Artan misilleme saldırıları, İsrail'le İran arasındaki durumun ciddiyetine işaret ediyor. 1 Ekim'deki saldırı, İran'ın İsrail'in Şam'daki İran Konsolosluğu’na yönelik, İran Devrim Muhafızları Ordusu'na bağlı Kudüs Gücü'nün komutanı Muhammed Zahidi'yi öldüren saldırısına nisanda verdiği karşılıktan daha sertti.
Nisandaki saldırı, ABD-İsrail ortak hava savunma sistemi Demir Kubbe'yi büyük oranda etkisiz hale getirdiği 300 drone'dan oluşuyordu. 1 Ekim'de gerçekleşen, yaklaşık 180 balistik füzeden oluşan saldırıysa, Demir Kubbe tarafından kısmen engellense de daha yıkıcı sonuçlar doğurdu.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
İran bile İsrail'in 7 Ekim saldırılarına nasıl bir sertlikle karşılık vereceğini öngöremezdi. İsrail'in odağını son olarak Hizbullah'ın üst düzey yönetimini sistematik bir şekilde, bir haftada ortadan kaldırmaya çevirmesi, İran'ın bölgesel hegemonik kontrolünü paramparça etti. Ancak Hizbullah'ın liderliği darbe almış olsa da gücü küçümsenmemeli.
Dünyanın en yoğun şekilde silahlanan devlet dışı aktörü olduğu söylenen Hizbullah, Lübnan'ın ağırlıklı olarak Şiilerin yaşadığı güneyinde konumlanıyor ve Birleşik Krallık'ın ordusuna eşdeğer boyutlarda, yaklaşık 100 bin kişilik bir silahlı güce sahip. Hizbullah'ın Lübnan'ın resmi ordusu olmadığı göz önünde bulundurulduğunda, bu durum olağanüstü. Ağır tanklarla ve 100 bin ila 150 bin roketin de dahil olduğu tahmin edilen silahlarla donatılan Hizbullah, 7 Ekim saldırılarının ertesi gününden beri bunlarla İsrail'e hasar vermeye devam ediyor.
Grubun silahları, İsrail'inkilerle aynı seviyede olmasa da sayıca fazlalığı endişeye yol açıyor. Hizbullah'ın cephanesinde İran yapımı Raad, Fajr ve Zilzal füzelerinin yanı sıra Rus yapımı Katyuşa füzeleri yer alıyor. Bu teknolojinin kapsamı sınırlı fakat Hizbullah'ın cephaneliği, sadece boyutuyla psikolojik bir avantaj sunuyor, çünkü füzelerin varış noktasının belirsizliği, olası hedefler arasında panik yaratıyor. Hizbullah, İran'ın 1 Ekim'deki saldırısına benzer şekilde, her gün 200 füze atabilir ve iki yıl boyunca yeniden ikmale ihtiyaç duymadan bu tempoyu sürdürebilir.
Ancak İsrail'in yakın zamandaki harekatının etki seviyesi düşünüldüğünde bunun pek bir anlamı kalamayabilir. Açık bir liderlik ve iletişim olmadan, savunma operasyonlarını ve zırhlı savaşları koordine etmek neredeyse imkansız. Her ikisi de İsrail'in çağrı cihazlarıyla telsizlere saldırmasıyla ve Hizbullah'ın liderlerine yönelik füze atışlarıyla sarsıldı.
İsrail'in, İran'ın nükleer bir güce dönüşmesinin engellenmesi yönünde hararetli talepleri olsa da Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü, İsrail'in halihazırda cephanesinde 90 plütonyum silah bulundurduğunu tahmin ediyor. İran'ın dini lideri Ayetullah Hamaney, 1990'larda İran'ın kitle imha silahları girişimlerini yasaklayan bir fetva vermiş ve bu fetva 2003 ve 2005'te yeniden yayımlanmıştı. Ancak mevcut durumun İran'ın kendisini nükleer silahlarla donatma arayışını hızlandırıp hızlandırmayacağı, gelinen noktada önemli bir soru.
ABD'nin İsrail'e askeri yardımlarında niteliksel askeri üstünlük (qualitative military edge, QME) politikası izlemesi, İsrail'in karşısına çıkanlar için başka bir sorun daha yaratıyor. Bu politika, İsrail'e bilinen tüm bölgesel tehditleri bertaraf edebilecek donanımın sağlanması gerektiğini ifade ediyor. Demir Kubbe ve İsrail Hava Kuvvetleri, bu prensibi yansıtıyor. Birleşik Krallık da gerektiği takdirde İsrail'in, balistik füze saldırılarına karşı gelmesine destek olma sözü vermişti.
Hava üstünlüğü, kara savaşı dengesinde büyük bir rol oynuyor. Hizbullah'ın İsrail'in havadaki kabiliyetlerine denk bir gücü yok ve uçaksavar silahlarda eksikliği olduğu saptanmıştı. Rusya'nın Ukrayna'yla zorlu yüzleşmesi sürerken Hizbullah'ın İsrail'in havadaki gücüne karşı gelebilecek kapsamda silahlarla donatılma ihtimali düşük.
ABD'nin ilkbaharda İsrail'e verdiği 12,5 milyar dolarlık ikmal sözü, Obama'nın 2016'da imzaladığı yıllık ortalama 3,5 milyar dolarlık askeri desteğin üzerine eklendi. Bu destekle İsrail, adedi 110 milyon dolardan biraz daha fazla olan 50 F-35 savaş uçağı ve havadan karaya saldırı yapabilen 300 F-16'yla donatıldı. Bu da İsrail'in ABD dışındaki en büyük F-16 filosuna sahip olduğu anlamına geliyor. İsrail'in hava üstünlüğü, bölgedeki rakipleriyle kıyaslanamaz düzeyde.
İsrail havadan havaya üstünlüğünü sağladığında, temelde havada süzülen silahlı araçlar olan daha yavaş saldırı helikopterlerini ve Hizbullah'ın karadaki mevzilerini ve zırhlı araçlarını aynı anda hedef alabilen havadan karaya F-16 filosunu kullanabilir.
Silahlanmadaki eşitsizlik, Hizbullah'ı düzensiz bir şekilde, eski tabirle gerilla taktikleriyle savaşmaya itecektir. Bu da Lübnan'da varlığını sürdüğü takdirde İsrail'in kara kuvvetlerine ağır bir darbe olabilir.
Operasyonel açıdan kimileri İsrail'in Lübnan'ı işgal etme girişimini Rusya'nın Ukrayna'ya saldırmasıyla karşılaştırabilir. Lübnan, çok daha küçük bir ülke ve sınırlı bir mesafede kara saldırısı gerçekleştirmenin lojistik yükü daha az, İsrail'in de bu alanda yakın zamanda deneyimi oldu. İran'ı işgal etmek için İsrail'in, Irak ve Suriye'den veya Ürdün'den geçmesi gerekeceğinden bu neredeyse imkansız.
İsrail'in stratejisi, İran'a karşı doğrudan eyleme geçmekten ziyade sınırındaki İran etkisini azaltmak ve silah depolarını ortadan kaldırmak üzerine kurulu. Hizbullah ve Hamas diz çökmüşken İran'ın itibarını korumayı isteme ve İsrail'e giderek daha fazla füze saldırısı yapma riski de artıyor. Umalım ki iki taraf da uçurumun kenarından geri adım atmak için bir yol bulsun.
Mike Crofts, Afganistan'da iki dönem görev yapmış eski bir Britanyalı yüzbaşı. Crofts, Exeter Üniversitesi'nin Strateji & Güvenlik Enstitüsünde, savunma alanında araştırma görevlisiydi ve uluslararası insancıl hukuk üzerine çalışıyordu. Halihazırda bir insan performansı şirketi Leading Purpose'ın CEO'su ve ceza adaleti hayır kuruluşu 3Pillars Project'in kurucusu olarak çalışıyor.
independent.co.uk/voices
Independent Türkçe için çeviren: İdil Barım
© The Independent