Gazze halkına sunulan seçenek, aslında bir seçenek değil

İsrail'in tahliye emrinin ardından binlerce kişi kuzeyden güneye kaçarken diğerleri de evlerinde kalmayı seçti

Gazze Şeridi'nin güneyine giden Filistinliler (Reuters)

Bölgeyi iyi tanıyan herkes için Gazze Şehri'nin Rimal mahallesindeki yıkımın fotoğrafları bir şekilde özellikle şoke edici.

Bunun nedeni, sıklıkla tanımlandığı gibi "lüks" ya da "orta sınıf" olması değil. Aksine, bulvarları, otelleri, ofisleri, mağazaları ve restoranları başka bir şeyi ispatlıyordu. Gazze'nin onlarca yıldır kanlı ve çalkantılı olan tarihinde Rimal uzun zamandır, iki köklü üniversitesiyle Filistin kentlerinin en sofistike ve metropolitan olanının sürekli canlı kalan ticari ve kültürel merkezi. Yerel iş insanı Ali el Hayek'in çarşamba günü Associated Press'e söylediği gibi:

İsrail her şeyin merkezini yok etti. Burası bizim kamusal yaşam alanımız, topluluğumuz.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Rimal'deki enkazın yarattığı endişe duygusu Gazze'nin diğer bölgelerine de iyice yayılmış olacak. İsrail, tanklarını ve yüz binlerce askerini kara istilası için Gazze sınırına yığarken, birçok evde endişeli aile konuşmaları yapıldığına şüphe yok. Bu, eski MI6 Şefi Alex Younger gibi üst düzey Batılı istihbarat uzmanlarının Hamas'ın aslında istediği şeyin bu olduğuna ve bunun ölü Hamas militanlarının yerini almaları için başka bir genç Gazze neslini radikalleştireceğine dair uyarı yaptığı bir şey.

Aileler kendilerine soracaktır: İsrail'in bizi uyardığı gibi gitmeli miyiz yoksa Hamas'ın ısrar ettiği gibi kalmalı mıyız? Bugün evlerimizi terk edersek hâlâ ayakta duracaklar mı ve geri dönebilecek miyiz?

Pek çok kişi de İsrail ne derse desin Gazze'de gidilebilecek güvenli bir yer olmadığından şüphelenecektir. Gazze Şehri'nden "güvenli bir güzergah" kullanarak güneye giden bir konvoyun ölümcül bir şekilde bombaladığına dair haberler bu korkuları daha da arttırıyor. Örneğin İsrail gerçekten de bölgenin ikinci büyük kenti olan ve daha önce de bombalanan güneydeki Han Yunus şehrini olduğu gibi bırakmaya niyetli mi? Elbette, güvenli sığınak arayışı geçmişte her zaman işe yaramadı.

2014'te İsrail'in Gazze'ye düzenlediği (yarısından fazlası sivil olmak üzere 2 bin 200 Filistinlinin ölümüne yol açan) askeri saldırıda 3 bin kişinin sığındığı Cibaliye'deki bir BM okuluna yaptığım ziyareti hatırlıyorum. Fakat okula 4 yüksek patlayıcılı İsrail top mermisi isabet etmiş ve aralarında üç çocuk ve bir BM çalışanının da bulunduğu 20 kişi hayatını kaybetmişti.

O günün ilerleyen saatlerinde, Gazze'deki (bu hafta yaralılarla dolup taşan) Şifa hastanesinin morguna Yusuf Süleyman (45), çilek yetiştiricisi kuzeni İbrahim'in cesedini getirdi. İbrahim, Gazze'nin kuzeyindeki evini bir top mermisi vurana kadar terk etmemişti. Daha sonra karısını ve çocuklarını Cibaliye'deki okula götürmeye karar vermişti.

Fakat İbrahim acı bir öngörüyle, geniş ailesinin geri kalanına ayrılıp üç ayrı BM barınağına gitmesini söylemişti. Yusuf şöyle açıkladı:

Onlara, 'Birlikte ölmeyelim' dedi.

Dolayısıyla Gazze nehrinin kuzeyindeki şeritte yaşayan 1,1 milyon insandan binlercesi cumartesi günü ertelenerek son saat olan 16.00'ya kadar çoktan bölgeyi terk etmiş olsa da birçoğunun ayrılmaması muhtemel görünüyor. Bunun, en güvenli yolun ne olduğuna dair yargının ötesinde başka bir nedeni daha var. Gazzelilerin çoğunluğu 1947'den 1948'e kadar süren savaşta, bugün İsrail topraklarında bulunan evlerini terk etmek zorunda kalan mültecilerin ailelerine mensup. Yaygın olarak "nakba" diye bilinen bu "felaketin" sonuçları Gazze'nin kolektif hafızasında yankılanıyor.

İsrail'in stratejisi cumartesi günü net değildi. Mısır'ın yüz binlerce mülteci adayını güneydeki Refah kapısından kuzey Sina'ya kabul etmeme tutumuna nihayet son vereceğini mi umuyordu? İsrail, uluslararası toplumu Mısır'ın güney bölgesinin kontrolünü üstlenmesini sağlamaya ikna ederken, Şerit'in kuzey kesimini işgal etmeyi mi planlıyor?

Her iki durumda da Hamas'ın kaçmayın diyen katı çağrılarından çok, bazı Gazzelileri güneye gitme uyarılarına karşı çıkmaya iten şey, evlerinden tekrar sürülmeye karşı (ikinci bir nakba beklentisi) direnme kararlılığı oldu.

Birçok kişi Norveçli eski üst düzey BM yetkilisi Jan Egeland'ın, İsrail Savunma Kuvvetleri'nin güneye kaçış emrini "savaş suçu" olarak tanımlamasına öfke duyabilir. Benzer şekilde Uluslararası Af Örgütü'nün pazartesiden bu yana İsrail'in Gazze'ye gıda, yakıt ve elektrik tedarikine yönelik baskıcı ablukasını tanımlamak için aynı terimi kullanmasını da reddedecektir.

Kendilerine soracaklardır, geçen cumartesi başlayan ve devam eden, Hamas'ın gerçekleştirdiği (devlet tarihinde İsraillilere yapılan en büyük toplu katliam) korkunç katliamdan sonra böyle bir tanımlama nasıl haklı görülür? Bu eylem gerçekten de korkunç bir savaş suçuydu ve 56 yıldır süren işgal ya da 2000'den beri binlerce Filistinlinin ölümü hukuki ya da ahlaki olarak bu suçu daha önemsiz kılmıyor.

Fakat ne uluslararası hukuk ne de savaş etiği, bir savaş suçunun başka bir savaş suçuna karşılık olarak işlenmesini haklı görmez. Bu argüman geçen cumartesi katliam ve rehine kaçırma eylemlerini gerçekleştiren Hamas birlikleri için de kesinlikle geçerliydi. Bu argümanın, yüz binlerce Filistinliyi bir kez daha, muhtemelen sonsuza kadar evlerinden gitmeye zorlayarak, tüm mahalleleri dümdüz ederek veya tek suçu 75 yıldır Gazze Şeridi dışında yaşayacak yerleri olmaması olan binlerce sivilin ölümüne yol açarak bir halkı topluca cezalandırmaya devam ederse, İsrail'in eylemleri (ve görünüşe göre bunları açıkça serbest bırakan Batılı hükümetler için daha dolaylı olarak) için de geçerli olacağına inanıyorum.

Donald Macintyre, "Gaza: Preparing for Dawn" (Gazze: Şafağa Hazırlık) kitabının yazarıdır



https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Gökçe Uçak

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU