Kırım, birçok kırılmanın başlangıcı: Dünden bugüne benzeşenler

Dr. Osman Gazi Kandemir Independent Türkçe için yazdı

Görsel: Wikipedia

Kırım Yarımadası'nın ismi, 19'uncu yüzyıldan günümüze kadar Batı ile Rusya arasındaki en büyük krizlere sahne olmuştur. 170 yıl arayla yaşanan iki tarihi olay, nasıl olup da aynı coğrafyada benzer jeopolitik gerilimlerin tekerrür ettiğini gözler önüne seriyor.


Tarih, bazen şaşırtıcı benzerliklerle dolu döngüler yaşar.

Kırım Yarımadası'nın hikâyesi de bu durumun en çarpıcı örneklerinden biri.

1853-1856 yılları arasında yaşanan Kırım Savaşı ile 2014'teki Kırım'ın Rusya tarafından ilhakı arasında 170 yıl geçmesine rağmen, bu iki olay arasındaki paralellikler düşündürücüdür.

Her iki durumda da Batı ile Rusya arasındaki güç mücadelesi, aynı stratejik konumda kendini göstermiş ve benzer jeopolitik dinamikler devreye girmiştir.


19'uncu yüzyıl: Modern savaşın ilk dersleri

Kırım Savaşı, modern dünyanın şekillenmesinde kritik rol oynayan bir dönüm noktasıydı.

Bu savaş, eski dünya düzeninin çöküşüne ve yeni bir uluslararası sistemin doğuşuna tanıklık etti.

Rusya İmparatorluğu'nun "yenilmez" imajı, Napolyon Savaşları'ndan beri ilk kez ciddi bir darbe aldı ve Avrupa'daki güç dengesi kökten değişti.

Kırım Savaşı, büyük ölçekli lojistik için demiryollarının ve buharlı gemilerin kullanıldığı ilk büyük çatışmalardan biridir.

İngiliz demiryolu girişimcileri, Balaklava limanından cepheye malzeme taşımak için 16 kilometre uzunluğunda bir demiryolu inşa etmiştir.

Bu demiryolu, özellikle çamurlu mevsimlerde hayati bir önem taşımış ve ordunun operasyonel etkinliğini artırmıştır.

Buharlı gemiler ise sadece deniz savaşlarını değil, aynı zamanda asker ve malzeme taşımacılığını da dönüştürmüş, seyahat sürelerini önemli ölçüde kısaltmıştır.

Bu yenilikler, harbin mekanizasyonu ifadesiyle karşılık bulmuştur. 

Savaşın teknolojik boyutu da bir o kadar önemliydi.

Modern Minié ve Enfield tüfeklerinin 800 metreye kadar uzanan menzili, geleneksel Rus düz namlulu tüfeklerinin sadece 91 metrelik menziline karşı büyük bir üstünlük sağladı.

Bu teknolojik uçurum, Balaklava'daki ünlü Hafif Süvari Tugayı Saldırısı'nda acımasızca kendini gösterdi.

Geleneksel süvari birliklerinin modern silahlar karşısındaki çaresizliği, savaş tarihinde bir dönüm noktası oldu.

Ancak belki de savaşın en önemli mirası, iletişim devriminin başlangıcı olmasıdır.

Telgrafın kullanımı, askeri komuta yapısını temelden değiştirdi.

Cephe komutanlarının hükümetle neredeyse gerçek zamanlı iletişim kurabilmesi, "mesafe zulmünü" ortadan kaldırdı.

Bu durum, sivil otoritenin askeri operasyonlar üzerindeki kontrolü için bir emsal oluşturdu.


Diplomasinin çöküşü ve yeni düzen arayışı

Kırım Savaşı'nın belki de en kalıcı etkisi, 1815'teki Viyana Kongresi ile kurulan "Avrupa Uyumu" sistemini parçalamış olmasıydı.

Bu sistem, büyük güçler arasında kolektif karar alma mekanizmaları üzerine kurulmuştu.

Ancak savaş, bu işbirliği ruhunu sona erdirdi ve her büyük gücün kendi çıkarlarına odaklanmasına yol açtı.

Rusya'nın 30 Mart 1856'da imzalanan Paris Antlaşması ile aşağılanması, sadece askeri bir yenilgi değildi.

Karadeniz'de savaş gemisi bulundurmama yasağı, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Ortodoks Hristiyanlar üzerindeki koruyuculuk iddiasından vazgeçme zorunluluğu...

Bunlar, Rusya'nın bölgedeki stratejik varlığının büyük ölçüde kısıtlandığı anlamına geliyordu.

İlginç olan, bu diplomatik çöküşün sadece Rusya'yı etkilememiş olmasıdır.

Savaş, Avrupa haritasını yeniden çizecek milliyetçi hareketler için de ideal koşulları yaratmıştı.

Piyemonte-Sardinya Krallığı'nın küçük katılımıyla elde ettiği diplomatik kazanımlar, İtalya'nın birleşmesinin önünü açtı.

Benzer şekilde, Rusya'nın zayıflaması ve Avusturya'nın yalnızlaşması, Otto von Bismarck'ın Almanya birleştirme politikası için uygun ortamı hazırladı.


İç dönüşümler: Reformun ve çöküşün başlangıcı

Savaşın iç dinamikler üzerindeki etkisi de bir o kadar çarpıcıdır.

Osmanlı İmparatorluğu için Kırım Savaşı, görünürde büyük bir zaferdi, ancak bu zafer aynı zamanda ekonomik yıkımın da başlangıcı oldu.

İmparatorluk, savaşı finanse etmek için 1854'te İngiltere'den aldığı 200 bin sterlinlik borç, on yıllarca sürecek "borç sarmalının" ilk halkasıydı.

Bu durum, 1875'teki iflasa ve 1881'de kurulan Düyûn-ı Umûmiye İdaresi'ne kadar uzanan bir sürecin başlangıcıydı.

1877-78 Osmanlı-Rus Harbinde Kıbrıs'ın İngiltere'ye geçici olarak verilmesi ve bir daha alınamaması da bu harbin ileriki yıllara sarkan etkilerinden biri olmuştu. 

Rusya'da ise yenilgi, toplumsal dönüşümün katalizörü oldu.

Çar II. Aleksandr'ın 1861'de serfleri azat etmesi, doğrudan savaşın ortaya koyduğu geri kalmışlık sorunuyla bağlantılıydı.

Ancak bu reform, beklentilerin aksine yeni sosyal gerilimler de yarattı ve köylü ayaklanmalarında keskin bir artışa neden oldu.

Savaşın belki de en olumlu mirası İngiltere'de gerçekleşti.

William Howard Russell'ın The Times gazetesi için yazdığı eleştirel raporlar, modern savaş gazeteciliğinin doğuşuna öncülük etti.

Florence Nightingale'ın hastanelerdeki reformları ise hemşireliği saygın bir mesleğe dönüştürdü.


21'inci yüzyıl: Tarihin tekerrürü

2014 yılına geldiğimizde, tarih sanki kendini tekrarlıyormuş gibi görünüyor.

Rusya'nın Kırım'ı ilhak etmesi, 19'uncu yüzyıldaki temel sorunları gündeme getirdi: Batı ile Rusya arasındaki güç mücadelesi, stratejik dengelerin değişimi ve uluslararası hukukun zorlanması.

Bu sefer roller değişmişti. 1850'lerde Rusya, "Hasta Adam" olarak gördüğü Osmanlı İmparatorluğu'nun topraklarını paylaşmaya çalışmış, Batı güçleri buna engel olmuştu.

2014'te ise Rusya, zayıfladığını düşündüğü Batı etkisine karşı kendi "yakın çevresinde büyüme" refleksi gösterdi.

ABD ve AB'nin uyguladığı ekonomik yaptırımlar, 19'uncu yüzyıldaki Paris Antlaşması'nın modern versiyonu gibi görünüyor.

Rusya'nın uluslararası sistemden dışlanması, bankalarının dondurulması ve ticaret kısıtlamaları...

Bu durum, Rusya'yı alternatif bloklar arayışına itmekte ve küresel düzende yeni kutuplar oluşmasına katkıda bulunmaktadır.


Vekalet savaşlarından siber saldırılara

19'uncu yüzyıldaki Kırım Savaşı'nın ardından Rusya ile Batı arasındaki rekabet, farklı coğrafyalarda vekalet savaşları şeklinde devam etti.

Bugün de benzer bir durum yaşanıyor.

Suriye İç Savaşı'nda Rusya'nın Esad rejimini, ABD'nin ise muhalif grupları desteklemesi, Soğuk Savaş dönemindeki Afrika ve Latin Amerika'daki rekabeti andırıyor.

Ancak 21'inci yüzyıl, yeni bir boyut da getirdi: siber savaş.

ABD kurumlarına yönelik Rusya kaynaklı olduğu iddia edilen SolarWinds ve Colonial Pipeline saldırıları, rekabetin siber alana taşındığını gösteriyor.

Bu durum, 19'uncu yüzyılda telgrafın savaş iletişimini dönüştürmesi gibi, teknolojinin çatışma doğasını yeniden şekillendirdiğinin bir işareti.
 


1853'teki Kırım Harbi'nde ABD, Rusya'ya yardım etmişti. Şimdi de Rusya'ya yardım eli ABD'den mi uzanıyor?

İlginç olan, Kırım Savaşı sırasında ABD ile Rusya'nın yakın ilişki içinde olmasıydı.

Amerika kamuoyu büyük ölçüde Rusya yanlısı bir tutum sergilemiş, ABD Rusya'ya gıda yardımı yapmış, hatta Rus donanması için savaş gemileri inşa etmişti.

Bu yakınlaşma, her iki ülkenin de ortak rakipleri Britanya ve Fransa'ya karşı stratejik bir denge arayışından kaynaklanıyordu.

Bu tarihi dostluk, ABD İç Savaşı sırasında da devam etti.

Rusya'nın savaş gemilerini Kuzey limanlarına göndermesi, Britanya ve Fransa'nın Konfederasyona müdahalesini engelledi.

Bu iş birliği, 1867'de Alaska'nın satışında da etkili oldu.

2014'teki Kırım ilhakı, ABD ile Rusya arasındaki ilişkilerde büyük bir dönüm noktası oldu ve iki ülke arasındaki diplomatik temaslar minimum seviyeye indi.

Günümüzde ise Trump'ın yeniden başkan seçilmesiyle birlikte ABD-Rusya yakınlaşması sanki tarihe göz kırpıyor. 


Coğrafya kader midir?

Kırım'ın stratejik konumu, hem 19'uncu yüzyılda hem de günümüzde benzer jeopolitik gerilimlere sahne olmasının temel nedeni.

Karadeniz'in Akdeniz'e açılan kapısı konumundaki yarımada, Rusya için güneye açılım, Batı için ise Rus yayılmacılığını durdurma konusunda kritik öneme sahip.

19'uncu yüzyılda Rusya'nın İstanbul Boğazı'nı kontrol etme hedefi, bugün Kırım üzerinden Karadeniz'de hakimiyet kurma amacına dönüşmüş durumda.

Batı'nın tepkisi de benzer: hem NATO'nun Karadeniz'deki varlığını artırma hem de Ukrayna'yı destekleme yoluyla Rus etkisini sınırlama çabası.


Sonuç: Geçmişten geleceğe dersler

Kırım'ın hikâyesi, coğrafyanın jeopolitik kaderi nasıl şekillendirdiğinin çarpıcı bir örneği.

170 yıl arayla yaşanan iki olay, benzer nedenlere dayansa da sonuçları farklı oldu.

19'uncu yüzyılda Batı'nın zaferi, yeni bir düzen kurulmasına yol açtı.

Günümüzde ise mevcut düzenin sorgulandığı çok kutuplu bir sistemin doğuşuna tanıklık ediyoruz.

Tarihin bu döngüsel doğası, gelecekte de Kırım'ın jeopolitik gerilimlerin odağında kalabileceğini gösteriyor.

Ancak teknolojik gelişmeler ve küresel bağımlılıklar, çatışmanın doğasını değiştirmekte.

19'uncu yüzyılda top ve tüfekle çözülmeye çalışılan sorunlar, bugün ekonomik yaptırımlar ve siber saldırılarla ele alınıyor.

Belki de en önemli ders şu: Kırım sadece bir yarımada değil, aynı zamanda Doğu ile Batı arasındaki çekişmenin sembolü.

Bu çekişme, coğrafya değişmediği sürece farklı biçimlerde de olsa devam edecek gibi görünüyor. 

Şöyle derler:

Tarih, tekerrür etmese de kafiye yapar.


Kırım'ın hikâyesi, bu sözün ne kadar haklı olduğunu gözler önüne seriyor.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU