Türkiye'de fundafobi-laikofobi çatışması ve yükselen İslamofobi

Prof. Dr. Ali Gür Independent Türkçe için yazdı

Görsel: Courrier International

Medya ve eğitim kurumları başta olmak üzere sekülerleşme politikaları uygulanan Türkiye gibi ülkelerde güçlü fundafobi (fundamentalizm fobisi) ve devamında İslamofobiyle yetişen günümüz neslinin ailesinin dini kimliklerini sorgulaması, ateizme dönüşmese bile din ile arasına mesafe koyması ve deizme yönelmesi dikkatle değerlendirilmesi gereken bir durumdur. (Türkiye'deki fundafobi ve laikofobi çatışmaları hakkında detaylı bilgi için bkz. 1)

Cumhuriyetin kurulması ile birlikte Fransız tipi katı laiklik uygulamaları ve seküler yaşam tarzı dayatmaları ile ötekileştirilen Müslümanlar uzun bir sessizlik döneminden sonra çok partili sisteme geçişle yeniden hareketlenmiş, siyasal iktidara ortak olmuşlar ve bu yüzden de yeniden fundafobinin hedefine girmişlerdir.  

1990'larda Güneydoğu'da Hizbullah, 28 Şubat muktedirlerinin din ve dindarlar üzerindeki baskısına verilen tepkiler ve 15 Temmuz FETÖ darbe girişiminin hemen akabinde FETÖ üzerinden oluşan fundafobi ve İslamofobi bu konuda önemli iki örnektir. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Müslüman nüfus yoğunluğuna sahip ve jeostratejik bir konumdaki Türkiye Cumhuriyeti'nde Tanzimat'tan günümüze gelen Batılılaşma hareketleri ve karşıtlarının mücadelesinde toplumsal ayrışmalar oluşmuş, insan kaynakları ve entelektüel birikim heba edilmiştir.

Bu çatışmalarda medya kritik roller üstlenmiş ve yanlı haberlerle çatışmanın süreklileşmesine katkı sağlamıştır.

Özünde iktidarı elde etme ve bırakmama yatan bu mücadelede dindarlar zamanın ruhunu okuyamamaları, Batı/modernite karşıtlıkları ve irticacı olmaları üzerinden fundafobik söylemlerle yaftalanırken; laikler de seküler yaşam tarzı dayatmaları, Batı taklitçiliği ve katı laiklik uygulamaları üzerinden laikofobik söylemlerle eleştirilmişlerdir.

Tanzimatla birlikte İslam dünyasında başlatılan yenilik ve modernleşme hareketlerinin tarikatlar başta olmak üzere dini gruplar tarafından olumsuz karşılanarak ciddi reaksiyon verilmesi ve buna karşılık da bunların mürteci veya gerici olarak tanımlanması bu duruma bir örnektir. 2

Batı'daki İslamofobi oryantalizmden beslendiği gibi Türkiye'deki İslamofobi de self oryantalizmden beslenmekte ve Türkiye'deki Batılılaşma hareketi de tarihselci self oryantalist karakter göstermektedir. 3 

Göle'ye göre sekülerizm, Kemalizm'in kurucu ideolojisi olarak ulus-devlet inşa sürecinde çok önemli bir rol oynamış, ancak içinde birçok etnisitenin ve farklı dinsel kimliklerin bulunduğu Osmanlı İmparatorluğu'na karşı tek tipleştirme ve homojenleştirme işlevi görmüş, "Sünni İslam"ın çoğunluk dini haline gelmesini ama aynı zamanda dinden bağımsız bir ulusal cemaat idealinin temellendirmesini, dolayısıyla Türk ulus-inşa sürecinde ulusal bir kültürün homojenleşmesini sağlamıştır. 4

1980 sonrası Türkiye'de İslam'ın yükselişi, aynı zamanda sekülerizmin kamusal mekân ve kişisel habitus üzerindeki hegemonik denetimine de meydan okumuş(4) ve böylece laik ve anti-laik tartışmaları başlamıştır. Bu da her iki taraf için fobiye dönüşmüştür.

Laikleşme cumhuriyet dönemi ile ilişkilendirildiği için tartışmaların bu dönemden itibaren başladığı zannedilmektedir.

Laikleşmenin cumhuriyetle başlamadığını, aslında çok daha önce eğitim kurumlarında başladığını vurgulayan Şerif Mardin, II. Abdülhamid'in saltanatının sonlarında idari sistem, saray sistemi ve eğitimin büyük ölçüde laikleştirildiğini belirtmiştir. 5

Tüm bu süreçler yaşanırken Türkiye gibi Müslüman toplumlarda fundafobi gibi farklı kavramlar üzerinden İslamofobinin yükselmesine reaksiyoner olarak laikofobinin de yükseldiği ve bunun toplumsal ayrışmaya zemin hazırladığı görülmüştür.

Ancak her iki tarafın da eylem ve söylemlerindeki aşırılıklar medyaya malzeme oluşturmuştur.

Medya da tüm organları ile bu karşılıklı çatışmayı beslemeyi sürdürmüştür. Yanlış söylem ve eylemlerden İslam da büyük zarar gördüğü için başta dindarlar olmak üzere her iki tarafın da öz eleştiri yaparak medyaya malzeme vermekten kaçınmaları, medyanın da bir tarafı ötekileştirerek sorunları kronikleştirmekten ve toplumsal gerilimi artırmaktan uzak durması önemlidir.

Özellikle çok kültürlü, çok dilli ve çok inançlı bir topluma sahip olan Türkiye'de karşılıklı tahammül ve hoşgörü ile ortak yaşam standartları oluşturulması adına sosyolojik fay hatlarının belirlenerek detaylı çalışılması, laikofobi ve İslamofobi gibi kavramların yereldeki etkenlerinin iyi irdelenerek mücadele stratejilerinin belirlenmesi gelecek için önemli bir kazanım olacaktır. 

Laiklik, Marksizm ve materyalizmde iddia edildiği gibi manevî değerlerin yok edilmesi veya dinsizlik anlamına gelmemektedir. 6

Ancak İslam ülkelerinin bir kısmında laikliğin Müslümanlar üzerinde baskı ve ötekileştirme aracı olarak kullanılması Müslümanlar tarafından laikliğin hedef alınmasına, fundamentalist ve reaksiyoner eğilimlerin güç kazanmasına yol açmıştır. 7

Toplumsal taban bulmaya çalışan fundamentalist hareketler seküler modern toplumu, köleleştirici, kuralsız ve tehditkar olarak gördüklerinden sekülerleşme ve modernleşmeye karşı reaksiyoner davranmışlardır.

Hatta bazı sosyal bilimciler, modernleşme ve sekülerleşme süreçleri yaşanmamış olsaydı fundamentalizm olgusunun da ortaya çıkmayacağını ileri sürmüşlerdir. 8

Diğer yandan cihat adı altında radikal dini grupların şiddet gösterileri, ılımlı yapılar içinde yer alan ve dini temsil ettikleri zehabına kapılan bazı tarikat gruplarının simgesel yaşam tarzları, din adına yanlış söylem ve eylemleri, yine kendini ılımlı dini bir hareket gibi lanse edip terör örgütüne dönüşen FETÖ ve benzeri yapıların oluşturduğu toplumsal kaos ve din algısına verdikleri zarar Müslüman bir toplum olan Türkiye gibi bir ülke de bile İslamofobinin yükselmesine yol açmıştır.

Din algısı ve dindarlara güven endeksi negatif yönde değişim göstermiştir.

Fundafobi, seküler sitemlere ve modern elitistlere şeriatın geleceği, irticanın hortlayacağı türünden dolaylı İslamofobi propagandası imkânı sağlamıştır.

Türkiye'de 28 Şubat'ın hazırlık safhasında Hizbullah üzerinden güncellenen korkular, ülkeyi kaosa sürüklemek için işlenen faili meçhul cinayetler ve küçük fundamentalist grupların söylemlerine yönelik reaksiyonlar sonrası yaşanan irtica avı İslamofobinin nasıl uygulamaya geçirildiğinin örnekleridir.

Sonuçta bu korku, temelde İslam'la inançsal sorunu olmayan ancak iktidarlarla sorun yaşamak istemeyen bazı kesimleri seküler yönetimlere yakınlaştırırken bir yandan da İslamofobik tavır oluşumuna yol açmıştır.

Tüm bunlar fundafobi ve devamında İslamofobiye önemli malzeme oluşturmuş, İslamofobi dayatmaları ile toplumun dinden uzaklaştırılması veya sistemin istediği dini telakkiye sahip dindar profili oluşturma hedeflenmiştir. 9

Diğer yandan Müslüman toplumların genelinde olduğu gibi Türkiye'de de gelenekle din iç içe geçtiğinden gelenekten kaynaklı birçok olumsuzluk dinin bizzat kendisine yüklenerek İslamofobik tutum ve davranışlara gerekçe olarak kullanılmıştır. 

Sosyolojik bir süreç değerlendirmesi yapıldığında Türkiye Cumhuriyeti'nin laik ve modern bir devlet olma hedefinin, Müslüman kimliğinin kamusal alandan dışlanmasıyla gerçekleşeceğine inanılmıştır.

Erken cumhuriyet döneminde yapılan inkılaplar Batılı devlet olma idealinin dışavurumu olarak algılanmıştır.

Kara'ya göre meşrutiyetle kısmen zayıflayan hilafetin kaldırılması, devletin dini kimlikten bütünüyle tecrit edilmesine ve belki daha da önemlisi yeni Türkiye'nin İslam dünyasıyla merkezi irtibat noktasının kaybolmasına neden olmuştur. 10

Tevhid-i Tedrisat kanunuyla eğitimdeki çift başlılık ortadan kaldırılmakla birlikte din eğitimi askıya alınmıştır.

Diğer yandan Türk dünyası ile ortak alfabe kullanımı gerekçesiyle yapıldığı söylenen harf inkılabı ile Türk dünyası ile alfabe birliği oluşturulamadığı gibi geçmişin kıymetli hazineleri de değersizleşmiştir.

Aslında tüm bunlardan amaç örgütlü bir güç olarak varsayılan dindarların ilk andan itibaren kontrol altında tutulup baskılanmaya çalışılmasıdır.

Bu stratejik hamleler irtica tehlikesi, şeriat korkusu, din istismarı veya başörtüsü gibi unsurlar üzerine yapılandırılmış ve sürekli fundafobi vurgusuyla Türkiye'de İslamofobi zemini oluşmuştur. 

Türkiye'de İslamofobik anlayış, ilk olarak başörtüsü/türban ve İmam Hatip Liseleri (İHL) konularında kendini açık etmiştir. 11

Uzun yıllardır iktidardan uzak tutulan dindarların özellikle 1990 sonrası siyasal alanda varlık göstermesi ve iktidar ortağı olması yıllardır iktidarı elinde tutan seçkinci laikleri tedirgin etmiş, meşruiyetlerini tartışmaya açmak için de fundafobik ve İslamofobik söylemler gündeme getirilmiş ve karşıtı olarak da laikofobi tartışmaları alevlenmiştir.

Tüm baskılara, ötekileştirmelere ve darbelere rağmen siyasal İslam'ın iktidara gelmesinin önlenememesi hem Kemalizm hem de Sol'un toplumu okumadaki başarısızlıklarını ve dine bakıştaki öngörüsüzlüklerini gösterdiği söylenebilir. 11

Türk siyasetindeki İslam karşıtlığının arka planında genellikle Kemalist ideolojinin din tasavvuru, Türkiye'de kendisini sol düşünceli olarak tanımlayanların dine yaklaşımı ve siyasal alandaki iktidar çatışması gerçeğinin yattığı varsayılmaktadır.

Türkiye'deki İslamofobiyi daha iyi anlamak için tarihe bakış açısı, irtica, modernite, başörtüsü, laiklik, kamusal alan, İHL üzerine yapılan tartışmaların detaylı analiz edilmesi önemlidir.

Zira yoğun olarak Müslüman karşıtlığının görüldüğü bu tartışmalar, siyasi alanda var olan İslamofobinin genel fotoğrafını da göstermektedir. 11

Toprak'ın sosyolojiye kazandırdığı endişeli modernlik kavramı, bu psikososyal durumu açıklar niteliktedir. 12

Bu kavram üzerinden global bir durum olarak Müslümanların ve dini sembollerin görünürlüklerinin artması ile belli bir kesimde oluşan korku ve endişeye dikkat çekilmiştir.

Toplumsal kaotik durumun oluşumunda oryantalizmden İslamofobiye, Kemalist baskıcı anlayıştan endişeli modernlere kadar uzanan birçok sebep yer alabilir.

Her ne kadar bu kavramlarla oluşturulmak istenen İslam algısı ve fobisi çok sayıda akademik ve ampirik çalışmayla reddedilse de toplumsal etkisi göz ardı edilememektedir. 13

Türkiye'de din adına bidat ve hurafelerin görünür olması Müslümanları savunmaya iterken aynı zamanda din tartışmaya açılmakta ve dindar çevrelerin bu olumsuzluklarla mücadele etmesini zorlaştırmaktadır. 14

Dini konuların sürekli medya nezdinde tartışmaya açılır hale gelmesi, mezhep, tarikat, hadis, sünnet, itikad vb. konularda birçok konunun alanında eğitim almış ya da almamış çevreler tarafından farklı beyanlarda bulunulması; diyanet kurumunun yalnızca seküler değil "dindar" çevrelerin medyalarında da sürekli eleştirilir hale gelmesi, bazı cemaat liderlerinin çarpıtılmaya açık beyanları, umre ibadetlerinin magazinleştirilmesi gibi bazı ibadetlerin riyâkarca işlenir hale gelmesi, bazı siyasetçi veya bürokratların özellikle menfaat elde etme çabası içine düştükleri zor durumlarda dini meşrulaştırma aracı olarak kullanmaları gibi birçok unsur da aslında dindarlardan uzak durulmasına yol açmakta veya  İslam hakkında yeterli bilgisi olmayan veya yanlış yönlendirilen çevrelerin zihnindeki olumsuz İslam imajını güçlendirmektedir. 3

Dindarlar üzerindeki baskılar, dindarları arayışa itmekte ve bu durum yıllardır pusuda bekleyen sözde dini grupların istismarına açık hale getirmektedir.

Devlet ve yönetici erkler eliyle yapılan yanlış uygulamalar birçok masum bireyin yakın tarihimizin din istismarının en travmatik örneği olan FETÖ 15 başta olmak üzere fırsatçı örgütlerin ağına düşmesine yol açmıştır.

İslam dünyasında ve özellikle Türkiye'de FETÖ gibi dini inançları kullanıp şiddete yönelen yapılar üzerinden tüm Müslümanlar ve dini yapılar zan altında bırakılarak Müslüman toplumlarda farklı bir İslamofobi yaklaşımı sergilenmiştir.

Dini istismar eden bu tür yapılar fundafobi ve devamında büyük oranda içsel olmak üzere İslamofobiyi tetikledikleri gibi  topluma ve dine de büyük zarar vermişlerdir.

Bu yüzden radikal gruplara karşı dikkatli olunduğu kadar FETÖ ve benzeri yapılara karşı da temkinli olunması gelecekte din algısının ve Müslümanların daha fazla zarar görmemesi açısından önemlidir.

FETÖ ve benzeri yapılar yüzünden uzun bir tarihsel geçmişe sahip toplumsal dinamiklerden biri olan geleneksel dini gruplar da toptancı bakışla tümden yok sayılmamalı ve ötekileştirilmemelidir.

Ancak bu geleneksel yapıların da kendilerini öz eleştiriye tabi tutmaları ve şeffaflaşmaları önemlidir. 
 


FETÖ'nün din algısı üzerindeki tahribatını anlamak açısından 15 Temmuz sonrası İlahiyat Fakültesi öğrencilerinin din ve cemaat algısını araştırmak üzere yapılan çalışmanın sonuçları dikkat çekicidir.

Çalışmaya katılanların yarısında din kavramı şüphe ile karşılanırken cemaat kavramı da yüzde 63,5 oranında şüphe, yüzde 20,4 oranında nefret duygusu ile tanımlanmıştır.

Cemaat/tarikat liderlerine bakış da yüzde 56,8 oranında olumsuz etkilenmiştir.

Ayrıca çalışmada dindarlık düzeyi yüksek olanlara göre dindarlık düzeyi daha düşük olanlar daha fazla olumsuz yönde etkilenmişlerdir. 15

Normal vatandaş veya seküler eğitim alan bir genci bir tarafa bırakalım akademik olarak en yüksek seviyede din eğitimi verilen İlahiyat Fakültesi öğrencilerinde bile dinin 15 Temmuz sonrası şüphe uyandıran bir kavrama dönüşmesi tartışılması gereken ciddi bir durum olarak karşımıza çıkmıştır.

İslam, Türkiye'yi güçlü kılan ve toplumu bir arada tutan en önemli unsurlardan biridir.

Asırlarca farklı din ve mezheplerden insanların barış içerisinde yaşadığı bu topraklarda günümüzde tahammülsüzlük, ötekileştirme ve çatışma hüküm sürmektedir.

Tefrikanın yaygınlaşması, inanan veya inanmayan zıtlaşmasından da öte inananların bile kendi aralarında çekişerek farklı inanç sistemleri belirlemesi, bunu başkalarına dayatması ve din/dindarın korku objesine dönüştürülmesi toplumsal ayrışmayı derinleştirmektedir. 3

Bu durumdan kurtulmak için öncelikle dindarların kendi aralarındaki ayrışmaların sonlandırılması, akabinde fundafobi ve laikofobi çatışmasının aşılarak asgari müştereklerde ortak hareket edilmesi ve insan kaynaklarımızla birlikte entelektüel birikimlerimizin etkin kullanılma yolunun tercih edilmesi önem arz etmektedir.

 

 

Kaynakça:

1.   Gür A. Türkiye'de Fundafobinin İslamofobi'ye Dönüşümü ve Medyanın Rolü. Medya ve Din Araştırmaları Dergisi.2024;7(1):103-125. 
2.   Kirman MA. The Religious Fundamentalism in Secularization Perspective. Journal of International Social Research. 2008;1(2):274-91. 
3.   Mencet MS. Tari̇hsel Arka Planiyla Türki̇ye'de İslamofobi̇. Muhafazakar Düşünce Dergisi. 2018;14(53):191-208. 
4.   Göle N. Seküler ve Dinsel: Aşınan Sınırlar. İstanbul: Metis Yayınları; 2014. 
5.   Mardin Ş. Türkiye'de Din ve Siyaset: Makaleler 3. İstanbul: İletişim Yayınları; 1998. 
6.   Kirman MA. Din Sosyolojisi Terimleri Sözlüğü. İstanbul: Rağbet Yayınları; 2004. 
7.   Pelletiere SC. A Theory of Fundamentalism: An Inquiry into the Origin and Development of the Movement. Diane Publishing; 1995. 
8.   Emerson MO, Hartman D. The Rise of Religious Fundamentalism. Annu Rev Sociol. 2006;32:127-44. 
9.   Sayyid BS. Fundamentalizm Korkusu-Avrupamerkezcilik ve İslamcılığın Doğuşu. Ankara: Vadi Yayınları; 2000. 
10.   Kara İ. Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak Islâm. İstanbul: Dergah Yayınları; 2014. 
11.   Akkır R. 1990 Sonrasi Türk Si̇yaseti̇nde İslamofobi̇. PESA Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi. 2021;7(3):137-49. 
12.   Toprak B. Endişeli Modernler've ‘Sınırlayıcı Modernler'tanımlamaları Üzerine. Radikal Gazetesi. 13 Aralık 2010. 2010; 
13.   Schmid H. Europäisch und muslimisch? Debatten, Identitäten, Transformationen. Ökumenische Rundschau. 2016;65:191-202. 
14.   Akıner N, Mencet MS. Türkiye'de İslamofobi: Mizah dergilerinde İslam'ın temsili. Akademik İncelemeler Dergisi. 2016;11(2). 
15.   Karslı N. Fetö Darbe Girişiminin Gençlerin Din ve Cemaat Algısı Üzerindeki Etkisi. Bilimname. 30 Nisan 2019;2019(37):1187-210. 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU