ın tozlu vadilerinde İngilizlere karşı özel harp operasyonlarında yer aldı.

Gizli görevler, keskin stratejiler, cesur hamlelerle dolu epik bir serüven yaşadı.  

Ethem, Teşkilat'ın ateşten bir neferiydi. Bu tecrübe, onu yalnızca bir savaşçı değil, bir lider yaptı.

Ama tarih, onun adını asıl 1919'da, Anadolu'nun işgal zincirleriyle sarsıldığı günlerde yazacaktı.

Yunan ordusu köyleri yutarken, İstanbul teslimiyet kokuyor, Ankara'da Mustafa Kemal Paşa destansı bir direnişin ateşini harlıyordu.

Lakin ordu yoktu, umutlar titrek, kaos her yanı sarmıştı.

İşte o an, Çerkes Ethem sahneye çıktı.

Kuvâ-yi Seyyâre'yi kurdu.

Binlerce savaşçıyla, makineli tüfekler, sahra topları, süvari birlikleriyle donanmış dev bir özel harp gücüydü bu.

Rüzgâr gibi gezici, gölge gibi çevik, kartal gibi kararlıydı. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Ankara Hükümeti ve TBMM'nin varlığı ve istikbali için en büyük tehdit olan Anzavur'un isyanı kapıya dayanmıştı.

Düzce'nin, Bolu'nun, Yozgat'ın kargaşasını dinmiyordu.

İşte o günlerde Ethem Bey ve birliği tüm haşmetiyle sahneye çıktı.

Köylüler ona "kurtarıcı, halk kahramanı" dedi.

Nice analar onun için dua etti.

TBMM ve Ankara onun kılıcına yaslandı.

Nihayetinde Ethem Bey, Millî Mücadele'nin ateşten bir savaşçısıydı.

Ama her destan, bir kırılma taşır.

Ethem'inki, ruhunun özgür tınısında saklıydı.


Kuvâ-yi Seyyâre, dönemin en etkili güçlerinden biriydi.

5 binden fazla savaşçı, hafif silahların ötesinde ağır makineli tüfekler, toplar, hatta sınırlı zırhlı araçlarla donatılmıştı.

Süvariler, yıldırım gibi manevralar yapar; piyadeler, vur-kaç taktiklerinde ustalaşırdı.

Esasen Teşkîlât-ı Mahsûsa'dan miras stratejik deha, Ethem'in liderliğinde bu orduyu bir harp makinesine çevirdi.

Öyle ki, Anzavur İsyanı'nda, düzenli birliklerin olmadığı bir bölgede, haftalar içinde isyancıları dağıttı.

Düzce-Bolu'da, eşrafın desteklediği binlerce kişili ayaklanmaları bastırdı ve nihayetinde Yozgat'ta, Çapanoğlu isyanının da fitnesini söndürdü.

Bu zaferler, Kuvâ-yi Seyyâre'yi direnişin belkemiği yaptı. Ama Ethem'in vizyonu, cepheyle sınırlı değildi.

Yüreği, vatan kadar başka bir düşle çarpıyordu: Bir yanda İslam'ın adalet vaadi, Bolşevik fısıltıların eşitlikçi şarkısı, köylünün, yoksulun çilesi.

Bu düşler, gözlerini başka bir ufka dikmişti.


1920 yazında, Yozgat İsyanı'nı bastırmak için Ankara'ya yol alırken, Ethem başka bir ateşle tanıştı: Yeşil Ordu Cemiyeti.

Mayıs 1920'de, Ankara'nın tozlu sokaklarında, bir avuç hayalperest bu gizli teşkilatı kurmuştu.

Mustafa Kemal Paşa'nın bilgisiyle doğan cemiyet, Sovyetlerle iş birliğine zemin, iç isyanlara karşı bilinçli bir güç olacaktı.

Ama Yeşil Ordu, bir örgüt değil, bir düştü: İşgalcilere kafa tutarken, feodal zincirleri kıracak, köylüyü, yoksulu özgür kılacak bir Anadolu düşü.

TBMM'den 14 milletvekilinin omuz verdiği bu cemiyet, İttihatçı, sosyalist, İslamcı, Kemalist mozaikten örülmüştü.

Kurucuları ve merkez heyeti, dönemin en etkili isimlerinden oluşuyordu:

  • Hakkı Behiç Bayiç (Maliye Bakanı, Genel Sekreter): Cemiyetin organizasyon beyni, gizli teşkilatın yönetiminde kilit rol oynadı.
  • Arif Oruç (Gazeteci, Propaganda Sorumlusu): Seyyare Yeni Dünya gazetesinin editörü, cemiyetin fikirlerini köylülere ve askerlere taşıdı.
  • Dr. Adnan Adıvar (Sağlık Bakanı, Kurucu Üye): Mustafa Kemal'e yakınlığıyla, cemiyetin kuruluşunda söz sahibiydi.
  • Yunus Nadi (İzmir Milletvekili, Kurucu Üye): Gazeteci kimliğiyle propaganda faaliyetlerini şekillendirdi.
  • Nazım Bey (Tokat Milletvekili, dönemin İçişleri Bakanı, Genel Sekreter): İttihatçı kökenli, teşkilatın idari işlerini yürüttü.
  • Reşit Bey (Saruhan Milletvekili, Kurucu Üye): Ethem Bey'in büyük ağabeyi. Eski subay ve politikacı. Teşkilatı Mahsusa ‘da görev yaptı. Yeşil Ordu ile Kuvâ-yi Seyyâre'nin bağını güçlendirdi.
  • Şeyh Servet Efendi (Bursa Milletvekili, Kurucu Üye): Yemin törenlerini organize etti, cemiyetin İslami ruhunu pekiştirdi.
  • İbrahim Süreyya (Saruhan Milletvekili, Kurucu Üye): İttihatçı eğilimli, teşkilatın aktif organizatörlerinden.
  • Muhittin Baha (Bursa Milletvekili, Kurucu Üye): Kemalist çizgiye yakın, kuruluşta rol aldı.
  • Hamdi Namık (İzmit Milletvekili, Kurucu Üye): Genel merkezde idari görevler üstlendi.
  • Sırrı Bellioğlu (İzmit Milletvekili, Kurucu Üye): İttihatçı kökenli, organizasyonel çalışmalarda bulundu.
  • Hüsrev Sami (Eskişehir Milletvekili, Kurucu Üye): Ankara ve Eskişehir şubelerinin kuruluşunda görev aldı, Bolşevik fikirlerle ilişkilendirildi.
  • Eyüp Sabri (Eskişehir Milletvekili, Kurucu Üye): Propaganda faaliyetlerinde aktifti.
  • Mustafa Bey (Kozan Milletvekili, Kurucu Üye): Kuruluşta yer alan milletvekillerinden.
  • Vakkas Ferid (Mülkiye Kaymakamı, Ankara Şubesi Üyesi): Ankara şubesinde aktifti, sonradan genel merkeze karşı tavır aldı.
  • Mustafa Nuri (Öğretmen, Ankara Şubesi Üyesi): Yerel faaliyetlerde rol aldı.
  • Feridun Bey (Meclis Matbaası Müdürü, Ankara Şubesi Üyesi): Organizasyonel görevler üstlendi.
  • Hacıoğlu Salih Bey (Binbaşı, Hayvan Hastanesi Müdürü, Ankara Şubesi Üyesi): Bolşevik eğilimli, Ankara şubesinin kuruluşunda Hüsrev Sami'yle çalıştı.

Yeşil Ordu'nun Ankara ve Eskişehir şubeleri, bu isimlerin liderliğinde cemiyetin nabzını tuttu.

Arif Oruç, Yeni Dünya'yla eşitlik ateşini harladı.

Kapitalizme kafa tuttu, eşrafın saltanatına isyan etti, emperyalizme meydan okudu.

"Toprak köylünündür" diye haykırdı, kadınların sesini yükseltmeyi vadetti.

Ethem Bey, Yeşil Ordu'nun kurucusu değildi, ama 1920 yazında cemiyete katıldı.

Teşkîlât-ı Mahsûsa'dan gelen tecrübesiyle, 5 bin kişilik Kuvâ-yi Seyyâre'sini cemiyetin vurucu gücü yaptı.

Makineli tüfekleri, toplarıyla bu ordu, Yeni Dünya'nın fikirlerini Batı Anadolu'nun köylerine taşıdı.

Kardeşi Tevfik Bey ve müfrezeleri de bu ateşe omuz verdi.

Arif Oruç'un kalemi, Ethem'in kılıcına yoldaşlık etti; ikisi, aynı düşte yanıyordu.

Yeşil Ordu'nun programı cüretkârdı: Toprak reformu, işçinin hakkı, kadınların özgürlüğü.

Ama bu sözler, dönemin muhafazakâr damarına ters düştü.

Yeşil Ordu, gölgelerde filizlendi; milletvekilleri, subaylar, entelektüeller arasında yankı buldu.

TBMM koridorlarında bile fısıltıları duyuldu.

Ama bu yeni ve farklı rüzgâr, Ankara'yı huzursuz etti.

Yeşil Ordu'nun İttihatçı, sosyalist, İslamcı mozaiği de gerilim yarattı.

Sovyetlerin altın ve silah yardımı direnişi desteklese de Bolşevik gölgesi korku saldı.

"Komünizm kapıda" diye fısıldayanlar çoğaldı.

Ethem'in Kuvâ-yi Seyyâre'si büyürken, bağımsız tavırları göze battı.

Düzenli orduya geçişte, emir-komuta zincirine uymadı.

Kendi yolunu çizdi, bildiği gibi yürüdü.

1920 sonbaharında, Yeşil Ordu bir tehdit sayıldı; TBMM kapatma fermanını verdi.

Yeni Dünya sustu, Arif Oruç'un kalemi gömüldü, Hakkı Behiç, Yunus Nadi gibi isimler geri çekildi.

1921'de, I. İnönü'nün dumanı gökleri sararken, Kuvâ-yi Seyyâre dağıtıldı. 
 


Tabii Yeşil Ordu'nun çöküşü, Ethem Bey'in yolunu kararttı.

İkisi de aynı gerilimle yüzleşti: Millî Mücadele'nin sosyalist hayalleri, Yeni Dünya'nın son sayısıyla soldu.

Ama Yeşil Ordu, kısa ömrüne bir iz bıraktı.

Hakkı Behiç'in teşkilatı, Şeyh Servet'in yeminleri, Arif Oruç'un kalemi, Anadolu'da sosyalizmin tohumlarını ekti.

Köylünün, yoksulun çığlığını duyurdu.

Yıllar sonra, 1960'larda, 1970'lerde, sol rüzgârlar eserken, Yeni Dünya'nın eşitlikçi ruhu yeniden canlandı.

Ama "komünist" etiketi, Yeşil Ordu'nun hikâyesini hep bulanık bıraktı.

Kimine göre devrim kıvılcımı, kimine göre yoldan çıkmış bir serüven.

Ethem ve Yeşil Ordu, bir milletin doğuşunun sadece zaferle değil, aynı zamanda çatışmayla, kayıplarla yazıldığının göstergesidir.


Ethem Bey, Teşkîlât-ı Mahsûsa'dan Kuvâ-yi Seyyâre'ye taşıdığı tecrübeyle isyanları bastırdı, vatanı kurtarmaya omuz verdi, ama özgür ruhu onu yalnız bir yola sürükledi.

Arif Oruç, Yeni Dünya'yla bu ateşi yazdı, ama o da susturuldu.

Yeşil Ordu, bir eşitlik düşü kurdu, ama Ankara'nın dehlizlerinde kayboldu.

Belki de o dönem açısından zorunlu ve doğru olan da buydu.

Tıpkı "her devrimin evvela kendi evlatlarını yemesi" gerçeği gibi.


Elbette ki, bazı sorular bitmez:

Ethem Bey'in seçimi bir çaresizlik miydi, yoksa bir duruş mu?

Yeşil Ordu bir tehdit miydi, yoksa bastırılmış bir umut mu?

Arif Oruç'un kalemi, bu soruları Yeni Dünya'nın satırlarına kazıdı, ama cevaplar gri bir sisin içinde dans eder.

Ethem ve Yeşil Ordu, o kaotik günlerin kırık aynaları.

Onlar, bir milletin sancılı doğumunun tanıkları.

Zaferler kadar, bu gölgeli hikâyeler de bizi biz yaptı.

Ethem'in kılıcı, Arif Oruç'un kalemi, Yeşil Ordu'nun fısıltıları, hâlâ Anadolu'nun rüzgârında bir yerlerde dolanır.

Unutmak, o ateşi, o çileyi, o hayalleri eksik bırakır.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU