Cennet diyar Keşmir; iki "düşman kardeş", Hindistan ve Pakistan için adeta bir çıkmaz sokak.
Teoride, her iki ülke de bölgenin tamamını kendi toprağı olarak görüyor; ancak pratikte, iki ülke arasında Kontrol Hattı denen ve kanla çizilen fiili bir sınır çizgisi ile bölünmüş durumda.
Dolayısıyla burası, iki "düşman kardeş" arasında paylaşılamayan bir miras; yani, ne yazık ki çözümü mümkün olmayan bir sorun.
Ve her seferinde, bir anda iki düşman kardeşin güç gösterisi sergiledikleri bir oyun alanına dönüşüveriyor.
Tabiri caizse, düşman kardeşlerden birinin burada ayağı taşa değse, hemen diğerinden biliyor.
Ve bu güzel cennet köşesi yeniden dünya gündemine oturuyor...
2025 Pahalgam terör saldırısı
22 Nisan'da Hindistan bir terör saldırısıyla sarsıldı.
Kendi kontrolü altında bulunan Cemmu ve Keşmir'in en güzel turistik vadilerinden birinde, Pahalgam'da 26 can alan bir saldırı.
Bu olay her şeyden önce Hindistan'ın güvenlik açıkları olduğunu gündeme taşıdı.
Saldırıyı önce üstlenen sonra da reddeden Direniş Cephesi (TRF) isimli grup, bir süredir Hindistan tarafından biliniyor ve izi sürülüyordu.
Bu nedenle tam olarak bir istihbarat başarısızlığı denemese de 4 kişi olduğu söylenen saldırganların yerel destek aldığı ve saldırı öncesi Hindistan istihbaratının bir saldırı düzenlenebileceğine ilişkin bilgisinin olduğunun açıklanması ve buna karşın güvenlik açığının olması, özrü kabahatinden büyük sözünü akla getirse de burada bence asıl sorgulanması gereken, teröristlerin yerel destek alabilmesi ve hatta saldırı gününden çok önce bölgede bulunuyor olmaları.
Bunu olanaklı kılan ise Hindistan'ın 2019'da bölgeye yönelik gerçekleştirdiği statü değişikliği sonrasındaki baskıcı politikalarının bölge insanını daha da yabancılaştırması ve bunaltmasıdır.
Bu aynı zamanda Hindistan hükümeti için bölgedeki son meclis seçimlerinde de görüldüğü üzere yerel desteği azaltmış ve bir lider krizine yol açmıştır ki bu artık hükümetin neden eskisi gibi yerel istihbarattan yoksun veya kısıtlı olduğunu da açıklıyor.
Saldırı, 3 açıdan büyük önem arz ediyor:
- Birincisi, saldırının doğrudan sivillere yönelik gerçekleşmesi.
- İkincisi, Hindistan yönetimindeki Keşmir'in tamamıyla Hindistan'a entegre edilişinin ardından ilk saldırı oluşu.
- Üçüncüsü, uluslararası bir mesaj içermesi.
Hindistan'da sivilleri hedef alan böyle bir saldırının son örneği, 2008'de Mumbai'deki 12 noktada koordineli olarak düzenlenen ve 160'tan fazla insanı hayattan koparan 26/11 Mumbai terör saldırılarıydı.
Keşmir özelinde Hindistan'ın yaşadığı son 2 büyük terör saldırısı, 2016 Uri ve 2019 Pulwama saldırılarıydı; ancak bu 2 saldırı da güvenlik güçlerine yönelik gerçekleştirildi ve ilki 19, ikincisi 40 Hint askerini hayattan kopardı.
2025'te Cemmu ve Keşmir'in turistik bölgelerinden Pahalgam'a yapılan bu saldırı, Hindistan'ın 2019 Keşmir kararı üzerine iddia ettiği neredeyse tüm savlarını bir anda çürütmüş oldu.
Neredeyse 6 yıl önce, 5 Ağustos 2019'da Hindistan, çok cesur bir adım atmış, Cemmu ve Keşmir'in özel-özerk statüsünü anayasal değişiklikle kaldırıp, Birlik Toprağı olarak tamamıyla anakaraya, merkezi yönetime bağlamıştı.
Hindistan hükümeti hem karar öncesi hem de sonrasındaki 6 yıl boyunca, bu değişikliğin, Keşmir'e huzur, güven ve istikrar ile birlikte, turizm cenneti olarak ekonomik kalkınma getireceğini savunuyordu.
Geçen süre zarfında bölgenin turizm açısından geliştiği yadsınamaz olsa da Pahalgam saldırısı, Hindistan hükümetinin statü değişikliği sonrası Keşmir'e ilişkin tüm "normalleşme" algısını yıkmış oldu.
Bu açıdan, Hindistan Başbakanı'nın ulusal topraklarda bulunmadığı ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkan Yardımcısı'nın Hindistan'da bulunduğu sıralarda gerçekleşmesi, saldırının bir uluslararası boyutu olduğunu gösteriyor.
Hem Hindistan Başbakanı hem de Hindistan için bir uluslararası hareketliliğin olduğu bir zamanda yapılan saldırı, bir yandan dünyaya Keşmir'de hiçbir şeyin düzelmediğini ve Hindistan için hâlâ bir kambur olduğunu gösterme, diğer yandan da Keşmir sorununu uluslararasılaştırma niyeti taşıyor gibi görünüyordu.
Pahalgam sonrasındaki süreç: Sindoor Operasyonu - Bunyanun Marsus Operasyonu
Hindistan, saldırıyı Pakistan'a bağladı; Pakistan, tüm suçlamaları reddetti.
Yine de iki ülke hemen birbirilerine karşı bir diplomatik-psikolojik-askeri kışkırtma-saldırı-savunma karışımı bir pozisyona girdi.
Hemen her gün Kontrol Hattı'nda hafif silahlı çatışmalar yaşandı.
Hemen diplomatik yaptırımlar söz konusu oldu.
İki ülke birbirlerinin askeri diplomatlarını ve vatandaşlarını sınır dışı etti, aralarındaki tek geçiş noktası olan Attari-Wagah sınır kapısını kapatarak tüm ticareti durdurdular, tüm hava yollarını ve limanları birbirlerine karşı kapattılar, birbirlerinin birçok dijital hesabını bloke ettiler ve çıtayı daha da yükselten ise Hindistan'ın İndus Su Anlaşması'nı, Pakistan'ın da Shimla Anlaşması'nı askıya almasıydı ki bu, iki ülke kavgasında bir ilke imza atıyordu.
1960'ta Dünya Bankası garantörlüğünde imzalanan Indus Su Anlaşması, İndus Nehir Sistemi'ne yukarı kıyıdaş ülke olan Hindistan'ın aşağı kıyıdaş konumundaki Pakistan'a suyun akışına dokunmama garantisi veriyor.
Hindistan'ın anlaşmayı dondurması yakın gelecekte, yalnızca bir miktar su akışını engelleyebileceği anlamına gelse de uzun vadede, depolama barajları gibi maliyetli olan gerekli altyapıyı gerçekleştirirse, suyun büyük ölçüde engelleyebileceği anlamına gelir ve böylesi bir senaryo, Pakistan ekonomisinin felaketi olur.
Bu nedenle Hindistan'ın aslında yasal olmayan bu kararına "savaş nedeni" diyerek büyük tepki veren Pakistan da aralarında barışa bağlılığın ve nükleer silahların kullanımını önlemenin sembolü olan 1972 Shimla Anlaşması ve 1999 Lahor Deklarasyonu'nu askıya aldı.
Sonrasında nükleer silahları kullanabileceğine ilişkin gözdağı veren ve şu anda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) daimî olmayan üyesi olan Pakistan'ın talebiyle 5 Mayıs'ta düzenlenen BMGK kapalı kapı istişarelerinin ardından, sorunları iki ülkenin ikili olarak çözmeleri tavsiye edildi.
Bu arada bir askeri misilleme hazırlığında olan Hindistan'ın gözdağı ise 7 Mayıs'ta yaptığı ulusal düzeyde bir Sivil Savunma Tatbikatı oldu.
Ki ülke çapında böyle bir tatbikat en son Hindistan ve Pakistan'ın iki cephede savaşa girdiği 1971'de görülmüştü.
Doğrusu Hindistan, 1971 ve 1965 savaşlarından bu yana ilk kez böyle bir şeye tanık oluyordu.
Sindoor Operasyonu
Günümüzde nadir kullanılan, kulağa egzotik gelen Latince bir uluslararası ilişkiler terimi var: Casus belli.
Çatışmayı veya savaşı haklı çıkarmak için kullanılan nedenler anlamına gelir.
Bu davadaki casus belli Pahalgam'dır.
Pahalgam, bu nedenle, tırmanma merdiveninin ilk adımıydı.
Yukarıda bahsettiğim adımlar, bu merdivende tırmanılan ardışık basamaklardı; bunlara aşinayız.
Ve açıkçası çok da etkili değil çünkü örneğin -burada bir parantez açayım- ticareti askıya aldılar ki Hindistan ve Pakistan arasında zaten doğrudan ticaret pek yapılmıyor.
2023 yılında Hindistan'ın dünyanın en fakir ülkelerinden biri olan Yemen'e yaptığı ihracat (846 milyon) dahi Hindistan'ın Pakistan'a yaptığı ihracattan (510 milyon) daha fazla değere sahipti.
Güney Asya'nın en büyük 3 ekonomisi olan Hindistan, Pakistan ve Bangladeş'in birbirleriyle ekonomik bağları genel olarak çok azdır.
Her biri diğer ikisiyle olduğundan daha fazla Avrupa, Ortadoğu ve Çin ile ticaret yapıyor.
Ve aslında bu üç ülke de aynı şeyleri (tarım ürünleri, tekstil) ihraç ediyor ve dolayısıyla ihtiyaç duyduklarından daha çok diğer pazarlarda rekabet ediyorlar.
Ve Hindistan-Pakistan ticaretinin bir kısmı da dolaylı olarak Emirlikler üzerinden yapılıyor.
Neyse, parantezi burada kapatıyorum.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Sonraki günlerde bir tür psikolojik savaş yaşanırken, yani İki ülke tırmanma merdiveninde bu basamakları tırmanırken sıklıkla sorulan soru şuydu:
Kinetik bir eylem olacak mı?
Ve eğer olacaksa, ne zaman ve ne tür?
Kinetik eylem, diplomatik, bilgilendirici, ekonomik savaş, hukuki savaş, yaptırımlardan vb. farklı olarak, amacınıza ulaşmak ve bir mesaj iletmek için askeri güç kullanımını ifade eder.
Hindistan, 6-7 Mayıs gecesi bu merdiveni tırmandı.
Hindistan saatiyle gece 01.05 ile 01.30 arası başlattığı Sindoor Operasyonu'yla "terörist altyapıları" olarak tanımladığı 9 noktaya kendi hava sahasından eş zamanlı füze fırlattı.
Sonraki gece Pakistan, Hint hava üslerine bir karşı saldırı düzenledi.
Henüz büyük bir hasar vermeye veya uçakları vurmaya çalışmıyorlardı.
Saldırıların doğası, kullanılan araçlar ve seçilen hedefler, SEAD yani Düşman Hava Savunmasını Baskıda Tutma taktiğiydi.
Bazen DEAD tercih edilir, bastırmanın yerini yıkım alır. Rakibinizin hava savunmasını bastırabilir veya kısmen zayıflatabilirseniz, hava gücünüze (savaş uçakları ve füzeler) operasyon için çok daha fazla özgürlük ve güvenlik sağlar.
6-7 Mayıs gecesi Hindistan saldırıları, öncesinde herhangi bir SEAD eylemi olmadan gerçekleştirdiğini unutmayın.
Öyle olsaydı ki bu, eylemi Hint Hava Kuvvetleri saldırı güçleri için daha güvenli hale getirmiş olabilirdi, ancak Pakistanlıları uyandıran bir hava saldırısı alarmı gibi olurdu.
Bu, Hint saldırı unsurlarının karşılaştığı zorluk ve tehlike derecesini yansıtır.
Ve bu, Hindistan'ın ta en başından belirli bir riski göze aldığını yansıtır.
Sonrasında gerçekleşen karşılıklı drone saldırıları SEAD örnekleriydi.
Ancak Pakistan'ın 9-10 Mayıs gecesi başlattığı "Bunyanun Marsus" (Aşılmaz Duvar) Operasyonu, merdivenin bir sonraki adımıydı.
Bu bizi "çıkış rampası" kavramına getiriyor. Bu, tam anlamıyla bir otoyola baktığınızda ve dinlenmek ve stratejik söylemde düşmanlıklara son vermek veya müzakerelere veya barışa dönmek için oradan inmek istediğiniz zamana benzer.
Bu, aynı zamanda, piyasalar düşüşteyken dahi nefes nefese yatırım yapmaya devam eden ve daha sonra bir noktada ya cesaretini kaybeden ya da sağduyulu davranıp duran veya rampadan inen bir gaf için de geçerli olabilir.
Hindistan-Pakistan durumlarında, çıkış rampaları ya uluslararası arabuluculuk yoluyla ya da bir durumun her iki tarafın da zafer iddia etmesini mümkün kıldığı zaman geldi.
Kargil'deki aylarca süren kinetik savaş ve Parakram Operasyonu'yla uzun süreli askeri açmazdan sonra, dış arabuluculuk yoluyla çıkış rampası mümkün olmuştu.
Pulwama'yı düşünün. Hindistan, Pakistan anakarasındaki terör üssü dediği yeri ilk kez vurduğunda, Pakistan bir pilotu savaş esiri olarak almıştı.
Hindistan baskısı altında geri dönmesi her ikisi için de çıkış rampası oldu.
Devam eden hikâyede tam "emniyet kemerlerinizi her zaman sıkılı tutun" anına ulaşılmışken yine yabancı arabuluculuk devreye girdi.
İki ülkenin resmen nükleer devlet olmalarından bir yıl sonra gerçekleşen 1999'daki savaşa yakın Kargil büyük çatışmasından bu yana ilk kez Hindistan ve Pakistan benzer şekilde fiilen savaş pozisyonuna gelmişti ki Kargil'den bu yana nükleer caydırıcılığın en büyük sınavı yaşandı ve neyse ki uçurumun kenarından geri dönüldü.
Peki zafer kimindi?
Kimsenin...
Onlara göre her ikisi de kendi zaferini ilan edip kutluyor, bana göre her ikisi de zafere ulaşmadı.
Herhangi bir çatışmada kazançlar ve kayıplar olacaktır.
Ancak çatışma başlı başına bir kayıptır...
Sonuç yerine: Savaş ve çatışma dolu bir geçmiş artık geleceğe gölge düşürmemeli
1947'de İngilizlerden bağımsızlığını "bölünerek" alan iki ülke, 78 yılda 3 tam ölçekli sıcak savaş ve bir büyük çatışma yaşadı.
Bunların dışında, Keşmir ve sınır ötesi terörizm üzerine yaşadıkları sayısız çatışmayı, Kontrol Hattı ihlallerini, askeri kavgalarını saymıyorum dahi.
Bunlardan 1947-48 (Birinci Keşmir Savaşı) ve 1965 (İkinci Keşmir Savaşı) savaşları ile birlikte 1999 Kargil Çatışması, Keşmir üzerine yaşandı.
Doğu Pakistan'ın Bangladeş olarak bağımsız bir ülke olmasını sağlayan 1971 Savaşı, Keşmir sorununu içermemesi bakımından benzersizdi; dolayısıyla bu aynı zamanda Bangladeş Kurtuluş Savaşı olarak da adlandırılır.
Hindistan her defasında sahada Pakistan'a üstün gelmiş olsa da savaşın kazananı olmaz.
Bizdeki halk deyimiyle korkulu rüya görmektense uyanık yatmak iyidir.
Bir arada var olmanın zorunluluk aczettiği ama sürekli de kavga eden bu ikiz kardeş, aralarında en azından asgari düzeyde bir güveni inşa etmenin kaçınılmaz olduğunu anlamak durumundadır.
Burada, Keşmir konusunun çözümsüz bir sorun olduğunu kabul etmeleri ve bu nedenle mevcut statükoya razı gelmeleri, onlar için bir başlangıç noktası olabilir.
Bu başlangıç, inanın, Keşmir sorununun iki ülkeyi de mutlu edecek şekilde çözüme kavuşmasından çok daha az ütopiktir.
Gelecekte böyle bir başlangıç yapabilmeyi başarırlarsa, sonraki adım, terörizm konusunda aralarında iş birliği olanakları geliştirmek olmalıdır.
İkiz komşu kabul edilebilir bir uzlaşma düzleminde buluşabildikleri an, bölgesel barış ve istikrar muhakkak takipçisi olacaktır...
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish