Devletçilik üzerinden milli burjuvazi yaratma serüveni (4)

Celalettin Can Independent Türkçe için yazdı

Aslında hiç şüphesiz son derece kritik bir seçim dönemini yaşıyoruz. Makalemin konusu da bu olacaktı. Ne var ki bu konuda yazmam gerektiği halde içimden gelmedi yazmak.

Elbette yazacağım ama şimdilik kalsın istiyorum... İzmir İktisat Kongresi vesilesiyle yazdığım makalelere dördüncüsü ile devam edeyim...

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

1930'lu yılların başlarına gelindiğinde Tek Parti iktidarı, yani Cumhuriyet Halk Fırkası ciddi bir yıpranma süreci içindeydi. 

Halk liberal ekonomiyi desteklemekten uzaktı ancak Cumhuriyet Halk Fırkası'nın yoksulluk problemini çözememesi, baskıcı tutumu vb. nedenlerle liberal ekonominin savunucusu Serbest Fırka'yı desteklemeye başlamıştı.

Öte yandan tasarlanan milli burjuvazi kendi başına gelişmediği gibi devlet desteğiyle de beklenen gelişmeyi göstermediğinden, iktidar katından doğru yeni ekonomik politika arayışları gündeme gelecekti.

Dünya ekonomik krizi sanayi girişimlerini ve sermaye birikimini olumsuz yönde etkilediği için bu yönlü arayışlar kaçınılmazdı. İfade ettiğimiz üzere ülke kendi dinamiğiyle burjuvazi yaratma gücüne sahip değildi.

Bu durum yabancı sermaye ihtiyacını dayatmakla birlikte, "ekonomik bağımsızlık" kaygısıyla olmalı, yabancı sermayeyle ayrıcalıklı ve garantili ticari ilişkiler kurma türünden politikalara soğuk bakılıyor, ticaret amaçlı sermaye girişi tercih ediliyordu. 1

Buna karşın yabancı sermaye de Türkiye'de yatırım yapmaktan kaçınıyordu.

 
1932-45 yılları devletçilik politikaları

1929 yılında Lozan Antlaşması'nın getirdiği gümrük sınırlamalarının bitmesi, devlet gelirlerinin artması, devletin yatırım yapmasını ve ekonomik sürece öncesine oranla daha güçlü katılımını sağlayacaktı. 2

Hemen ifade etmeliyim ki, tek parti iktidarının devletçiliğe geçişi ideolojik değişimin sonucu değildi, dolayısıyla Kadrocu grubun devletçiliği "kapitalizmle sosyalizm arasında üçüncü bir toplumsal yol" olarak değerlendirmesi hiç şüphesiz yanlıştı.

Mustafa Kemal pratik ve pragmatik bir liderdi. Devletçilik hayatın getirdiği ekonomik zorunluluklar karşısında bulduğu bir çözümdü.  

1931 yılında Cumhuriyet Halk Fırkası kongresinde devletçilik resmen yeni ekonomi siyaseti olarak kabul edilirken, parti programı içinde "Devletçilik" ilkesine özel bir yer verildi.

Kongreden hemen sonra Halkçı Fırka Genel Sekreteri Recep Peker devletin ekonomik hayata daha 'müdahaleci' bir politika izlemesini isteyecekti.

Peker'e göre "özel teşebbüsün başaramayacağı ya da özel teşebbüse bırakılmasının zararlı olduğu işleri devlet yapmalıydı." 3

Devletçilik uygulamalarını yürütmek üzere 1932 yılında Devlet Sanayi Ofisi ve Türkiye Sanayi ve Kredi Bankası'nın kurulmasının ardından aynı yıl bir Sovyet heyeti Türkiye'yi ziyaret ederek Türk sanayisinin gelişmesine ilişkin bir rapor hazırlamış ve sanayileşme programına yardım için 8 milyon ABD Dolarına eşit tutarda altın vermişti. Büyük ölçüde Sovyet tavsiyelerini dikkate alarak hazırlanan Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı 1933 yılında uygulamaya kondu.

1933-1937 dönemini kapsayan bu plan ekonomik hayatta devletçilik politikasının tezahürü idi.

1932-45 yılları arası devletçilik politikasının uygulanmasında Halk Fırkası'nın "ferdi mesai ve faaliyeti esas tutma" tavrı istikrarlı bir şekilde sürdürüldü. 4

Bu açıdan önemli bir nokta, zamanın burjuvazi- bürokrat iş birliğini sağlayan İş Bankası'nın başındaki Celal Bayar'ın 1932 yılında iktisat vekilliğine getirilmesi idi.  

Bayar yayımladığı 12 Eylül 1932 tarihli genelgede "... Devlet işletmeciliğini, özel teşebbüs zararına genişletmek amacında olmadıklarını" belirtmektedir.

Bu ifade özel teşebbüsçü milletvekillerini Bayar'ın etrafında ve kendilerinden yana işleyecek bir devletçilik sisteminin savunmasında birleştirmiştir.

Devletçiliğin, özel sermayenin yetersizliği halinde işleyecek ve bu yolla kurulacak işletmelerin özel teşebbüse devrinin amaç bilindiği bir sistem olduğu anlaşılmıştır.

Nazilli Bez Fabrika'sını örnek göstererek bu görüşü belirtirken, Sümerbank Kanunu'nun 17'nci maddesinde de "Özel sermaye devlet yardımıyla geliştikten sonra devlet işletmelerinin özel teşebbüse devredileceği" hükmü yer almıştır. 

İnönü dahi "Devletçiliğin özel teşebbüsü destekleme anlamına geldiğini belirterek 'en serbest zannolunan bir sanat veya ticaret, müreffeh olabilmek için, mutlaka devletin yardımına ve müdahalesine ihtiyaç göstermektedir" demiştir. 6

Cumhuriyet Halk Fırkası'nın 1935 yılındaki IV. kurultayında devlet müdahaleciliğini yücelttiği ve bu yönlü gelişmenin ekonomik alandan çok, siyasal alanda görülüyor.

Mustafa Kemal, "... yepyeni bir güdümlü ekonomi düzeni kurmakla uğraşıyoruz," derken Cumhuriyet Halk Fırkası Genel Sekreteri Recep Peker, devletçilik "bir parti vasfı olarak kalmamalı, devletin vasıfları arasında yerini almalıdır" şeklinde görüşünü açıklamaktadır. 7

Bu görüşler özel teşebbüsün otokrat bir tutumla kabulünün de ifadesi oluyor.

 
Sınıfsal toplumun reddi

Evet, sınıfsal toplum reddediliyor, bunun yerine bütün bir toplumu temsil eden parti ikame edilirken, parti-devlet özdeşliği kabul ediliyor.

Böylece bir yandan özel teşebbüs kabul edilirken, öte yandan özel teşebbüse karşı emekçi halktan gelecek itiraz ve tepkilerin önünü alma yönünde devlet artan ölçüde otokratik, baskı politikalarını içselleştiriyor.  

Devletin davranış kodlarının bu şekilde kurulmasının nedenleri var. Devletin özel sermayeyi dışarıdan desteklemesi sermayeye yeter ölçüde güven vermediğinden, devletçilik sistemine geçilirken, bu güveni vermek için, devletin otoriter/baskıcı rejime geçmesi tercih ediliyor.

Hadiseye yakından bakıldığında henüz kapitalist gelişme dahi olmadan, olası özel sermayeyi koruyucu, devlet yardımını sağlayıcı ve emekçi hareketi engelleyici baskıcı politikalar güncelleştiriliyor.

Bu süreçte ekonomik hayata faal olarak katılan devlet, milli burjuvazinin daha elverişli koşullarda gelişmesi önünde engelleyici olarak gördüğü bütün muhalif güçleri tasfiye ediyor.

 
Amaç

Sonuç olarak devletçilik yılları bütün bir ekonomik süreç içinde ekonomik olarak tek bir amaca yönelikti; özgün bir siyasal tutumla milli burjuvazi yaratmak idi bu amaç…

Yaratıldı mı dersiniz?  

Tek cümleyle yaratılamadı.

Neden ve niçin yaratılamadı?

Bu da gelecek makalelerimden birinin konusu olsun...

 

 

Yararlanılan kaynaklar:

1. Gündüz Ökçün, Türkiye iktisat Kongresi, Ankara-1968
2. Korut Boratav, Türkiye'de Devletçilik, 1923-1950, Ankara-1962
3. Recep Peker, 02.07.1932, tarihli konuşma, TBMM Zab.C.9, sf. 448
4. Doğan Avcıoğlu, Türkiye'nin Düzeni, Ankara-1969
5. Korkut Boratav. Age.  
6. TBMM, Zab. Cilt 16, sf.18, 257  
7. Kadro dergisi, s.22
8. Kurultay tutanağından     

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU