İktidar mı kazandı, yoksa muhalefet mi kaybetti?

A. Murat Fırat Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

Türkiye'de tüm seçim dönemleri heyecanlı geçer. Aylarca tek gündem olarak tüm ülke seçimleri tartışır ve ülke olduğundan daha fazla gerilip, kutuplaşmış bir hal alır.

Bu tablo içerisinde 14 Mayıs 2023 seçimlerini de geride bıraktık. İlk turda yapılan milletvekili seçimleri ve cumhurbaşkanlığı seçimleri Cumhur İttifakı'nın üstünlüğü ile sonuçlanmış fakat cumhurbaşkanlığı için seçilme şartı olan yüzde 50+1 oy alınamadığından seçimler ikinci tura kalmıştı.

İkinci turda mevcut Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan üçüncü kez bu görevi yapmaya yetecek oyu alarak tekrar seçilmişti.

Recep Tayyip Erdoğan'a ilk turda destek vereceğini açıklayan partilerin aldığı oy oranı;

AK Parti: Yüzde 35,321
MHP: Yüzde 10,04
Yeniden Refah: Yüzde 2,86
BBP: Yüzde 0,99


Bu oyların toplamı yüzde 49,21'dir. Sayın Erdoğan'ın ilk turda aldığı oy oranı ise yüzde 49,52'dir.

Yani Erdoğan kendine oy vereceğini açıklayan partilerin oyların tamamını almış üstüne de 0,3 gibi ufak bir oy da eklemiştir. 

Benzer bir tabloyu Sayın Kemal Kılıçdaroğlu için de incelemek gerekirse, Kemal Kılıçdaroğlu'na ilk turda destek vereceğini açıklayan partilerin oy oranı;

CHP: Yüzde 25,41
YSP/TİP: Yüzde 10,51
İYİ Parti: Yüzde 9,90
Sosyalist İttifak: Yüzde 0,29


Bu oyların toplamı ise yüzde 46,11'dir. Sayın Kılıçdaroğlu'nun ilk turda aldığı oy oranı ise yüzde 44,88'dir. 

Yani Kılıçdaroğlu kendisine destek vereceğini açıklayan partilerin tamamının oyundan yüzde 1,23 daha eksik oy almıştır. 

Diğer cumhurbaşkanı adayı olan Sinan Oğan ise ilk turda yüzde 5,2 oy almıştır. Bu oyların yüzde 2,48'i onu aday gösteren Zafer ve Adalet partilerinin oyudur.

Kılıçdaroğlu'nun kaybettiği yüzde 1,23'lük oyun Sinan Oğan'a gittiği aşikardır. Bu oyların muhtemelen Kemal Kılıçdaroğlu'na oy vermek istemeyen milliyetçi İYİ Parti oyları olduğu görülmektedir. 

Ayrıca, bir diğer cumhurbaşkanı adayı olan Sayın Muharrem İnce'nin Memleket Partisi yüzde 0,93 oy almış, seçimlerden çekildiğini açıklayan İnce ise yüzde 0,4 oy almıştı.

Memleket Partisi'nin 0,5'lik kesiminin de ilk turda Sinan Oğan'a oy verdiği görülmektedir.

Sinan Oğan kalan yüzde 1'lik oyu ise AK Parti ve MHP tabanına yakın kesimlerden almıştır. Yani Sinan Oğan'ın aldığı yüzde 5,2'lik oyun içinden Zafer Partisi ve stratejik tepki oylarını çıkarttığınızda kalan oyu yalnız yüzde 1 civarındadır.

Seçimlerin ikinci turuna bakacak olursak; Erdoğan'a ikinci turda destek açıklayan iki isim Vatan Partisi lideri Doğu Perinçek ve Ata İttifakı Cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan oldu.

Kemal Kılıçdaroğlu'na ise ikinci turda destek açıklayan isim Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ oldu. İkinci turda adayların aldıkları oylar ise şöyleydi:

Recep Tayyip Erdoğan

Yüzde 51,91
Kemal Kılıçdaroğlu Yüzde 48,09


Sayın Erdoğan ikinci turda oylarını yüzde 2,39 arttırmıştır. Bu oy artışında kendine destek açıklayan Vatan Partisi'nin oyu sadece yüzde 0,1'dir.

Sinan Oğan'ın kendi oyu olarak hesapladığımız yüzde 1'lik oyun da Erdoğan'a gittiğini düşündüğümüzde yüzde 1,3'lük bir oy artışı daha gözükmektedir. 

Sayın Kılıçdaroğlu ise ikinci turda oylarını yüzde 3,21 oranında arttırmıştır. Bu oy artışında kendisine destek açıklayan Zafer Partisi ve Adalet Partisi'nin oyu yüzde 2,48'dir. Bunun haricinde arttırdığı oy yüzde 0,73'tür. 

Yani her iki aday kendilerine destek açıklayanlarca verilen oylar haricinde kalan yüzde 2'lik oy oranından yüzde 1,3'lük kesimi Erdoğan; yüzde 0,7'lik kesimi ise Kılıçdaroğlu almıştır.

Bu yüzde 2'lik oyun yaklaşık yüzde 1'i Memleket Partisi oyu diğerleri ise seçime katılan ve geneli yüzde 0,1-2 arası oy alan partilerin oylarıdır.

Bu rakamlardan görülmektedir ki Memleket Partisi'nin oylarının yarısından fazlası ya Sayın Erdoğan'a gitmiş ya da sandığa gitmeyerek dolaylı olarak Sayın Erdoğan'a yaramıştır.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin rakamsal analizinden sonra sonuç olarak şunu söyleyebilirim ki Cumhur İttifakı adayı Sayın Erdoğan bunca ekonomik kriz ve soruna rağmen, depremin yarattığı sosyal ve psikolojik tahribe rağmen, oluşturduğu milliyetçi muhafazakâr ve otokrat yönetim anlayışına rağmen seçimleri kazanmıştır ve bu ciddi bir başarıdır. 

Millet İttifakı ve HDP destekli aday olan Sayın Kılıçdaroğlu ise ekonominin bu kadar tahrip edildiği, psikolojik ve sosyolojik olarak ülkenin bu kadar gerildiği bir dönemde ortaya koyduğu işbirliği, ortak yönetim anlayışı, öz eleştiri, şeffaflık ve demokratikleşme söylemine rağmen seçimleri kazanamadı. Bu da her şeye rağmen bir başarısızlıktır.

Seçimlerden önce tüm siyaset ve toplum bilimcilerin ülkedeki verileri inceledikten sonra muhalefet adayının seçimleri kazanmasına kesin gözüyle baktığını söylemek lazım.

Ciddi anket firmalarının da neredeyse tamamı ya ilk turda ya da ikinci turda Kemal Kılıçdaroğlu'nun seçimleri kazanacağını söylemekteydi.

Açıkçası benim de şahsi tahminin ilk turda Sayın Kılıçdaroğlu'nun yüzde 48'lerde oy alıp ikinci turda kazanacağı yönündeydi.

Tüm bu rakamsal analiz ve genel değerlendirmelerden sonra Erdoğan'ın neden kazandığı ya da Kılıçdaroğlu'nun neden kaybettiği üzerine de şu noktalara dikkat çekmek isterim:


Erdoğan neden kazandı?

1-    Erdoğan'ın oluşturduğu Cumhur İttifakı kendi içerisinde tutarlı ve tek sesli bir ittifaktı. AK Parti, MHP, Büyük Birlik Partisi ve Yeniden Refah Partisi'nin hepsinin milliyetçi muhafazakar yanı kuvvetli olan partiler olması ittifakın birliktelik görüntüsünü pekiştirdi.

Devletçi, kendi içlerinde otokrat ve milliyetçi yönleri olan partilerin hepsi Erdoğan'ı seçim dönemi boyunca hiç eleştirmeyip tam destek arkasında durdular. Liderliğini ve doğru aday olup olmadığını tartışmaya dahi açmadılar.


2-    Erdoğan ekonominin çok kötü gittiği bir dönemde Muhalefetin bunu gündemleştireceğini bildiği için tartışma zeminini buradan çıkarıp ülkenin "beka sorunu" konusunu merkeze oturttu. Bunda da başarılı oldu.

Türkiye'nin milli ve yerli politikalarından dolayı özellikle Batılı ülkelerce bilerek ekonomik anlamda zora sokulduğunu, döviz ve fiyat artışlarının bundan dolayı yaşandığını topluma anlattı.

TOGG, İHA/SİHA, Yerli uçaklar, Tanklar, Gemiler, bulunan petrol ve doğalgaz rezervleri gibi konuları gündemde tutup Ak Parti ve Erdoğan'ın bekasının ülkenin bekasıyla aynı noktada kesiştiğini kendine yakın tüm yayın organlarında işledi.

Türkiye'nin savunma sanayi başta olmak üzere birçok alanda kendi ayakları üstünde duran bir ülke olduğunu ve bu yüzden baskı altında olduğunu Anadolu'da yaşayan Türk İslamcı kesimlere iyi bir şekilde hissettirmeyi başardı.


3-    Muhalefetin başörtüsüne karşı olduğunu, LGBT haklarının savunucusu olduğunu, aile yapısını bitireceğini, PKK ve FETÖ başta olmak üzere tüm terör örgütlerinin muhalefete destek verdiğini, muhalefetin kazanması durumunda Batılı devletlere ülkeyi peşkeş çekeceklerini ve dindar kesimin kazanımlarını yok edecekleri gibi söylemleri hep gündemde tuttu.

Elindeki medya gücüyle bunu düzenli olarak işledi. Seçmeni bu konulara ikna etmeyi başardı.


4-    Muhalif kanalların, gazetecilerin ve siyasetçilerin sık sık dile getirdiği bir söylem Ak Parti'ye yaradı.

"Bu seçim Laiklik ve Siyasal İslam'ın karşı karşıya geleceği bir seçimdir.", "Ya Özgür bir ülke olacağız ya da Taliban rejimine döneceğiz.", "Atatürk'ün yolundan gidenlerle Abdülhamid yolundan gidenlerin seçimi olacak.", "Helalleşmeyeceğiz, hesaplaşacağız." 

Bu ve benzeri birçok söylem Ak Parti'nin İslami kimliğine karşı mücadele edilmeli mesajı taşıyordu. Bu söylem ülkenin ana kitlesi Sünni Hanefi ve dini hassasiyetlere sahip olan bir kesim için iktidara yönelik önemli bir sahiplenme yarattı.

Muhalefetin Laiklik ve Atatürkçülük söylemi sadece kendi mahallesine yönelik bir söylemdir. Bu söylem ön plana çıktıkça muhafazakâr, liberal ve Kürt seçmen geriye çekilmektedir.


5-    Erdoğan'ın miting meydanlarında paylaştığı videolar çok etkili oldu. PKK yöneticilerinin Kemal Kılıçdaroğlu'na destek açıklamaları tamamen Erdoğan'a yönelik üstü kapalı bir desteğe dönüşmüştür.

FETÖ davalarından dolayı yurtdışına giden gazetecilerin de benzer açıklamaları toplumda PKK/FETÖ rahatsızlığı olan büyük bir kesimin Ak Parti'ye olan eleştirilerini sineye çekmesine neden oldu.

Aklı-selim davranan herkesin PKK liderlerinin bir muhalefet adayına açık destek vermesinin faydadan çok zarar vereceğini görüyor olması gerekirdi. PKK yöneticilerinin bunu neden sıklıkla tekrar ettikleri de ayrı bir tartışma konusu.

Medya gücünü tekelleştirmiş bir cumhurbaşkanı adayının ve arkasında devletin tüm imkânlarını da kullanabilen bir liderin bu siyasal algıları kullanacağı da bilinmesine rağmen. 


Kılıçdaroğlu neden kaybetti?  

1-    Muhalefetin oluşturduğu 6'lı Masa Türkiye siyasetine önemli bir damga vurdu diyebiliriz. Seçim dönemi ittifakları gibi alelacele yapılmamış farklı sosyolojik kesimlerden gelen 6 partisinin yüzlerce başlıkta aylarca süren görüşmelerinden önemli mutabakat metinleri ortaya çıkmıştı. Bu anlamıyla önemliydi.

Fakat bu masa Türkiye'nin asıl can alıcı konularına, kangrenleşen sorunlarına herhangi bir söylem üretemedi.

Başta Kürt meselesi, vatandaşlık tanımı, anadil eğitimi, ekonomi politikasının yöntem ve araçları, Yeni Anayasanın yazımında dikkat edilecek hususlar, Andımız, Atatürkçülük ilkeleri, İstanbul Sözleşmesi, kadının toplumdaki konumu ve kadınlarla ilgili yasalar, demokratikleşme adımları gibi birçok konuda ortak söylem üretilemediği için somut teklif ve öneriler ortaya koyamadılar.

Daha genel ifadelerle demokrasi, hak ve adalet gibi kavramlarla konuyu geçiştirmeye çalıştılar.


2-    Cumhurbaşkanı seçilmesi durumunda oluşacak kabinenin belirsizliği tartışma konusu yarattı. Yetkileri kısıtlanmış bir cumhurbaşkanının hemen yanı başında 5 genel başkan+2 belediye bakanının cumhurbaşkanı yardımcısı olarak açıklandı.

Her partiye bakanlıklar verileceği söylemi, son hafta anlaşma yapılan Zafer partisine dahi İç İşleri gibi önemli bir bakanlık verileceği iddiası, ikna edilmeye çalışılan İnce'ye de cumhurbaşkanı yardımcılığı önerildiği gibi konular kabine hakkında soru işaretlerini daha da arttırdı.

Böyle karman çorman bir kabine yapısıyla icracı bir yönetimin nasıl yapılacağı ve ekonominin nasıl raya gireceği muhalif kesimlerde bile merak konusuydu. Ümit Özdağ'ın İçişleri Bakanı olacağını dile getirdiği bir yapıya HDP'nin yüzde 10 oy verdiği bir tablo herkesi tekrar düşünmeye itti.

Koltuk ve makamların bu şekil dağıtılması ciddiyeti bozan bir davranış gibi algılandı. Bu tartışmaların seçim haftası yapılması dağınık bir görüntü verilmesine neden oldu.

Erdoğan'ın ittifak görüşmelerinde kabine içine hiçbir kişiyi almayıp kendi kadrosuyla çalışacağını açıklaması seçmenine ve kararsız muhafazakârlara daha güvenilir geldi.


3-    Kılıçdaroğlu'nun Kürt Alevi bir kimlikten gelmesi İyi Parti başta olmak üzere belirli kesimlerde tartışma yaratmış ve bu konu milletvekili düzeyinde de birkaç kez dile getirilmişti.

İlk başlarda bu tartışmalar aşıldıysa da son hafta Sayın Kılıçdaroğlu'nun Alevi kimliğini sahiplenerek çektiği video Cumhur İttifakı'nın beklediği bir pas oldu. İç Anadolu ve Karadeniz'deki Sünni damarın bu söylemle daha da saf tuttuğu görüldü.

Erdoğan karşısında kazanan İmamoğlu'nun seçim döneminde her gün iftar sofraları ziyaretleri, cami ziyaretleri ve Yasin okuma görüntüleri muhafazakâr kesimden oy alabilmesine katkı sağlamıştı.


4-    CHP 2018 genel seçimlerinde yüzde 22,6 oranında bir oy almıştı. Bu seçimlerdeki oyu ise yüzde 25,4 oldu. yüzde 3'lük bir oy artışı görülmektedir.

Bu oy artışı içerisinde 2018 seçimlerinde yüzde 1,3 oy alan Saadet Partisi ile Deva Partisi, Gelecek Partisi, Demokrat Parti, Büyük Türkiye Partisi ve Türkiye Değişim Partisi'nin oyları da bulunmaktadır. Yani 3 puanlık oy artışı içerisinde hem CHP'nin kendi oy artışı hem de diğer 6 partinin oyu bulunmaktadır.

Yani bu tabloya göre ya CHP oy kaybetti veya hiç oy arttırmadı ya da diğer partiler neredeyse hiçbir oy katkısında bulunamadı. 2018 seçimlerinde CHP'nin 146 milletvekili bulunurken arttırdığı oya rağmen vekil sayısı 130'a düştü.

Kendisine çok cüzi bir oy katkısında bulunan 4 partiye toplamda 38 milletvekili vermesi seçmende ciddi bir kırılma yarattı.

Bu isimler içinde eski Ak Parti bakanlarının ve CHP tabanının sevmediği isimlerin de olması sorun oluşturdu. Seçim öncesi bu tartışmalar CHP seçmenini fazlasıyla rahatsız etmişti.


5-    CHP Kemal Kılıçdaroğlu ile birlikte son dönemlerde "helalleşme" kavramını gündeme sokmuş ve birçok kesimden olumlu tepkiler almıştı. Özellikle başörtülü kesimlere yönelik toplantıları ve açıklamaları o kesimde karşılık bulmuştu.

İslami kesimden kişilerle ve gruplarla toplantılarda buluşmalar gerçekleştiriyordu. Buna rağmen CHP kendi milletvekili listesinde hiçbir başörtülü adayı seçilebilecek yerlerden aday göstermedi.

En az 2-3 başörtülü muhalif adayın listelerden gösterilmesi beklenmekteydi. Yine İslami kesimden gelen isimlere partide yer vermesi beklenirken CHP listeleri kendi ana CHP kadrosu dışından pek kimseye açılım göstermedi.

Kendi kadrosu içinde bulunan İslami kesimden gelen tüm isimler de liste dışında kaldı. Bu da söylem ve eylemdeki tutarsızlık olarak algılandı.


6-    Seçimlerin ikinci turunda Kemal Kılıçdaroğlu Sinan Oğan'ın kitlesine ulaşabilmek için milliyetçi bir söyleme büründü. Ülkücülerle toplantılar yapıp, son gün kitlesel olarak Anıtkabir ziyareti yaptı.

Bu da Kemal Kılıçdaroğlu'na oy vermek isteyen ama kararsız olan muhafazakâr ve Kürt seçmeni etkiledi. Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığında görece daha ılımlı bir çizgi takip eden CHP'nin kendi Kemalist kadrolarına dönebileceği kaygısı bu kesimi sandıktan bir nebze uzaklaştırdı.

Kürtlerin ciddi desteğine rağmen hiçbir söz alınamamış olmasına karşın Zafer Partisi'nin yüzde 2'lik oyu belediyelere kayyum politikalarına devamı dahi protokolle güvenceye almasını sağlamıştı.

Bu protokol Kürt kesimlerde sandığa yönelimi Kılıçdaroğlu adına zayıflattı.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU