HTŞ ve Suriye'nin geleceği

Vahap Uluç Independent Türkçe için yazdı

Ahmed eş-Şera, Esad'ın düşmesinin ardından Şam'daki Emevi Camii'nde

Suriye’de yönetimi ele geçirmesinin üzerinden 6 ay geçmiş olmasına rağmen Hey’etu Tahriri’ş-Şam (HTŞ), hâlâ ülkenin tümünde hakimiyet kuracak bir güce ulaşabilmiş değil.

Sadece Şam ve başka birkaç şehirde bir HTŞ iktidarından bahsedilebilir.

HTŞ’nin Ahmed eş-Şara liderliğinde bir halk devrimi gerçekleştirdiği ifade ediliyor. 

Devrim hareketlerinde devrimi yapan lider, mitinglerle ya da kitle iletişim araçları aracılığıyla kendisini kitlelere anlatır, onları kazanmaya çalışır.

Ancak 6 aydır bizler HTŞ liderinin görüntülerini sadece ya hükümet konağındaki koltuğunda otururken ya da misafirlerini karşılarken görüyoruz.

Bırakınız bir mitingde konuşmasını, üzerinde konuşmaya değer, kameraların karşısında verdiği bir demecine dahi şahit olunmuş değil.

Bir lider bu kadar sessiz ve ketum görünümlü tutumla bu denli farklı inanç ve etnik grubu hangi söylem ile bir araya getirebilecek?

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Şunu unutmamak gerekir ki siyaset, toplumdan bağımsız yürütülebilen bir faaliyet değildir. 

Evet, siyasetin bir yüzü şiddet kullanma potansiyeli olsa da diğer yüzü iknadır.

İkna üzerinden de sisteme bir meşruiyet kazandırılır.

Bunu başaramamış siyasetin akıbeti Esad’ın Baas düzenidir.

Suriye konusunda herkesin merak ettiği şey şu: 

Ahmed Şara’nın liderliğindeki HTŞ, sahip olduğu ideolojik motivasyon ile Suriye’de bir düzen kurabilecek mi?


Bunun önünde 2 engel olduğu söylenebilir:

Birincisi, Suriye’yi oluşturan toplumsal kesimlerin dinsel, mezhepsel ve ideolojik çeşitliliği.

Suriye’de her bir grubun kendi bölgesinde belli bir gücü oluşturduğu Sünni, Alevi, Kürt, Dürzi, dini yönetim yanlısı ve laik gibi mezhepsel, etnik ve ideolojik gruplar var.

Bazı noktalarda ayrışan ve bazı noktalarda geçişken olan bu kimlikleri “dediğim dedik” bir ideolojik angajmanla bir arada tutmak ne kadar mümkün?

İkincisi de, uluslararası güçler tarafından HTŞ’nin meşru görülmeyen Selefi anlayışı.

Başta İsrail ve ABD olmak üzere ne batı ne de bölge ülkeleri HTŞ’nin din anlayışını hoş görüyorlar.

Gerçekçi olmak gerek ki gücü elinde tutan dünyanın hâkim güçlerinin oluru olmadan çökmüş bir siyasal sistemi ayağa kaldırmak imkansıza yakın bir şey. 

Ne de olsa para, teknoloji ve silah onların elinde.

Buradan hareketle, Suriye’de bir düzen kurmak, doğal olarak 2 zorunlu koşulu gerektirir:

Birincisi, çeşitliliği içinde barındıran toplumsal kesimleri bir arada tutacak bir “toplumsal sözleşme” zeminini inşa etmek.

İkincisi de, uluslararası güçleri ikna edecek bir siyasi-hukuki düzen geliştirmek. 

Maalesef HTŞ'nin şimdiye kadar bunu başaracak ne bir siyasi söylemi ne de ciddi bir çabası oldu.

Her şey bir yana, şu sorunun cevabı var mı acaba?

Örneğin, Dürzileri ve Nusayrileri, ki bu gruplar yaşantıları itibariyle de sekülerdir, hangi motivasyon ile bir İslam şeriatına ikna edebilirsiniz?

HTŞ’nin kendi ideolojik anlayışına dayalı anayasal düzende ısrar etmesi insanın aklına şu soruyu getiriyor:

Acaba HTŞ, Ahmed Şara yönetiminde “kendi projemi kabul ettirmeye çalışırım, olmazsa da Şam, Halep, Hama ve Humus bölgesi bana yeter” düşüncesine mı sahip?

Yani Şam ve çevresinde kurulacak bir Sünni devleti kendisi için yeterli mi görüyor?

Doğrusu liderinin El Kaide’ye kadar uzanan geçmişi ile HTŞ’nin temsil ettiği anlayış, İsrail’in Suriye’ye yönelik saldırılarını hem batı ülkeleri hem de birçok bölge ülkesi nezdinde meşru kılıyor. 

Batı ülkeleri bir yana birçok bölge ülkesi, HTŞ’nin dünya görüşünün kendi ülkelerine ihraç edilmesinden korkuyorlar.

Bundan dolayı, bölge ülkeleri (başta Mısır olmak üzere) güçlü, ortak bir sesle Suriye’deki yönetimin arkasında durmak istemiyorlar.

Eğer Suriye’de laik-seküler bir yönetim olsaydı İsrail bu kadar kolay Suriye’ye saldırılar düzenleyemezdi.

Dolayısıyla HTŞ’nin ideolojisi, İsrail’in Suriye’ye müdahale etmesi için işlevsel bir enstrümana dönüşüyor.
 


Son tahlilde, Suriye’deki toplumsal kesimleri bir arada tutacak bir anayasa metni, Suriye’de hem iç düzeni sağlamanın hem de dış müdahalelerin önüne geçmenin en sağlıklı yolu gibi görünüyor.

Burada anayasal düzenden kastımız Suriye’de demokratik bir sistemin kurulması değildir. 

Suriye’nin mevcut sosyoekonomik yapısı buna izin vermiyor zaten.

Demokrasi, prefabrik evler misali istediğiniz yerde kurabileceğiniz bir rejim değildir. 

Kentlileşmiş bir toplum, güçlü bir orta sınıf ve sivil toplum demokrasinin minimum zorunlu koşullarını oluşturmaktadır.

Suriye’de bunların hiçbiri yok.

Ancak farklı toplumsal kesimlerin sistem içinde kendilerine yer bulması durumunda bu kesimler, karşılıklı dengeleyici birer unsur görevini görerek “kuvvetin kuvveti durdurması” manasında sınırlı düzeyde de olsa sisteme “demokratik” bir işlevsellik kazandırabilirler.

Zamanın ruhuna kendisini uyarlamayan her tür ideoloji, düşünce ve anlayış tarihin tsunami dalgaları arasında yok olup gider.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU